Y-CHP, YENİ-CEHEPE

MASADA KALANLAR, YENİ CHP VE EŞ-MUHALEFET BAŞKANLARI.!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

Y-CHP, YENİ-CEHEPE

MASADA KALANLAR, YENİ CHP VE EŞ-MUHALEFET BAŞKANLARI.!

Başbakan'ın hastalanmasından sonra tartışılmaya başlayan senaryolara MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli son noktayı koymuş:

AKP'deki olası bir çatlak;  kaos yaratıp, ülkeye zarar verirmiş.! Pek çok kişi gibi ben de duyduklarıma önce inanamadım. Yanlış anlaşılma olabilir diye ikinci açıklamayı bekledim. Bahçeli gecikmeden beklenen açıklamayı yaptı: ”AKP'de bir çatlamanın fayda getirmeyeceğini düşünüyoruz. Ortadoğu'nun bu karmaşık ortamıyla, hele Suriye ile yakın bir savaş tehdidinin tartışıldığı bir dönemde, siyasi iktidar üzerinde bir kaos yaratılarak istikrarsızlık ülkemize bir fayda getirmez. Gerçekçi olmak lazımdır. Bugünkü meclis yapısı, AKP parçalanmış olsa dahi, sağlıklı bir iktidarı ortaya çıkarmaya uygun değildir” dedi.

Bahçeli'nin Suriye ile “yakın bir savaş” tehdidi altında olduğumuz hususunda söyleyebileceği söz bu kadardır. Suriye ile ilişkilerimizin bozulması için, geçerli hiç bir sebep yokken, onun bu sözü hükümete ve arkasındaki emperyal güçlere önemli bir destektir.

Bahçeli'den gelen bu destek, olası emperyalist saldırılara, meşruiyet kazandıracaktır. Bundan daha önemli destek; ancak ABD ordusunda askerlik yapmakla verilebilirdi. Bu açıklama sırasında Bahçeli'nin bir de ikrarı var ki, o da partisini iktidar alternatifi olarak görmüyor olmasıdır.!

AKP'nin parçalanmasından sonra ortaya çıkacak tabloda, yeniden bir AKP iktidarı olamayacaksa, demek ki hükümeti; içerisinde CHP veya MHP'nin ya da her ikisinin birlikte olacağı bir koalisyon kuracaktır.

Bir taraftan AKP'yi ABD'nin “Truva atı” gibi göstereceksiniz, öte yandan ondan kurtulma fırsatının doğmasına karşı çıkacaksınız. 

Hatta kendinizin içinde bulunacağı, olası bir hükümeti daha şimdiden küçümseyeceksiniz.! Bu ne perhizdir.? Bu tutumu siyasi tutarlılıkla açıklamak imkânsızdır. Bahçeli'nin AKP iktidarından rahatsız olmadığı ve hatta AKP iktidarının devam etmesini istediği son derece açıktır.

En kritik zamanlarda AKP'ye hayat öpücüğü değerinde destek vermesi bu düşüncenin bir başka kanıtıdır. Denebilir ki, MHP içindeki milliyetçileri tasfiye edip susturmuş ve AKP’nin karşı devrimine MHP içerisinde karşı çıkabilecek bir kaç kişi dışında kimseyi bırakmamıştır.

Kurumsal olarak MHP'nin, AKP yedeğine alınmayı kabul etmesi, gerçekten ibret vericidir. Bu durumun genel başkanın söz ve eylemleri ile doğrulanması ise milliyetçileri fazlasıyla üzmektedir.!

Denebilir ki, muhalefet partisi olarak MHP,  söz ve eylemleri ile AKP'nin gençlik kolları haline gelmiştir.!

Ana muhalefet partisi olarak CHP'nin durumu ise gerçekten içler acısıdır. Y-CHP taraftarlarına “Kemalist İdeoloji”nin çağdışı bir düşünce olduğunu kavratma “görevini” üstlenmiştir...

Ne yazık ki, Dersim İsyanı'nı “soykırım” olarak tanımlayıp, sonunda Atatürk'ü “soykırım” yapmakla suçlamaya kadar gidecek olan sürecin düğmesine basan da Atatürk'ün koltuğunda oturan, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'dur. Şimdi de bu “yeni” düşüncelerine karşı gelenleri, “kavgacı” olarak suçlayıp, onlara yollarını ayırmalarını öğütleyebilmektedir.!

En son Dersim'in kendisi için bir “hobi” olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün gibi düşünmediğini hala söylemiş değildir!  Aksine arşivlerin açılmasındaki ısrarını sürdürerek,  onunla aynı görüşte olduğunu vurgulamaya devam etmiştir...

Başbakan'ın tüm arşivlerin açık olduğunu söylemesi ve bu durumu eylemleri ile ortaya koymasına rağmen, Kılıçdaroğlu’nun sürgüne gönderilenlerin,  kayıtlı olduğu defterlerin ve bu konu ile ilgili MİT'teki belgelerin açıklanmasını istemesi bunu göstermektedir. Kozmik odalara bile giren ve yüksek derecede gizliliği olan, olası savaş stratejilerini görebilen AKP yöneticilerinin, bu konudaki belgelere ulaşamamış olması olanaksızdır.!

Hiç kuşku yok ki, Atatürk, İnönü ve CHP aleyhine bir şey bulabilselerdi, mutlaka gündeme getirirler ve Atatürk'ü itibarsızlaştırma yolunda bir basamağı daha tırmanırlardı...

Her halde Kılıçdaroğlu'nun  “danışıklı” muhalefetinden çekinmiş olamazlar... Bundan dolayı Kılıçdaroğlu'nun arşivlerin açılması yönündeki ısrarının, bir gerçeğin ortaya çıkartılmasına hizmet etmeyeceği son derece açıktır.

Kılıçdaroğlu, pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da topu taca atmaktadır.! Genel Başkanlığa geldiğinden bugüne kadar, CHP'nin iktidara alternatif olduğunu gösteren, en küçük bir kararlılık ortaya koyamamıştır... Y-CHP yönetimi de ne yazık ki,  MHP gibi AKP'nin yedeği olmayı içine sindirebilmiştir. Ayrıca CHP'nin, anti-Amerikancı olmadığı vurgulanarak, anti-emperyalist çizgiden iyice uzaklaşılmıştır.!

“Birinci Ergenekon Davası” dosyadaki belgelerin sayfa sayısı 3 yılda l milyonu aşmıştır. 25'i tutuklu, 133 sanığın yargılandığı bu davada, 4300'ü aşkın klasör bulunmaktadır. 100'den fazla dava, bu dava ile ilişkilendirilmiştir. Davanın en önemli delili sayılan ve sanıkların tutuklanması için kullanılan dijital pek çok kanıt masa başında üretilmiştir. Bu durum bilirkişi raporları ile ortaya çıkartılmıştır. Buna rağmen, CHP'nin seçilmiş iki milletvekili hapistedir ve özel görevli mahkemelerin adaletine AKP’nin kurmayları bile güvenmezken, CHP'nin Tunceli milletvekili Hüseyin Akgün'ün, bu mahkemeleri meşrulaştırmak için elinden geleni yapıyor olması anlaşılır gibi değildir. (1) “Ergenekon Davaları” ile ilgili Y-CHP'nin söyleyeceği söz; demek ki bu kadarmış.!

Genel Başkan'ın aksine olan söylemleri ise, gerçek CHP'lilerin gazını almak içindir. CHP Genel Merkezi'ni yönetenler, bu konuda aksi görüşteyseler, bunu gecikmeden kamuoyu ile paylaşmaları gerekmez mi.?

Kemal Kılıçdaroğlu'na Adana'da bir partili sormuş: ”-Atatürk'e saldıranlara parlamentoda neden haddini bildirmiyorsunuz.?”

Sayın Kılıçdaroğlu'nun verdiği yanıtına bakın:

”-Parlamentoda kimseye haddini bildirmek gibi bir tavrımız yok. Onlara haddini halk sandıkta bildirir.” 

CHP parlamentoda başka ne yapabilir ki.? Kanun teklifi verseler, dinleyenleri olmaz.  Çünkü sayıları yeterli değil. Sorularına verilen cevaplar önce Zaman Gazetesi'ne gönderiliyormuş. Gensoru, Meclis Araştırması, Meclis Soruşturması gibi yasama faaliyetleri için de durum yasa teklif etmekten pek farklı değil...  Geriye kalıyor Atatürk'e sataşanlara hadlerini bildirmek, onu da halkın seçimlerde yapmasını bekliyorlar.

Siz halkın vekili değil misiniz Beyler.?

Her işi halk yapacaksa, söyler misiniz, size yetki neden verdik.?

Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti savunamıyor ve Atatürk'ün partisini koruyamıyorsanız, o partide işiniz yok. Yolunu ayırması gerekenler sizlersiniz.!

Yoksa, Atatürk'ü  ve onun kurduğu  Cumhuriyet'i savunacak olanları “oyalamak  gibi gizli bir göreviniz mi var.?

Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığa gelmesi ile Sabancı Üniversitesi'nden Oğuz Babüroğlu yönetiminde “Arama Toplantıları” düzenlenmeye başlanmıştır.

TESEV Yönetim Kurulu Üyesi olan Babüroğlu, toplantılara, özellikle CHP'yi tutucu bulan kesimlerden, aykırı isimleri çağırıyormuş. Bu toplantıların en önemlisi ise Van'da yapılmıştır. Orada alınan kararlar, doğrudan parti programına aykırıdır.!

Partililer, bütün bu aykırılıkları, Genel Başkanın acemiliği ve seçim dönemi olması nedeniyle yapılabilir bulduğu popülist politikalara bağlayıp, hoş görmüştür. Oysa kazın ayağı öyle değildi.

Van'da alınan kararlardan biri, Anayasa'daki “Türk” tanımının çıkartılması, diğeri “anadilde eğitim”, bir diğeri ise “silahların susması” idi. Ardından, bu “gaf”lara “genel af” ve “türbanı biz çözeriz” söylemi eklenmiştir.

Yeni yönetim, bu kadarla da yetinmemiştir. İşi, “CHP'nin ideolojisi yoktur”a kadar getirmiştir. Bu çalışmanın bir adım ilerisinin, Atatürk'ü inkâr etmek olduğunu bir çocuk bile görebilir.

CHP'yi “ideolojisiz” hale getirerek, AKP'ye yaklaştırmaya çalışan Kılıçdaroğlu ve ekibi, son olarak  “Anti-Amerikancı değiliz”  sözleri ile Atatürkçü düşünce ile bağlarını tamamen kopartmıştır.!

Y-CHP'ye göre,  altı okla ve Cumhuriyetin nitelikleri ile  özetlenen “Atatürkçü Düşünce” CHP'nin ideolojisi değilmiş.!

Böylece Atatürk ve Atatürkçüler CHP'nin dışına çıkartılmış, kendileri ise içeri girmişlerdir...

Bu durumu, “CHP'yi Sorosçu bir ekip ele geçirmiştir” şeklinde özetleyenler, haklı çıkmıştır.

CHP, antiemperyalist karakterinden uzaklaşınca, doğal olarak AKP'nin yedeği haline gelecektir. AKP eskidiği zaman, yedeği göreve çağrılabilir.!.? “Ölme eşeğim ölme, yonca biter de yersin.!”

İşte Kılıçdaroğlu ve ekibinin kabul ettiği ana muhalefet budur.! Tıpkı MHP'nin yaptığı gibi yani... Eylem ve söylemleri ile AKP'ye destek olmak. ABD ve AB politikalarını yürütmek ve bu görevi yerine getirip muhalefette tutunabilmek.!

CHP tarafından AKP’ye verilen destek daha da anlamlıdır:

Yeni anayasa çalışmalarında belirlenen; her ne olursa olsun  “masadan kalkmama” tavrı, AKP ile “birleşmekten” farksızdır.

BOP'a ve onun yürütme erklerinden biri olan AKP'ye verilen destek, yeni anayasa yapılmasında belirlenen bu omurgasız duruş ile enikonu pekiştirilmiştir.

12 Eylül Referandumu'nda getirilmek istenen değişikliklere o zaman “hayır” diyen CHP, bu defa o değişiklikleri “kırmızıçizgi”  olarak dayatan AKP ile “koşulsuz” masaya oturabilecektir.

Bunun anlamı o gün “hayır” dediklerine, şimdi “evet” demektir.! Bu noktada bizim de o gün “evet” dediğimiz yöneticilere, şimdi “hayır” deme hakkımız doğmuştur.!

Yarı başkanlık sisteminin getirileceği açık olan bu yeni Anayasa değişiklikleri sırasında ne yazık ki, CHP'nin kırmızıçizgisi kalmamıştır...

Anayasa'nın ilk üç maddesi ile belirlenen hususların bile içini CHP boşaltmıştır. Her ne olursa olsun “masadan kalkmama”nın bir başka anlamı da CHP'nin o masada kaldığıdır.!

Bu noktada, iki muhalefet partimizin de Büyük Ortadoğu Projesi ile belirlenmiş çerçeve içinde, muhalefet yapmayı kabul ettiklerini söylemekte bir yanlışlık yoktur...

BOP'un Türk halkı açısından ne ifade edeceğini ise, Irak'a bakarak söylemek mümkündür. Irak'ın işgalinin ABD'ye maliyeti 800 milyar dolar olarak açıklanmıştır.

ABD'nin insan kaybı 4500 civarında iken, bu kirli savaşta 1,5 milyon Iraklı yaşamını kaybetmiştir. Devir teslim töreni sırasında ABD Savunma Bakanı, Iraklılara “demokrasi getirmek” için buna değdi demiştir.!

Yakın zamana kadar böyle iğrenç bir proje içerisinde eş başkan olarak görev almanın vebalini, halkı yalanları ile aldatarak iktidar olan AKP yöneticilerine yükleyip, rahatlamaya çalışıyorduk.

Nereden bilecektik ki, muhalefet de en küçük bir direnme göstermeden başını öne eğip teslim olmuş. Yetmezmiş gibi bir de  geniş halk yığınlarını BOP'ne razı etmek için  “görev” almış.!

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği gibi, “gaflet ve dalalet içinde bulunanlar” sadece  iktidar sahipleri değilmiş.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOT:

(1)"Ergenekon diye bir gizli örgütün, yapılanmanın olduğunu biliyorum." diyen Aygün, operasyonun başlamasıyla yasadışı eylemlerin bittiğini, bölgede faili meçhullerin neredeyse durma noktasına geldiğini anlattı. 'Veli Küçük'lerin tutuklandığı dönemi olumlu bulduğunu' belirtirken, "Derin devlet ve gizli kontrgerilla çekirdekleri felç oldu. Gerçekten kontrgerillanın tasfiyesinin, derin devlete son verme adımı olarak görüyordum." diye konuştu.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1200334&title=chpli-huseyin-aygun-dersim-katliaminin-sorumlusu-devlet-ve-chpdir

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP