SAĞDA BİR GARİP EZİLMİŞLİK

AKP Grup Başkan Vekili Anayasa Mahkemesinin mayınların temizlenmesi ile ortaya çıkacak araziler ile bunlara bitişik kamu arazilerinin, 49 yıllığına mayınları temizleyecek şirkete kiralanması hakkındaki yasanın yürütmesinin durdurulması kararı için “siyasi”dir dedi…

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

SAĞDA BİR GARİP EZİLMİŞLİK

“YILLARDIR İNSAN YERİNE KONMAMAK DUYGUSU” NE KÖTÜ.!...

Av. Cemil CAN

AKP Grup Başkan Vekili Anayasa Mahkemesinin mayınların temizlenmesi ile ortaya çıkacak araziler ile bunlara bitişik kamu arazilerinin,  49 yıllığına mayınları temizleyecek şirkete kiralanması hakkındaki yasanın yürütmesinin durdurulması kararı için “siyasi”dir dedi… AKP adına verilmiş bu tepkiden,  hukukun üstünlüğüne saygılı olduklarını çıkartmak mümkün değil… Ne yazık ki,  iktidar her defasında muhalefetin bütün direncini aşarak,  boşa çıkartmanın yolunu bir şekilde bulabiliyor…

Egemenliğimizden karşılıksız verilen tavizlere dur(!) diyecek bir tek,  yüksek yargı organları kaldı… Onları da ha bire hırpalayıp duruyorlar… Anayasanın ilgili hükümlerini değiştirmeden, bir gece yarısı operasyonu ile askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabilmesini sağlamak için yapılan yasa değişikliğinin,  Anayasaya aykırı olduğunu ve iptal edileceğini AKP kurmaylarının bilmediklerini mi sanıyorsunuz?... Daha önce dokunulmazlıkların kaldırılmasına yanaşmama nedenini ‘yargıya güvenmedikleri’(1) tezine dayandıran bu iktidarın,  arkasındaki halk desteğine güvenerek, önce yargıyı yıpratmak sonra da ele  geçirmek hesabı içinde olduğu belli değil mi ?…

Dikkatleri,  bu açık hukuka aykırılıklardan uzaklaştırmak için de durmadan yapay gündem yaratıyorlar… Genel Kurmayda hazırlandığı ileri sürülerek günlerce gündemi meşgul eden ve aslı olmayan o  “kağıt parçası” unutuldu neredeyse… Anlaşılan AKP bundan böyle yapay gündemlerle daha önceden belirlenmiş bir hedefi vurmanın peşinde…  Bir taraftan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu çalışamaz hale getirerek, kurula hukuk dışı özel isteklerini dayatırken; diğer taraftan YÖK’ten çıkan bir kararla İmam Hatiplilere yüksek öğrenim için önemli bir ayrıcalık sağlayarak, bir taşla iki kuş vurma hesabında… Kim ne derse desin bu son yedi yılda bayağı bir tecrübe kazandılar halkı aldatma konusunda!...

***

YÖK’ün tipik bir ‘ pozitif ayırımcılık’(2) örneği olan bu kararının, aynı zamanda ‘laiklik karşıtı bir eylem’ niteliğinde olduğu da son derece açıktır... İmam ve hatip ihtiyacının karşılanması amacıyla açılan İmam-Hatip Okullarının,  ihtiyaçtan çok fazla sayıda mezun verdikleri ve buna rağmen yenilerinin açıldığı da ayrı bir gerçektir… Bugün devlet dairelerinin imam-hatiplilerle doldurulduğunu ve rejimi tehdit eden pek çok kişinin bu okullardan mezun olduğunu da hatırdan çıkartmamak gerekir… Yüksek Öğretim Kurulunun,  İmam Hatip Okulları lehine yapmış olduğu bu düzenleme nedeniyle, Başbakan’ın YÖK başkanına teşekkür etmesi, kararın arkasında hükümetin olduğunu göstermektedir… Düz liseler ile,  meslek liseleri arasındaki farktan kaynaklanan katsayı uygulamasını bir çırpıda ortadan kaldırdılar ama, asıl fark duruyor hala!..

AKP Hükümetinin kendi ‘darbesini’ tamamlamak için ele geçiremediği son iki kurum;  Silahlı Kuvvetler ile yüksek yargı organlarıdır… Bunlara karşı yürüttüğü yıpratma kampanyasında bütün ‘evrensel değerler’  ise ayaklar altındadır… Anlaşılıyor ki,  AKP istediği sonucu alacak kadar da gözü karadır. 1982 Anayasasına %92 çoğunlukla evet diyen halkın, %37’si hala bu hükümetin arkasındadır… Bu arada AKP’nin sosyal bilimcilerinin şaşırtan bir başarısından söz etmeden geçemeyiz…

Demokrasimiz gelişimini hiçbir zaman tamamlayamadığı; her zaman bir seçkinler zümresinin Devleti yönettiği ve halk iradesinin gerçek anlamda tecelli etmediği inancına sahip vatandaş sayısı azımsanmayacak kadar çoktur... Bunun yanında çoğu eğitimsiz olan bu insanların “insan yerine konmadıkları(!), fikirlerine değer verilmediği, sözlerinin dinlenmediği”  inancı da oldukça yaygındır… Buna ilaveten ‘siyasetin kurnazları’  tarafından yıllarca; seçkinlerin onları  “ezdikleri, horladıkları ve dışladıkları”  fikri kafalarına nakış gibi işlenmiştir...

Gerçekte bunu yapanlar ise: Merkez sağ iktidarlardır... Buna rağmen içinde bulunulan psikolojik durumu yeniden örgütleyerek siyasi bir güç haline getiren de onlardır… Merkez sağın bir kanadı yönetimde,  halkı ezip, aşağılayarak onlarda “insan yerine konmadıkları” duygusunu oluştururken, diğer kanadı ise,  bu durumu örgütleyip  ‘alternatif’ fanatik bir siyasal güç elde etmeyi başarmıştır... Ne yazık ki, bu döngü 1950’li yıllardan başlayıp günümüze kadar da  sürmüştür… Ne kadar devam edeceği ise belli değildir!… 

 

Burada üzerinde durulması gereken çok önemli bir başka nokta daha vardır. Bütün bu “insan yerine konmama”  cümlesi ile formüle edilen anlayış benimsetildikten sonra; bu durum  “millet iradesine”, “halk iradesine” ve “milli iradeye” saygısızlık yapıldığının kanıtı olarak gösterilmiştir... Böyle olunca da sanki arkasında demokrasi mücadelesi varmış gibi,  halk aynı tuzağa yeniden düşürülmüştür…  Merkez sağın Türkiye’de yıllarca uyguladığı strateji budur... Hiçbir zaman halkın karşısına akılcı projelerle çıkılarak iktidar olunmamıştır… Bu durumun  en tipik örneği de, tüm varlıklarımızı satıp savan AKP iktidarıdır…  Halkın güncel ve acil taleplerine son derece uzak,  duygularına ise son derece yakın bir yol izlemektedirler...

Kanımca sosyal ve siyasal bilimcilerin bilimsel temellere oturtarak açıklayamadıkları en önemli siyasal açmazımız da budur… Bu nedenle  ‘olup bitenin bütün vebali AKP’ye oy veren seçmenlerin omuzlarındadır!’ demek de doğru değildir... Kemerleri sıkmaktan onların da beli karınca gibi incelmiştir... Aslında onlar da bu gidişten memnun değildir!… Böyle olmasına rağmen sabah akşam, büyük olasılıkla da  inadına Tanrıya şükretmeleri(!) bir mecburiyettir!..  Aksi halde kendilerini inkar ettiklerini düşüneceklerdir!…

Kim ne derse desin yine de, esaslı bir değişim ve  toplumsal dönüşüm içten içe başlamıştır!…

Bu bağlamda  Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan istediği kararları çıkartamayan hükümetin,  toplantıları engelleyerek atama bekleyen binlerce hakim ve savcıyı mağdur etmeyi göze aldığını hissettirerek, kurul üyelerini baskı altına alması ve yandaş basının da bu üyeleri hedef göstermesi gözlerden kaçmamalıdır!...

***

Başbakan terörist başı Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği için ‘yargılanmalı’ ve kayıp trilyon davasında dava arkadaşları mahkum olduğundan,  ‘Cumhurbaşkanı da yargılanabilir’ diyen Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanını görevden almak için direten Adalet Bakanına doğru dürüst ses çıkartan olmadı!…  ne yazık ki, “nerede kaldı  yargı bağımsızlığı ve hakim teminatı?” sorusu  bu yıl da muhatap bulamadı!...

Bütçe açığı rekor düzeylerde dolaşıyor…  Sıra ‘seçim rüşveti’ olarak dağıtılan paraları toplamaya geldi… Zamlar bir birini kovalıyor… Satılacaklar da tükendi… Sıra vatan topraklarını ‘gavura’ kiralamaya geldi!…  ÖTV üzerinden KDV alan tek ülke biz kaldık koca dünyada(3)!... Tam da bu konuşulacakken,  bütün dikkatler ‘dumansız hava sahası’na çevriliyor… Hükümetin başı “ülkede muhalefet sorunu var!” diye avazı çıktığı kadar bağırıyor…

 Muhalefetin yaptığı bu..

Muhalefet ise aynı şekilde ‘bağırarak cevap vermeyi’ muhalefet etmek sanıyor!... Sanki kendisi  iktidar değil de muhalefetmiş gibi,  ‘ne yaptınız bu güne kadar?...’ diye Başbakan hesap soruyor!…

***

Nedendir acaba?... İngiliz basını ‘İkinci Ergenekon İddianamesi’ ile başlayan yargılamaya geniş yer ayırıyor… ‘İndependent’ deki başyazıda “ülkenin modern tarihinin dönüm noktası” olarak değerlendiriliyor bu dava… ‘Times Gazetesi’ ise, davanın arkasında bir ‘siyasi irade’ bulunduğundan söz ediyor… Eskiden bu tip davalarda “belgeleri kaybeden savcılar”ın  aksine,  bu sefer davayı sonuçlandırmaya kararlı savcıların varlığına işaret edilerek, İngilizlerin gündemine düşüyor asrın davası(4)!...

Hukuksuzluklarını sık aralıklarla tekrar ederek kanıksattılar da, PKK konusunda diledikleri kadar yol alamadılar hala… ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra,  gelişecek olası senaryolarda,  Türkiye’nin alması gereken rol ağır ağır çıkıyor ortaya… Haftalar önceden terörün bitmesi için ‘kaçırılmayacak bir fırsat’ var diyen Cumhurbaşkanı, fırsatın ne olduğunu söylemedi daha…  Ondan erken davranan Abdullah Öcalan “Kürt Sorununun Çözümü” için yeni bir ‘yol haritası’ açıklayacağını duyurdu ‘avukatları’ aracılığıyla!… Bu yol haritasına göre, her şeyden önce “kendisinin muhatap alınmasını” istiyor…

u sürece DTP de  “etkin ve aktif” olarak katılma kararı aldı… “Genel Af” istiyor Abdullah Öcalan… Kürtçenin, seçmeli ders olmaktan çıkartılıp, zorunlu dersler arasına konulmasını da ayrıca Kürtçenin  ‘ikinci resmi dil’ olmasında diretiyor ‘Kürk başkan’… Türk sözcüğünün de ‘yasaklanmasını’ zorunlu görüyor!..  Bu sözcüğün yerine “Türkiyelilik” veya “Türkiye yurttaşlığı”  sözcüğünün kullanılmasını öneriyor…

Kısaca AKP’nin dilinden düşürmediği “anayasal vatandaşlık” kavramında AKP ile birleşiyor Öcalan!… Bu kapsamda  sadece Kürtçe değil dertleri, Arapça, Ermenice, Süryanice ve Lazca gibi diller de kullanılmalı diyerek  ‘eşitlik’ konusunda ne kadar duyarlı olduğunu da gösteriyor!… PKK’nın silah bırakması konusunda “silah kimin elindeyse, bırakması da ondan istenmeli” diyerek, Öcalan veya ‘akil adamlar’ın devreye sokulabileceğine işaret ediliyor… Bu öneri ile Öcalan ‘akil adamlar’ın da önüne getirilirken, kendisinden  yeniden  “sayın” olarak söz edilmesini istiyor!… Bu aşamada görüşlerinden yararlanılması ‘zorunlu’ imiş gibi gösteriliyor… 

CHP’den Onur Öymen, AKP Hükümetinin, terör örgütü PKK’nın silah bırakmak için ortaya koyduğu şartları dikkate aldığını belirterek, “terörle mücadelenin teröristle müzakereye” doğru gitmekte olduğuna vurgu yapıyor… Irak ile yapılacak ‘Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nde  ele alınan karşılıklı taleplerden Irak tarafının öne çıkarttığı su miktarının artırılması hususu göz önünde tutulursa bu işin de arkasında ABD’nin olduğu ortaya çıkıyor(5)!...

Denebilir ki, bu dönemde “Kürt Milliyetçiliği”  yükselirken, Türk Milliyetçiliği  yerlerde sürünüyor!…

Bunun doğal sonucu olarak da terörle mücadele edenlerden hesap sorulurken, teröristlerle masaya oturmaya tepki vermesin diye kamuoyu hazırlanıyor!…

Seçmenin   ikinci dönem için AKP’ye verdiği yetki içinde, bu icraatların yapılacağını bilmiyordu kuşkusuz!… Her zaman ki gibi yine ‘mağduriyet edebiyatı’ ile   “yumuşak karnına” vuruldu!… Şimdi ‘elim kırılsaydı da oy vermeseydim bunlara’ diyenler de var ama,  asıl insanı çıldırtanlar; kör  inadından bütün bu olup bitenleri  ‘olması gerekenler bunlardır!...’ diye hararetle savunanlar!...

27.07.2009

DİPNOTLAR:

(1) Kirli Sudan Temiz El Çıkmaz ”Bir iktidarın mensupları hukuk ve uygulayıcılarına güvenmediklerini pervasızca beyan edebiliyorlarsa, orta yerde epeyce bir yanlış var demektir. 2002 seçimleri öncesi televizyonda, Sayın Baykal’la Tayyip Erdoğan milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda güya anlaşıp söz vermişlerdi. AKP’liler beklemedikleri şekilde, büyük bir çoğunlukla seçimi kazandıktan sonra dokunulmazlıkların kaldırılmasından “mahkemelere güvenmiyoruz” diyerek caymışlardır. Geçmişten günümüze uzanan toplumsal ve siyasal kirlilik bu ifadelerin içinde saklı bulunmaktadır. Bizzat devleti yönetenler onun yasalarına ve yargıçlarına güvenmiyorlarsa, toplumdan bu güveni beklemek abesle iştigal etmektir.”

( KİRLİ SUDAN TEMİZ EL ÇIKMAZ, M.Zihni Çetiner 23 Ocak 2009, http://www.68dayanisma.org/index.php?option=com_content&task=view&id=406&Itemid=31)

(2) Pozitif Ayırımcılık: Pozitif ayırımcılık, bir gruba rakip durumdaki bir diğer grup aleyhine öncelik verilmesidir. Örneğin, yeni işe alımlarda işverenin, diğer şartlar aşağı yukarı aynı olması kaydıyla, kadın çalışanlara öncelik vermesi pozitif ayırımcılık olarak gösterilebilir.

(3) “Verginin vergisi ÖTV'ye Katma Değer Vergisi

Bazı mal ve hizmetlerden aynı karakterli birden fazla vergi alınabiliyor. Bu durum ise mükerrer vergi alınıyor eleştirilerine neden oluyor. Bu vergilere örnek olarak KDV ve ÖTV'yi gösterebiliriz. ÖTV Kanunu'na ekli listelerde belirtilen mallardan hem ÖTV, hem de KDV alınıyor. Bu nedenle, malların fiyatları da anılan vergilerin miktarları kadar yükseliyor... Ayrıca, aynı mal üzerinden hem ÖTV, hem de KDV alınması bir yana, bir de, malın ÖTV'li bedeli üzerinden ayrıca KDV hesaplanıyor. Diğer bir ifade ile ÖTV'den KDV alınıyor.”

(http://www.muhasebenet.net/eko_2609_verginin%20vergisi%20otv%20ye%20kdv.html)

(4)  22 Temmuz 2009 Milliyet Gazetesi

(5 ) 22 Temmuz 2009 Cumhuriyet Gazetesi

 

Av. Cemil CAN 25.07.2009 - Ankara

 

Duyarlı herkesin dönüp dönüp NNUTUK'u okuması gerekiyor..

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP