SONSUZLUĞA YOLCULUK

Anne Olmayı Çok İstiyordum, Zira Sevdiğim İnsanı Ve Kendimi Sonsuzluğa Ulaştırabilecek Bir Yol Olarak Görüyordum Ve Sevgimizi De Sonsuzlaştıracaktım Aklımca…

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

ÇOCUĞUMU TANIMAK İSTİYORUM...

SONSUZLUĞA YOLCULUK

 

ASLI SEVGİ

Anne Olmayı Çok İstiyordum, Zira Sevdiğim İnsanı Ve Kendimi Sonsuzluğa Ulaştırabilecek Bir Yol Olarak Görüyordum Ve Sevgimizi De Sonsuzlaştıracaktım Aklımca… Haksız Mıyım.?

 

Bir bebeği doğurmak annelik olmuyormuş, öğrendim.

Annelik ona nasıl baktığınız, nasıl eğittiğiniz ve sizi eğitmesine nasıl ve ne kadar izin verdiğinizle ilgili bir şeymiş. Siz doğrularınızı pekiştirip, yanlışlarınızı ortadan kaldırdığınız sürece ve “Seni seviyorum.” dediğiniz, en ufacık, her hangi bir yanlışınızda da “Özür dilerim canım” diyebilmeyi öğrendiğiniz kadar anne oluyormuşsunuz. Ve siz hep öğrenmeye açık da olmalıymışsınız.

Çocuklarımızı gelecekte neler bekliyor bilemeden onları eğitmeye çalışıyoruz. Ama okulla beraber başlayan çevreyle ilgili sorunlar, sizi de onu da perişan ediyor. Öğretim kurumlarında eğitimin çok yetersiz olması, eğitimcilerin gelişen çağdan, çağın getirdiklerinden uzak olması, kendilerini yeterince yetiştirmemiş olmaları sonucu, sorunları daha da büyüyebiliyor. Bunu bizzat yaşayarak öğrendim.

 

Çocuğumun “Benim yeni kardeşlerim olacak…” diyerek büyük bir sevinç içinde başladığı okul hayatında ilk öğrendiği şey ne yazık ki şiddet olmuştu. Arkadaşlarından gelen şiddetin yanı sıra “yalnızca derste yazı yazmadığı, dalgınlaştığı için” öğretmeninden de şiddet gördü. “Dikkatini toplasın diye ellerine vurdum” diyerek kendini savunan, yirmi küsur yıllık öğretmenden edindiği ilk izlenim de şiddetti. Sonuç: okula küstü, öğrenim hayatı altüst oldu ve bizim de hayatımız mahvoldu.

“Çocuğunuza bir zekâ testi yaptırın” diyen rehber öğretmenle de karşılaştık. Ve “bizim zekâsından bir kaygımız yok ama bunca eğitimcinin bir bildiği vardır” diyerek testi yaptırdık…

Zekâ testi sonucunda çocuğumun zekâsının fazla olduğunu söyleyen pedagog psikiyatrın şu sözlerini de asla unutmuyorum: “Çocuğunuzun üstün zekâlı olduğunu neden fark etmediniz?”… “Nereden bilebilirim, ben normalini bilmiyorum ki” diye yanıtlamıştım… Siz biliyor musunuz normali, normal çocuk ne yapar, ne yapmaz?

Nadir Nadi’nin “Dostum Mozart” kitabını ve bilim adamlarının hayat hikâyelerini okumamı önermişti psikiyatrımız, ben de bol bol okudum. Ve hem okuduklarımdan hem de doktorumuzdan neler öğrendim neler.?

Biliyor musunuz? Ülkemizde her yüz çocuktan yaklaşık olarak yüzde ikisi üstün zekâlı ve hâlâ bu çocuklar için maarif sistemi hiçbir şey yapmıyor.

Ne zaman ki çocukları üstün zekâlı olan bir Milli Eğitim Bakanı iş başına gelir, işte o zaman belki bu çocuklar için bir şeyler yapılır. Veya bir iş adamının çocukları bu sorunları yaşarsa… Ah pardon onlar yurt dışında çocuklarını okutarak daha kolay yoldan çözüm üretebilirler, siz de sizin dahi çocuğunuzla yaşadıklarınızla kalırsınız… Buna göre ülkemiz nüfusu 70 milyon ise, ülkemizdeki üstün zekâlı insan sayısı(hepsi bir zamanlar çocuk olduğuna göre) yaklaşık 1,5 milyon insan, kapasitelerini tam olarak kullanamıyorlar! Eh devlet de bu insanlardan yeterince yararlanamıyor.! Neden.?

 

Normalin üstündeki zekâlar da bölümlere ayrılıyor; parlak zekâ, üstün zekâ, dahi gibi… Basitçe, daha anlaşılabilir şekilde adlandırarak anlatmıştı doktorumuz. Ve üstün zekâlı bu çocuklar da tıpkı “eğitilebilir” yani, zekâsı normalin altında olan çocuklar gibiler. Dahi çocuklar da zor, belki de daha zor; zira her şeyi hemen kabul etmeyip, çok soru soruyorlar. Öylesine açlar ki doyurmak bir yana, birazcık bilgiyle aydınlatmaya çalışsanız daha da acıkıyorlar. Her açlık sizi daha bir öğrenmeye zorluyor, okuyorsunuz, araştırıyorsunuz. Eh işte ben de bu nedenlerle Türk eğitim, öğretim sistemimizin cumhuriyet öncesi ve sonrasını epey bir araştırmıştım, öğrendiğim her şey beni çok şaşırttı -bunları belki ileriki yazılarımda anlatırım. Her şaşkınlığım çocuğum için fazla bir şey yapamamanın bana verdiği kaygı ve telaşımı artırmanın dışında çocuklarımız için bir şeyler yapmaya beni yönlendirdi. Artık fırsat buldukça daha çok şey yapabilmenin yollarını arıyorum. Her çocuğu kendi çocuğum gibi aydınlatmak, bilgilendirmek ve onlara okuma şevki aşılamaya çalışıyorum.   

Çocuğunuzun zekâsı kadar neye ilgi duyduğu, kişiliği de çok önemli. Ben, matematiği seven çocuğuma okuma yazmayı, matematik problemleri okutarak öğrettim. Ama her annenin bu becerisi olamaz. Anneler birbirlerine nasıl destek olabilir bunu mu çözmemiz gerekiyor acaba? Yalnızca okuma yazma öğretmekle de bu işler bitmiyor. Tüm annelerin “Fakirin Kıyısında” kitabını okumasını çok isterim. Hayatın en olumsuz anlarında, en olumsuz koşullarında bile hedeflerine ulaşmak için uğraşmış, başarmış bir kadının öyküsü, keşke okusak ne güzel olurdu.?

Biz yine çocuğumuzla ilgili konulara dönelim. Çocuğumuzun neye ilgi duyduğunu bulduktan sonra, daha az ilgi duyduklarını da yavaş, yavaş geliştirmek gerekiyor. Sayısal zekâsı olan çocuğunuzu edebiyatla buluşturabilmeniz için bir matematikçinin hayat hikâyesi, öyküsü size yol gösterebilir.

 

Bir de üstün zekâlı çocuklar ve özellikle erkek çocuklarında el-göz koordinasyonunu geliştirebilecek en iyi oyunun bizim çocukluğumuzdaki “beştaş” oyunu olduğu keşfetmiştim. Bol, bol çocuğuma yenilerek –çok iyi oynardım eskiden ama sonraları nedense becerememeye başlamıştım ve babalar bu tür beceriksizliği de bir türlü bilemiyorlar her nedense, çocuklarını hep yeniyorlar!- çocuğumla eğlendim. Kapı kasalarına tırmanmasına yardım ederek, kaldırım kenarlarında o dar şerit gibi yüksekliklerde elinden tutarak yürüterek fiziksel gelişimi konusunda da yardımcı olmaya çalıştım. Sizlere de tavsiye derim çok zevkli ama sabır isteyen bir şey.

Çocukların fiziksel enerjisinin ki üstün zekâlı çocuklarda –hiperaktiv çocuklarda- daha fazla olan bu enerjinin mutlaka bir şekilde boşaltılması gerekiyor. Eh bu işler de anneye kalınca annenin, iş, ev, çocuk ve eş için ayırabildiği enerji, zaman sorunları ve yorgunluğu artıyor. Başta çocuğu olmak üzere herkesle kurduğu iletişim zorlanıyor, yoruluyor. Sözümüz burada babaların da çocuklarıyla ilgili konularda biraz daha bilgilenmesi ve paylaşımcı olmasının daha doğru olacağına ilişkin olacaktır.

 

Zekâ testi, kişilik testi, vs derken kafamız da karışıyor. Öğreneceğimiz çok şey var ama neyi öğreneceğiz, ne kadar bilmemiz gerekli, nasıl kullanacağız, uygulayacağız, neredelerde kullanacağız ve hayatımıza nasıl geçireceğiz. Aklımıza gelen bir başka şey ise, bizim annelerimiz de sonuçta bizi büyüttü ve hiç de fena insanlar değiliz, onlar bu işi ne kadar bilerek yaptılar? Çelişkiler içersinde kalıyoruz.

Çocuklarımızı nasıl tanırız.? Neye gereksinimleri var.? Ne derece yeterli oluyoruz? Daha ne yapabiliriz.? Nereden, nasıl öğrenebiliriz? Soruları kafamızın içinde dans edip duruyor.

Kaygılanmayın, yeryüzünde mükemmel insan olma ihtimali varsa her halde bunlar, eğitimcilerin, pedagogların çocukları olurdu. Var mı? En iyisi, siz yalnızca sevin, yanında olun, bunu anlatın, çocuğunuzun yapısına göre bunu anlatma yollarını bulun, hepsi bu işte. Çünkü çocuklarımızın her biri ayrı bir dünya, her biri birbirinden özel çünkü… Çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurmanın yollarını bilirseniz, bulabilirseniz, yaratabilirseniz korkmayın. Gerekirse zekâ testi yaptırın, psikologlara gidin, pedagoglarla konuşun, donanımlı eğitimcilerden yardım alın, anne ve baba olarak onu tanımaya, anlamaya çalışın ve bol, bol sevin. O, sizinle iletişim kurmaya sizi eğitmeye çoktan hazır… Kolay gelsin.

ASLI SEVGİ – İSTANBUL SANAT AKADEMİSİ


http://www.medyagunebakis.com/


Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP