Sevgili Ayşegül

Böylece ABD ve AB yanına işbirlikçi AKP ile 40 milyon (!) Kürt’ün partisi DTP’ nin oluşturduğu bu ‘ihanet cephesine’, bazı “paşalar” ın da eklenmesi halinde ‘güç’ dengesi’ nin felaket bir şekilde aleyhimize bozulacağından” endişeleniyorsun!…

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

Sevgili Ayşegül;

(Bu sana 2. ve son mektubumdur)

Cevabi mektubunda:”ABD karşıtı olan subayların generalliğe yükseltilmediklerini, böylece Ordu’nun üst kademesinin ABD yanlısı kaldığını, halkın en güvendiği kurum olarak ordu da ‘kontrol’ altında alındıysa bu işin bittiğini; artık AKP’nin sivil darbesini engellemenin imkansız(!) olduğunu söyleyerek; bu durumun korkunç bir şekilde moralini bozulduğunu; tarifi imkansız bir ümitsizlik içinde bulunduğunu ekliyorsun… “Böylece ABD ve AB yanına işbirlikçi AKP ile 40 milyon (!) Kürt’ün partisi DTP’ nin oluşturduğu bu ‘ihanet cephesine’,  bazı “paşalar” ın da eklenmesi halinde ‘güç’ dengesi’ nin felaket bir şekilde aleyhimize bozulacağından” endişeleniyorsun!…

Yanılıyorsun Güzel Kızım, Yanılıyorsun!...Bazı ‘asker kişilerin’ geçmişte olduğu gibi bugün de yasadışı işlere karışması mümkündür… ‘Ergenekon Davası’ içinde yargılanmakta olanlar için yargı süreci bitmeden söylenenlerin hiç birine inanmak ise doğru değil…  Söylentilerin çoğu kasıtlı, Türk toplumunu omurgasız hale getirmek için yürütülen psikolojik savaşın bir parçası…  Silahlı Kuvvetler, Türk halkına düşman değil, olamaz da!… Vaktiyle Sovyetler Birliği’ nin etkisini azaltmak ve komünizmin yayılmasını engellemek düşüncesiyle NATO tarafından üye ülkelerde yürütülen soğuk savaşın bir örgütü olan  Gladyo nun, ( bizdeki adıyla Kontur Gerillanın)  yaptığı hukuk dışı eylemler içinde bazı askerlerin varlığı, bir kurum olarak TSK’nin yasa dışı işlere bulaştığının kanıtı değil…   Başbakanın bile haberdar olmadığı bu ‘yapılanmalar’ ne ilktir, ne de son olacak… Ayrıca bizim başımıza hiçbir zaman generaller de lazım değil… Silahlı Kuvvetler içinde de çürük yumurtalar varsa, bunlar sepetten dışarı atılabilir…  Bu çok da önemli değil… Ama diğer kuşkunda haklısın… NATO’ya alternatif ittifaklar içinde bulunmamızı öneren generalleri etkisiz hale getirmek için suçlu kişilerle aynı cadı kazanına doldurulduklarına ben de senin kadar inanıyorum, bu tespitin çok yerinde…

Aklıma gelmişken söyleyeyim Güç dengesini kurarken unuttukların da var... Bizim ‘yol haritamıza’ bağlılık yemini ederek yola çıkanlardan, geri dönecek olanlar,  ihanet içinde  olduğundan düşman saflarına katılanlar da bulunacaktır elbet… Bunları da düşman saflarına ekle, ha bir eksik, ha bir fazla ne yazar gülüm…  

Bütün bu olasılıklar gerçekleşebilir Ayşegül’üm!… Bütün bu olumsuzluklar gücümüzü azaltır sanma!…Yolumuz yorucu ve  çok uzun!.. İstanbul’ dan gemiyle Samsun a,  sadece o bile birkaç gün tutacak… Oradan Amasya, sonra Erzurum, ardından SivasSon durağımız her zamanki gibi yine Ankara!… Bütün dünya yine karşımızda olacak… Hiç bu kadarcık  şeyden  morali mi bozulur insanın kuzum!... 1919 da ılık bir Mayıs sabahı başlayan o büyük yürüyüşün,  yorgunluğunun Büyük Taarruz la atıldığını sakın unutma!...  VahdettinDamat Ferit ve onlara biat eden yığınların ezici çoğunluğa rağmen,  kurtuluş yolunda Bandırma Vapuru na binenlerin sayısının sadece (48) kişi olduğunu hiç bir gün hatırından çıkartma… Ne düşmanı gözünde büyüt, ne bizim tarafı küçült, sayı hiç önemli değil bu savaşta Ayşegül’üm!… 

Emperyalistlerin en son teknoloji ürünü silahları ve aralıksız propagandaları ile şişirilip büyütülmüş ordular, sanıldığı gibi yenilemez güç değil... Sovyetler Birliğine Afganistanda, Amerika Birleşik Devletlerine Irakta diz çöktüren teknoloji değil kızım!…  

Düşmanın çokluğu ve donanımı bizi korkutamaz, yürüyüşümüzü bir gün bile durduramaz; bu gerçeği dünya aleme her gün haykırın!… Sadece işimizin, ne kadar ciddi ve zor olduğunu kanıtlar bunlar… Bütün bunlardan çıkartılacak olan,  yığınak yapmak ve güç toplayıp koşulların elverişli hale gelmesini beklemek hiç değil!

Mektubunda diyorsun ki: ”Bugün de Gençliğe Hitabe’ de ifade edildiği gibi: Yine, zorla ve hile ile memleketin bütün ‘kaleleri’  ele geçirilmiş, girilmedik hiçbir köşesi’ kalmamış,  bütün orduları dağıtılmamış ama, ülkenin en stratejik kurumları düşmana satılarak, gizli bir işgal gerçekleştirilmiştir!… Ekonomik bağımlılık, siyasal bağımlılıkla pekiştirilmiştir bugün… İktidar sahipleri  duyarsızlık ve sapkınlık içine girmiş…. İktidardakilerin kişisel çıkarları, bu gizli işgalcilerinkilerle birleştiğinden, iki taraf işbirliği içinde hareket etmektedir”… Bu tespitin biraz abartılı olsa da yabana atılır değil… Çoğu yerlerinde haklısın kızım!… Hatta bu söylediklerine ahval ve şerait eskiden olduğu gibi çok namüsait’ bir halde tecelli ediyor” da eklenebilir!…

Bütün bunları çok önemseme, hiç biri bizim harekete geçmemize engel olamayacak  bu elverişsiz  koşullar!… Bu defa düşman tarafından aldatılanlar, bizim evin içinde bulunabilir… Tarafsız kalarak bu kavgada, farkında olmadan düşmana destek de verebilirler… Hatta boş boş konuşup, düşmana bilgi de aktarabilirler anlamadan… Bu nedenle  İkinci Zafer’e kadar  bu sırrımızı gizli tut!…

İşte bunları da namüsait denen koşullara ekle Ayşegül…Çok da kolay olmayan Gençliğe Hitabe ve Bursa Nutku ile vasiyet edilmiş olan ödevini yapmaya bir gün ara verme!...  Bir  Yol Haritası’na ihtiyacın yok senin… Bütün detaylar Turgut Özakman dedenin  ŞU ÇILGIN TÜRKLER adlı romanında var… İmralıdan gönderilen ihanet belgelerine katre kadar itibar etme gülüm!...

Mektubunda,  içinde bulunduğumuz durumu henüz ateşli silahların her cephede kullanılmadığı bir savaş” olarak nitelendiriyorsun ya,  bu saptaman da doğrudur kızım!...  Küresel Kriz ile ekonomisi çöken emperyalist devletler, üçüncü paylaşım savaşını başlattılar” diyorsun ya, bu konuda da  tam isabet ettirmişsin ne deyim kuzum?… Zenginlikleri talan etme yarışı da denen bu savaşta, tek dayanağımız geçmişte olduğu gibi  kendimiz olacağız!...

Savaştan galip çıkacak olan, haklı olduğuna inanıp, onu koruyandır Kızım!… Kazanacak olan da haklı olan olacak kuşkusuz!… Allah’ı bir bilir gibi bu gerçeği de bil!…

Benden bir daha mektup gelmeyecek sana Ayşegül!... Bu nedenle mümkünse sen de cevap yazma bu mektubuma, mektuplarla o değerli zamanını harcama… Ödevinin başına dön!… Hala kafana takılan bir soru kaldıysa eğer,  cevabını ŞU ÇILGIN TÜRKLER romanında, birinci mektubumda ve ulu önderin nutuklarında ara!…

Cemil Can  - 13.09.2009

 

ŞU ÇILGIN TÜRKLER (Turgut Özakman)

Bu romanı hala okumadın mı Ayşegül? Bugünden tezi yok al ve oku!... İlk ödevin budur… Bundan böyle o kitap senin başucu kitabın ve rehberin olacak!..

ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE SESLENİŞİ!..Ey Türk gençliği! Birinci görevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin tek temeli budur. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte bile, seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır. Bir gün bağımsızlık ve cumhuriyeti savunmak zorunluluğuna düşersen, göreve atılmak için, bulunduğun durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar, çok elverişsiz bir nitelikte ortaya çıkabilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetini yok etmek isteyecek düşmanlar, bütün dünyada eşi görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri ele geçirilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi eylemli olarak ele geçirilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha tehlikeli olmak üzere, ülkenin içinde iktidara sahip olanlar duyarsızlık ve sapkınlık ve hatta ihanet içinde bulunabilirler. Üstelik bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını işgalcilerin siyasi istekleriyle birleştirebilirler. Ulus fakirlik ve çaresizlik içinde yorgun ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin evladı! İşte, bu durum ve koşullar içinde bile görevin Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Gereksinim duyduğun güç damarlarındaki asil kanda bulunmaktadır.!!

ATATÜRK’ÜN BURSA NUTKU!..

Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, 'Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır' demeyecektir. Hemen müdahale edecektir.

Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetinin polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım'.

Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki: 'Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebepleri ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir.'

 

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.

 

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP