İKİ KİŞİDEN BİRİ.!

Silahların susturulması için bize gerekli olanaklar tanınmazsa çatışmalar devam eder.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

İKİ KİŞİDEN BİRİ.!

Öcalan, “Silahların susturulması için bize gerekli olanaklar tanınmazsa çatışmalar devam eder. İşte görülüyor Silvan’daki olaylar. Yarın bunun on katı gelişebilir.

Sadece kırsalda değil, şehirlerde de olabilir. Halk bir gün toplanıp Paris’te nasıl Bastil zindanına yürüdüyse Diyarbakır’da da o tutukluların olduğu yere yürürse ne yapacaksınız.?” diyerek halkın anlayacağı basitlikteki cümlelerle tehditlerini sürdürdü. İki kişiden birinin bu mesajı doğru anladığından emin değilim. Mesajı alanların % 49 mu yoksa 51 mi olduğu hususundaki kararı sizlere bırakıyorum…

Gazeteci Öztin Akgüç, 22.07.2011 tarihli köşe yazısında o iki kişiden biri için bakalım neler söylemiş.

”Kapitalist veya kapitalizm benzeri düzenlerde genelde politikalar, söylemler, modeller, budalalık sözcüğü ağır kaçabilir. Ama insanların algılama yeteneklerinin sınırlı, bilgilerinin sığ olduğu, kolay etkilenebilir oldukları, kısa süreli çıkar hesapları ile hareket ettikleri, irdeleme yapmadıkları, neden niçin gibi sorulara beyinlerinin kapalı, belleklerinin zayıf olduğu, gösterişe, bilir gözükmeye düşkün oldukları gibi gözlemlere ve/veya varsayımlara dayanır”.

Acaba iki kişiden biri, Erdoğan’ın Meclis TV’nin yayın sürelerini kısaltma kararı için ne düşünüyor.?

Anlaşılan yeni yasama yılına muhalefetin sesi kısılarak başlanılacak.! Halkın, seçtiği milletvekillerinin mecliste ne yaptığını bilmek en doğal hakkı değil midir? Basın ve medyanın hızlı bir şekilde tekelleştiği ülkelerde yasama organı en etkili şekilde bu yolla denetlenebilir. Hükümet bu kısıtlama uygulamasının gerekçesini, muhalefetin “şov” yapmasına dayandırıyor. Öyleyse eğer,  TV yayınlarını kısaltmanın ne gereği var.?

Aksine bu yayınları mümkün olduğu kadar uzatmak gerekmez mi.? “Şov” yapan muhalefetin gerçek yüzü daha iyi görülür.

İyice teşhir olsunlar da bir daha meclise gelemezler. Doğru olan yöntem bu değil mi.? Yoksa Başbakan halkın “şov”dan etkileneceğinden mi emin? Seçimlerden önce yaptığı “şov” larla seçmenin % 49’unu ne kadar da kolay aldatıldığını bildiğinden mi bu yolu kapatmak istemesi.? Yoksa hükümet halka güvenmiyor mu.?  Seçmen gerçekle “şov”u ayırt edebilecek zekâ düzeyine mi sahip değil.? Bu son olasılığı aklıma bile getirmek istemem. Halkı aşağılamaya ve hakaret etmeye ne gerek var.! Bu durumda  gazeteci Öztin Akgüç’ün analizine katılmak gerekecek.!

Meclisteki faaliyetlerin, Meclis TV aracılığı ile halk tarafından izlenmesini kısıtlamak, aynı zamanda hükümetin, meclisteki faaliyetlerini halktan gizlemesi anlamına geliyor. Hükümet kapalı kapılar ardında iş bitirmeye pek de alışmış. Seçmenin % 49’unu temsil eden Hükümetin, geri kalan % 51’i temsil eden muhalefetin eleştirilerine tahammül edememesi, demokrasiden ne anladıklarını da ortaya koyuyor. Vaktiyle demokrasiyi “araç” olarak gördüklerini söylemeleri ile bu tutumları çelişmiyor. Demek ki,  gidişimiz açık faşizme doğru…

Öte yandan, TBMM’nde ne olup bittiğini izleyemeyecek olan iki kişiden birine, ROJ TV üzerinden BDP milletvekili Emine Ayna seslenecek.

“Talep etmek” ile “ilan etmek” arasında büyük bir fark olduğunu belirten Ayna geçenlerde şunları söylemiş: “Demokratik özerklik ilanının anlamı, ‘Ben senden artık talep etmiyorum. Ben yapıyorum. Sana düşen beni tanımaktır’. Sonuçta bu kolektif haklara diğer kolektif halklar nasıl sahipse, Kürtler de sahiptir. Bugüne kadar kullanmalarına izin verilmemiştir. Şimdi de Kürtler diyor ki, Ben senin iznini beklemeyeceğim. İznini de istemiyorum, bu benim hakkımdır, kullanıyorum”. İki kişiden biri, işaret parmakları ile kulaklarını tıkamış. Bugünlerde Emine Ayna’yı duymak istemiyor. İki kişiden biri şehit cenazelerinden de oldukça rahatsız… Hükümetten “tıs” yok.!

Geçtiğimiz haftalarda, ülkemizi ziyarete önce ABD Dışişleri Bakanı Hilarry Clinton geldi, arkasından CIA Başkanı David Petraeus.

Dertleri neydi sizce.? Suriye ve İran’ı hizaya getirmektir elbette. Türkiye zaten işbirliği içindedir. Şimdilik Türkiye ile işleri yok.! Bu nedenle adımızı “model ortak”  koymuşlar. Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin genişletilmiş tarafı olan Kuzey Afrika’da işler hemen hemen yoluna girmiş.  Görülen o ki, Kaddafi ile biraz daha uğraşılacaklar.! Suriye ve Libya’ya ABD’nin tebligatlarını taşıyan eşbaşkan Erdoğan da bugünlerde biraz şaşkın…

Sorsalar İmralı ile müzakereleri sürdürerek anlaşmaya varmışlardı.! PKK son saldırıları ile yine Hükümetimizi zor duruma düşürdü. Hükümet adına yapılan açıklamalarda; asıl zor duruma düşenin Apo olduğunu söylediklerine bakmayın siz. Onlara göre, güya PKK’nın dağ kadrosunda iki başlılık varmış. Duyun da inanmayın…  İki kişiden biri, Apo verdiği “ateşkes” sözünü neden tutmuyor diye, dizlerini dövüyor bugün.!

Erdoğan’ın 13 askerin yemek molası sırasında şehit edilmesi üzerine söylediği: ”Bu kötü niyetli davranışlar bizden hiçbir yerde iyi niyet beklemesinler. Onlar da siyasi uzantıları da. Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur. Bu ülkede PKK sorunu vardır” sözlerini nasıl okumak gerekir.? 2005 yılında bu ülkede “Kürt sorunu vardır” diyen aynı Başbakan değil miydi.?  Sorunu çözmek için “Habur Açılımı”nı yapanlar kimlerdi.?  İmralı’da bölücü başı ile devleti görüştüren de bu iktidar değil miydi.? Erdoğan bugünkü sözleri ile tükürdüğünü mü yalıyor.? İki kişiden biri bu konuda ne diyor.? Yemin krizini kısa sürede sona erdiren CHP’lileri, tükürdüğünü yalamakla suçlarken, zevkten kendini kaybeden, o iki kişiden biri, ”Bu sefer AKP’ye oy vermedim” diyerek bizi kandırabilir belki. Kendini de kandırabiliyor mu.?

Hiç kuşku yok ki, Apo’yu Kürtler için tartışılmaz bir lider haline getiren AKP hükümetleriydi. Fazlasıyla şımartılan Öcalan, şimdi de TBMM’nin kendisine bir çağrı yapmasını bekliyor. Gazi Meclis, 40 bin kişinin katilini muhatap alarak, ondan terörü durdurmasını isteyecekmiş.! İşe bak… Apo’nun da şartları var tabi. Öncelikle örgütü ile iletişimini rahat kurabileceği bir eve çıkması gerekiyormuş. Bunun adına hukuk dilinde “ev hapsi” diyorlarmış.!

Hazır işler bu noktaya kadar gelmişken; dilerseniz Afrika’nın birinci, dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi olan Sudan’da neler olup bittiğine de bir göz atalım. Batı dünyasında “savaş suçlusu” olarak kabul edilen Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir, Güney Sudan’ı tanıyan ilk devlet başkanı olmuş. Ne kadar ilginç değil mi.? Bu noktaya gelene kadar 2 milyondan fazla Sudanlı yaşamını kaybetmişti. Birleşmiş Milletler, 198’nci ülke olarak Güney Sudan’ı tanıdıktan sonra, iki tarafa “barış ve işbirliği” içinde yaşama önerisinde bulunmuş. Sanki o iki milyon insan ölmeden ve bölünmeden önce, “barış ve işbirliği” içinde yaşamak imkansızdı.!

Türkiye’deki gelişmeler Sudan’dakilere benzerlik gösteriyor. Kürtler için savaş suçlusu Ömer el Beşir’den daha beter bir lider, İmralı’da hapis yatarken yaratılmıştır.  Özerklik ilanına kadar yaşamını kaybeden yurttaş sayısı şimdilik 40 bini geçmiştir. Uluslar arası kuruluşlar, henüz devreye girmemiş ama o kuruluşlarda etkili olan ABD, Dışişleri Bakanı Clinton’u Türkiye’ye gönderip, PKK’nın siyasi uzantısı olduğu tartışmasız olan, BDP’nin eşbaşkanı ile görüştürmüştür.

Eşbaşkanlar ABD’nin sözünü tutarlar, kimse merak etmesin. Görüşme sırasında Demirtaş’a;  IRA’nın siyasi kanadı “Sinn Fein’i örnek alın” demiş Clinton. Bu sözlerle ABD, PKK’nın siyasi kanadı olarak, BDP’yi tanıdığını da ilan etmiş elbette.! Bizim iki kişiden biri anlamazdan gelmiş kimin umurunda! Her şey “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi”ne uygun olarak yürütülüyor.! Asıl zorluk, bu aşamada projenin Eşbaşkanı olan Erdoğan’ın “Kürt sorunu bitmiştir” sözlerinden ne anlamamız gerektiğinde. Gerçekten de her şey bitmiş midir? Bitiş düdüğünü çalmak görevi de eşbaşkana mı verilmiştir.?

CHP PM üyesi Sezgin Tanrıkulu’nun: “Sınır ötesi operasyon gerçekçi de değil, gerekli de değil” şeklindeki açıklamasını pek çok CHP’li gibi ben de anlamadım.

Bu aşamada Tanrıkulu’nun: ”Çözüm önerilerimizden birisinin de Avrupa Konseyi Yerel Yönetim Şartı’nın tümüyle yerine getirilmesidir. Sadece Diyarbakır değil, Bütün Türkiye için yerel yönetimlerin vesayetten uzak bir biçimde yönetilmesi gerektiğine inanıyoruz” demesi şok etkisi yarattı. Gazete haberlerine bakılırsa, partililerin protestolarından CHP Genel Merkezi’nin telefonları kilitlenmiş. Tanrıkulu’nun önceki açıklaması ile son açıklaması birleştirilince, PKK’ya yakın Fırat Haber Ajansı’nda yer alan örgüt bildirisinde söylenenlerle, kolaylıkla paralellik kurulabiliyor.

Bildiride:” Kürt halkı için özgür ve demokratik yaşam statüsünü kazanma zamanı gelmiştir. Bunun için tek çıkış yolu, şimdiye kadar denenmeyen Türkiye’yi demokratikleştirecek ve Kürt sorununu çözecek Demokratik Ulus Çözümü’nü Demokratik Özerklik siyasi modeliyle acilen hayata geçirmektir” deniliyordu…

Bu durum karşısında iki kişiden her ikisinin de bu sözleri iyi anlaması ve kulağını CHP’den başka yöne çevirmemesi gerekiyor…

Bu nedenle Avrupa Konseyi Yerel Yönetim Şartı’nı (1) bu yazıma ekliyorum. CHP Genel Merkezi’nin “Kürt Sorunu” ile ilgili olarak ortaya koyduğu çözümlerin, vatandaşın anlayacağı basitlikte ve farklı önerilerle karıştırılmayacak açıklıkta, yeniden tanımlanmaları gerektiğine inanıyorum. Aksi halde, PKK ile siyasi kanadı BDP’nin savunduğu ve ne olduğunu tam olarak anlaşılmayan “Demokratik Ulus Çözümü” ile “Demokratik Özerklik Siyasi Modeli” şeklindeki çözüm önerilerinin, CHP’nin önerileri ile karıştırılacağını düşünüyorum…

Önce Yunanistan, arkasından İtalya, daha sonra İrlanda ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde ekonomik kriz kendini hissettirmeye başlamış. Hükümetimiz, yapabileceği bir şey olmadığını söyleyerek yine topu taca atıyor. Son verilere göre, ihracatın ithalatı karşılama oranı % 60’ın altında kalmış. AKP’nin ekonomik kurmayları, ekonomiyi freni patlamış kamyona benzetiyorlar. Tarihinde en yüksek oranına çıkan cari açık (2) kolay kolay düşeceğe benzemiyor…

Bu nedenle ekonomistler, iki kişiden birine dövizle borçlanmamalarını öğütlüyorlar! Anlaşılan yaklaşan yeni ekonomik krizde, iki kişiden ikisinin de kendi başlarının çaresine bakması gerekecek.!

Başbakan Erdoğan için, “Böyle bir başbakana sahip olduğumuz için iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir” (3) dedikten sonra İstanbul 1. Bölge’den AKP milletvekili gösterilen ve seçilen, Eski Of Belediye Başkanı Oktay Saral’ı, AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin bir adım öne geçti:” Sayın Başbakanımıza dokunmak bile ibadettir. Varlığı ile bize enerji veriyor. İyi ki başımızda var” diyen Şahin, bu dünyada umutsuzluğa düşenlerin, öteki dünyada rahat etmelerini sağlayacak yeni bir “ibadet”  şekli önermiş odu!..  “Ilımlı İslam”ın getirdiği yeni bir usuldür herhalde. Uzmanlar yakında onu da açıklayacaklar.

Bir bu eksikti ülkemizde. Sonunda onu da dediler çok şükür.! İki kişiden biri bu işe ne der acaba.? Çok merak ediyorum…

***

Bu yazıyı bitirdiğim sırada bir son dakika haberi geldi. Gelmez olaydı. Mardin’in Ömerli İlçesinde, korucu başının evine yemeğe davet edilen 2’si astsubay, 1’i uzman çavuş 3 asker, karakola dönerken pusuya düşürülerek şehit edilmişler. İki kişiden biri hiç beklemeyin, sizin için bu haberi yorumlamayacağım. O kadarı da fazla olur. Siz de sadece şu kadarını söyleyin; okuduğunuz bu paragrafı yukarıdaki paragrafların hangisinin sonuna ekleyeyim.? Aşağıdaki yorum satırına “tık” yaparak görüşünüzü bana iletebilirsiniz. Unutmayın ki,  memleket meseleleri üzerine kafa yormayan ve siyasetle ilgilenmeyerek yurttaşlık görevini gereği gibi yapmayan, iki kişiden birine verilecek iş; sadece bu kadar olacaktır.! 

Gerisini büyükleriniz düşünür ve yaparlar.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOT:

(1) http://www.belgenet.com/arsiv/sozlesme/aas_122.html

(2) Cari Açık-Cari Fazla: Bir ülkeye ihracatla gelen veya turizm veya yurtdışındaki işçilerin gönderdiği döviz toplamı, o ülkeden ithal edilen mallar için veya diğer borçlar nedeniyle çıkan dövizlerden fazla olursa cari fazla, az olursa cari açık oluşur...

(3) http://www.oktaysaral.com/basinda-biz.html?yonel=oku&id=5

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP