DEMEK YÖNETİME EL KOYDUNUZ

DEMEK YÖNETİME EL KOYDUNUZ; AMAN NE İYİ YAPTINIZ.! -***-

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

DEMEK YÖNETİME EL KOYDUNUZ; AMAN  NE İYİ YAPTINIZ.! -***-

 

“EVET”  DEMEYENLER  DİYENLERDEN DAHA KALABALIKTIR.!

Bildiğiniz gibi bu son anayasa değişiklikleri ile Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru hakkı” da tanınmıştır! İki yıl içinde, alt yapısı hazırlanarak uygulamaya konulacak olan bu değişiklik(1) ilk bakışta kulağa hoş geliyor. Aslında Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru hakkı” ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne “bireysel başvuru Hakkı”mız ortadan kaldırılmıştı.. Güya, hak veriliyor gibi  yapılmış ama; aslında zaten var olan çok önemli  bir hak geri alınmıştır!..

Ne kadar kurnazca değil mi.? Bunun nasıl olduğunu anlatayım da görün: Herkesin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1987 tarihinden itibaren, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde “bireysel başvuru hakkını” kabul etmiştir. (2)

Yeni yapılan düzenleme ile, iç hukuk yolları tüketildikten sonra,  bu hakkı kullanacak olanların önüne, yeni bir engel çıkartılmıştır!..  Bundan böyle, iç hukuk yolları,  Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak olan ‘bireysel başvuru’dan sonra tüketilmiş olacaktır!.. Türkiye’de 1 tane Anayasa Mahkemesi olduğunu hesaba katarsanız; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracak olan bireyler, önce bu mahkemeye başvurmak zorunda kalacaklardır. Başka türlü iç hukuk yollarını tüketmiş olamazlar!..  Diğer işlerinin yanında, bu başvurular nedeniyle iş yükü aşırı derecede artacak olan Anayasa Mahkemesi’nin, elindeki davaları uzun sürede sonuca bağlayamayacağı bir gerçektir. Biz bu gerçeği, yerel mahkemelerdeki davaların sonuçlanma sürelerinden biliyoruz. Demek ki, Anayasa Mahkemesi hızlı bir şekilde ‘adalet’ dağıtma yerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin dağıtacağı adaletin de gecikmesine  neden olacaktır!..  Böylece  “geciken  adalet,  gerçekleşmemiş adalettir” öz deyişi, Anayasa Mahkememiz ile ete kemiğe bürünecektir.!

Sonuç olarak  denebilir ki, Anayasa Mahkemesi’nde tanınan “bireysel başvuru hakkı” ile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde var olan “bireysel başvuru hakkı”mız  fiilen kullanılamaz hale getirilmiştir.! Ve bu ‘necip’(3) millet, böyle bir düzenlemeye EVET diyebilmiştir.!

Ne kadar övünsek yeridir.!Bir diğer “hoş” değişiklik ise,  gavurca adı “ombudsman” olan, “kamu denetçiliği” kurumudur… Kamu adına, idareyi denetleyecek olan bu kurumunun, durumu pek de iç açıcı değildir. Zira, kuruma seçilecek olanları, TBMM üyeleri seçecektir. Mecliste çoğunluğu olan parti, bir taraftan hükümeti kurarken, diğer taraftan da o hükümeti kamu adına denetleyecek olan kurumun üyelerini seçecektir!.. Buna denetleme denebilir mi.? Bu necip millet, 12 Eylül günü bu düzenlemeye bile EVET demiştir.!

Dilerseniz,  memurlara verilen “toplu sözleşme hakkına”  da kısaca değinelim. Biliyorsunuz hâlihazırdaki memur sendikaları,  işveren durumundaki devlet ile uzun zamandan beri, ücret ve sosyal haklar konusunda “toplu görüşme” adı verilen  ‘pazarlıklar’(!) yapmaktadırlar. Bu pazarlık sırasında memurların “grev” gibi bir silahı bulunmamaktadır; başka bir ifade ile memurların, işçiler gibi gerektiğinde başvuracakları “grev hakları” yoktur. Çünkü içinde “zorunlu tahkim” vardır; ve bu kurum çalışanları grev hakkını kullanmaya kadar getiremez!.. Yeni yapılan düzenlemede ise, “toplu görüşme” kavramının yerine   “toplu sözleşme” kavramı getirilmiştir. Özetle,  bu konuda da dişe dokunur bir değişiklik yapılmamış; sonuç itibariyle memura ‘grev hakkı’ yine tanınmamıştır. Ne var ki,  ILO Sözleşmelerini Türkiye çok önceden imzalamıştır. Türkiye bu sözleşmeleri imzalayarak, “çalışanlara toplu sözleşmeli grev hakkı” verileceğini kabul etmişti. Gel gör ki,  nedense AKP, bu değişiklikte “grev hakkı”nı memura vermeye hiç yanaşmamıştır. Dolayısıyla yine sonuçta değişen bir şey yoktur. Memur eski memurdur, ilk gördüğünüz memura sorup gerçeği öğrenebilirsiniz.! (4)

Bu necip millet, memuruna ‘grev’ hakkını tanımayan bu düzenlemeye “yetmez ama  EVET” diyebilmiştir.!

Hükümet, bundan böyle yaşlılar, gaziler, kadınlar, çocuklar ve sakatlar vb için “pozitif ayırımcılık” yapılabileceğini  de anayasaya koyarak, sözüm ona bu kesimlere çok önemli bir “hak” daha vermiştir!.. Duyun da inanmayın. Bunların “pozitif ayırımcılık” dedikleri, zaten fiilen uygulamada olan ve bizde aileden gelen,  ‘terbiye’ olarak öğrendiğimiz bir davranış şeklidir… Bu memlekette poliklinik kuyruğundaki,  acil bir hastanın ön sıraya geçmesine bir şey diyen mi vardı? Yaşlı ve hamile olan kadınlara yer vermeyen birini mi gördünüz belediye otobüsünde veya tramvayda?.. O halde, “pozitif ayırımcılık” dedikleri, sadece de bir aldatmacadır!.. Geçiniz bunları beyler, geçiniz.!  Bu necip millet, bu aldatmacayı da verilmiş yeni bir ‘hak’ sanmış, ona da  EVET demiştir.!

Hepsinden daha da önemlisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’ne, üye seçimi ile ilgili yapılan düzenlemelerdir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemeleri kuran ve hâkimler ile savcıların atamalarını yapan en önemli anayasal bir kuruldur. Hükümetin icraatlarının yasalara uygun olup olmadığını denetleyen mahkemeleri de bu kurul oluşturur. Mahkemelerin ‘yargılama’ yapma görevinin yanında, bir de ‘yargı denetimi’ yaptığını biliyoruz. Denetlemeyi yapacak olan mahkemelerin, üyelerini seçecek olan bu kurul, hükümete bağlanırsa, denetim görevini ‘bağımsız’ ve ‘tarafsız’ olarak yerine getirebilir mi?.. Hükümete ‘bağlı’ olan bir kurumun,  adının önüne   ‘bağımsız’  takısının bulunması, gerçekte onu bağımsız hale getirilebilir mi?..  Örnek vermek gerekirse, hükümetin aşırı derecede partizanlık yaptığını düşünün, hatta icraatlarında adaletten ve doğruluktan saparak, keyfiliğe da kaçsın diyelim; peki o hükümete kim ‘dur’ diyecek.?

Cevap: ‘Bağımsız ve tarafsız yargı’dır kuşkusuz.  Yargı bağımsız ve tarafsız değilse, o zaman ne olacak dersiniz?!.. Bunun cevabını artık siz verebilirsiniz.!

Yanlış değil duyduklarınız, bu necip millet, böyle kötü bir düzenlemeye için de EVET demiştir.!

Gelelim Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimi ile ilgili değişikliğe. Anayasa Mahkemesi’nin görevi, mecliste çoğunluğa sahip hükümetin, çıkarttığı yasaların ‘evrensel hukuk kuralları’ ile Anayasa’ya aykırı olup olmadığını denetlemek değil mi.? Bu mahkemenin üyelerinin,  mecliste çoğunluğu olan hükümet tarafından seçilmesine izin verilirse, artık o mahkemenin ‘bağımsız ve tarafsız’ karar verebileceğinden söz edilebilir mi?.. Hükümetin seçtiği üyeler, yine aynı hükümetin çıkartacağı yasaları iptal edecekmiş!.? Buna gülerim işte.!

Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin “Yüce Divan” sıfatıyla yaptığı bir iş daha var: O da gerektiğinde Başbakan ve bakanları yargılamaktır. Şimdi bana söyleyebilir misiniz,  aynı zamanda hükümeti de kuran, mecliste çoğunluğu olan bir partinin, gerektiğinde kendilerini  yargılayacak ve hatta partileri hakkında açılacak kapatma davasına bakacak olan, yüksek mahkemenin üyelerini de seçmiş olmaları halinde; o mahkemenin ”bağımsız” ve “tarafsız” karar verebileceğine inanır mısınız.?

Böyle bir şey yaptığımızı ecnebileri duysa, gülmekten kırılırlar vallahi.!

Bu necip millet, dişini sıkarak felaketle eşdeğer, bu değişikliğe dahi EVET demiştir.!

 Halkla alay edilen bir diğer değişiklik ise, vergi borcu olduğu için, vergi dairelerince yurt dışına çıkışlarına yasak konulan işadamlarının, bundan böyle  mahkeme kararı ile, yurt dışına çıkışlarının yasaklanabileceği hususu idi. Aman ne kadar da önemli!.. Halkın tek derdi budur sanki!..  Başbakan, bu değişikliği allandıra ballandıra anlatırken; onu dinleyenleri ben de izledim. Önce alkışlayan nasırlı ellerine, sonra da yüzlerindeki kırışıklıklardan aşağıya doğru tere baktım…  Kafamdan aşağıya kaynar sular döküldü o gün; utandım, “ben kafayı yedim galiba”  diyerek; derin bir nefes alarak oradan uzaklaştım.!

Dilerseniz, buraya kadar anlatılanlara bir nokta koyarak; başka bir soruya geçelim. Bu soruyu, ‘CHP’ye muhalif olmayı’ bir meslek,  bir ödev ya da kendini fark ettirmek için bir araç olarak kabul edenlere soralım: Önümüzdeki seçimlerde, mecliste CHP’nin çoğunluğu sağlayacağını ve yukarıdaki yetkilerin tamamını CHP’lilerin kullanarak, hayati önemdeki bütün atamaları yapacağını hiç düşündünüz mü?... Bugün için AKP’ye cömertçe verdiğiniz bu yetkileri, CHP veya MHP’nin kullanmasına da razı mısınız.? Yoksa zaten,  bir daha seçim yapılmayacağından emin mi oldunuz.?  Anayasa değişikliklerine kör kütük EVET diyenlerin, (kendilerine saygı duyma gibi bir sorunları vardır mutlaka) o bakımdan  bu soruya da verilecek bir yanıtları olacaktır.!

Böyle bir düzenlemeye EVET demek, gerçekte seçimlerde çoğunluğu elde eden bir partinin, milletvekillerini,  ilelebet ‘dokunulmazlık’ ve ‘sorumsuzluk’  zırhı ile korumaktır!.. Bunun için insanın akla yatkın ve geçerli bir nedeni olmalı!.. Değil mi?..

Gel gelelim, bu necip millet, böyle bir düzenlemeye de EVET diyerek, en yüksek yargı organlarını  hükümetin emrine vermiş ve gelecek nesillerin ipini kendi elleriyle bugünden çekmiştir!..

Olan oldu bir kere… Hiç değilse artık doğruyu söyleyerek, kendimize olan saygımızı koruyabiliriz...  Hadi şimdi de onu deneyelim:

Gerçek iradeniz bu sonuçların ortaya çıkması yönünde değildi, değil mi!?.. Sakın “elimiz kırılsaydı da…” demeyin, elinize haksızlık etmeyin çünkü, ona komut veren beyninizdir!..

AKP iktidarının kulağa hoş gelen, makyaj niteliğindeki anayasa değişikleri kısaca böyledir arkadaşlar… Sonuç olarak denebilir ki, bu değişikliklerle “kuvvetler ayrılığı” ilkesi, “kuvvetler birliğine” dönüştürülecek ve cumhuriyet rejimini,   demokratik parlamenter sistemden, baskıcı başkanlık sistemine doğru yönlendirecektir!?..  Benim de katıldığım bu değerli  fikir,  anayasa değişiklilerin mimarı Profesör Dr. Burhan Kuzu’ya aittir!..(5) Onu da bir yerlere kaydedin şimdilik…

Hak” verme adı altında başlatılan bu çalışma ile, aslında rejim değiştirilmek istenmektedir!!..

Verilen “haklar” da zaten, hükümetin iki dudağı arasında olup, herhangi bir güvenceye bağlanmış değillerdir. İstenildiğinde ‘bir gece yarısı operasyonu’ ile hepsi geri alınabilir…

Allah’tan, referandumda “Evet” diyenler, bu defa ÇOĞUNLUĞU SAĞLAYAMAMIŞLARDIR!..

 ‘Hükümet vuvuzelaları’nın,  odun harmanı üzerine çıkarak horoz gibi ötmesine bakmayın siz. Onlar matematik biliminden bihaberdir!.. Doğru hesabı ben sizin için yaptım; yarım dakika da onu dinleyin lütfen:

Bu necip millet, Anayasa değişikliklerine gerçekte “EVET” dememiştir.! Nerden mi bildim.? Çünkü ben bir ‘matematik’ öğretmeniyim… Bu kadar basit bir ‘aritmetik’ işlemini yapabilirim. Önce şunu belirtmeliyim ki, hükümet ve yandaşları, ‘aritmetik’ oyunları ile bizleri aldatmaya devam ediyorlar, onlara asla inanmayın!..

Bildiğiniz gibi, bu referandumda KULLANILAN OYLARIN %58’i “Evet” tir. TOPLAM SEÇMENİN İÇİNDE ‘EVET’ DİYENLERİN ORANI: Ancak %41.86 eder.  Geriye kalan seçmenler “EVET DEMEYENLER”dir ki, bunların toplam seçmene oranı ise % 58.15 tir. Çok mu şaşırdınız.?

Bu yalın gerçek, bir haftadır iktidarın borazanı haline getirilen TRT ile, “yandaş ve yalaka” medya tarafından tam tersine imiş gibi gösteriliyor!.. Ne yazık ki, bir Allah’ın kulu çıkıp da, bu gerçeği millete anlatamıyor...

Referandum”(6)denilen ‘halkoylaması’  ile, halkın çoğunluğunun iradesinin ne yönde olduğu tespit edilir; tespit edilecek olan salt, oylamaya katılanların iradesini değildir!?...

Bunun sonucu olarak da oranlama, kullanılan oylara göre değil; toplam seçmen sayısına göre yapılır!..

Boykot” etmek “Evet”  anlamına gelmediği gibi, “çekimser” kalıp, hiç ‘oy vermemek’ de “Evet” olarak nitelendirilemez!.. Evet” olarak kabul edilecek olan oylar, yalnız ve sadece “EVET” olanlardır!

O halde, ‘aritmetik’ diliyle bir kez daha söylersek;  “EVET demeyenler%58.14’tir; “EVET diyenler” ise, %41.86’dir...

58.14 ise hem 41.86’dan, hem de 57.88’den daha büyüktür. Demek ki, çoğunlukta olanlar “EVET demeyenler” olup,  bunların toplam seçmene oranı %58.14’tür…

Demek ki, çoğunlukta olanlar “EVET demeyenler”dir!…

Çıplak gerçek de budur!..

Bu matematiksel gerçeğe aykırı düşen bütün açıklamalar ise; tek yanlı “EVET” propagandasını sürdürmekten başka bir anlama gelmez…  Sırası geldiği için  bir şey daha söyleyerek bitireyim: Referanduma katılan partilerin, başarıları durumlarını,  bu verileri ‘analiz’ ederek ölçmek  mümkün değildir!.. O yöndeki ‘polemiklere’ de aldanmamak gerekir.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1)    http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/?x=entry:entry100917-201010

(2)    http://www.aihmbasvuru.com/

(3)    Necip: Soylu, soyu temiz.

(4)    Bu konuda güzel bir makale var:

 http://www.soldefter.com/2010/08/30/mustafa-pacal%E2%80%99a-yanit-tahrifat-mi-bilgisizlik-mi-ikisi-de-vahim/

(5)    Prof. Dr. Burhan Kuzu 1997’de yayınladığı “Türkiye İçin Başkanlık Sistemi”  adlı makalesinde:”Başkanlık sistemi diktatörlüğe dönüşme eğilimi gösterebilir” demiştir. (http://www.burhankuzu.gen.tr/?page_id=60) Ama Başbakan’dan “Hadi Burhan başla…” komutunu aldıktan sonra, “bilim adamı kimliği” ile açıkladığı bu görüşünün tam tersine olacak şekilde, “siyaset adamı kimliği” ile büyük bir hevesle işe koyulmuştur! Görüldüğü gibi, Türkiye’de siyaset yapmanın bu şekilde ödenecek bir bedeli de oluyormuş!..

(6)    Referandum (latince referandum) genelde anayasa değişikliği, yasaların kabulü veya çok önemli meselelerde halkın iradesini belirlemek amacıyla yapılan oylamadır.

  

http://www.medyagunebakis.com/ - http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.

 

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP