SEYİT RIZAYI ATATÜRK ASTIRMADI.!

“1930’ların CHP’si Değiliz”, “6 Ok’u Yeniden Yorumlamak Gerekir” Sözlerini, Söyleyenlerin Dikkatine Tarihinizi İyi Öğrenin.!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

ATATÜRK YERİNE SEYİT RIZA

1930’ların CHP’si Değiliz”, “6 Ok’u Yeniden Yorumlamak Gerekir” Sözlerini, Söyleyenlerin Dikkatine

PKK’nın baskısı nedeniyle Tunceli’de dükkanlara asılan Seyit Rıza fotoğrafları, güvenlik kuvvetlerinin başarılı operasyonlarından sonra indirilmeye başlandı….

Seyit Rıza’nın hayranları da rövanş alır gibi TBMM’ndeki odalarında asılı bulunan Atatürk posterlerini indirmeye başladılar…

Y-CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın yol arkadaşları, bu son eylemlerine sahip çıkamadılar.!

Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, bir bir kıvırmaya başladılar.

Bugünlerde Atatürkçülüğü kimseye bırakmıyorlar.!

1930’ların CHP’si değiliz”, “6 Ok’u yeniden yorumlamak gerekir sözlerini, sanki başkaları söylemişti.

Atatürk posterini Yeni şeyler söyleme zamanıdır diyerek, indirdiğine yüzde yüz inanılan Genel Başkan Yardımcısı ve MYK Üyesi Zeynep Altınok’u, Dersimli Kemal abisi harcayamadı.!

Tepkilerin tavan yaptığı günlerde, Dersim'linin Zeynep’ini de yanına alarak Almanya’dan poz vermesi rezaletin ötesinde, kimin nerede durduğunun resmi gibiydi.

Almanya gezisi, CEPA’nın arkasında ruhsatsız yükselen bina yüzünden vurulduğu söylenen Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’e park açtırılmasına benzedi…

Kılıçdaroğlu, Yaşar Kemal Parkı’nın açılışında, haberi yapan internet gazetesinin sahibini sözde CHP’li ilan ederek, böyleleri partiden temizleyeceğini söylemişti!..

Atatürk’ün posterinin indirilmesi olayını kamuoyuna yansıtan Nazlıaka söylediğine, söyleyeceğine şimdi bin pişman oldu!

Olayı yalanlamıyor, posteri indirenin kim olduğunu da söylemeye cesareti yok!

Ne de olsa, onun da Kılıçdaroğlu’na diyet borcu var.

Nazlıaka, iki arada bir dere kaldı…

Milyonlarca yetenekli partili arasından, onu tombaladan çekip Meclis’e taşıyan Dersim'linin ricasını yerine getirmek zorunda!

Açıklamasının son bölümü itiraf gibi:

“Ayrıca iyi niyetinden şüphe duymadığım bir yol arkadaşımı kesinlikle ifşa etmem” diyor…

Bu cümlede gözüme takılan sorunlu iki sözcük var.

Biri iyi niyet diğeri yol arkadaşı.!

Altlarını çiziyorum…

Nazlı Aylin, Yeni şeyler söylemek gerek diyerek, Atatürk posterini indiren milletvekilini iyi niyetli kabul ediyor…

Ayrıca bu iyi niyetli” milletvekilinin yol arkadaşı olduğunu söylüyor…

İyi niyetli olduktan sonra, yol arkadaşlıkları da hayırlı olsun, ne diyelim.!

Unu önderimiz, biricik kurtarıcımız, Cumhuriyetin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, posterini Meclisten indiren bir milletvekilinin yolu nerelerden geçer acaba.?

Aylin Hanım, hangi yolda bu milletvekili ile birlikte yürüyor.?

Hangi yolun yolcusudurlar.?

“Yol Arkadaşı”nı açıklamayan Nazlıaka, bari yolunu açıklasa.!

Cemaat’in mi, PKK’nın mı yolunda yürüyorlar yoksa Cumhuriyet gazetesinin çizdiği ikinci cumhuriyet yolundan mı.? Açıklasın da bilelim.

Atatürk’ün yolunda yürümedikleri kesin…

Hanımefendi açıklamasında: “Süreci bir linç kampanyasına dönüştürdükten sonra, benim bir isim vermem artık hiç mümkün değildir. Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için verdiğim mücadele son nefesime kadar sürecektir” demiş…

Tabii ki, “linç kampanyası” tespitine katılmaya olanak yok, gerçekçi değil.

Kimin aklına gelmişse, CHP içerisindeki “iyi niyetli” Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını gizleyerek, konunun daha fazla kamuoyu gündeminde kalması engellenecekti.

Tam tersine sonuçlar verdi…

Aylin Hanım, hem Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için mücadele verdiğini söylüyor hem de ihanet içerisindeki milletvekilleri ile yol arkadaşlığına devam ediyor…

Birkaç satırlık açıklamada bile çelişkiye düştüler.!

Bana göre, kesin ihraç talebiyle disipline verilmesi danışıklıdır.

Dersimli, aklınca bu şekilde olayı geçiştirecekti…

Aslında, Atatürk posterini Meclisten indiren milletvekilini aramaya gerek yok.!

Olağan şüpheli 990 delegenin oyunu alarak, yeniden genel başkanlığa seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Asıl sorumlular ise 81 ile dağılmış durumda…

Atatürkçü düşünceyi savunan milletvekillerini ihraç edip, Atatürk posterini indirecek hainleri, yönetim kademelerine getiren Kemal Kılıçdaroğlu’nu yeniden seçenler, bir kenara çekilip sorumlu arayamazlar.!

Av. Cemil Can

Cemil CAN, Ankara–Ocak.2016 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi, - okkesb@telmar.net

Cemil CAN, Ankara–Ocak.2016 – av.cemilcan@hotmail.com

 

SEYİT RIZAYI ATATÜRK ASTIRMADI.!

Vatan yazarı Zülfü Livaneli bugünkü yazısında Dersim Olayı ile ilgili önemli bir belge açıkladı. Livaneliye göre, Seyit Rıza ve arkadaşlarını astıran Atatürk değil.

Vatan yazarı Zülfü Livanelinin köşesinde yazdığına göre Seyit Rıza ve arkadaşlarını astıran Atatürk değil.  Livanelinin verdiği bilgiye göre Seyit Rıza ve arkadaşları Atatürk tarafından affedilir diye onları astıranlar da dönemin başbakanı Celal Bayar ve sonradan Adalet Partisi hükümetlerinde bakanlık yapacak olan Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil. 
Livaneli Vatandaki köşesinde, Sabri Çağlayangilin anılarında yer alan ve Seyit Rıza ile 16 yaşındaki oğlunun ölümünü anlattığı belgeyi de köşesinde açıkladı. 
Zülfü Livaneliye göre Sabri Çağlayangilin anılarında yer alan bilgiler, Dersim olaylarının sembol ismi Seyit Rıza ve arkadaşlarının asılma emrinin Atatürk tarafından verilmediğini ortaya koyuyor. 


LİVANELİNİN YAZISI;
 
Bu belgeyi 20 Kasım 2009da, bu köşede yayınlamıştım. Tartışma götürmeyecek kadar açık, net bir belge. Dersim olaylarının baş görevlilerinden birisi olan Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangilin ağzından, yani birinci elden aktarılıyor. 
Eğer Dersim meselesini, bugünkü siyasi mücadelenin bir parçası olarak değil de gerçekten aydınlanmasını istediğimiz bir dönem olarak anlamak istiyorsak, bu belgeyi tekrar okumakta yarar var. 
ONLARI ASTIRAN MUSTAFA KEMAL DEĞİL
 
O zaman göreceğiz ki Seyit Rıza ve arkadaşlarını astıran Mustafa Kemal değil. Tam tersine, onun affedici, merhametli yanını bildikleri için, her türlü yasayı çiğneyerek acele eden ve Kemalden çok Kemalci olan işgüzarlar. 
Hep söylediğim gibi Kemal başka Kemalist başka. Bu nüansı kavramadan tarihimizi doğru bir biçimde anlayamayız. 
CELAL BAYAR VE SABRİ ÇAĞLAYANGİL
 
Son bir not da şu: Atatürk affeder, hayatlarını bağışlar korkusuyla Seyit Rıza ve arkadaşlarını alelacele, otomobil farlarında idam eden bu Kemalistler kimlerdi acaba? Atatürkü sevmek ibadettir diyen ama onu hiç anlamamış olan, dönemin başbakanı Celal Bayar ve sonradan Adalet Partisi hükümetlerinde bakanlık yapacak olan Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil. 
*** 
İhsan Sabri Çağlayangil, anılarında Seyit Rıza ile arkadaşlarının ve 16 yaşındaki oğlunun 15 Kasım 1937de idam edildikleri geceyi şöyle anlatmaktadır: 
(Ö) Aradan aylar geçti, Seyit Rıza ve çevresi yakalandı. Mahkemeleri sürüyor. İşte bu sırada Atatürk Diyarbakırdaki yeni yapılan Singeç (aslı Soyungeç Z. L.) Köprüsünü açmaya gidecek. Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer Bey bana diyor ki; 

ATATÜRKÜN KARŞISINA ÇIKMASINLAR 
Atatürk, Singeç Köprüsünü açmaya gidecek. Dersim hareketi bitti. Beyaz donlu (giysili) altı bin doğulu Elazığa dolmuş, Atatürkten Seyit Rızanın hayatını bağışlamasını isteyecekler. Beyaz donluların Atatürkün karşısına çıkmasına meydan vermeyelim. 
1937 yılında resmi tatil günü cumartesi öğleden sonra. Atatürk pazartesi günü Elazığa gelecek. Bizden istenenler asılacak asılsın ve Atatürkün karşısına Beyaz Donlular çıktığı zaman iş işten geçmiş olsun. O dönemde Elazığ Valisi Şükrü Bey, Savcı Hatemi Senihi Bey, Emniyet Müdürü Sezerli İbrahim Bey, savcı yardımcısı arkadaşıydı. 
Şükrü Sökmensüer, Sivillerden, Emniyet Genel Müdürlüğünün siyasi şubesinden istediklerini al. Atatürkün istasyondan halkevine kadar korunması da size ait dedi. Başta Macar Mustafa olmak üzere altı kişi alıp yola çıktım. Trenle Elazığa vardım. Emniyet Müdürü İbrahim Beye gittim. Savcı için, Kural dışı bir şey yapmaz, mümkün değil dedi. 
Savcıya gittim. Durumu kendisine anlattım. Bu konuda Adalet Bakanlığından da bir şifre aldığını ama mahkemelerin cumartesi tatil olduğunu, tatilde ise sonuç almanın mümkün olmadığını bana bildirdi. Ve ekledi: 
BEN DE MAHKEMELERİ ETKİLEYEMEM
 
Oysa biz mahkemenin kararını Atatürk gelmeden evvel vermesini ve geldiğinde Seyit Rıza meselesinin kapanmış olmasını istiyorduk. Ben bunu halletmek için Hükümet tarafından buraya gönderilmiştim. 
DEVİR CHP DEVRİ
 
Savcı yardımcısı hukuktan sınıf arkadaşım. Bana, Sen valiye söyle bu savcı rapor alsın gitsin, ben senin istediğini yaparım dedi. Biz mahkemenin tatil günü işlemesini ve alınacak sonucun infazını istiyorduk. Savcı, rapor aldı. Arkadaşım vekil olarak savcının yerine geçti. Mahkeme hakimini evinde buldum. Gittiğimde mahkemenin aldığı kararı yazdırıyordu. Hakimle konuştuk. Kendisi kararı daktiloya çektirmekle meşguldü. Devir, CHP devri. Herkes çekiniyor. 
Hakim bana, Cumartesi mahkeme toplanmaz, ancak pazartesi günü mahkemeyi toplar, kararı veririz. Salı günü de idam hükümlerini yerine getiririz dedi. 
O zamanlar dördüncü bölgede temyiz hakkı yok. 
Abdullah Paşa, sıkıyönetim kumandanı olarak kararı tasdik edecek. O da, yukarıdaki karar tasdik olunur demiş, basmış boş kâğıda imzasını. Yukarıya Abdullah Paşanın idamı diye yazsanız kendisi asılacak. Hakime dedik ki: 
Bu dediğiniz gün Atatürk geliyor. Maksat hasıl olmuyor ki. 
Hakim, başkaca bir şey yapılamaz diyerek kestirdi attı. Ben de kendilerine sordum: 
Sizin saat 17.00den sonra davaya devam ettiğiniz olmuyor mu.? 
Ooo, çok oluyor. Gün oluyor, dokuzlara onlara kadar çalışıyoruz, cevabını verdi. 
Eee, sondan beş saat ihlal ediyorsunuz da baştan beş saat ihlal etseniz, olmuyor mu? Yani pazar akşamı sahurdan sonra mahkemeyi açarız. Pazartesi günü 24.00ten başlıyor, dedim. 
Hakim: Elektrikler kesiliyor, dedi. 
Ona da çare bulduk: Otomobil farları ile hapishaneyi aydınlatırız. Halkevine lüksler koyarız. 
Hakim bu defa; samiin (hazır bulunanlar, şahitler) yok, dedi. Ona da çare bulduk. Samiin de getiririz. Kaç kişi asılacak? Onu karardan önce söyleyemem, dedi. 
Ama ekledi: Savcı 27 kişinin idamını istedi. Biz ona göre mi hazırlığımızı yapalım.? Bilemem, dedi. 




BENİ ASMAYA MI GELDİN.? 
Ceza İnfaz Kanunu her asılanın ayrı bir yerde asılmasını, asılanların birbirini görmemesini emrediyordu. Bu şartı da yerine getirmeye çalıştık. Her meydana dört sehpa kurduk. Vali bir de çingene cellat buldu. 
Gece 12.00de hapishaneye gittik. Farlarla çevreyi aydınlattık. Mahkemenin 72 sanığı var. Sanıkları aldık. Mahkemeye götürdük. Çingene de geldi. Adam başına on lira istedi. Peki dedik. Sanıklar Türkçe bilmiyor. Mahkeme kararı açıklandı. 
Yedi kişi ölüm cezasına çarptırılmış, sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çeşitli hapis cezaları almıştı. Kararlar okununca hakim ilamda idam lafını kullanmadığı ve ölüm cezasına çarptırılmaktan bahsettiği için verilen hükmü iyi anlamadılar. İdam Çino diye bir vaveyla koptu. 
Biz Seyit Rızayı aldık. Otomobilde benimle Polis Müdürü İbrahimin arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı: 
- Asacaksınız, dedi ve bana döndü: 
- Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin.? 
Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. 
Son sözünü sorduk. 
- Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz, dedi. 
Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafızın idamı bitti. 
Seyit Rızayı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: 
AYIPTIR ZULÜMDÜR CİNAYETTİR
 
- Evladı Kerbelayime, bê gunayime, Ayıvo zulimo, Cinayeto, (Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.) dedi. 
TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLDU
 
Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akibetine acımak zor. Ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım. Asabım çok bozuldu. Emniyet Müdürüne; 
- Ben üşüdüm, otele gidiyorum, dedim. 
EN GERÇEK BELGE BU
 
İşte Dersim ve Seyit Rıza meselesinde Mustafa Kemalin rolünü anlatan en gerçek belge bu. Anlamak isteyen anlar. Her kampın ideologları ve demagogları ise anlamaz! Çünkü zaten onların gerçek diye bir derdi yok.


                               

Cemil CAN, Ankara–Ocak.2016 – av.cemilcan@hotmail.com

http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb61@gmail.com,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi, - okkesb@telmar.net

Cemil CAN, Ankara–Ocak.2016 – av.cemilcan@hotmail.com,

Diğer Haberler

TrabzonSporKlübü

Nasa

Kentim_İstanbul

Doga_İcin_Sanat

ABD_USA

Department_State

TelerehberCom

Google_Blog

Kemencemin_Sesi

Kafkas_Music

Horon_Hause

Vakıf_Ay

Dogal Hayatı_Koruma

Seffaflık_Dernegi

Telerehber

Sosyal_Medya

E-Devlet

Türkiye Cumhuriyeti

BACK TO TOP