Y-CHP'NİN SON UMUDU: FEODAL BEYLER.!

Cumhuriyet'in Niteliklerini Belirleyen 6 Ok'u İnkâr Etmeye Hazırlanan Y-CHP, Umudunu Aşiretlere Bağladı...

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

Y-CHP'NİN SON UMUDU: FEODAL BEYLER.!

Cumhuriyet'in Niteliklerini Belirleyen 6 Ok'u İnkâr Etmeye Hazırlanan Y-CHP, Umudunu Aşiretlere Bağladı...

Dersimli Kemal, Elazığ'dan Şeyh Said'in 3. kuşak torunu Feyzi Septioğlu'nu milletvekili adayı gösterdi. (1)

Feyzi'nin kardeşi Faruk, halen AKP'nin milletvekilidir ve yeniden adaylığını koymuş...

Ağabeyi Muhammet ise, Saadet Partisi'nden Palu Belediye Başkanı seçilmişti, 2014'te MHP'den belediye başkanlığı için adaylığını koymuştu...

Elazığ'ın büyük aşiretlerinden Septioğlu ailesinin tüm üyeleri siyasetin içindedir!.. (2)

Babaları Ali Rıza Septioğlu, Palu'da belediye reisliği yaptıktan sonra, dört dönem de DYP'den milletvekili seçilmişti.

Ortaokul mezunuydu... “Hava-civa bakanı” olarak anılırdı.!

Rahmetli, Adalet Partisi'nden ayrılıp, bakanlık karşılığında Ecevit'e destek veren o meşhur 11 milletvekilinden biriydi...

Yani Septioğlu ailenin çizgisi bellidir...

PEKİ, BÜYÜK DEDELERİ ŞEYH SAİD KİMDİR.?

Onu da Mehmet Perinçek'in Rus arşivlerinden topladığı belgelerden öğrenelim:

Kemalist devrim, “toprak reformu” ile Doğu'daki feodal beyleri ürkütmüştü...

Batı'daki komprador burjuvaziyi, yerli sanayicisini ve kendi pazarını korumak için Avrupa sermayesine özenle yaklaşan milli politikalar korkuttu...

Ruhban sınıfı ise, yapılan devrimlerle iktidarlarını ve ayrıcalıklarını kaybetmeye başladı.

İşte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası bu grupların çıkarlarını korumak temelinde kuruldu...

Şeyh Said, 1. Dünya Savaşı öncesinde,  dönemin Türk hükümetini yıkma girişimi içerisinde olmuştur.

Hükümet orduları tarafından dağıtıldıktan sonra, Çarlık Rusya'sı konsolosluğuna saklanmıştı...

Savaşın arifesinde çar ajanı olarak çalışmıştı.

Bir gerçek daha var ki, bütün Kürt aşiretleri Şeyh Sait'in peşinden gitmemişti...

Bazıları, Ankara'ya bağlılığını bildirmiş ve Şeyh Sait'i İngiliz görevlisi olarak nitelendirmişlerdi. (3)

Şeyh Said isyanı Kızıl Ordu raporlarında da yer almıştır.

Bu raporların birinde şu noktaya dikkat çekilmiştir:

“İngiltere 1. Dünya Savaşı'ndan beri, Türkiye'nin bağımsızlığını tamamen yok etmeye ve topraklarını farklı devletlere ayırmaya çalışıyordu. Aslan payının kendisine kalacağı Irak devleti, bu toprakların başında geliyordu. İngilizler gerici burjuva feodal güçleri, Lozan Konferansı'nda çözülemeyen, İstanbul Konferansı'nda iyice gerginleşen 'Musul Sorunu'nu kendi lehlerine çözmek amacıyla kullanmaktaydı.

İngilizler doğrudan etki edebilecekleri bir 'Bağımsız Kürdistan'dan yana olmuşlardır.”

Emperyalist eğilimlerin sonucunda, hem teorik hem de pratik planda Kürtçeye ilgi artmıştır.

Batılı dilbilimciler, Kürtçede Hint-Avrupa köklerini aramaya girişmişlerdi.

Amaçları Kürtleri avuçlarına alıp, İngiliz ve Batı emperyalizminin bir silahı haline getirmekti.

Şeyh Said isyanı feodal-gerici karakter taşımasına rağmen, Kürt kitleler arasında popüler olan Kürt milli sloganı “Bağımsız Kürdistan”nı kullanmıştır.

Siyasal düzenin şeriat temelinde değişmesini, hilafetin yeniden getirilmesini ve Kürt tahtına Abdülhamit'in oğlu Şehzade Selim'in oturtulmasını talep etmişlerdi.

İsyanın Musul Sorunu'ndan dolayı İngiltere tarafından silah ve parayla desteklendiği, Fransızların da Osmanlı borçları meselesinden dolayı; Türkiye'yi sıkıştırmak ve Suriye'de kendini daha güvenli hissetmek için İngilizlere yardım ettiklerini tarihçiler kaydetmişlerdir...

Bu isyana halk katılmamıştır. Mücadeleyi şeyhler vermişti...

Halk bu savaşın sadece silahı olmuştur.

Zengin petrol kaynaklarına sahip ve özellikle de Kürtlerin yaşadığı bu bölgenin, Türkiye'nin mi yoksa İngiliz güdümündeki Irak'ın mı parçası olacağına karar verecek olan Milletler Cemiyeti'nin, Musul Sorunu ile ilgili Karma Komisyon'un bölgeye geldiği sırada isyanın patlak vermesi anlamlıdır.

Tam da bu sırada Asurîler, Musul yakınında yeni tür İngiliz silahlarıyla başlattığı ayaklanma sırasında Türk valisini esir almışlardı. Kürtler bu eylemleri ile Türklerle hiçbir işlerinin olmayacağını kanıtlamaya çalışıyorlardı. Böylece Milletler Cemiyeti “ezen” Türklerin karşısında Kürtleri korumak adına Musul’u Irak'a verecekti.

Elbette bu kurnaz karar, Musul'un petrol zenginliklerinin İngilizlerce rahatça sömürülmesi anlamına gelmekteydi.

Denebilir ki, Şeyh Sait isyanı, feodal-gerici hilafet yanlısı unsurların, genç Cumhuriyet'e yönelik bir suikastıdır.

Bu bakımdan Doğu illerimizde yaşanan Kürt isyanlarını, karşı-devrimci olmakla birlikte yerel hareketler olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti'ni toptan hedef alan, dış bağlantılı iç tehditler olarak kabul etmek gerekir.

Dersim İsyanı da öz itibariyle gerici-feodal beylerin Cumhuriyet'e başkaldırısıdır.

Şeyh Said isyanından çok da farklı değildir.

Kılıçdaroğlu, fırsatını buldukça “Ben Dersim'in mağduruyum” diyor. Acaba arkasından “Mağdur özür diler mi.?” diye neden devam ediyor.? Belli ki, hala kuyruk acısı çekiyor.!

Hiç şüphe yok ki, Kılıçdaroğlu Seyit Rıza'yı haklı buluyor ve onunla birlikte hareket edenlerin cezalandırılmasını  bir “mağduriyet” olarak kabul ediyor.!

Devlete baş kaldıran eşkıyanın ve halka zulmeden feodal ağların savunucuları mağdur olabilir mi.?

Asıl mağdur genç Türkiye Cumhuriyet'tir ve Türk halkıdır.

Kemal'in ataları, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin Musul petrollerini yağmalama planında sadece bir piyondu...

Ajan ve hain olarak tarihe geçtiler...   Kemal'in beyhude çabaları onları aklamaya yetmez.!

Bu hain çizgiden gelenleri ve o karanlık geçmişleri ile bugün bile övünenleri, kimse Mustafa Kemal'in askerlerine  devrimci veya yurtsever olarak yutturamaz.!

Nefer olmayı  zillet (4) addeden” bu feodal beyler (5) ve onları aday gösteren Dersimli Kemal gibi hainler, Atatürk'ün partisine hiç ama hiç yakışmıyorlar.!

Bu nedenle de Y-CHP iktidar alternatifi olamıyor zaten.!

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1) http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/akp-ve-chp-cumhuriyet-dusmani-seyh-said-in-torunlarini-milletvekili-adayi-yapti-h59842.html

(2) http://www.radikal.com.tr/politika/bu_aile_meclise_kesinlikle_girecek-1317123

(3) http://odatv.com/n.php?n=sovyet-arsivi-seyh-said-ingiliz-yanlisi-diyor-1509141200

(4) Zillet: Hor görülme, alçalma,

 

 

Cemil CAN, Ankara – Kasım.2015 – av.cemilcan@hotmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb web: http://www.trabmarder.org,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi, okkesb@telmar.net,

Cemil CAN, Ankara – Kasım.2015 – av.cemilcan@hotmail.com,

 

 

EŞKIYANIN İTİBARI.!

AKP'nin Tekke Ve Zaviyelerin Açılması İle İlgili Yaptığı Açıklamalar Alevi Kesimin Bir Bölümünü Heyecanlandırdı.

Y-CHP milletvekili Hüseyin Aygün, Başbakan'ın :”CHP Genel Başkanı, Seyit Rıza'nın izinden gitmek yerine işbirlikçilerle Dersim'in üzerini örtmeyi tercih etmiştir” şeklindeki uyarısı üzerine, kendi dedesini ayrı tutup, Seyit Rıza ve arkadaşlarının “itibarının” iadesi için derhal bir kanun teklifi hazırladı. Hüseyin Aygün'ü Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun:”Tekke ve Zaviyeler Kanunu kaldırılmazsa, belki açlık grevine gideceğim” diyerek, destekledi. AKP, Alevilerin bir bölümü ve Y-CHP'nin bu konudaki söylemi bire bir örtüştü... Hiç kuşku yok ki, her iki tasarı da gündemi saptırmaya yöneliktir. Türk halkının gözünden asıl kaçırılmak istenen PKK ile yapılan anlaşmadır!..

Hükümet ile PKK'nın Oslo'da başlayıp aralıksız olarak sürdüğü anlaşılan görüşmelerin böyle bir sonuca bağlanacağı bekleniyordu. Türk halkının böyle bir finale “hazır olmadığı” daha önce yaşanan “Habur açılımı”ndan belliydi. “Anadilde eğitim” konusunda görüşü sorulan Kılıçdaroğlu da “Halkın henüz hazır olmadığı” söylediğini anımsayınız. Y-CHP, hükümetin PKK ile Oslo'da vardığı mutabakata karşı değil. Bu duruşunu Kılıçdaroğlu çeşitli vesilerle defalarca açıklamıştır. Ona göre sorun halkın hazırlanmasıdır ve bunun için Y-CHP'ye görev düşmektedir...

PKK'nın şehir yapılanması olan KCK'nın son açlık eylemi de halkı “hazırlamak” içindi!.. Eylem sonunda varılan mutabakata göre, PKK'nin isteklerinin tamamı kabul edilmiştir. Hükümet, Kürtçeyi “ikinci resmi dil” olarak kabul edebileceğini ilan etmiştir. Anadili öğrenme ve anadilde savunma hususlarında pratikte bir sorun kalmamıştır.

Şimdi “anadilde eğitim” için kollar sıvanmaktadır. Abdullah Öcalan'a “tecritin kaldırılması” için de gerekenin yapılacağı sözü verilmiştir. İlk adım olarak, İmralı'ya her hava koşulunda gidiş gelişin sağlanması için donanımlı bir deniz aracı tahsis edilmiştir.

İlk deneme Apo'nun kardeşi Mehmet ile yapılmış, Mehmet İmralı'dan “Serok”un “açlık grevini bitirin” talimatını alarak yerine ulaştırmıştır... Apo'nun Kürtlerin tartışmasız lideri haline getirilmesi ile sonuçlanan bu sürece, Y-CHP yönetiminin bir itirazı olmamış, aksine en üst seviyede memnuniyet dile getirilmiştir...

ABD'nin sözünden çıkmayacağı kesin olan ve zaten bu şartla canı bağışlanan Abdullah Öcalan, bundan böyle Türkiye Cumhuriyeti'nin muhatabıdır!.. Başka bir anlatımla, kurulmakta olan ikinci İsrail'in, yani “Bağımsız Kürdistan”ın başkanı olduğu “resmi” olarak kabul edilmiştir!.. Yapılan bu hamle, Büyük Ortadoğu Projesi ile de son derece uyumludur!.. Bu noktada Y-CHP'nin, Büyük Ortadoğu Projesi'ne bir itirazı olmadığını da işaret etmek gerekir. Böylece Kılıçdaroğlu'nun Bayburt mitinginde “Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı kimdir?” şeklindeki sorduğu sorunun, boş bir laftan ibaret olduğu ortaya çıkmıştır!..

Kurulması neredeyse kesinleşen ikinci İsrail'in, güvenliği için de ne gerekiyorsa yapılmaktadır. Malatya Kürecik'teki radar üssü (füze kalkanı) zaten bu iş için kurulmuştur. Şimdi de Suriye sınırına yerleştirilmek üzere, NATO'dan “resmen” Patriot füzeleri talep edilmektedir. Rusya'nın, sınırın “askerileştirilmesi” bölgedeki istikrarı bozar itirazına rağmen, süreç gözü kara bir şekilde işletilmektedir... Denebilir ki, bundan böyle her iki İsrail'in güvenliği Türkiye üzerinden sağlanacaktır! Tam da bu sırada İsrail Gazze'ye saldırmıştır. Bir yandan İsrail'in güvenliği için en önemli adımları atan Türkiye, diğer yandan da Gazze'de öldürülen masum siviller için bağırıp çağırmaktadır. Erdoğan Arap ülkelerini İsrail'e karşı bir şey yapmamış olmakla suçlayıp azarlamaktadır.! Adeta ikinci Davos şovu yaşanıyor.!

İlginç olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Faruk Loğoğlu'nun, Y-CHP adına “NATO'ya da Patriot'a da karşı olmadığını” açıklamış olmasıdır.!

Bu açıklama ile Y-CHP'nin daha önce “Kürecik'teki radak üssüne karşı olduğu” şeklindeki yaptığı açıklamalar da açığa düşürülmüştür.!

Bu arada Tayyip Erdoğan, federasyona doğru bir adım daha atıp; Büyükşehir Yasası ile sınırlarını belirlediği “eyaletlere”, valilerin seçim yoluyla atanmaları tartışmasını da başlatmıştır.!

Başkanlık Rejimi'ne “evet” demesine karşılık, BDP'ye verilen taviz gibi durduğuna bakmayın, bu iş de BOP ile son derece uyumludur... Bu duruma da Y-CHP'nin bir itirazı yoktur.!

Bu kadar destekten sonra, yeni rejimde Kılıçdaroğlu'na da herhalde bir tekkenin  şeyhliğini  verirler.!

Öte yandan, “Teröristler silah bırakarak başka ülkeye gidebilirler” diyen Başbakan'ın, geniş bir af hazırlığı içerisinde olduğu da anlaşılmaktadır. Afla birlikte KCK'nın üçüncü talebi olan “Öcalan'ın cevaevi koşullarının iyileştirilmesi” talebi de karşılanmış olacaktır. Y-CHP'nin Genel Başkanı “Bundan da ayrıca memnuniyet duyarız” diyerek AKP ile aynı görüşü paylaştığını ifade etmiştir. Zaten genel seçimler sırasında genel affı dile getiren Kılıçdaroğlu'ydu. “Genel af” da BOP ile son derece uyumludur!..

Artık “Özgür Kürdistan”ın kurulması için basit son bir hamle kalmıştır: KCK'nın ikinci bir açlık grevi eylemi veya PKK'nın şehirlerde başlatacağı “serhildan” bu iş için yeterli olacaktır. Zaten böyle bir başkaldırı için Kürt halkına yeterince antrenman yaptırılmıştır. Olası böyle bir gelişme karşısında, hükümetimizin tavrı bugünden belli olmuştur. Başbakanımız, “Bizim topraklarımız aynı zamanda 4. maddeye göre NATO'nun da topraklarıdır” diyerek, topraklarımız üzerindeki “egemenlik” haklarından vazgeçmiştir. Dolayısıyla bu topraklar üzerinde Kürtlerin başkaldırısı söz konusu olunca hükümetimiz, inisiyatifi NAYO'ya bırakacağını daha baştan ilan etmiştir.! Daha ne yapsın.?

NATO “kendi toprakları” üzerinde Ortadoğu'nun “barış ve istikrarı” için ikinci bir İsrail'in kurulmasını zorunlu görebilir!.. O zaman biz istesek de bir şey yapamayız. Zira kendi elimizi kolumuzu bağladık!..

Bu noktada asıl acı veren ve düşündürücü olan; emperyalizme karşı ilk kurtuluş mücadelesini verip, zaferle sonuçlandıran, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet Halk Partisi'nin içine düşürüldüğü durumdur. CHP, Yeni CHP adıyla bu büyük ve hain oyunun içerisinde rol üstlenmiştir.!

CHP, Türk halkının bu aşağılık plan karşısında mücadelesini örgütleyecek yerde, Y-CHP adını alarak, direnişi kırmak ve halkı bu kötü sona hazırlamakla ne yazık ki, düşman saflarına katılmıştır!.. Başsız ve örgütsüz bırakılan halk, artık başının çaresine bakmak zorundadır.!

Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin üyeleri ile birlikte, yukarıda özetlenen gelişmeleri tartışmak, çözümler üretmek ve sağlam bir duruş belirlemek üzere beyin fırtınası yapma zamanı çoktan gelmiştir. Muhalafetin Seyit Rıza haininin, olmayan itibarının iadesi gibi gereksiz tartışmaların içerisinde eritilmesi de planlıdır... Pırıl pırıl üniversite öğrencilerinin:”Biz Menemen'de Kubilay, Ulucanlarda asılan üç fidan, Dersim'de Seyit Rıza'yız...” (1) diye bağırtılması ise, bu adi işbirliğinin içerisinde yer almanın en açık kanıtıdır!..

Herkes kendi görevini yapıyor” sözü defalarca doğrulanmıştır!..

AKP yönetiminin Atatürk'ü “itibarsızlaştırmak” için yaptığı bütün hamleler tersine etkiler yapmış, halk Atatürk'a daha çok sarılmış ve sahip çıkmıştır. Bu nedenle bu rol, şimdi Bay Kemal'e verilmiştir... Kılıçdaroğlu, “Dersim'in mağduru benim, mağdur hiç özür diler mi?” sözleri ile doğrudan Atatürk'ü hedef almıştır. Aslında yangına benzin döküyor da denebilir. Zira biliyoruz ki, Dersim İsyanı'nın bastırılmasında harita üzerindeki “taktik işaretler” bile bizzat Atatürk tarafından çizilmiştir. (2) Onun sağlığında bilgisi dışında bu boyutta bir isyan bastırılamayacağı açıktır!..

Türk halkının önünden gerçek gündemi kaçırmak için Kılıçdaroğlu ve ekibinin, eşkıya başı Seyit Rıza'yı “devrimci” bir lider, “Dersim İsyanı”nın bastırılmasını da bir “katliam” veya “soykırım” gibi gösterip, bir süre daha kullanmaya devam edecekleri anlaşılmaktadır. O bakımdan, daha önce işlediğimiz bu konuya, (3,4) bu defa da sol cepheden bakmakta sayısız yararlar vardır:

“23 Şubat 1934 tarihli Komintern (5) raporu, Kürt aşiret reisleri ve bulundukları cepheyi şöyle değerlendirir: Aşiret reisleri ve Kürt şeyhleri, İngiliz ve Fransız emperyalizminin basit birer paralı askeridir. (...) Emperyalizmin, eski padişahlığın ve halifeliğin doğrudan ya da dolaylı ajanı olan Kürt beyleri, iki büyük isyan örgütlediler. (1925 ve 1930)(6) Bu isyanlar,gerici bir karakter taşıyor, doğrudan İngiliz emperyalizmi tarafından himaye ediliyordu.(...) Bu isyanlar, Doğu'da Sovyet karşıtı kampanyanın bir parçası ve Türkiye'yi bir dost olarak SSCB'den ayırmak için siyasi ve ekonomik alanda Kemalistlere baskının bir aracıydı. (...)

20 Aralık 1935 tarihinde yeniden çıkmaya başlayan TKP'nin yayın organı Orak Çekiç'te Yazı Komitesi imzası ile şu satırlar yer almıştır:Kemalist inkilabın başarılması ülkede bir çok zümre ve elemanların hoşnutsuzluğunu da beraberinde getiriyordu. (...) Türkiye emperyalizm için siyasal bakımdan bir yarı sömürge olmaktan çıkmıştı. Ekonomik bakımdan da bu tehlikenin alametleri görünüyordu. Onun için, emperyalist sermaye Türkiye'de reaksiyonerleri tutuyor, onlara para yardımı yapıyor, onları teşkilatlandırıyor, ayaklandırıyordu. (...) İşte 1925 yılında Kürdistan'da patlayan irtica kalkışması Türkiye içinde bu gibi reaksiyoner ayaklanmaların en önemlilerindendir.(...) Kemalist burjuvazi haklı olarak bu irtica hareketlerine karşı koydu ve onu ezdi. Reaksiyonun ezilmesiyle inkilap namına iyi bir iş de görülmüş oldu.” (...)

27 Harziran 1937'de Rusca ve Almanca olarak “gizli” ibaresiyle Komintern'e sunulan raporda İsmail Bilen (Marat) imzası ile şunlar yazılmıştır: Dersim’de muntazam yollar yoktur. Bütün yollar patikalardan ibarettir. Pazar münasebetleri az inkişaf etmiştir.(...) Dersim'de yetişen mamulleri, (...) Elaziz veya civar pazarlara pek cüzi miktarda indirirler. Bu ticaret de daha ziyade yerli ağaların alış verişle uğraşan taife-i celebinin elindedir. Dışarıdaki tüccar veya celep oraya mal gönderemez yahut oradan mal ve davar toplayamaz. Çünkü daima soyulur. Yabancı tüccarın, soyulmadan burada alışveriş edebilmesi için muayyen mıntıkalara hakim aşiret reislerine, beylere adeta bir 'yer bastı' parası vermesi gerekir. (...) Bütün aşiretler silahlıdır. Silahlı kuvvetler aşiret reisinin emri altındadır. (...) Derebeyliğin en iptidai şekilleri burada devlet nüfuzunun ve idare aparatlarının kurulmasına engel olmuştur. (...) Dersim'de talan ve plaçka (7) pek tamim (8) etmiştir. Plaçkacılık yapanlar, ağanın namına iş görürler. Soygunculuk aşiretler arasında olduğu gibi Dersim'e civar kazalara da baskınlar yapılır. (...) Aşiretler kendi aralarında şiddetli kan davaları güderler. Birbirlerini talan etme yüzünden pek çok çarpışırlar. Fakat bütün bunlar tamamen harice karşı, hükümet kuvvetlerine karşı aşiret reisleri daima birleşirler. (...) Dersim şimdiye kadar hiçbir zaman doğru dürüst hükümete ne asker ne de vergi vermiştir. Vergi ve asker daima ağalar ve şeyhler vasıtasıyla ve muayyen pazarlıkla 'kesim' (9)şeklinde alınmıştır. Vergiyi 'kesim' şeklinde vermek, asker vermemek, silah vermemek, eşkiyayı himaye etmek ağanın menfaatine göre olmuştur. Ağa, bey köylüden halktan istediği gibi istediği kadar vergi topluyor. O asker kaçağını kendisine müsellah(10) fedai yapıyor. Eşkiyayı taşıyor. Çünkü bu kuvvet onun için bir gelir menbaıdır.(11) (...)

TKP yetkilisine göre, Dersim'de halk ağaların, beylerin, şeyhlerin, mirlerin tahakkümü altındadır ve kapkara cahildir. Seyitler, (12) binbir türlü hurafeyle, kör inançlarla halkın kafalarını doldurmuşlardır. (...) Dersim ne 1925 mürteci Şeyh Sait isyanına ne da 1930'daki irticai Ağrı hareketine iştirak etmiştir. Dersim'de patlak veren isyanların pek çoğu, ya bir vergi tahsildarını vurmak, ya asker kaçağı toplamak isteyen jandarmaya ateş etmek yahut soygunculuk yapan eşkiyayı tedip etmek için gönderilen hükümet kuvvetleriyle çarpışmak yüzünden çıkmıştır. (...) Bu hallerin hepsinde ağa ile halk, beyle köylü daima bir olabiliyor; aşiretler hükümete karşı tek cephe kesilebiliyor. Fakat her seferde bu biçare birleşmeler, fakir dairesiyle halkın kötülüğüne olmuştur. (...)

Derpiş edilen idari tedbirlerle Dersim'de mektep, yol, köprü, kışla ve sık sık karakollar kurulmaya, askerlik ve vergi işleri sıkı tutulmaya başlandı. Dersim şeyhleri, beyleri, aşiret reislerini batı vilayetlerine yerleştirmek işine girişildi. Hatta bunların bir listesi hazırlandı. (...)

Ardından hükümetin Meclis'ten çıkardığı aşiret yapısını kaldırmaya yönelik kararları sıralayan TKP ve Komintern yetkilisi, bu suretle Dersim aşiret reislerinin elinde bulunan halkın malının tapu idareleri tarafından tespite başlandığını ifade eder. Marat'a göre Dersim İsyanı'nın esas sebebi de burada yatmaktadır.(...)

Dördüncü Ordu Müfettişliği'nin icraatına karşı, halk içinde şu şiarları yaydılar: 'Ey Dersimliler! Nasıl oluyor da sizler üç yüz seneden beri kimseye teslim olmadığınız halde askersiz, leşkersiz (13) sakin Hüseyin Abdullah Paşa'ya teslim olursunuz. Hükümetin elinde asker yoktur. Hem hükümet buraya asker sevk etmeye kalkışırsa İngiliz ve Fransızlar derhal ilanı harp edecekler ve bizi kurtaracaklar. Araplar da bizimle beraberdir.' (...)

Marat isyanla ilgili şu satırları kaleme almıştır: İlk kıvılcım Nisan'da çıktı. Şeyh Hasan kolunun başı ve Koçuşağı'nın reisi Seyit Rıza'nın adamları 'İn' karakolunu basıyorlar ve beş askeri öldürüyorlar. Bu sırada köprüyü de yıkıyorlar. (...) Vaziyet bu şekli alınca, hükümet Dersim'de tam bir operasyon harekâtı yapmaya karar verdi. Elaziz garnizonu bütün cüzitamları(14) da Dersim üzerine sevk edildi.(...) İsyancılar etrafına 700 kilometrelik bir çember vücuda getirildi. Harekata tayyara filosu iştirak etti. (...) İsyancılar son çıktığı yerler: 1. Kutu Deresi (Burada 3000 kişilik silahlı bir grup oluşturuldu.) 2.Subtanbaba Dağı (Buralarda ise yaklaşık 7000 kişilik silahlı gruplar bulunmaktadır.) 3.Kızılbağ (Buralar yüksek, sarp, yalçın ve geçilmesi zor yerlerdir. Haziran'ın 25'in kadar bu yerlerde çarpışan asilerin yekünu 10.000'i buluyordu.

Yani mürteci Dersim beylerinin kaldırdıkları irtica isyanında Kürt köylülerinin, Dersimli fakir ve emekçi halkının; asker Türk köylülerinin ve halkının kanları akmıştır. (...)

Ayrıca TKP, başka bir raporunda Dersim İsyanı'nın ezilmesini İsmet Paşa hükümetinin feodal gericiliğe karşı en büyük zaferi olarak yorumlamıştır.

Sovyet tarihçi Dr. S. Zavriyev ise Dersim isyanının bağlarının Suriye'ye kadar uzandığını ve emperyalist devletler tarafından kışkırtıldığını ifade eder. (...) Yazara göre, Kürt ayaklanmaları antiemperyalist hareketi zayıflatmak için kullanılmaktadır ve bu sebeple de nesnel olarakgerici bir rol oynamaktadır.(...)

Prof. Dr. A.F. Miller, isyan sebeplerini ele alırken, (...) 'Bölgede yapılan reformlara karşı çıkılması ve Hatay meselesinden dolayı Fransızların kışkırtması temel sebeplerdir. Ayrıca vergi sistemenin bölgede düzene sokulması de isyanda rol oynamıştır.' demektedir.

25 Temmuz 1948 tarihli Zarya Vostoka'da çıkan bir değerlendirmede, Amerika'nın “Büyük Kürdistan” projesinin zengin petrol yataklarının olduğu Musul'u (Irak), Kırmanşah'ı (İran) veDiyarbakır'ı kapsadığı ifade edilmektedir. Yapılan tahlile göre artık ABD, Küdristan projesinde devreye girmektedir.” (15)

Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın “BOP'nde Diyarbakır bir yıldız olabilir” sözlerini hatırlatmak isterim...

Seyit Rıza'yı kahraman yapmaya çalışan zavallıların da aynı projenin görevlileri olduğundan hiç kuşku duyulmasın. Kürt feodal ağaları, hiçbir şeyden haberi olmayan, kara cahil ve gariban Dersimlilerin erkerlerini hükümet kuvvetleri ile çarpışmak üzere dağlara sürmüş, kadın ve çocuklarını ise kendilerine siper ederek öldürtmüşlerdir. Tarihi gerçekler böyledir. O insanlarının ölümünden birinci derece sorumlu olan Kürt ağa ve beyleridir. Dersim'in kızlarının kaybolmasının sorumluluğu da bugün Seyit Rızalara iade-i itibar isteyenlerin dedeleri olduğu kanıtlanmıştır!.. Hiçbir şeyden haberdar olmayan Dersimli kadın ve çocuklara yaşatılan korkulardan üretilmiş anıları dinleyerek ve aktararak Dersim anlatılamaz. Devletin arşivinin de tek başına yeterli olamayacağı söylenebilir. O bakımdan komşuların ve iç isyanları kışkırtan devletlerin arşivleri birlikte incelendiğinde gerçekler ortaya çıkar. Nitekim başka bir bakış açısı ile daha önnce kaleme aldığım iki yazıda görüşleri, Rus devlet arşivindeki belgeler doğrulamaktadır...

Av. Cemil Can

http://cemilcan.gen.tr/ - http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/

 

DİPNOTLAR:

(01) http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2012/11/sevgili-ozan-ozgur-dogru/

(02) http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/2012/11/417/

(03) http://www.cemilcan.av.tr/s.173.htm ;

(04) http://www.cemilcan.av.tr/s.175.htm

(05) Komintern: Komünist Enternasyonal

(06) 1925 Seyh Sait İsyanı, 1930 Ağrı İsyanı

(07) Plaçka: Çapul

(08) Tamim etme: genelleşme

(09) Kesim: Hazineye ait bir gelirin belirli bir beden karşılığında verilmesi

(10) Müsellah: Silahlı

(11) Menba: Nimetin veya herhangi bir şeyin çıktığı yer

(12) Seyit: Hz. Muhammet'in soyundan olan kişi

(13) Leşker: Ordu, asker

(14) Cüzitam: Askeri birlikler

(15) Mehmet Perinçek, Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları (sy165-178)

 

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP