İSTANBUL'A
DİRENEN İSTANBUL.!
Bir Şehirde;
Herkesin Beğenip Gittiği, Mutlu Olduğu Semtler Vardır.
Bazı köşeler de yıkık dökük yapıları ile
çaresizliklerle kuşatılmış olmalarına rağmen ayakta kalma savaşı verirler. Bu
yüzden oralardan geçmek insanı güçlendirir.
İstanbul şehri, herkesin bildiği, beğendiği, gidince içinin açıldığı, adı
geçince bile yüzünün gülümsediği semtler ve köşeler bütünüdür. Bu köşeler
genellikle herkes için aynı olsa da kişiye özel yöreleri de bulunmaktadır. Çoğu
insanın bilmediği, bilip de tercih etmediği, gidince insanın can sıkıntısını
alan, keyfini yerine getiren, kendisinden parçalar bulduğu bu gizli cennetler
pek kimselerle paylaşılmaz.
İnsan
hazinesini sadece kendinize saklamak isteyebilir.
Ama ben
herkes benim sevdiğim yerlere gitsin, orada benim aldığım hazzı alsın isterim.
Çoğu arkadaşımı peşimden sürükleyip beraberimde götürdüğüm bu yerler aslında
medeniyete yakın ama bir o kadar da bakir yerlerdir. Ortak özellikleri şehrin
içinde ama çok kıyısında olmaları, alçak evleri, yıkık dökük yapıları,
sokaklarında özgürce oynayan çocukları ve insanlarının çok görmüş geçirmiş
bakışlarıdır.
Bu kıtalarda salaş yapılar,
fakirlik, zorluk, küçük iş yerleri ile hayatta kalmaya direnen bir güç bulunur. Bu karşı koyuşun
ahengi ile oraya tekrar tekrar gitmek istersiniz. Şehrin içinde kalmaları
toprak değerini artırır. Bu güzelliklerin yıkılıp üzerine modern binalar
yapılması an meselesidir. Üzerindeyken içinizde kaybetme korkusuyla
dolaşırsınız. Buralarda karşılaşılan her şey ezberinizi bozar. Sizi şaşırtır.
İçindeyken kendinizi farklı ve özgür hissettirir.
Süleymaniye, Küçükpazar ve Tahtakale üçgeni
Bu mekanlardan benim için vazgeçilmeyen olanı hiç şüphesiz ki Süleymaniye,
Küçükpazar ve Tahtakale üçgenidir. Bu saklı bahçeye gitmeyi düşündüğüm andan
itibaren içimi karşı konulmaz bir sevinç kaplar.
Beyazıt’ın tarih kokan sokakları ve gençlere kucak açan eğitim yurtları sizde
doğru yerde olduğunuz hissi uyandırır. Süleymaniye Camii ve külliyesinin mimari
ve insani hikayesini hatırlamak size ulvi duygular yükler.
Ve Sonrasında Karşımıza
Çıkan Küçükpazar…
Önce yıkık dökük
yollarından geçenken sıra sıra dizilmiş küçük dükkanları sanki size selam verir
gibidir.
Dükkanların içinde satın alınmayı bekleyen özensizce dizilmiş bin bir çeşit
eşya disiplinli raflara alışık olanların kafasını karıştırır.
Kompozisyonun asıl aktörü dükkan sahibidir. Uzun kollu desensiz gömleği ile
taktığı kravatı “Ben işimi seviyorum, ekmeğimin
derdindeyim” mesajı taşır.
Gömleği ütüsüz olabilir. Tıraşı da sinekkaydı değildir belki ama yüzündeki
ifade bir an insana“Yanında
çırak olabilirsem ne mutlu olurdum”u düşündürür.
Dükkanların önünde küçük taburelerde birbirine çay ikram
eden insanların, sokağın huzuru kaçmasın diye muhabbetlerini kısık sesle
yaptığını fark edince kendini farklı bir dünyada hissedersin.
Etrafında saygıdan bir hare çevrilmiş bu sokaklarda “Gülümseme En Büyük Sadakadır”.
İstanbul’un ortasında ama
çok kenarındaki bu semtte omuz omuza olmak ayakta kalmanın şartı gibidir.
Geçen yüzyılda ve 1900’lü yılların başında İstanbul’a ilk gelenlerin oturduğu
bir semttir burası. Bir geçiş noktası. Küçükken babası ile buraya yerleşip,
büyüdüğünde önemli birer isim olan birçok sanayici, birçok yazar, birçok ilim
adamı gelip geçmiştir toprağından.
Şimdi Yolları Düşmese De Herkes
Bilir Buraları.
Dünyanın en güzel manzarası
Küçükpazar’ın evlerinin en üst katlarının penceresinden baktığında
karşılaştığındır. Bir viraneden karşı kıyının şaheserliğine bakmak insanın
zihninde tezat duygular yaşatır.
Şimdi Tahtakale’ye doğru indikçe evlerinde bekarların yaşadığı, pansiyonlara
dönüşmüş, hamamları, kıraathaneleri ile bekarlara hizmet eden bir adaya
dönüşmüştür. Hala hanlarında iş işlenen, yollarında dilim karpuzların
satıldığı, isterseniz tek muz alınabilen, ucuzluğuna bakıp sağlıklı olmasından
şüphe duyulan yiyeceklerin diyarı olmuştur ama yine de yolları, binaları ile
heybetini korumuştur.
İnkar edemeyeceğim bu
sokaklarda dedem, babaannem, babam ve amcalarının ayak izlerinin olması semte
olan sempatimi artırmaktadır. Onlar da benim baktığım binalara bakarak bu yollarda
yürüdüler. Onlar da bu semti benim gibi hatta belki daha çok sevdiler. Kabul.
Ama bu adanın benim için çekiciliği hiçbir şeyin yapmacık ve göstermelik
olmamasından kaynaklanmaktadır.
Karaköy Hırdavatçılar Çarşısı
Saklı cennetlerden biri de kısa binaları, insanların bin
bir emekle çalıştığı işyerlerinin bulunduğu dükkanları ile Karaköy’deki
hırdavatçıların alanıdır. Orası günümüzde taze olmasa da pekala oraya taze bir
nefes almaya gidilebilir.
Galataport Projesi kapsamında yerlerinden edilen ve yarısı boşalmış, yarısı
hala direnerek yerlerini terk etmeyen esnafı ile yaşayan ve direnen bir
kıtadır.
Deniz kenarında olması, kozmopolit yapısı, dükkanlardan gelen pas ve metal
kokusu, nefis Haliç manzarasının eşliği burayı farklı kılmıştır.
Grafiti sanatçılarının
binaları kepenkleri bir sanat galerisi titizliği ile işlediği adanın doğası
farklıdır. Bir gün tamamen yok olacak harabe binaların arasındaki
çırpınış bitecektir. Bu bilinmektedir. Ama hiçbir şey olmayacakmış gibi didinmeye
devam edilmektedir. Başka ezberi olmayan insanların, nefes aldığı adayı son
gününe kadar yaşamak arzusu saklıdır dükkanların kepeklerinde. Balık
ekmekçileri, salaş ama bir o kadar çekici lokantası olan bölge yine de çok
sessizdir. Suratlar da asık. Belki de bu yıkıma, yer değiştirmeye bir direnme
biçimidir. Son ana kadar dükkanlarında olan insanların inatçı sevgisi beni
kendisine hayran bırakır.
Küçük Langa
Aksaray’dan Yenikapı’ya doğru inerken tren istasyonunun
sağından sahile kadar olan bölge Küçük Langa’dır. Burada diğerleri gibi yoğun
olarak iş yeri olmasa da iki katlı evleri ile bir masal kent gibidir.
Sokaklarından satıcı arabaları geçen ve alışveriş yapılan nadir semtlerdendir.
İki katlı evleri… Birkaç sokaktan
ibaret düzenli yerleşimi ile fazlasıyla sevimli bir sahil kenti gibidir. Ama
içinde kara iklimi insanları yaşar. İnsanların koşuşturması gailesi farklıdır.
Burada zaman başka akar.
Burada insanlar
endişelidir. Her an çıkacaklarmış gibi evlerini onarmaya korkarak
yaşarlar. Sessiz ve sakindirler.
Burada dolaştığında kendini başka bir iklimde hissedersin. Kıyısında bir bankta
oturup dinlenirken derinleşirsin.
Küçük Langa yıkılmaya aday
bir kara parçasıdır.
Her projede adı geçer.
Benim
cennetlerim hep sırtındaki semere taşıyamayacağı ağırlıkla yük alan ama hala
dimdik duran bir hamal misalidir. O Yüzden Özellerdirler. O Yüzden Değerli.
Aslı Didari - 22 Mayıs 2016 Pazar
aslididari1@gmail.com
Aslı Didari, İstanbul –Ekim.2016-
aslididari1@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ -
okkesb@turkfreezone.com,
https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,-okkesb@gmail.com,
Aslı Didari, İstanbul –Ekim.2016-
aslididari1@gmail.com,
|