TARİH BİR ZIPLAMA TAHTASI DEĞİLDİR

TARİH, BİR ZIPLAMA TAHTASI DEĞİLDİR. Özler Aykan -videoizle-

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

TARİH BİR ZIPLAMA TAHTASI DEĞİLDİR..

Özler Aykan - Röportaj; Mayıs.2011

 

O’ ... Müzik’e Âşık (Türk Sanat Müziği, Jazz, Reggae, Klasik Batı Müziği ve Yunan Müziği); Spor Tutkunu (Golf, Binicilik, Ralli, Kayak, Bisiklet).   “Diğerleri” ya da  “Öteki” sözcüklerini sevmeyen; Hayal değil gerçeklerin insanı;  Okuyan, yazan, yazdığını uygulayan. Somut, algılanabilir, duyularla algılanamayan, mutlak gerçek;

O, Özler Akyan olarak; Sürecin nesnel gerçekliğini vurgulayan bir Fenowomen'dir 

 

TARİH BİR ZIPLAMA TAHTASI DEĞİLDİR.. Özler Aykan

Gazeteci, Yazar, Araştırmacı, Yayıncı Özler Aykan Türkiye'nin şu an içinde bulunduğu sosyal, siyasal, sosyo-kültürel ve ekonomik dev aynayı tarihin derin gerçekliğine döndüren ve tüm yansımaları ile gerçekleri ve olayları tıpkı bir akademisyenin bilimsel ve tarafsız duruşu ile ortaya koyan son derece ilginç eserler yayınlıyor.

Özellikle toplumsal hafızamızın bilerek ya da bilmeyerek zayıflığından ve affediciliğinden gem vuran yazar, Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze dek ülkemizin yaşadığı tüm siyasal, sosyal ve dolayısıyla ekonomik geçişleri, resmi belgeler ve veriler ışığında olanca açıklığıyla ortaya koyuyor.

İŞTE SORULARIMIZ VE YANITLARI

*- Kısaca Kendinizi Tanıtır mısınız.?

Ben Özler Akyan, 24.10.1974 te İstanbul doğdum.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunuyum. Aynı zamanda İLMED-Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunları Derneği Üyesiyim.

Bir ablam var evli ve iki yeğenim var.

Araştırmacı Gazeteci, Yazarlığımın yanı sıra Öğretim görevlisiyim.

Binicilik, müzik, keman ve piyano özel merak alanımdadır.

Bekârım. Annem pedagog. Babam İTÜ Kimya Yüksek Mühendisliği Mezunudur.

 

*- Ne tür müzik dinlersiniz.?

Türk Sanat Müziği, Jazz, Reggae, Klasik Batı Müziği ve Yunan Müziği’ne aşığım.

*- Kullandığınız bir müzik aleti var mı.?

Piyano, keman, viyolonsel, kanun

*- Evde mutfağa girer misiniz.?

Hem de çok sık ( Tabii ki Türkiye’de isem )

*- Sürprizleri sever misiniz.? Hayır. Sürprizleri sevmiyorum ama ben sevmesem de ilginç sürprizlerle karşılaşıyorum tabii.

*- Korktuğunuz bir şey var mı.?

Allah’tan korkarım. Sonra riyakâr ve yalancı insanlardan…

*- Evde evcil hayvan besler misiniz.? Evet

*- Tiyatroya en son ne zaman gittiniz.? Hangi oyun.?

Londra benim ikinci evim. O yüzden maalesef bu tarz kültür sanat aktivitelerini orada izleyebiliyorum ve hemen hemen hepsini izliyorum. En son Londra’da “Woman in Black” i izledim.  

*- Sinemaya en son ne zaman gittiniz.? Hangi film.?

Geçtiğimiz haftalarda ay Londra’daBridesmaids” filmini izledim.  

*- Siyasete girmeyi düşünüyor musunuz.? Hangi Partiden.? 

Hayır. ASLA.!  

*- Sizce genel olarak başarının sırrı nedir.?

Düzen. Nizam. İntizam. Azim ve en önemlisi de sonuç odaklı olabilmek.

 

FARKLILIK ZENGİNLİKTİR

*- Sizi diğerlerinden farklı kılan nedir.?

Hiçbir şey. Her nasıl ise öyle insanım. “Diğerleri” ya da  “Öteki” kelimesini sevmiyorum. Ancak kendi alanımdaki çalışmalarım ile çalıştığım sektöre katma değer katan bir süreçte bulunuyor isem pek tabii ki mutlu olurum. Her insan kadar benim de başarıya zaafım var ancak hırsı sevmem. Kompetisyondan nefret ederim. FARKLILIK ZENGİNLİKTİR DESEM…

*- Başarılı olmanıza kimler yardım etti.?

Sevgili Babam Şenel Aykan ve Canım Annem Hülya Aykan. Sonrasında ise çok sayıda kıymetli hocalarım. Prof Dr Vamık Volkan ile çok uyumlu çalışıyoruz.

Rahmetli hocam, Sayın Prof Dr Ünsal Oskay üniversite yıllarımda bana hayatı algılamayı ve yargılamayı öğretti. Aramızda hoca öğretmen değil adeta iki dost iletişimi var idi.

Zaten eğitimcinin başarısı da buradadır.

Sayın Prof Dr Ünsal Oskay’dan HAYATIN ÖZNESİ OLMAYI ÖĞRENDİM. DAHA DOĞRUSU ONDAN ALDIĞIM EĞİTİM YA DA PAYLAŞIMLARIMIZ BENİ BUNA YÖNLENDİRDİ.

Sevgili Oruç Arıoba’dan serbest yazı ve araştırmacı gazeteciliği öğrendim. Sayın Uğur Dündar’a ömür boyu minnettarım. Bana kalır ise gazetecilik eşittir UĞUR DÜNDAR.!

 

EN BÜYÜK BAŞARI SABIR

*- Sizce gerçek başarı nedir.?

Hak ederek kazanılan, sonucu ölçümlenebilir olan ve mutlaka ve mutlaka stratejik iletişim planında çok önceden belirlenmiş hedefe ulaşabilmek…

ANCAK ÖZELİME GELECEK OLUR İSEK, BEN SİZE SORAYIM: SİZCE İSTANBUL GİBİ BÜYÜK BİR METROPOLDE 15 SAAT ÇALIŞMA MESAİSİ, TÜM DEĞERLERİN ÇÖKTÜĞÜ BİR SAHADA HALA AZİMLE ÇALIŞABİLİYOR OLMAK. HALA UMUTLU OLABİLMEK VE TÜM REZİLLİKLER GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE YAŞANIR İKEN YİNE DE HOŞGÖRÜMÜZÜ VE SABRIMIZI AYAKTA TUTARAK YILMAMAK EN BÜYÜK BAŞARI DEĞİL Mİ.? 

*- Henüz gerçekleştiremediğiniz hayalleriniz var mı.?

Ben hayal kurmam. Sebebini bilmiyorum. İddialı olduğumdan değil gerçekten bazen neden hayal kurmadığıma bile şaşırırım.

İnsan acılar ile olgunlaşınca hayale pek yer kalmıyor kim bilir? Belki de çok realist yetiştirildim. Sorumluluk almayı ailem çok küçük yaşlarda öğretti.  Hedef koyarım. Dengeli risk alırım ve kriz planlamamı yaparım.

Hayatım boyunca asla hayal kurmadım. İstediğimin ne olduğunu yargıladım. Sonra benim istediğimin topluma ne katacağını ne izler bırakacağını planladım ve hepsi gerçekleşti.  Lütfen affedin ancak hayalim değil de ülkem için önemli bir sürpriz projem var ve hedefe çok yaklaştım.  

*- Gelecekte gerçekleştirmek istediğiniz hayalleriniz var mı.?

VAR.! HAYAL DEĞİL! GERÇEĞİ TA KENDİSİ HEM DE YAKIN GELECEKTE.!

DÜNYANIN EN MÜKEMMEL COĞRAFYASINDA YAŞARKEN HAYAL DE NESİ OLUYOR CESARET AZİM VE ÇALIŞKANLIK YETERLİ.

FANATİK’İM AMA HİÇ BİR ŞEYİ KÖTÜLEMEM

*- Türk futbolunun bugün geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz.?

FANATİĞİM VE ÜLKEMİN HİÇBİR ŞEYİNİ KÖTÜLEMEM. DOLAYISI İLE TÜRK FUTBOLU ÖZELLİKLE SON 10 YILDA DÜNYAYA ADINI YAZDIRACAK BAŞARILAR KATETTİ. SADECE FUTBOL DEĞİL SPORUN BİRÇOK ALANINDA İLERLEME VAR.

*- Sizce Türk futbolunda teşvik primi, şike sorunu var mı.?

Tanık olmadığım bir konuya yorum dahi yapmama gibi bir özelliğim var.

*- Spor medyasını nasıl buluyorsunuz.?

MÜKEMMEL.! ÇÜNKÜ HEPSİ TIRNAKLARI İLE KAZIYA KAZIYA BU AŞAMAYAGELMİŞ MESLEKTAŞLARIM KÜÇÜKLERİM YA DA BÜYÜKLERİM.

SİZ DE ÇOK İYİ BİLİYORSUNUZ ÜLKEMİZDE MEDYA MENSUBU OLMAK ÇOK ZOR. DÜNYANIN EN ZOR İŞİNİ YAPIYORLAR. HEPSİNİ AYAKTA ALKIŞLIYORUM.

*- Türk futbolundaki yabancı tartışmasına nasıl bakıyorsunuz.?

Sıcak bakıyorum çünkü tartışma iletişim de çok önemli bir argüman ve doğru sonucu bulabilmek için önemli.

ANCAK BENİM İÇİN FUTBOL DENİLİNCE İLLE DE FATİH TERİM! FATİH HOCA NE DERSE ODUR.!

*- Sivil Toplum kuruluşları ve Dernekçilik hakkında neler düşünüyorsunuz.?

Sivil Toplum kuruluşları olmadan hiçbir şey olmaz. Ama hangi STK.? Amacı doğrultusunda çalışıyor ise ne ala. Derneklere gelince… Maalesef dürüst olanları tenzii ederek bu konuda son derece kötümser olduğumu açıkça belirmek isterim. Sabah erken kalkan bir dernek kuruyor. Amacı tüzüğü hepsi iç içe ve show business yapıyorlar. Allah’tan Dernekler Masası en küçük bir ihbar ya da şikâyeti dahi çok hızla ve inanılmaz titizlik ile ele alıyor. O kadar çirkin olaylara tanık oldum ki sözde dernek başlığı altında. Ancak tekrar özellikle belirtiyorum başarılı derneklerimize değil sözüm.  

*- Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz.?

Ölmeden önce yapmak istediğim şeyleri yazdığım kırmızı bir defterim var önce o deftere yazmakla başlıyorum. Sonra yazar arkadaşlarımın kitaplarını okuyorum. Tebrik kartlarımı mektuplarımı atıyorum ve sonra mutlaka aile ziyaretleri. Aile kavramı benim için çok önemli. İLK FIRSATTA DA ATA BİNİYORUM.

GELECEK SÜRPRİZLERLE DOLU

*- Gelecekle ilgili hedefleriniz neler.?

SÜPRİZ OALSUN MU.?

*- Sporun hangi dalını seversiniz.?

Binicilik, Ralli, Kayak, futbol, voleybol, basketbol…

*- Hangi sporları yapıyorsunuz.?

Binicilik, Ralli, Kayak, Bisiklet

*- Golf oynadınız mı.? -Golf size göre nasıl bir spor.?

Uzun yıllar oynadım. Mükemmel bir spor, Sporun kötüsü olmaz ki zaten. Ancak artık golf oynamam için çok zaman gerekiyor.

Müthiş bir sağaltım, Eğer Antalya Kemer tarafında iş seyahatim var ise ve zamanım müsait ise oynayabiliyorum, açıkçası zamanım kalmıyor. Golf yerine biniciliği tercih ediyorum.

*- Birçok kişinin fikirleri var ve bunları gerçekleştirmek istiyorlar. Ne yapmalılar.?

Azim, strateji, risk analizi

*- Kadınlara ve kızlara bu konuda önerileriniz nelerdir.?

Çalışma hayatından söz ediyor iseniz kadınlık kimliğini arkaya itip, egolarını aşmalılar. Kadınlar çok hırçın, genç kızlarımızın da ayakları yere pek basmıyor.

Üretmeden tüketen bencil bir nesil var ve her geçen gün çok daha bireyselleşen bir yapı gözlemliyorum. Acı hem de çok acı.!

*- Gelecekten ne bekliyorsunuz.?

ÇOK BANA ÖZEL. ANCAK BU DENLİ DOĞAL BİR SORUDAN SONRA SİZİ YANITLAMAKTA BİR SAKINCA GÖRMÜYORUM.

KAPI ÇALDIĞINDA KÜTÜPHANEMDEN ÇIKIP EŞİMİ KARŞILAMAYI, PEK MERAKLI OLDUĞUM ŞIK SOFRAMI KURMAYI VE EŞİM İLE HAYATA BİRLİKTE BAKIP BİRLİKTE GÜLEBİLMEYİ…

BİRKAÇ YIL SONRA İŞ YAŞAMIMDA JÜBİLEMİ YAPACAĞIM VE ARDIMDAN GELEN BAŞKA ÖZLER’LERİ VE ÖNCELİKLE İKİ TANE DÜNYA GÜZELİ YİĞENİM ELİF VE ZEYNEP ARIMAN’IN BAŞARILARINI KEYİFLE İZLEYECEĞİM.

14 BELGESEL YAPTIM. BUNLAR PROFESYONEL ANCAK TÜM AİLEMİN BELGESELİNİ YAPIYORUM.

GERİDE KALAN ANILARIMA KEYİFLE BAKACAĞIM ZAMAN EMİNİM ŞU AN İÇTİĞİM KAHVEMİN BİLE TADI BAMBAŞKA OLACAK.!

 

İNTERNET, TEKNOLOJİ VE BİZ 

*- İletişim, bilgi, bilgisayar, internet teknolojisi bizi nereye götürüyor.?

İleriye hem de çok ileriye… Her şeyin başı bilgi… Bilgisizlik kadar fena bir şey var mı sizce.? Öncelikle şunun altını çizelim: iletişimi de bilgiyi de teknolojiyi de ve dolayısı ile internet ya da farklı iletişim mecralarını yaratan da insan beyni.

Dolayısı ile her konuda olduğu gibi eğer bunları olumlu yönde algılar benimser ve işler isek daima ileriye gideceğimiz kaçınılmaz bir gerçek. Ancak nasıl ki iktisadi gelişme üzülerek belirtmek zorundayım ki kültürel gerilemeyi doğurdu en azından bizim ülkemizde bu böyle sonuç olarak bu engin bilgi çağını kötü amaçlar için değerlendirmek insanın kendine yenik düşmesi ve sonucunda da yine toplumsal gerileme.

Ben son 10 yıldır ülkemizde maalesef henüz çok bilinmeyen Yapay Zekâ (Artificial Intelligence)  konusundaki Türk ya da yabancı bilim adamlarımızı takip ediyorum.

Düşünün ki; bu bilim adamlarımız yıllarını en basit anlatım ile nasıl oluyor da bilgisayar bizlerle yani insanlar ile iletişim kuruyor diye araştırmaya adamışlar. Dünyada bu bilim adamları aldı başını gidiyor ve Yapay Zekâ çok sayıda farklı ve stratejik önemi olan alanlarda başarıyla kendine yer bulabilmiş iken biz bunu dahi görmezden gelip dünyadan bihaber yaşıyoruz.

Kısacası sorunuzun başına dönecek olur isek her şey bilmekle başlar ve tabii ki anlamakla. Önce bilmeyi gerçekten istiyor muyuz.? Bu sorunun yanıtı yok.!        

*- Sizce Türkiye'nin çözüm bekleyen en önemli ilk 5 sıcak konusu nedir.?

1- EĞİTİM,

2- DÜNYA COĞRAFYASINDA TÜRKİYE’NİN NE DERECE ÖNEMLİ BİR ÜLKE OLDUĞUMUZU FARKETMEK VE FARK EDEMEYENLERE DE EN NAZİK DİPLOMATİK YOLLAR İLE BUNU GÖSTEREBİLMEK.

3- TÜRKİYE’NİN BÜYÜK AİDİYET ÇATISI ALTINDA EN DEMOKRATİK ŞEKİLDE TÜM MEDENİYETLERİ, TÜM ETNİK GRUPLARI BARIŞ, KARDEŞLİK VE HUZUR İÇİNDE KUCAKLAYARAK YAŞATABİLMEK İÇİN EN HIZLI POLİTİKALARI BELİRLEMEK.

4- İNSAN HAKLARINA SAYGIYI ÖĞRENMEK VE DÜNYADA SINIRLARI ÇOKTAN BELİRLENMİŞ OLAN TÜM YASALARI UYGULAMAK.

5- FANATİK OLDUĞUM BİR KONU: ÇOCUK CİNSEL TİCARİ SÖMÜRÜSÜNE SON VERMEK İÇİN EN RADİKAL YÖNTEMLERİ UYGULAMAK VE TOPLUMU VE FİKİR LİDERLERİNİ VE KANUN UYGULAYICILARINI HIZLA HAREKETE GEÇİRMEK.     

*- Bunlardan en önemli gördüğünüz meseleye dair çözüm öneriniz var mı.?

Eğitim seferberliği… Hepsi için… Hiç beklemeden…

*- Yayıncılık dünyasına nasıl, hangi amaç ya da nedenlerle girdiniz.?

Üniversite yıllarımda kafama koymuştum. Kitap benim ikinci adım... Ya da daha doğrusu gerçekliğim… Yazarlarımı titizlikle seçiyorum. Ticari olarak bir yaklaşımım yok. Mükemmel bir editorial ekibim var ve başarı kendi kendine geliyor çünkü çok iyi bir ekip ile çalışıyorum. Hepimiz gönlümüzü ortaya koyduk.! 

*- Siz Kitap yazıyor musunuz.? Kitap yazmak kolay bir iş mi.?

Yazdım ve yazıyorum. Şu anda kitaplarım yurt dışında yayınlanıyor ve oldukça ilgi çekiyor. Tabii gurur duyuyorum. Kitap yazmak kolay mı zor mu sorunuza kanaatimce hiçbir yazarın net bir yanıt verebileceğini düşünmüyorum.

Müthiş heyecanlı bir serüven, Başka bir dünyada buluyorsunuz kendinizi. Başka bir hayatın içinde… Olabildiğince gerçek, alabildiğince yalın ve özgür bir hayat.!

*- Kitap yazmak mı kolay, Okumak mı.? Okuduklarınızı anlatır mısınız.?

İlk sorunuza yanıt vereyim öncelikle dilerseniz tabii ki yazmak okumaktan daha zor. Independent Daily yazarı Robert Fisk hayranıyım.

Türk öykü yazarları ise başucu kitaplarım: Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu.

Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır.

Yine bu dönem yazarlarından Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf…

EYLÜL.! Kütüphanemin başköşesinde. 6980 kitap arşivim var.

*- Kitap yazmak size zevk veriyor mu.? Yoksa kitap yazmayı “İş” olarak mı görüyorsunuz.? Yazmak da okumak da bana nefes aldırıyor. Bu, benim için; İş değil, Hayatın ta kendisi…

 

*- Yayınevinizin Misyonu, Vizyonu, İlke ve Amaçları Nelerdir.?

 

*- Kadın dünyasını, kadının toplumdaki yerini nasıl görüyorsunuz.? 

 

Bana göre her şeyden önce Türkiye’de kadının konumu sorununu eşitliğin sağlanıp geliştirilmesini, istatistiklerin dengelenmesi hedefiyle karıştırmamak ve sadece “kadınların sorunu” olarak görmemek gerekir.

Bu, elbette kadınların kişisel gelişimini ve özerkliklerinin arttırılmasını içerir ama aynı zamanda ana-babalık rollerinde kalıcı değişimleri, aile yaşamının demokratik dönüşümünü, kurumsal pratiklerin ve alışkanlıkların değişmesini, çalışmanın ve zamanın organizasyonunda değişiklikler yapılmasını vb. kapsar.

Dolayısıyla, kadınları olduğu kadar erkekleri ve toplumun bütününü ilgilendirir.

EĞİTİM ŞART.!

Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliği açısından öncelikli sorun alanları “eğitim, çalışma yaşamı, şiddet ve siyasal katılım” olarak belirmektedir.

Eğitim açısından, Türkiye’de zorunlu öğrenimin 8 yıla çıkarılması, özellikle kız çocuklarının okulda kalma sürelerini uzatarak cinsiyet eşitliği yönünde atılmış çok olumlu bir adımdır.

Ayrıca, yaygın kanaatin aksine, toplumda kızların eğitimi konusunda belirgin bir muhafazakârlığın var olmaması da umut vericidir. Tabii ki kızların okullaşma oranı erkeklere göre hala düşük ve bu sorun ülkemizde Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde kritik bir nitelik taşımaktadır. 

Bu veriler ışığında, kadınlara yönelik eğitim seferberliğinin hızlandırılmasının ve eğitime ayrılan payların arttırılmasının koşulsuz şartsız zorunlu olduğuna inanmaktayım.

Ancak, henüz yeterince farkında olunmayan çok önemli bir husus, eğitimin cinsiyetçi içeriğinin değiştirilmesiyle ilgilidir.

AB müktesebatına uyum sağlamak için atılan adımların göstermelik yasa değişiklikleri olarak kalmamasının en büyük güvencesi, çocukların ve gençlerin eşitlikçi ve demokratik bir toplumsallaşma sürecinden geçmelerinde yatmakta. Okul, toplumsal ve kültürel değerlerin aktarıldığı ve yeniden üretildiği esas mekân olarak toplumsal cinsiyet kimliklerinin de oluşturulduğu yerdir ve bu kimlik ve rollere ilişkin geleneksel klişeler değişmediği sürece, daha eşitlikçi bir topluma ulaşmak mümkün değildir.

CİNSİYETÇİ OLMAYAN, EŞİTLİKÇİ BİR EĞİTİM

Dolayısıyla, eğitime önem vermenin ötesine geçilerek “nasıl bir eğitim.?” sorusuna, “cinsiyetçi olmayan, eşitlikçi bir eğitim” yanıtını vermek ve uygulamak gerekir diye düşünmekteyim.

Eğitimin cinsiyetçi içeriği sorunu, çalışma yaşamındaki eşitsizlikle de yakından ilişkilidir. Çalışma yaşamında cinsiyete dayalı ayrımcılığın varlığı genel olarak mesleklere yönlendirmede, işe eleman almada, işyerlerindeki tutum ve değerlendirmelerde (işyerindeki cinsel taciz bunun bir parçasıdır) belirgin hale gelmektedir.

Mesleğe yönlendirmenin, cinsiyetlere ilişkin tutum ve önyargıların esas olarak okulda şekillendiği göz önünde tutulduğunda cinsiyetçi toplumsallaştırmanın ne kadar önemli olduğu sonucuyla karşılaşıyoruz.

Bu açıdan, ders kitaplarında Cumhuriyet’in erken dönemlerinde vurgulanan “meslek sahibi anne” imgesinin yerini 1950’lerden itibaren “ev kadını” nın alması son derece olumsuz bir rol oynamıştır.

Kadınların parlamentodaki temsili ise bütün dünyada sorunlu bir tablo çiziyor. Kadınların eşit temsili konusundaki engeller, ilginç bir biçimde, ister gelişmiş isterse az gelişmiş olsunlar hemen tüm toplumlarda benzer bir nitelik göstermektedir:

Parti ve aile desteğinin olmaması.!

Politik yaşamın erkek niteliği.!

Ataerkil ideolojinin ve kültürel geleneklerin egemenliği.!

Parasal destek yokluğu.!

Seçim sisteminin niteliği.!

 

Özler Akyan bir konser öncesi

Beyaz Saray Emirgan’da prova yapıyor..

 

TEK TEK OLGULAR YERİNE SİSTEMİ DEĞİŞTİRMELİ

Kısacası bana göre tek tek olguları düzeltmek yerine, eşitsizlik ve kadınlar için dezavantaj yaratan sistemlerin ve yapıların değiştirilmesi gerektir.

Daha henüz basit eşitliği bile içine sindirememiş ve “olumlu eylem” yaklaşımını “erkeklere zulüm” olarak gören bir siyasal iradenin olumlu eylem yaklaşımını, hele eşitliğin merkez politikalarına dâhil edilmesini, nasıl benimseyip uygulayacağı ise meçhul.!

Kadınlara karşı şiddet; Bütün toplumlarda kadınlar ile erkekler arasında eşit bir güç dengesinin bulunmamasının ve kadınların ikincil konumda sayılmasının sonucudur. Devlet, kadına karşı şiddete, özel alanda cereyan ettiği gerekçesiyle kenarda durup seyirci kalmamalı. Tam aksine, şiddetin sürmesinin hesabını vermek ve kadınların insan haklarını korumak, ihlal edildiği durumlarda da cezalandırmakla yükümlü olmalıdır.

Uluslararası hukuk perspektifinden de gelenek, örf adet, ya da din gerekçeli pratikleri, kadına yönelik şiddetin önlenmesi açısından devletlerin sorumluluktan kaçınmak için gerekçe olarak kullanması sadece bir kandırmaca ya da oyalamadır.

KADIN ÖRGÜTLERİNİN TALEPLERİ DİKKATE ALINMALI

Dolayısıyla hükümetler, “namus” cinayetlerine karşı önlem almalı, vakit geçirmeden soruşturmalı ve suçluları Adalet önüne getirmekle birinci dereceden sorumlu olmalıdırlar. Bu nedenle, TBMM’nin Türk Ceza Kanunu’nda yapılacak değişiklikler sırasında kadın örgütlerinin taleplerini dikkate alması ve uygulamada da kararlı davranması şarttır. Türkiye’de kadın hareketinin en önemli mücadele alanlarının başında kadına yönelik şiddetin önlenmesinin gelmesi boşuna değildir.

İnsan hakları, genel olarak ele alındığında, bütün insan varlıklarının insan onuruna yaraşır biçimde davranılma hakkı bulunduğuna işaret eder. Birçok uluslararası insan hakları belgesinde ayrıntılarıyla işaret edildiği gibi, bunlar, insanın insan olmasından kaynaklanan vazgeçilmez, devredilmez haklardır ve her türlü sosyal politika, kamusal yarar, ya da başka bir ahlaksal veya siyasal kaygının üzerinde yer alan bir değeri temsil ederler.

Bu bağlamda, ideal bir dünyada insan haklarının yanı sıra kadın haklarını, çocuk haklarını vb. ayrıca tartışmaya gerek duymayacaktık; çünkü insan hakları erkek ya da kadın, çocuk ya da yetişkin herkes için geçerli olacaktı. Oysa böyle bir ideal dünyada yaşamadığımız açık ve dolayısıyla hakların somut olarak belirlenmesine ve güvence altına alınmasına ihtiyacımız var.

DÜNYAYI KADINLAR BESLİYOR

2000 li yıllarda Birleşmiş Milletlerin eleme sonucu belirlediği çok önemli evrensel ve uzun erimli bir kampanyaya katıldım. Kampanyanın temel hedefi “2015 yılında dünyayı tehdit eden açlık ve gıda yetersizliği” idi. Kampanyanın sloganı tüm BM ülkeleri katılımcı ajansları tarafından ortak karar ile “Herkese Ekmek” (Food for All) olarak belirlenmiş ve afişleri, broşürleri vb tanıtım materyalleri çoktan hazırlanmıştı.

Ben toplantıda protest bir çıkış yaptım ve sloganın değiştirilmesini oylamaya sundum. Benim sloganım “DÜNYAYI KADINLAR BESLİYOR.!” ( women feed the world) idi ve alkışlarla kabul gördü. Kampanya hala devam ediyor ancak ne yazık ki ben uluslararası alanda çalışmalarıma gönüllü olarak devam ediyorum. Kendi ülkemden tek bir meslektaşım bırakın destek vermeyi ya da bütünlük içinde çalışma önerisini kabul etmeyi tebrik dahi etmedi. Şaşırmıyorum.!

KADIN KADINI DESTEKLEMİYOR

Önce kadın kadını desteklemiyor ki… Ben çalışmama devam ediyorum. Hem Türkiye’ye dünyanın en prestijli foto muhabiri ödülü olan Pulitzer’i kazandıran Sevgili gazeteci meslektaşım Murat Sezer’i kaç medya mensubumuz tebrik etti.? Bu kompleksi anlamak çok güç ve bir o kadar da düşündürücü. Sonuçta Murat ödülünü düğün fotoğrafı çekerek almadı… Kanlı çatışmalı savaş bölgelerinde kendini ölümün tam ortasına atarak aldı.

 

*- Çocuk ve Kadının gelecekteki durumuna kitap yazarak ne kadar katkınız olacaktır.? Dünyaca ünlü ressamların boyama kitaplarını yaptık ve Anadolu’daki evlatlarımıza ücretsiz dağıttık. Yakında çıkacak “Sınırlarda Yaşamak” adlı bir kitabımız var ülkemizin sınırlarında yaşayan hemcinslerimin gerçek ve gündelik hayat hikâyeleri. 

*- Yeni bir kitap projeniz var mı.? Olursa yine Çocuk üzerine mi olacak.?

Lösemi rahatsızlığı yüzünden yaşamını yitirmiş çocukların hikâyelerini ve baştan sona tüm yetkili merciler makamlar ve ihmaller de dâhil resmi belgeleri ile yayına hazırlıyorum. Türkiye ve burada isimlerini zikretmekten utanç duyduğum şahıslar kendilerini biliyorlar. Bu çok üzücü bir kitap o yüzden de konfüse bir dönemdeyim.

Ancak bu kitabı yazmak zorundayım. Ant içtim. Çünkü 6 koca yılımı bu konuya harcadım ve..

TÜRKİYE BU KONU İLE YÜZLEŞMEK ZORUNDA. LÖSEMİ BİR GERÇEKTİR VE YALNIZ BIRAKILAMAZ.!

LÖSEMİ VE KEMİK İLİĞİ HASTALARINI HASTA YAKINLARINI SÖMÜREN VE İHMALLER YÜZÜNDEN UMUTLARI YILIKAN GÖZÜ YAŞLI ÇARESİZ EVLATLARIM RAHMETLİ EVLATLARIM VE AİLELERE ANDIM VAR Kİ SORUMLULARIN HEPSİ TÜRK MEDYASININ VE TOPLUMUN ÖNÜNE ÇIKACAKLAR. HANGİ YÜZLE ONU BİLEMEM.!

 

YENİ PROJE.. AŞKIN İÇİNE NASIL…!.

Ayrıca Amerika’da yemek yaparken aniden esinlenerek başladığım bir deneme kitabım var iki ay sonra Türk okurları ile buluşuyor…

Aşkı farklı bir boyutta ele alan bir deneme kitabı müthiş eğlenceli tabii ki bana göre. Aşkı bu boyutu ile okumaya cesareti olanlar okusun yeter kısacası sifonu çekmeye hazırlanın. Kitabımın adı “AŞKIN İÇİNE NASIL…

  

MEDYAGÜNEBAKIŞ – http://www.medyagunebakis.com

Ökkeş Bölükbaşı -0532. 357 72 29 - okkesb@gmail.com,

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

 

Fenomen-Fenowomen

Felsefi anlamı: Fenomen, somut, algılanabilir ve denenebilir olay ve nesne demektir. Bir nesne, olay ya da sürecin nesnel gerçekliğini vurgulayan bir ifadedir. Kant, Fenomeni, duyularla algılanamayan mutlak gerçek anlamında kullandığı numen terimine karşıt olarak, duyularla algılanabilen şeyler için kullanmıştır. Edmund Husserl’e göre ise Fenomenolojinin ele aldığı konu, algısal ve deneysel nesneler dünyası değil, nesnelerin özüdür.

Fenomen ( Fransızca; phénomène kelimesinden ) veya görüngü, duyularla algılanabilen şey. Fenomen kelimesi, bazılarınca sadece şaşırtıcı şeyler için kullanılsa da, genel kullanımda böyle bir anlamı bulunmamaktadır.

Fenomenoloji, yani görüngübilim kurucusu Edmund Husserl olan felsefe görüşüdür. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir felsefe akımıdır. Husserl’ci fenomenoloji, bu bağlamda, Metafiziği sona erdirerek somut yaşantıya dönmek ve böylece tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

Bir felsefe akımı olmaktan çok bir yöntem olarak tarif edilmesi yaygındır. Fenomenoloji, her şeyden önce, fenomeni, yani dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayanan bir yöntemdir. Çünkü bunu nasıl yaptığı ya da yapıp yapamadığı, yani yöntemin iddiasını geçerli kılmak bakımından teorik düzlemdeki statüsü tartışılırdır. Öte yandan, fenomenoloji, bu yöntem üzerinden kavramlar ve kategoriler geliştirerek özgün bir felsefe akımı da meydana getirir.  


Özler Aykan.1 okkesb " title="YouTube video player" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP