SON HAMLE: KALE VE MAT.!

Bırakın Kars’taki heykeli yıksın Erdoğan, gün gelir yenisi yaparız…

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

SON HAMLE: KALE VE MAT.!

Bırakın Kars’taki  “ucube” heykeli yıksın Erdoğan,  günü gelir yenisi yaparız…

 “Aksırıp tıksırıncaya” kadar içmeyebiliriz;  içkiyi hepten yasaklasa ne yazar?..

“Muhteşem Yüzyıl” dizsini de kaldırıversin bir akşamüstü; yerine “Kırık Testi” dizini koysunlar. Hatta 7 yaşın üstündekilere izleme mecburiyeti de koyabilir, buna da ses çıkarmayalım bir süre!..

Apo’yu da afetsinler göz göre göre, onu da görmeyiverelim biraz…

 Hizbullah yöneticilerini serbest bırakmışlar, canları sağ olsun!.. Bırakın gitsinler gidebildikleri yere kadar. Dışarıdakileri sanki daha mı az tehlikeli.? Ha bir eksik, ha bir fazla ne fark eder ki?..

Kayseri ve Elazığ Belediyelerindeki yolsuzluk olaylarını da bir kalemde geçelim bugün. Hatta bir kalemde geçilecek belediyelerin başına, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ni de yerleştirelim… Onun da işi görülsün. Ne olur sanki.?

Adalet Bakanlığı belge gizlemiş diyorlar, ilk defa yaptıkları bir şey mi.? Onu da görmeyiverin…

Kız öğrencilerle erkekler arasındaki mesafeyi, isterse 2 metreye çıkarsın hükümet… Ne fark eder ki.!

“Aile hekimliği” bir işe yaramamış; ona da kafanızı takmayın.  Nasılsa  “aile imamları” nın evinize kadar geleceği günler yakındır…

Bugün her isteğine  “eyvallah” diyebiliriz bu hükümetin...

Bu konularda Başbakan ile tartışmaya girilmeyeceğini çok iyi öğrendik. Onunla “polemiğe” girenler kaybedecekleri kesin!..

O nedenle  bunların tümünü bir kalemde GEÇİYORUZ.!

Hükümetin gözden kaçırmak istediği, hayati öneme sahip başka bir şeyler var, onları görelim artık:

AKP bir yasa değişikliği ile  “karşı devrimi” tamamlamak istiyor…

Duydunuz mu.?

“Son hamleye” bir adım kalmış...  O  bakımdan  bugün sadece  o konuyu  masaya yatıracağız.!

Tüm gücümüzle ”karşı devrime”  nasıl direneceğimizi konuşacağız.!

Çünkü bu tasarı yasalaşırsa, laik Cumhuriyet tersine çevrilerek, “huni” gibi başımıza geçirilecek.!

73 milyon hep birlikte, bu büyük taşın altında kalacağız…

BAŞLAYALIM:

Hükümetin 12 Eylül 2010 Halkoylamasının sonuçlarına göre, “Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa Tasarısı” hazırlaması gerekiyordu ve bu tasarıyı hazırladı.  Halkoylamasında “evet” oyu verenlerin çoğu anımsamayabilir (!) bu son derece normaldir; çünkü onlar ne için oy verdiklerini o zaman bilmiyorlardı… İşte o halkoylamasında oyladığımız maddelerden biri de “bireysel başvuru” hakkının tanınmasıydı…

Bu hakkın tanınması, gerçekte bir hak tanımaktan çok, var olan bir hakkın geri alınması ya da kullanılmasını engellemek anlamına gelmektedir. Zira bu “bireysel başvuru hakkı” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılacak olan “bireysel başvuru”nun önüne bir engel olarak konulmuştur.! Bu defa yargısal yolu tüketebilmek için, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun sonucunu, beklenmek zorunda kalınacaktır. Diğer işlerinin yanında bir de “bireysel başvuru” larla uğraşacak olan Anayasa Mahkemesi’nden, ne zaman karar çıkabilir.? Bunun çok uzun zaman alacağı kesin olduğundan, “bireysel başvuru” ile bize bir hak verildiğini söylemek yerine; var olan bir hakkımızın kullanılmasını engellemekten söz etmek daha doğru olacak. Ne var ki, bugünkü konumuz bu değil. “Bireysel başvuru” hakkından yola çıkılarak, yapılmakta olan yeni yasa ile rejimi kökünden değiştirmek olanağı elde edilmiştir.! AKP’nin “kansız darbe”si bu şekilde tamamlanmış olacak.!  Bu nedenle diğer konular bir tarafa bırakılıp, dikkatler bu husus üzerinde yoğunlaşmalıdır...

Biliyorsunuz ki 12 Eylül 2010 günü oylamaya katılanların % 58’i (bu oran toplam seçmenin % 42’si kadardır) Anayasa Değişikliklerine “evet” demişti. Böylece Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerinin belirlenmiş olduğu 148. maddenin birinci fıkrasına,  Ek 18. madde ile  “bireysel başvuruları karara bağlar” cümlesi eklenmiştir. Aynı şekilde 148. maddeye bir de 3. fıkra eklenerek “bireysel başvuru hakkının” kapsamı belirlenmiştir.

Buna göre, bireysel başvuru hakkı, Anayasa ile güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında kalanlar ile sınırlandırılmıştır. Bu temel hak ve özgürlüklerin neler olduğunu anlayabilmek için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne bakmak gerekir...

(Meraklılar için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ni ekte veriyorum.)

Bu belgelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerden herhangi birinin “kamu gücü” tarafından ihlal edildiği iddiası ile herkes, Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuruda” bulunabilecektir. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği yine bu değişiklikle Anayasa hükmü haline getirilmiştir.

Hükümet  “bireysel başvuru”nun usul ve esaslarını,  Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa Tasarısı içinde düzenlemiştir. Tasarının 45 ila 50’nci maddeleri, bireysel başvuruya ayrılmış olup, yürürlük tarihi 29.09.2012 olarak belirlenmiştir.

“Bireysel başvuru hakkı” ilk bakışta kulağa çok hoş geliyor. Bu hakkın Anayasal güvenceye bağlanarak tanınmış olması, Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuruya engel teşkil etmediği için ilave bir yol gibi görünüyor. Gerçekten de öyle midir.? Bugün bu sorunun yanıtı ile de ilgilenmeyelim. Anayasa Mahkemesi’ne yüklenen yeni görevle birlikte, yargı sistemimizde ne gibi temel değişiklikler meydana geliyor, asıl onları görmek gerekir. Sonuçta söyleyeceğimiz söz: “Yargı erkinin fonksiyonel olarak” niteliğini idareye terk edeceği ve göstermelik hale geleceği” olabilir mi.?  Bunu şimdiden söylemeyelim…

Beni izlemeye devam edin:

Tasarının “bireysel başvuru” ile ilgili en önemli maddesi 50. maddedir. Bu maddenin 1. fıkrasında:

“Esas inceleme sonunda başvurucunun, hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmedilebilir” denmektedir.!

Dikkat edilirse bu madde ile getirilen düzenlemeye göre, yüksek mahkemeye “yerindelik denetimi” yapma yetkisi verilmektedir. (Danıştay kararlarında yerindelik denetimi, idarenin yerine geçerek karar verme olarak nitelendirilmektedir.)  Örneğin “hak ihlali” bir idari işlemden kaynaklanmışsa, mahkeme bu işlemi iptal ettikten sonra, yapılması gereken işlemin ne olduğuna da hükmedebilecektir. Hali hazırda idare hukukumuzun temel prensipleri arasında olan; “mahkemelerin yerindelik denetimi yapamayacağı” kuralı, bu düzenleme ile ortadan kaldırılmaktadır! Böylece Anayasa Mahkemesi, idarenin yerine geçerek, işlem tesis edebilecektir.!

“Bireysel başvuru” üzerine verilecek olan kararlar, 6. fıkra hükmüne göre; yasama, yürütme ve yargı organları ile gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağından, Anayasa Mahkemesi yeni haliyle, idarenin yetki ve görev alanına kolayca el atabilecektir.! Hukuk Fakültelerinde “fonksiyon gaspı” (1) olarak öğretilen ve “yok” hükmünde kabul edilen, başka bir ifade ile hukuken “yokluk ile malul” olan  (yetki gaspı ve yetki tecavüzü) gibi  eylemler,  yasal hale getirilmiş olacaklardır.!

Anayasa’nın 125. maddesi(2)  ile İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin(3) yasakladığı  “yerindelik denetimi” bu yasanın 50. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’ne serbest bırakılmış olacaktır.! 50. maddenin 2. fıkra ile getirilen: “İhlalin bir mahkeme kararından veya idari işlemden kaynaklanması durumunda, ihlale neden olan karar ya da idari işlemin iptaline karar verilebilecektir” şeklindeki düzenleme ise, insana küçük dilini yutturacak kadar tehlikelidir.!

Görüldüğü gibi bu madde ile Anayasa Mahkemesi’ne verilen yetki oldukça genişletilmiş ve mahkeme bir tür “süper temyiz mahkemesi” haline getirilmiştir… Temyiz mahkemeleri olan Yargıtay ile Danıştay (Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ni de bu kapsamda düşünmek gerekir) istinaf mahkemesi konumuna getirilmiş olacaklar. Ayrıca İstinaf Mahkemeleri de var. İki kademeli istinaf mahkemelerinin üzerinde, bir  “Süper Temyiz Mahkemesi”.! Üstelik yürütmenin etkisine açık, üyeleri arasında yargıç olmayanlar var.! Yargıda tam bir karmaşa ve “kaos” yaşanacağı gün gibi ortadadır...

 

Anayasa Mahkemesi,  Yargıtay, Danıştay’ın  “onama” kararlarını iptal ettiğinde, ortaya nasıl bir durum çıkacaktır.?

Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve  Danıştay’ın (Askeri Yargıtay’ın ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin) “onama” kararlarının “iptaline” karar verebilecektir.! Hukukumuzda, “iptal kararları” nın, iptal edilen işlemin hiç yapılmamış gibi, en başa dönecek şekilde hüküm ve sonuç doğuracakları açıktır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararları da aynı şekilde hüküm ve sonuç doğuracaklardır.

Bir başka ifade ile birinci derece mahkemesinden başlayarak, temyiz mahkemesine kadar yaşanan yargılama süreci, bir çırpıda yok sayılarak başa döndürülmüş olacaktır. Bu durumda Anayasa Mahkemesi, dosyayı ilk derece mahkemesine gönderebileceği gibi, ilk derece mahkemesi yerine geçerek, kendisi de karar verebilecektir. 2’nci fıkranın: ”Kararın iptal edilmesi kendiliğinden hak ihlalini ortadan kaldırmazsa yargılamanın yeniden yapılmasına hükmedilir” şeklindeki ikinci cümlesinden anlaşılan budur. Yargılamanın yeniden nerede yapılacağı ise Anayasa Mahkemesi’nin inisiyatifine bırakılmıştır...

45. maddenin 2. fıkrası: “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ya da yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir” şeklindedir. Başvurucunun, adli veya idari yargı yoluna başvurarak, davasını Yargıtay veya Danıştay’a kadar getirmiş olması ve bu “yüksek” (artık yüksek değiller) mahkemelerin “onama”  şeklinde vereceği kararı alarak, yargı yolunu tüketmesi gerekecektir. Ancak bundan sonra “bireysel başvuru” hakkını kullanabilir. Düzenlemede başvurunun en geç ne kadar süre içinde sonuçlanacağı hakkında bir hüküm yoktur. O husus da belirsizdir. 10 yıl mı olur, 20 mi onu kimse bilemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru ise, ancak bu süre geçtikten sonra olabilir. Bu durumda başvurucunun torunları kararı görebilirlerse şanslı sayılırlar!..

3. fıkrada: ”İhlal, bir kamu gücünün kanunen yapması gereken bir işlemi yapmamasından kaynaklanmışsa, Mahkeme, kararının hangi makam tarafından yerine getirileceğini ve özel durumlarda kararın yerine getiriliş şeklini belirleyebilir” denmektedir. Bu maddenin gerekçesinde: “İhlalin bir kamu gücünün kanunen yapması gereken bir işlemi ihmal etmesinden kaynaklandığı belirlenmişse, buna ilişkin işlemin nasıl yapılacağını düzenlemektedir” denerek,  kamu gücü kullanan makamların, “ihmal” suretiyle meydana getirecekleri hak ihlalleri ile ilgili hususların da dava konusu edilebileceği belirtilmiştir. Bu kavram belirsizdir. İdarenin “takdir yetkisi” göz önünde tutulduğunda bu alanın ne kadar geniş olduğu açıklamaya bile gerek yoktur.

Asıl önemli olan kamu gücünü kullanan makamların, işlem ve eylem yapmadığı bütün alanlarda, Mahkemenin “ihmal” görmesinin olasılık dâhilinde bulunduğudur. Mahkeme, idarenin ihmal suretiyle eksik bıraktığı alanlarda  “ne yapılması gerektiğine” karar verebilecek yetkilerle donatılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve eki Protokoller çerçevesinde düşünüldüğünde, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi de işin içine girecek ve ihmal suretiyle ihlal edilebilecek çok sayıda hakkın söz konusu olduğu ve buna bağlı olarak da bir o kadar dava ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır.

Örneğin: Bir “özelleştirme” yapmak gerekirdi (!) de hükümet gecikerek veya ihmal ederek bunu yapmadı ise, bundan dolayı hak kaybına uğradığını iddia eden gerçek veya tüzelkişi, “bireysel başvuru” hakkını kullanabilecek midir.? Bu konuda sınır nereye göre belirlenecektir.? Yasada bu sorunun da yanıtı verilmiş değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nde sınırsız dava açılma olasılığı ortaya çıkartılmıştır. Bu iyi bir şey midir.? Asla değildir. Çünkü pek çok davanın bir tek mahkemede birikmesi, hem karar verilme sürecini uzatır, hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gerçek “bireysel başvuru” olanağını geciktirir. “Geciken adalet, gerçekleşmeyen  adaletten farksızdır”.!

Üçüncü fıkra hükmünde Mahkeme’nin  “kararın yerine getiriliş şeklini belirleme” sinden de söz edilmektedir.

Bu ifade ile anlatılmak istenen nedir.?

Kararın yerine getiriliş şeklini belirleme hususunu, “yerindelik denetimi” kavramı içinde değerlendirmek gerekir.  Ortaya çıkan zarardan dolayı, idareyi sadece tazminata mahkûm etmekle bırakmayıp, kararı ne şekilde yerine getireceğine de karar verilecektir. Bu idarenin “takdir yetkisini” elinden alıp, idare yerine geçerek “yerindelik denetimi” yapmakla eş anlamlıdır. Başka bir ifade ile yargının yürütme fonksiyonunu gasp etmesidir...

AKP hükümeti, iktidardan düşme olasılığına karşı, Yüce Divan’da yargılamaktan kurtulmanın önlemini de bu tasarı ile almıştır! Bu kadarla kalmayıp, Yüksek Mahkemeye “yerindelik denetimi” yapma yetkisini tanıyarak, iktidardan düştükten sonra dahi, yarım bıraktığı icraatlarını devam ettirmenin bir yolunu bulmak istemektedir. Tek sorunları kalmıştır. O da: Anayasa Mahkemesi’ni tam olarak ele geçirmek. Son Anayasa değişiklikleri sonucunda, mahkemeye gönderilen üyeler ile bu mahkemede önemli ölçüde etkisini artıran AKP’nin, bir dönem daha seçilmesi halinde, son hamlesini tamamlayacağına kesin gözüyle bakılabilir.!

Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi, bu tasarı ile hem birinci derece mahkemesinin yargılama yetkisine sahip olmaktadır; hem de temyiz mahkemesinin görev ve yetkisini üzerine almış olacaktır…

Diğer yandan “yerindelik denetimi” de yapabilecektir. Ortaya çıkan bu tablo içinde “bağımsız” yargıdan söz edilemeyeceği gibi, “yargı erkin”nden de söz etmek oldukça zorlaşmıştır. Zira Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin seçimi, büyük ölçüde TBMM ve Cumhurbaşkanı’nın kontrolüne geçmiş olmakla; bu mahkemenin üyeleri ile Cumhurbaşkanı’nı, yasama organı içinde çoğunluğu olan ve yürütmeyi elinde bulunduran partinin seçmiş olması; yürütmeye,  yargı fonksiyonunu gasp edebilme olanağını yaratmaktadır.!  Aynı zamanda yargının tepesindeki yüksek mahkemeler (Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yargıtay) Anayasa Mahkemesinin, hiyerarşik olarak altına yerleştirildiğinden, “yargı erki”, top yekun yürütmenin etkisine açık hale getirilmiş olmaktadır!..

Böyle bir yargının “adalet” dağıtamayacağı kesindir.!

“Adalet” kavramının tarifi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yeniden yapabilecektir. Buna engel olabilecek bir güç kalmayacaktır. Muhtemelen parti isminin başındaki  “adalet” sözcüğü bu tarif içinde yerleştirilecektir!  Sonra işlerine gelene “adalet”  dağıtıp gelmeye dağıtılmayacaklarından, bir kesim için “adalet” kavramı ortadan kalkmış olacaktır. Aynı zamanda “devlet” kavramı da zedelenip, anlamsız hale geleceğinden; devlete olan güven ortadan kalkacaktır. Daha da önemlisi, bundan sonra yapılacak olanları, dizginleyecek bir mekanizmanın bulunmaması, “karşı devrim”i hiçbir güç önleyemeyecektir!..

O gün AKP,  Türk ulusuna ŞAH çekebilir.!

Yasa çıkartmak suretiyle, “karşı devrim” nasıl gerçekleşir, onu o gün hep birlikte yaşayıp göreceğiz. MAT olmaktan kurtulmak için bir şansımız daha var: 12 Haziran 2011 günü yapılacak olan seçimlerinde bu beladan kurtulabiliriz…

Aksi halde  13 Haziran 2011’de günü hepimiz için: “Geçmiş olsun, oyun bitti”  diyeceğim.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1) Fonksiyon Gaspı: Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının görevlerinin neler olduğu yani neleri yapıp, neleri yapamayacakları kanunlarla belirlenmiştir. İşte bu organlardan herhangi birisi kanunlar gereği yapamayacağı bir işlevi yapar diğer organın görevine taşarsa Fonksiyon Gaspı söz konusu olur

(2) Anayasa Mahkemesi

3. Görev ve yetkileri

MADDE 148. – Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler(Ek: 7.5.2010-5982/18 md.) ve bireysel başvuruları karara bağlar.  Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.

Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.

(Ek: 7.5.2010-5982/18 md.)Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.

Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını,(Ek: 7.5.2010-5982/18 md.)Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Baş savcı vekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.

(Ek: 7.5.2010-5982/18 md.)Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.

Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.

(Değişik: 7.5.2010-5982/18 md.)Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdiği kararlar kesindir.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir.

ANAYASA

125. Madde 4. Fıkra:

(Değişik: 7.5.2010-5982/11 md.) Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.

(3) İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU

Madde 2

1. (Değişik: 10.6.1994 – 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:

a) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 21.9.1995 tarih ve E: 1995/27, K: 1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

    

http://www.medyagunebakis.com/ - http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak başkalarının fikirlerini tekrarlayan papağan olunur.

 

 

 

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP