AKP’NİN’ SAVCISI.!..

‘ÇETENİN’ NÖBETÇİ HÂKİMİ, ‘

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

AKP’NİN’ SAVCISI.!..

‘ÇETENİN’ NÖBETÇİ HÂKİMİ, ‘

 

‘ÇETENİN’ NÖBETÇİ HAKİMİ, ‘AKP’NİN’ SAVCISI.!..

Geldiğimiz nokta itibariyle her gün durumumuzu gözden geçirmek şart oldu.”Çetenin nöbetçi hakimi, bizim savcı”(!?) ayırımından sonra “bizim partinin mahkemesi” kavramı da günlük konuşma dilimize yerleşmek üzere! Yargı bağımsızlığına doğru açık bir karşı duruş gündeme yerleştirilince, gidişatın da bu yönde olacağına şaşmamak gerekir. Geçen haftaya damgasını vuran en önemli olay, hiç kuşkusuz ‘Balyoz’ soruşturması kapsamında tahliyesine karar verilen 19 şüphelinin, Cumhuriyet Savcılığının itirazı üzerine yeniden tutuklanmasına karar verilmiş olmasıdır...

 

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ‘tutuklama’ istisnai olarak başvurulan bir tedbir olmasına rağmen,  251. maddeye göre genişletilmiş yetkili savcıların bu istisnayı ‘kural’  gibi uyguladıkları görülmektedir. Toplumun hukuka duyarlı kesimleri her tahliye kararı verildiğinde; ‘darbe’ senaryoları ile kafası karıştırılmış kesimler ise ‘tutuklama’ tedbirine başvurulduğunda,   kendi  takımı gol atmış fanatik seyirciler gibi hop oturup hop kalkıyorlar!.. Denebilir ki, ‘tutuklama’ tedbirinin yanlış ve yanlı uygulanması nedeniyle toplum içinde oluşturulan çatlak iyice genişliyor. Etnik ve dinsel temeller üzerinde denenip de başarılamayan toplumsal ‘bölünme’ şimdi de bu temelde denenmek isteniyor!..

 

Genişletilmiş yetkili mahkemelerde devam etmekte olan yargılamalarda; mutlak gerçeği ortaya çıkarmak ve buna bağlı olarak ‘adaleti’ yerine getirmek amacından her geçen gün uzaklaşıldığı inancı yayılıyor… DGM’lerin yerine getirilen bu mahkemelerin bugün gördüğü işlev; ‘Yargı Bağımsızlığı’nın yok edilmesine hizmete dönüştü diyenler haksız değil!..  Temel hukuk kurallarına aykırı olarak yapılan uygulamaların nedeni,  sanki yargının hükümete bağlı olmaması imiş gibi sunularak; yargı üzerinde bir büyük operasyon yürütülüyor. Bugün için egemenliğin 1/3’ünü kullanmakla görevli ve yetkili olan yargı, kendini savunma konumuna itilmiş. Siyasetçilerin yerli yersiz, denli densiz saldırılarını aynı üslupla karşılaması imkânsız olduğundan,  kafa karışıklığı da her geçen gün artarak büyüyor. Öyle ki, halkın önünde yapılan tartışmalarda ‘hukuk yapmak’  seçilmişlerin yetkisi içinde gösteriliyor. Bu ‘masum’ ve ‘haklı’ gibi gözüken tehlikeli düşünceye karşı gelmek ise, aynı zamanda ‘halkın iradesine’ karşı gelmekle özdeşe gösteriliyor!.. Bu nedenle ‘bağımsız olmayan yargı  tarafsız da olamaz’ şeklindeki genel kabul görmüş ve oturmuş ilkeler bile  toplumda yeterli desteği bulamıyor!..

 

Hiç kuşku yok ki, toplumsal ihtiyaçlar var olan yasalarda değişiklikler yapılmasını veya yeni yasalar yapılmasını hükümetlere dayatabilir.  Bu ihtiyaç çeşitli yollardan yasama organının gündemine gelebilir de. Mecliste oluşan irade, yasal düzenlemeyi yaparak toplumsal ihtiyacı giderebilir. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz... Olması gereken de budur zaten. Ne var ki,  yasal düzenleme yapma ihtiyacı, bu şekilde belirdikten sonra,  işi şekillendirmek meclisteki milletvekilleri arasındaki bulunan ve hukuk tekniğini bilen vekiller eliyle olur. Bu noktada meclis dışındaki uzmanların görüşlerinden de yararlanılır… Bu ihtiyacın temel nedeni, ulusal ve uluslar arası ilke ve “kurallara”  aykırı düzenlemeler yapılmasının önüne geçmektir. Aksi halde yasalar iptal edilir ve emekler boşa gidebilir... Anayasa Mahkemesi yasaların Anayasa’ya ve uluslar arası sözleşmeler ile evrensel hukuk kurallarına aykırı olup olmadığını denetlemek için vardır. Bu dünyanın her demokratik ülkesinde böyledir!.. Sonuç olarak, meclis içinde çoğunluğu teşkil edenler,  kafalarına estiği gibi yasaları değiştiremez ve yeni yasalar yapamazlar!.. Demokrasinin diğer rejimlere nazaran üstünlüğü de buradadır!.. Anayasa Mahkemesi olmasaydı çoğunluk baskıcı bir yönetime geçebilirdi!..

 

Bu noktada bir inşaatın projesini yapan mimar ile onu uygulayan mühendisin durumunu,  inşaatta çalışan işçilerle karşılaştırmak iyi bir örnek olabilir. Örneğin işçiler çoğunluğu sağlıyorlar diye projenin statik hesaplarında değişiklik yapmalarına izin verilemez!.. Aynı şekilde bir hastalığın tanısının konulmasında, tahlilleri yaparak katılanlar ile diğer teknik araçları kullananlar çoğunluğu teşkil ediyorlar diye hastanın ameliyat olup olmayacağına karar veremezler!.. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Her işin bir ehli vardır ve işi yapması gereken de onlardır... Çoğunluğu teşkil eden kalabalıklar ‘millet iradesini’ temsil ettiklerini ileri sürerek, bu tür yetki tecavüzüne tevessül edebilirler; buna asla izin vermemek gerekir!.. Zira bu tür tecavüzlerin nerelere kadar uzanacağını kimse önceden bilemez. Çağdaş hukuk sistemlerinde bu tür tehlikelere karşı kişilerin insafına değil, hukuki müesseselere güvenilip sığınılır. Bugün Türkiye’de tersine çevrilmek istenenlerin başında bu ilke geliyor... Üstelik bu kötülük, halka yine  halkın eliyle yapılmak isteniyor!..

 

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda soruşturma’ ve ‘kovuşturma’ olmak üzere iki evre bulunmaktadır. Cumhuriyet savcılarının daha çok inisiyatif kullandığı ‘soruşturma’ evresidir.  Bu aşamada savcılar hâkimlerden şüpheliler hakkında ‘tutuklama’ tedbirine başvurulmasını isteyebilirler. Hazırlık evrakı önlerine gelen yargıçlar,  kanıtları değerlendirerek; koşulları varsa tutuklama kararı da verebilirler. Bu karara itiraz etmek de mümkündür...  İtirazları başka bir hakim veya mahkeme karara bağlar. ‘Kovuşturma’ evresi ise, iddianame düzenlenip kamu davasının açıldıktan sonraki yargılama aşamasını ifade eder. Yargılama devam ederken ‘tutukluluk’ durumunun sürdürülüp sürdürülmeyeceğine ilgili mahkeme karar verir. Hatta talepte bulunulmasa bile mahkemeler kendiliğinden, her otuz günde bir tutukluluk durumunu görüşürler…

 

Yargılamanın tutuksuz olarak yapılmasına karar verilmesinden sonra, yargılamayı yeniden tutuklu olarak sürdürmeyi gerektiren kanıtlar bulunması halinde,  mahkeme tutuklamaya karar da verebilir. Böyle bir durumun varlığını  savcılık kamu adına mahkemeye hatırlatarak; tutuksuz sanığın yeniden  tutuklanmasını isteyebilir mi?..  Yeni hiçbir kanıt ileri sürülmeden, daha önce verilmiş bulunan ‘tahliye’ kararına savcılığın itiraz etmesi nesnellikten uzaklaşmak olarak algılanabilir(!) Usul kanunumuzda savcılara böyle bir görev verilmiş de değildir. Zira esas alınan ilke yargılamanın tutuksuz olarak sürdürülmesidir. Bunun da nedeni ‘suçluluğu mahkeme kararı ile sabit olana kadar herkes masumdur” ilkesidir... Bu nedenle Ceza Muhakemesi Kanunu’nda tahliyeden sonra yeniden tutuklama şeklinde bir düzenlemeye yer verilmemiştir… Mahkemenin hükümle birlikte kendiliğinden veya hüküm vermeden yeniden tutuklamaya karar vermesini engelleyen bir hüküm de yoktur. Ama o  başka bir şeydir;  savcılığın talebi üzerine yargılama devam ederken tutuklamaya karar vermesi ise daha başka bir şeydir!..

 

Bu noktada yeniden tutuklama kararı veren mahkemeyi eleştirenlere hak vermemek mümkün değildir. Savcılık kendisinde ‘bulunmayan’  bir yetkiyi (!)kullanmıştır diyenler çok da yanlış bir şey söylememişlerdir. Şüphelilerin ‘tahliye’ talebinde bulunmaları gibi, savcı da koşullarının bulunduğuna inanarak,  ‘tutuklama’ talebinde bulunmuştur!.  Bu noktada savcılık bir tür ‘tahrik’ dilekçesi vererek, mahkemeye tutuklama koşullarının yeniden oluşuğunu hatırlattı denebilir. Bu istek son derece doğal bir durum olarak kabul edilebilir!..  Durum gerçekte böyle midir?..

 

‘Balyoz’ soruşturmasında da  savcılığın mahkemeye, şüphelilerin yeniden tutuklama koşulları oluştuğunu ‘hatırlatılarak’; önceki tahliye  kararından dönmesi talebinde bulunulmuştur diyebilir miyiz?..  Bunun için yeni kanıtların da ortaya konması gerekmez mi?.. Yeni bir kanıt yoksa, o zaman da haklı olarak mahkeme içindeki bir zıtlaşmanın varlığından söz edilir… Asıl gelmek istediğim nokta da burasıdır. Nitekim yeniden verilen tutuklama kararının gerekçesinde, tutuklanma koşullarından değil,  daha çok tahliye kararını veren yargıcın tutumundan söz edilerek; ayrı bir duruma işaret edilmiştir! Yeniden verilen tutuklama kararının yandaş basın organlarında ‘hukuk dersi’ gibi nitelendirilmesi de bu yargıyı güçlendirmektedir. Apaçık belli ki, ‘hukuk dersi’ tahliye kararını veren yargıca verilmiştir. Yargıca bir ders (!) de yandaş basın tarafından verilerek bütün yargıçlara da bir  ‘ders’ verilmek istenmiştir!..  İşte bu ‘ders’ son derece tehlikelidir!..

 

Bu son olayda talep üzerine yeniden verilen tutuklama kararının ‘yok hükmünde’ olduğunu savunanlar da vardır. Var olan bir yetkinin yetkisiz bir makam tarafından kullanılması “fonksiyon gaspı” olarak nitelendirilir; fakat olmayan bir yetkinin kullanılması ile ortaya çıkan hukuki durum ‘yok hükmünde’ sayılır. Tıpkı nikahı belediye başkanı yerine tapu müdürünün kıymasında örneğinde olduğu gibi… Tapu müdürünün kıydığı nikah hukuk karşısında yok hükmünde kabul edilir!..

Buradaki durum için de: ”Savcılığın itirazı üzerine verilen tutuklama kararı yok hükmündedir!. ” şeklinde bir eleştiri yapılabilir. Bence bu eleştiri yerine, mahkemenin gerekçesiz ve koşulları bulunmadığı halde  ‘istek üzerine’ tutuklama kararı verdiğinden söz etmek,  daha yerindedir…

Nesnellikten uzaklaşılarak asıl yok edilen, kafamızdaki adalet duygusudur... Böyle bir kararın çağrıştırdığı düşünce; hükümetin ve hükümet adına konuştuğu kesin olan sözcülerin söylediği gibi: “çetenin nöbetçi hakimi(!) varsa, bizim de savcılarımız var” şeklindeki bir ayırımının olduğuna inanılmaya başlanmasıdır!..  Bu şekildeki talihsiz açıklamalar,  ve gerekçesiz kararlar yargıda bir ayrışmanın başladığına inananları çoğaltır. Aynı zamanda adalet duygusunu zedeler; devlete güven duygusunu yok etmek için bundan   daha etkili bir eylem olabilir mi?..

Av. Cemil Can

 

http://www.medyagunebakis.com/ - http://www.tdfajans.com/

TDF-TARGET23 DÜŞÜNCE FORUMU - http://www.target23.org/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi, Paylaşımı ve Toplum Yararına kullanımı.

 

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP