ALDATMADIĞI KİMSE KALMADI

Başbakan Erdoğan Avrupa Birliği Yetkililerini Aldatmış, Öyle Diyorlar.!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

ALDATMADIĞI KİMSE KALMADI

Başbakan Erdoğan Avrupa Birliği Yetkililerini Aldatmış, Öyle Diyorlar.!

Başbakan Erdoğan’ı da Cemaat aldatmış.!

Cemaat’i aldatan büyük olasılıkla Obama’dır…

Ergenekon davasına bakan hâkim ve savcıları ise, soruşturmalarda görev alan F Tipi polisler aldatmışlar…

Aldatılamayanlar da var elbette; onlar AKP’ye koşulsuz destek veren yığınlar.!

Bu aşamada “aldatıldık” demek bir tek onlara yasak.!

Başbakan Erdoğan, oğlu Bilal ile arasında geçen konuşma “tape”lerinin sızdırılmasından sonra, en acımasız şekilde: Aldatıldık, gerçekten safmışız diyerek, yine mağduriyet edebiyatına sarılmış. Din duygularına ek olarak, merhamet duygularını da sonuna kadar sömüreceği kesin.!

Oğlunun evinde bir oda dolusu para olan bir baba, üstelik de Başbakan iken, hala yoksul halka, kendini acındırmak istiyor… 

11 yıldır ne istedilerse verdiği ortağı Cemaat’in, kendisine ihanet ettiğinden yakınıyor hala… Meğer, kendi elleriyle teslim ettiği devletin kurumlarından; bakanlarının ve kendinin, çocukları ile yaptığı telefon konuşmalarını dinlemişler.!

Cemaat’in Yaptığı Ortaklıkla Bağdaşmaz Elbette; Yasa Dışı Ve Terbiyesizce…

Başbakan önce onlara yapılması gerekeni yapsın da görelim, mağduriyetlerini ondan sonra dinleyeceğiz.!

Başbakan, yalanla(ya)madığı o konuşmalarda geçen milyarlarca liraların, yatak odalarındaki kasalarda, ayakkabı kutularında ve odalarda ne aradığını da anlatsın bize… Ecevit’in vaktiyle çıkardığı ve 2003’te yürürlüğe girecek olan nereden buldun yasasına, vaktiyle en hararetli karşı çıkan Erdoğan’dı…

İktidar olanağını eline geçirir geçirmez, ilk işi bu yasanın yürürlüğe girmesini engellemek olmuştur. Acaba neden.? Demek ki, ileride ne yapacağı inceden inceye planlamıştı.

Başbakan Erdoğan, mağduriyetlerine geçmeden önce, başbakanlığa seçilmeden önceki, yırtık ayakkabılı durumu ile şimdiki malvarlığı arasındaki korkunç farkı, açıklamak zorundadır.!

Gerisi masaldır bize…

Kendi söylediği kadar saf olan bir adam, halkı  borç içerisinde yoksulluk ve açlık sınırında  kıvranırken, neler yaptı da dünyanın en zengin başbakanı oldu, bize de anlatmalıdır.!

Paraları için torunları sevinsin, eğer yasal yollardan bu kadar zengin olmayı başarabildiyse kendisini kutlayacağız. En azından zengin olmanın yollarının bir kısmını, kendisini kayıtsız, koşulsuz destekleyen saf halkı ile paylaşmasını bekleriz.!

Bu aşamada Erdoğan’ın aldatıldık yalanına dileyenler inanabilirler.!

Ama çok iyi bildiğimiz bir şey var ki, o da kurumların kolay kolay aldatılamayacağıdır. Çünkü devlet kurumlarının duyguları yoktur.

Kurumlar, heyecanlanmazlar ve hisleri ile iş yapamazlar. Onlar, hizmetlerini yasalara ve kurallara göre yürütürler. Bu nedenle hukuka uygun hareket eden kurumları aldatmak, mümkün olamaz.!

Ancak o zaman çağdaş değerlere ve yasalara uygun hareket eden devler adamları, hukukun üstünlüğüne saygılı kabul edilirler… Yasaları hiçe sayıp, keyfi hareket edenler, günü gelir halkı da kandırabilirler.! Muz Cumhuriyeti deyimi, böyle devletler için kullanılır…

Dolayısıyla, Başbakanın; “aldatıldık” itirafından, devletin kurallarla değil, duygularla yönetildiği sonucunu çıkartılabilir.!

ALDATAN ALDATANA

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu yetkilileri bile, AKP hükümeti tarafından “aldatıldıklarını” söylemişler…

CHP milletvekilleri Loğoğlu ve Türmen, 17 Aralık’taki yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan bu yana,  kendilerini korumak bakımından, hükümetin attığı adımların nasıl değerlendirildiğini incelediler. Avrupalı yetkililer, özellikle de Genişlemeden Sorumlu Komiser Füle; hükümetin “HSK’yı dondurduk” demesine rağmen, yasayı geçirmekle kandırıldıkları mesajını vermiştir.!

Hükümet de Cemaat’in, devlet içerisinde paralel devlet kurarak 7000 kişiyi dinlediğini ve kendilerini kandırdıklarından yakınıyor mu.?

Anlayacağınız, bu dönem işler, kandıran kandırana yürüyor.!

Erdoğan’ın paralel yapı dediği bir aldatmacadır, yalın gerçeği alalamadır sadece. Türkiye’nin içişlerine asıl doğrudan müdahale eden ABD’dir. Bu denklemde Cemaat, ABD’ye hizmet etmeyi taahhüt etmiş bir piyondur sadece. Tıpkı Erdoğan ve yol arkadaşları gibi… Her iki taraf da Obama’nın avucunun içerisindedirler.!

ABD’nin çıkarları gerektirdiğinde, birinden birini her zaman feda edebilir. Yerine yedeğini çağırır elbette.! Bu iş bu kadar basittir işte.!

Seçimlerden önce, Erdoğan için dinlenme işi hayati öneme sahiptir. Türk halkı için öyle değildir ne yazık ki. Zira bütün dünyayı dinleyen ve kendi ellerimizle en mahrem (kozmik) odalarımıza girmesine izin verdiğimiz ABD, Türkiye’yi atlayacak değildi herhalde.

Geçen aylarda dünya kamuoyunu şaşkına çeviren Almanya Başbakanı Merkel ile adı açıklanmayan  35 dünya liderinin, Pentagon tarafından dinlendiğini ne tez unuttunuz.? Obama hazretleri, The Guardian gazetesinin sorusuna: ”Bir daha dinlemeyeceğiz.!” dememiş miydi.?

Başka bir ülkeyi dinlemek casusluk faaliyetidir. Bu gerçeğin altını çizelim. Peki, AKP hükümetleri döneminde; son derece ağır ve itibar kırıcı olan vatana ihaneti suç olmaktan neden çıkartmışlardır.? Gerçekte bu suçu işleyenler, işgal sırasında düşman askeri ile kol kola girip, kendi halkını ispiyonlayanlar gibi lanetlidirler… Halkın casus dediği onursuz kişiler, suçları kanıtlandığında insan içerisine bile çıkamazlar.! Bu tespiti de bir köşeye not edelim…

Dinleme skandalıyla Cemaat’in TÜBİTAK ayağı da ortaya çıkmıştır. AKP’nin iktidara gelmesinden kısa süre sonra, CIA’nın kucağında yetişen Fetullahcılar, haksız yere tutuklanan ve tehditle  TÜBİTAK’tan ayrılmak zorunda bırakılan uzmanların yerlerini aldılar. İlk yaptıkları iş; devletin gizli görüşmelerinin yapıldığı MİLCEP K1 yazılımına müdahale ederek, İngiltere ve ABD için güvenlik açığı oluşturmak olmuştur…

Bu şekilde, devletin dinlenilmez telefonlarını dinlenilir hale getirdiler.! Kısaca, düşmanlarımızın bin bir zahmetle yapacağı dinlemeler, düşmana açık hale getirilmiştir.!

Demek ki, vatana ihaneti suç olmaktan çıkaranlar, bugünleri öngörmüşlerdi.! Artık, düşmanlarımız, T.C. kimliği taşıyan adamları aracılığı ile devletin kurumlarında faaliyet gösteriyorlar…

Yaptıkları casusluk işi için, bir de Türk halkı kendilerine maaş ödemektedir.! Hükümete yakın Yeni Şafak gazetesindeki habere göre; Cemaat, çantada kolayca taşınabilen 14 adet ortam dinleme cihazı satın alarak Türkiye’ye sokmuştur.!

Neden Devlet Değil De Cemaat Acaba.?

Sonunda Bilim ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, sızdırılan “tape”ler konusunda bakanlığın fikrini açıklamıştır.

Fikri: Ses kayıtlarının teknik incelemeyi gerektirmeyecek kadar açık montaj olduğunu hissetmişmiş.! Gördüğünüz gibi Teknoloji Bakanı, teknik inceleme istemiyor. Uzmanlara da danışmıyor bu konuda. O hislerine güveniyor sadece ve doğruca sonuca gidiyor.!

İyi de o zaman ne diye TÜBİTAK’ta bu işle görevli 5 “kripto” yazılımcısını görevinden aldınız.? O çok güvendiğin hislerine göre, “tape”ler “montaj” ise, görevden almadan önce, devletin memurlarının bu işte suçları olduğunu ispatlamanız gerekmez mi.?

Erdoğan’ın sesi, “Bu alçaklar devletin ‘kriptolu’ telefonlarını da dinlemişler” diye arşa çıkıyor. Başbakan bu sözleri oğluna verdiği Bilal paraları sıfırla talimatının dinlenmesi üzerine etmiştir. Zaten konuşmayı inkar da etmiyor şimdi.!

Hükümetin anayasacısı Burhan Kuzu; bu ses kayıtları için “Ses kayıtlarına doğru olsa bile inanan yok” diyormuş.! Doğru olan bir şeye inanmayan halk olabilir mi.? Bu nasıl bir bakış açısıdır.? Bir milletvekili, kendini seçen halkı bu kadar küçümseyebilir mi.?

Hükümet yalakası romancı Emine Şenlikoğlu; “Kaset doğru olsa ne derdin?” sorusuna, “Derdim ki, dindarlar zekâtını yoksullara ulaştırmak için Başbakana vermişler.” Emine, Başbakanın yerine yalan uydurmak sana mı kalmış.?

Hükümetin koşulsuz destekçisi olan gazeteci Fehmi Koru ise, ses kayıtlarının montaj olmadığı ispatlansa dahi inanmayacağını   söyledikten sonra, ”Tayyip Erdoğan, gibi biri harama el uzatmaz;  diyelim Şeytan’a uydu, onun gibi biri, günahına çoluğunu çocuğunu ortak etmezdiyerek, AKP tabanının duygularına dört dörtlük tercüman olmuştur.! Sözcüleri, AKP tabanının hislerini, bu cümlelerle dile getirmiştir.! Bu gerçeği görmek ve ona göre hareket etmek zorundayız.!

Ancak erdemli insanlar özeleştiri yapabilirler… Bunun için; önce okuma yazma bilme, sonra okuduğunu anlayabilecek kadar akıllı olmak gerekir... 

Aldatıldık deme yerine, “biz hata yaptık” diyebilmek, erdemli insanların işidir.!

En büyük hatayı yap ama en küçük hatayı savunma!” dememiş mi büyüklerimiz.? Tersini yapmak için ne sebebimiz olabilir.?

İstismar edilmek suretiyle sömürülmek, aşırı iyi niyetli olmanın bedelidir. Bir eksiklik veya kusur olarak kabul edilmemelidir. Böyle birinin, af edilmeyecek tek hatası vardır: O da “istismar” edildiğini gizleyip, olmamış gibi göstermeye çalışmaktır. Bazı kişiler çevrelerine bu şekilde aldatılacak kadar saf olmadığını göstererek, kendilerini kanıtlamak isteyebilirler.!

Güya, ne yapmışsa  bilerek ve  isteyerek  yapmışlardır.!.?

Böylece kimsenin aldatamayacağı kadar zeki olduklarını göstermek ihtiyacı duyarlar. Belki biraz da kurnaz olarak tanınmak için, böyle ahmakça işler yaparlar. Çoğu kez bu noktadan itibaren hatayı savunmak gibi akıl dışı bir durum içerisine girdiğinin farkında bile olamazlar. Yaptıkları iş: Son tahlilde kendileri de dahil, milyonlarca insanı en acımasız şekilde istismar edilip, sömürülmesini savunmaktır.!

Ne yazık ki, halkımızın ciddiye alınacak önemli bir kesimi, bu duygular içerisinde bocalamaktadır.!

Aksi halde, suça katılmamış geniş yığınlar, ne diye Soymuşsa bizi soymuştur diyerek, yolsuzluk yapanları korumaktadırlar.? Hırsızlara iftira atılmıştır diyerek savunma yapanların medeni hakları kullanma ehliyetiolup olmadığı mutlaka araştırmalıdır!

Av. Cemil Can

 Cemil CAN, Ankara – Şubat.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

MEDYAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – şubat.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

 

YOLSUZLUK VE RÜŞVET.!

AKP,  Yabancı Güçlere Diyet Borcunu Ödemek İçin Ulusal Çıkarlarımızdan Olmadık Tavizler Verdi. Yıllardır Yan Yana Yaşadığımız Komşularımızla, Sudan Sebeplerle Düşman Hale Getirdi.

2010'da yapılan Anayasa referandumuna bugünleri yaşamamak için  hayır demiştik. O değişikliklere evet deyince; ordumuzakumpaskurulabilir, yargı yürütmenin denetimine geçip adalet ortadan kaldırılabilir, iktidarı denetleyen -Sayıştay gibi-  kurumlar işlevsiz hale getirilerek yolsuzluk ve rüşvet tavan yapabilir demiştik. Hatta yabancı güçlerin desteği ile iktidara gelen AKP, diyet borcunu ödemek için ulusal çıkarlarımızdan olmadık tavizler verebilirdi.

 Yıllardır yan yana yaşadığımız komşularımızla, sudan sebeplerle düşman hale getirebilirdik. Zorunlu olmadığı halde Telekom ve Tekel gibi kar eden milli kuruluşlarımız yok pahasına yabancılara satılabilir, yandaşlara peşkeş çekilebilirdi... 

Dışarıdan aldığımız borçlar, halkın yararlanacağı yatırımlara dönüştürülme yerine, yandaşlara kredi olarak verilerek, bir avuç insanın zenginleşmesi sağlanabilirdi. Bu yolla iktidar kendi zenginlerini yaratıp, borçları her zamanki gibi yoksul halkın sırtına yıkabilirdi...  Hepsinden de önemlisi, o anayasa değişikliklerineevetdemekle, demokratik devletin yaşaması için hayati öneme sahip kuvvetler ayrılığı ilkesiortadan kaldırılabilir ve hükümet egemenlik yetkisini keyfi olarak kullanmaya başlayabilirdi. Bu sonuncusu ise son derece tehlikeliydi, zira rejimin otoriterleşmesi ve demokrasinin yok edilmesi sonucunu doğurabilirdi.!

Din ve dince kutsal sayılan değerleri sömürerek, yoksul kesimlerin desteğini alan AKP iktidarı, halka yakınlığını göstermek için ekonomiye hiçbir katkısı bulunmayan imam-hatip okullarını açmayı sürdürerek, demokrasinin olmazsa olmazı olan laiklik ilkesiniortadan kaldırabilirdi...

Nitekim kaldırıldı da... Dediklerimizin hepsi bir bir gerçekleşti...

2002-2012 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığının 5 bin 360 personeli MEB'na atanmıştır. Bu dönemde devlet bankalarının bile genel müdürleri imam-hatipliler arasından seçilmiştir. AKP iktidarında,  5 bin okul imam-hatipe dönüştürülmüştür. Bunlardan mezun olacak imam ve hatipler nerede istihdam edilecekler.?

Her imam için bir cami yapılacak değil herhalde. 2002'de 74 bin olan Diyanet'in personeli, bugün itibariyle 129 bin 376'ya çıkmıştır. Buna karşılık, 300 binin üzerinde ataması yapılmayan öğretmenimiz var. Diyanet, 5 milyar 442 milyar liralık bütçesi ile genel bütçeden 13 bakanlıktan fazla pay almıştır...

Kuran kurslarında yaş sınırının kaldırılmasının ardından, Diyanet İşleri BaşkanlığıKuran Kursları Okulöncesi Din Eğitimi Projesihazırladı.

4-6 yaş arasındaki çocuklara,oyun ve şarkılarlatemel dini bilgileri öğreteceklermiş...

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi ana muhalefet partisi yeni CHP'nin Ankara Milletvekili Sinan Aygün de Ayasofya'nın ibadete açılmasını istiyor. Aynı şekilde Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Meclis'te cemevi açılması için dava üzerine dava açıyor... Böyle bir devletelaiktirdenebilir mi.?

Bu sakıncaların tümü, halkoylamasından önce, halka olabildiğince anlatılmaya çalışılmıştır. Anayasa değişikliklerine, bu nedenlerle hayır denmesi gerektiği ısrarla vurgulanmıştır. Medya ve iletişim olanaklarının neredeyse tamamına yakını, iktidarın veya yandaşlarının elinde olduğu için onların yalan propagandaları daha etkili olmuştur. Bu yüzden de sonuçevetçıkmıştır. Anımsarsınız, o günlerde üzerinde en fazla durulan konulardan biri  pozitif ayırımcılık ve geçen zaman içerisinde  tamamen unutuldu gitti.!

Korkulanların neredeyse tamamı gerçekleşti diyebiliriz. 12 yıllık AKP iktidarında; hükümet 400 milyar dolar civarında borçlanmıştır. Şimdilik durdurulabilen ikinci yolsuzluk operasyonundaki yolsuzluğun boyutu ise 100 milyar dolardan fazladır. 

Gazetelere yansıyan gözaltı kararından anlaşıldığına göre, 41işadamıhaksız yere, halkın cebinden 100 milyar dolardan fazla para çalmıştır. Yani toplam dış borcumuzun dörtte biri bunlara gitti. Hortumlanan paraları her halükarda ödeyecek olan yoksul halkımızdır!..

Başbakan'ınyedirmeyizdediği Halkbank'ı çoktan yemişler bile;  yüzde 48.9'u  yabancılara satılmış olan bankanın, borsada işlem gören hisselerinin ise yüzde 78'i  de zaten yabancıların elindeymiş!.. 

Sayıştay'ın 2012 yılı hesapları ile ilgili hazırladığı rapora göre, 30 Mart 2013 tarihi itibariyle 3 milyar TL üzerindeki batık kredi sayısı 124'tür ve bu şirketlerin bankaya olan toplam 627.7 milyar liralık borcu takiptedir!..

AKP iktidarı ise yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını engellemeye çalışıyor. Soruşturmalar Başbakanın çocuklarına kadar dayanmış. Hükümet, soruşturmanın gizliliğini ortadan kaldırmak için yasalara aykırı yönetmelik çıkartmanın peşindedir.

Soruşturmayı yürüten polisleri görevlerinden alıyorlar. Polisler, savcılığın gözaltı kararını yerine getirmiyor. Hükümetin adamı bir başsavcı, soruşturma yapan savcıları, yalan yanlış belgeleri basına sızdırmakla suçlayıp, dosyayı ellerinden alıyor.

Başbakan ise, bu gelişmeler üzerine polis savcılığın emirlerini uygulamalı diyen HSYK'yı hedef gösteriyor. Yetkim olsa HSYK' yargılarımdiyerek, yargının tepesine gözdağı veriyor!..

İktidar bütün bunlara rağmen; utanmazlığın, arsızlığın ve yüzsüzlüğün zirvesinde oturabiliyor...

Sonuç itibariyle, faturası halka çıkacak olan bu gelişmelerin yaşanmaya başlanmasıyla, dolar 2.17' TLyi, avro ise 3 TL'yi aşmış. Faizler yüzde 10.36 seviyesine kadar ulaşmış. Halktan çalınan paralar, ayakkabı kutuları içinde dururken bile çoğalıyorlar.

Bir faiz cenneti olan Türkiye'den son 11 buçuk yılda 101 milyar dolar, faiz adı altında transfer yoluyla yurtdışına çıkartılmış... O kadar yani demeyin lütfen. Borçlandığımız paraların yarısının trafiği böyledir!.. Yeter ki, parayı takip edebilin yolsuzluğa karışanları, hırsızlık yapanları bulabilirsiniz.!

Bu arada İstanbul Cumhuriyet Savcılığı da Gezi olaylarınedeniyle iddianame düzenleyip, dava açmıştır. İlginç olan, iddianamede Bezmi Alem Valide Sultan Camii'nde içki içildiğine ilişkin bir delil bulunmadığı saptamasına yer verilmiş olmasıdır.

Bunun anlamı, tam aksini iddia ederek aylarca ortalığı ayağa kaldıran Başbakan ve arkadaşlarının yalan söylediğidir. Başbakanın utanmadan, sıkılmadan din ve dince kutsal sayılan değerleri sömürüp, istismar ettiği bir kez daha kanıtlanmıştır.

Bu yalın gerçeğe rağmen, Başbakan Erdoğan Fetullah Gülen'i eleştirirken;Kuran, Allah, peygamber diyeceksin ama adın kasetlerle, komplolarla anılacak. Hiç kimsenin bu aziz dine bunu yapmaya hakkı yok diyerek, Cemaatin Erdoğan'a karşı sözlerini dine karşı yapılmış gibi gösterebilmektedir... 

Birilerinin topu tüfeği varsa, birilerinin her türlü hilesi varsa, neyi olursa olsun bizim Allahımız var bize o yeter, bize millet yeter...sözleriyle de din sömürüsünü en acımasız şekilde kullanmaya devam edilmektedir. YakındaDin elden gidiyordiyerek, halkın sokağa inmesini isterlerse şaşırmamak gerekir.!

Türkiye baştanbaşa yolsuzluk ve rüşvetle çalkalanırken, hükümet yandaşlarını yargıya teslim etmiyor.  O yüzden olsa gerekirKimin ne hesabı varsa, kendilerine güveniyorlarsa 30 Mart'ta seçim var, o seçime girsinler, hesabı orada milletle görsünler demektedir...

Bu ülkenin Başbakanı artık TSK'nın komuta kademesini demir kafese tıkan yargıya güvenmiyor. Bu yüzden kendisine gelince, mahkeme yerine sandığı gösteriyorlar.!

Birkaç hafta önce, Başbakanın konuşmalarını hazırlayan başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ın eniştesi ile eski bakan Suat Kılıç'ın kayınpederinin şüpheliler arasında yer aldığı 112 acil servis yolsuzluğunda;  yüzlerce müteahhit, 300'e yakın 112 acil servis istasyonu kurdurmak sahtekarlığı ile dolandırılmıştı.

Dikkatler ikinci yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına yoğunlaşmışken, böylesine kapsamlı bir soruşturmada takipsizlik kararı verilebilmiştir!.. Belli ki, hükümetin istediği, kabineye doğru gelecek olan soruşturmaları jet hızıyla kesecek savcıların görevde olmasıdır. Başbakan'ın HSYK'yı yargılamak istemesi ve yeni Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'in, basın açıklaması yapan HSYK'yı, anayasayı ihlal etmekle suçlaması bu yüzden olsa gerekir!..

Görünürde Erdoğan taraftarları ile Gülen taraftarları arasında geçen bu savaş, gerçekte CIA ile AKP arasındadır. ABD desteği ile iktidara gelen Erdoğan, iktidar sarhoşluğu içerisinde, gerçek efendisi olan AB ve ABD emperyalistlerine güven vermez duruma gelmiştir.

Bu nedenle de üzeri çizilmiş ve Erdoğan'sız hükümet arayışları başlamıştır. Kendi deyimleriyle; Erdoğan raf ömrünü tamamlamış, deliğe süpürülme zamanı gelmiştir.

Bu yerinde saptamanın temel nedenleri şunlardır: Gazze'ye konulan ambargoyu Mavi Marmara gemisi ile delmeye çalışmak,

Davos'ta ABD'nin tartışmasız müttefiki İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'eone minutediyerek kafa tutmak,

ABD'yi Suriye'ye karşı savaş ilan etmeye zorlamak,

ABD'nin yardımı ile iktidara getirilen ve yine CIA'nın marifeti ile devrilen Müslüman Kardeşler Örgütü Lideri Mursi'yi sahiplenmek, uranyum zenginleştirmesi nedeniyle ambargo uygulanan İran'a, altın ihracatı yaparak ambargoyu delmek,

füze alım ihalesini NATO'ya rağmen Çinli bir firmaya vermeye kalkışmak ve Türkiye’yi Şangay İşbirliği Örgütü'ne alması için Putin'e yalvarmak gibi tutarsız politikalardır.

Bütün bu gelişmeler Erdoğan'ın AB-ABD kontrolden çıktığının kanıtları olarak kabul edilmiş ve ipi çekilmiştir...

Sıra Erdoğan'ın boğazınakıllı örümceğe benzeyen eliyleipi çekecek zavallı çingeneyi bulmaya gelmiştir... 

Yolsuzluk ve rüşvete bulaşmayanlar, bulaşanları görmezden gelmez artık. O bakımdan ipi çekecek olanlar da aralarından çıkartılacaktır!.. Biraz daha bekleyelim hele. Erken bir seçim ise, iktidarın kurtuluşudur, ona  asla yanaşmamamız lazım!..

Av. Cemil Can

 

Cemil CAN, Ankara – Şubat.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,

MEDYAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Cemil CAN, Ankara – şubat.2014 – av.cemilcan@hotmail.com

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP