NECMETTİN ERBAKAN'A KURULAN KUMPAS

Abdullah Gül'ün, Necmettin Erbakan'dan Gizlediği Kripto Belge-Mektup

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

NECMETTİN ERBAKAN'A KURULAN KUMPAS Abdullah Gül'ün, Necmettin Erbakan'dan Gizlediği Kripto Belge-Mektup

NATO'da görevli bir vatansever kriptolu mesaj gönderdi. 'Erbakan yüzünü doğuya döndü, engel olmalıyız' diyordu. Bu mesajı Abdullah Gül, Erbakan'dan sakladı

Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın başbakanlığı döneminde başdanışmanı olan öğretim üyesi Mete Gündoğan, Batı'nın Saadet Partisi'ne yönelik bölünme operasyonu ve AKP'nin kuruluşu dönemine ilişkin Aydınlık Kitap'a önemli açıklamalarda bulundu.

TÜBİTAK ve Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurumlarda da görev yapmış olan Gündoğan, kaleme aldığı yeni kitabı “Narkoz”da dönemin daha önce bilinmeyen ayrıntılara yer verdi. Erbakan'a yönelik operasyonda Abdullah Gül'ün de yer aldığını açıklayan Gündoğan, Adnan Türkkan'ın o döneme ilişkin sorulara şöyle yanıt verdi:

Operasyonun ilk işareti neydi sizce?

Bizim için ilk işaret, Financial Times gibi dergiler ve gazetelerin muhabiri kılığında bazı tip insanlar gelmesiydi. Bizim düşüncelerimizi öğrenmeye çalıştılar. Arada “bunu yaptırmazlar size” dediler. Ama en önemli işaret, NATO'da çalışan kuvvetle muhtemel bir Müslüman, vatanını seven birinden mesaj geldi. Bunu çözmeye çalışıyoruz. Mesajın fotokopisini getirdi. Biri Hollanda'dan koymuş zarfa göndermiş. Bize bu kadar mesaj bile yetti. Mesajda diyor ki, “Erbakan yüzünü doğuya çevirerek, Amerikan menfaatlerine aykırı bir birlik ve beraberlik oluşturmaya çalışıyor. Buna engel olamazsak çok daha büyük sıkıntılarla karşılaşırız. Buna bir an önce engel olunması gerekiyor”. Hem Çiller'in partisine ayrı çalışın hem askere ayrı hem de Erbakan’a ayrı çalışın diye talimatlar vardı. Bunu sadece Türkiye'deki misyonlarına değil, Moskova, Tahran, Atina Büyükelçiliği’ni de yollamışlardı. Alır almaz bundan hemen Erbakan’ın haberi olması lazım dedim. Bana, 'Sayın Bakan üzerinde çalışıyor bunun gerçekliğini araştırıyoruz' denildi. Ben hemen 'gerçektir' dedim.

Siz birebir aktarmadınız mı?

Ben sayın Bakan ilgilendiği için aktarma ihtiyacı hissetmedim. Ama bir müddet sonra konuşurken sayın Erbakan'ın haberi vardır diye “Bakın bu mesajda olduğu gibi gelişiyor her şey” dedim. O zaman Erbakan “ne mesajı” dedi. “Kripto bir mesaj var, size getirmişti filanca bakan” diyerek hemen mesajın kopyasını getirdim. Hazırlamıştım.

Kitapta geçmiyor ama hangi bakan acaba?

Onu söylemediğim gibi basına yaygın olarak henüz söylemeyeyim müsaade ederseniz. Ama tahmin ediyor herkes.

Dışişleri Bakanlığı yapan bir isim diyebilir miyiz?

Diyebilirsiniz. Yani tahmin ediyor herkes. Ben kitapta öyle tercih ettim öyle devam edeyim.

Ben kendi yargımı, fikrimi söyleyeyim. Anladığım kadarıyla Erbakan'a karşı Batı kaynaklı kripto bir mesaj geliyor ve Abdullah Gül ilgilendiğini bu kriptolu mesajı Erbakan'a aktarmıyor.

Erbakan’ın bana söylediği “Ben bu mesajı ilk defa görüyorum” oldu.

İşte röportajın tamamı:

Öncelikle emeğinize sağlık. Gerçekten özel bir kitap olmuş. Çok bilinmeyen konuları aktarmışsınız. Ben önce kitabın isminden başlamak isterim, neden Narkoz ismini kullanmayı tercih ettiniz?

Bir şeyi iki türlü saklarsınız. Saklayacak olduğunuz şeyi gizlersiniz, örtünün altına gizlersiniz. İkincisi o şeye bakacak olanların anlayışlarını değiştirirsiniz. Diyelim ki bir kitabı saklamak istiyorsunuz, bu kitabın arkasını çevirerek adını saklayabilirsiniz ya da buraya bakacak olanlara kitap denileceği zaman, başka bir şey algılatırsınız. Bir müddet sonra, o kişiye 'masada kitap var mı' sorusunu sorduğunuzda o kişi yok der. Kitap olduğunu bilmez, neden o kişi narkozlanmıştır. Farklı kimyasallar verip, onun paradigmasını her şeyini değiştirmişlerdir. Başka bir şey arıyordur, narkozlanmak böyle bir şey.

Kitabınızda sadece Erbakan dönemi anlatılıyor alsaydı, şahsi görüşüm bu kadar ilgi çekmeyebilirdi. Siz Erbakan dönemindeki D8, milli para, dolar imparatorluğuna karşı tavır alma sürecini anlatıp Erdoğan'ın iktidara getiriliş sürecini anlatıyorsunuz. En çarpıcı bilgilerin olduğu bölüm D8'le başlayan bölüm. Neydi bu D8 projesi?

Bizim Türkiye'nin konuşlandığı bölge Ortadoğu'dur. Bu coğrafyanın bünyesinde gelişmekte olan, çoğunlukla halkları Müslüman olan ülkeler var, buna Rusya'yı da dahil edin. Milli Görüş'ün öteden beri düşündüğü bir İslam Birliği var ama bunu hemen kuramazsınız. Ne yapacaksınız? Diyelim ki nüfusu 50 milyondan fazla olan bu ülkeleri topladığınızda 8 tane ülkenin nüfusu 800 milyon insana yaklaşıyor. Bunlar bir araya geldiğinde Ortadoğu’da merkez oluşturulmuş oluyor. Bunlar arasında politik ve ekonomik bir platform oluşturalım. Kendi milli paralarımızı kullanalım. Bu paraların kendi aramızdaki değişimine biz karar verelim. Bu platform güçlenince, sonrasında buna gönüllü olan ülkeleri de katalım. Diğer ülkeler kısmında Brezilya, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerden bahsediyorduk. O sıralarda, yanlış hatırlamıyorsam Brezilya ve Meksika'dan diplomatlar, “Biz de buna katılırız” diyerek Sayın Erbakan'la özel olarak görüşmüşlerdi ve ben de yanlarındaydım. İkinci aşama olarak D8'den, D60'ı kuralım. D60'a giderken, D160'a gitsin, yani dünyada yeni bir düzen kuralım istedik. Batı’nın temelini oluşturduğu Birleşmiş Milletler'in bölüşümü, ilişkileri adaletli değil. Bir avuç ülkeye menfaat sağlamak için kurulmuş bir organizasyona dönüştü. Biz bunu kabul edemeyiz, dedik.

Yani sadece İslam Devletleri değil, Batı dışındaki mazlum milletler de buna dahil mi?

D8 Müslüman çekirdekten oluşuyor, D60 ise bölgede barış isteyen mazlum milletlerden oluşuyor. Mesela biz yüz yıllardır bu bölgede barış içerisinde yaşamış, bölgenin çocuklarıyız. Zaman zaman elbette ki savaş ettik. Ama neden yeniden bu bölgeyi barış havzasına çevirmeyelim. Bunun için yeni bir çalışma yapmamız lazım. D8, D60 ve D160 da yeni bir dünya düzeni oluşturmayı amaçlayan bir adımdı.

Erbakan iktidara geldiğinde, ilk yurtdışı ziyaretine İran'la başlıyor, Pakistan ve diğer ülkelere devam ediyor. Siz bu görüşmelere katıldınız, bu görüşmeleri de kitabınızda aktarıyorsunuz. Bu görüşmeler yapılırken Erbakan'ın özellikle vurguladığı şeyler nelerdi?

Erbakan şunu vurguluyordu: Bu Sovyet bloğu çökünce, bir anda dünya siyasetinde bir boşluk oluştu. Daha önce Sovyet bloğu varken bir denge vardı ve bu barışa hizmet ediyordu. Bu boşluk oluştuğunda Müslümanlar ne yapacak? Eğer biz bir araya gelmezsek, Batı tek başına dünyaya hakim olacak. Batı tek başına geldiği zaman da ideolojisi gereği zulmedecek. Bütün dünyayı kendisine köleleştirecek. Onlar zulümlerini yaygınlaştırmadan önce biz bir araya gelelim, dedik. Bunun zaman alacağını biliyorduk ama en azından ekonomik olarak birlik olalım dedik. Bir araya gelirsek yaklaşık 1 milyar nüfusluk bir güç oluşacaktı. Ve biz bazı ürünlerimizi rekabet etmeden, birbirimize satabilecektik. Doğal kaynaklarımız farklı, kabiliyetlerimiz farklı D8 içerisine Malezyayı'da almıştık, Malezya'nın nüfusu 50 milyonu geçkin değildir ama teknolojisi çok iyiydi. Bu teknolojiden de istifade edebiliriz ve kendimiz de birçok şeyi öğretebiliriz. Mesela bunu İran'da Rafsancani'ye söylediği zaman, “Bizim altına imzamızı atacağımız bir projedir ancak Amerika ve Batı aleyhimize olumsuz propaganda yapacaktır. Siz öne geçerseniz, bunu gerçekleştirebiliriz. Biz arkanızdayız, her türlü şeye imza atarız. Ama biz öne çıkarsak zaten ambargoyla karşı karşıyayız, Şia faktörü var, bunları kullanırlar. Siz daha gitmeden menfi propagandası gider” dedi.

Batı tarafından, aynı zamanda Türkiye ile İran'ı sürekli karşı karşıya getirecek açıklamalar yapılıyordu.

Tabi Erbakan İran'a gitmesin diye gazetelerden ve devlet yetkililerinden “Sakın İran'a gitme” gibi mesajlar geliyordu. Diplomatlar da özel olarak gelip “önce oraya gidilmez, Batı’ya gidilir, konuşulur” deniyordu. Erbakan da “Ne münasebet bunlar kendi coğrafyamızın çocukları, biz oralara gideriz” cevabını veriyordu. O söylemese bile kendi aramızda konuşurken diyordu ki “Tamam biz ABD'ye, Avrupa'ya gideriz ama bu birliği sağlayarak gittiğimiz zaman, masaya oturduğumuzda bizi blok olarak görecekti. Ama tek başına gittiğini zaman Batı istediğini yaptırıyordu.

Kitabınızdan anladığımız kadarıyla Erbakan sadece devlet yetkilileriyle görüşmüyor, mesela Pakistan'a gittiğiniz zaman Milli Görüş'e paralel çizgideki muhalif olan kişilerle de görüşüyor. Erbakan, onlara da kendilerine destekte bulunmalarını istiyor.

Esas olan ülkelerin ana politik çizgileridir, yüzlerce yıllık çizgilerdir. Küçük şeylere kafayı takıp da asıl büyük çizgiyi kaybetmemek lazım. Mesela Milli Görüş geleneksel olarak İhvan-ı Müslim'in hareketi ve cemaat-İslami hareketiyle iyi geçinir. Oraya gittiğimizde Gazi Hüseyin Ahmed muhalifti. İktidarda olan Pakistan Halk Partisi'ydi. Bütün millet, Benazir Butto ile nasıl olacak diyordu. Erbakan da gidip dünya şartlarını ve bölgelerin birlikte hareket etmesi, ekonomik platform oluşturması gerektiğini anlattığı zaman Butto hayran kaldı ve “Biz böyle bir şey arıyoruz” dedi. Butto, birkaç cümlesiyle yerel politikasını anlatmak istedi, Erbakan hiç umursamadı. Neticede Butto da geçici, Erbakan da geçici. Esas devletlerin uzun süreli politikalarıdır. Butto çok zeki bir kadındı, onu hemen anladı.Bunun üzerine Hoca “Müsade ederseniz ben Hüseyin Ahmed'le de görüşmek istiyorum” dedi. Muhalif lider sokağa döküldüğü zaman kan, gövdeyi götürüyor, güvenlik güçleri çok sert müdahale ediyordu. Erbakan bunu isteyince, Butto irkildi ve “Ne demek tabi ki de görüşebilirsiniz” dedi. Erbakan da kendisine bu proje kapsamında Hüseyin Ahmed'in Butto'ya destek vermesini söyleyeceğini ifade etti. Butto da çok mutlu oldu, yanındaki dış işleri sekreteri de çok mutlu oldu. Gazi Hüseyin Ahmed'e de bunun memleket meselesi olduğunu, siyasetin ayrı olduğunu ve bu konuda Butto'nun teşvik edilmesi gerektiğini söyledi. Hüseyin Ahmed de bu projeyi kabul etti.

Mısır, Libya ve Nijerya'ya gidiliyor, sonrasında 15 Haziran 1997'de D8 resmen kuruluyor.

Evet D8 resmen kuruluyor. Sağdan sola bakarsak Malezya Başbakanı Mahatir, Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, Mısır Başbakanı Kemal Ganzuri ve Endonezya Devlet Başkanı Suharto, Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İran Cumhurbaşkanı Haşim Rafsancani ve Bangladeş Başkanı Şeyh Hasina'ydı. Tam bu imzalar atılacağı sırada Nijerya Devlet Başkanı'nı meşgul edecek iş savaş başladı. Toplantıya devrim komitesi başkanı General Haladou'yu gönderdiler. Bir başka ilginç olay da Cumhurbaşkanı'nın Benazir Butto'yu görevden almasıdır. Butto, "Bangladeş ve Nijerya'ya gitmenize gerek yok, ben onları arayacağım, onlar bu projeye imza atarlar" demişti.

Süreci anlatırken aslında biraz Erbakan'ın vurgularını da söylediniz. Küresel imparatorluğun dışına çıkmak gibi. Bunlara D8'in liderleri diyorsunuz. Ne oldu sonra bu liderlere?

Hemen sonrasında, Uzakdoğu'da 1998 krizi çıktı. O krizde Mahatir görevden gitti. Buna imza atan Nijarya Devlet Başkanı Haladu yatağında ölü bulundu. Yani öldürüldüğüne inanılıyor. Şeyh Hasina iktidardan gitti. Benazir Butto ve daha sonra Şerif iktidardan gitti. Uzakdoğu krizinin büyük dalgasıyla iktidarını kaybetti Soharto. Bir tek Mısır'da Hüsnü Mübarek kaldı. Daha sonra Hüsnü Mübarek'in de defterini dürdüler. Ne zamanki Mübarek çıkıp “Ben Süveyş kanalına paralel kanal kazacağım” dedi. Mübarek “ben de bir kanal kazacağım’ dediği zaman hemen İhvan’ın Londra'daki unsurları seslerini daha yüksek gür çıkmaya başladı. Bir operasyonla İhvana ile Mübarek'i hallettirdiler. Sonra da İhvan'ı hallettirdiler.

Bütün bunlar yaşanırken Batı’dan IMF, AB ve Amerika'dan nasıl tepkiler geliyordu Erbakan ve D8'e karşı?

Bu süreçte Erbakan’a karşı bir duruş vardı. 15 Haziran'da D8 kuruldu, 18 Haziran'da Erbakan istifa ettirildi. Ayrılacağını Tansu Çiller çok net şekilde ifade etmiştir. Çünkü Çiller'in partisini parçalanmıştı zaten. G20, D8'lerden sonra oluşturuldu. D8'deki çoğu ülkeyi G20'ye aldılar. Daha önce G7 vardı. G7 artı 1, sonra G20'ye çıkardılar. O G20 içine Türkiye'yi de aldılar. Bunları kendi başlarına G60 falan kurabilirler, o halde biz G7'yi, G20'ye çıkaralım bunları da içine koyalım bizim aldığımız kararları bunlarla alıyormuş gibi yapalım, dediler. Küresel kapital hala bu tiyatroya devam ediyor.

Özellikle Erbakan ile ilgili şöyle diyorsunuz “Erbakan ne yaptı da iktidarın daha üçüncü ayında ABD kendisine karşı şiddetli tavır aldı. Devirmek için planlar yapmaya başladı”. ABD’nin en çok rahatsız olduğu konu neydi?

Erbakan’dan en çok rahatsız oldukları konu, bağımsız ve faizsiz milli bir para sistemi oluşturacağım demesiydi. En çok rahatsız oldukları konu buydu. Mesela bunu propaganda olarak İslam falan diye söylüyorlar. Ama Amerika en şeriatçı diye geçinen Suudi Arabistan'la da çalışır rahatsız olmadan. Demek ki Müslümanlıkla alakalı değil, ama öyle anlatıldı. En çok rahatsız oldukları konu mevcut küresel kapital finans sisteminin dışına çıkacağını baştan söylemesiydi. Erbakan’ın baştan koyduğu bir duruşu vardı. O duruşu acaba iktidara geldiğinde yumuşatır mı diye baktılar. Ama tam tersine, D8 kurma yolunda iki tane adım atıyor. Hemen gördüler daha ikinci ayın sonunda operasyon başladı.

Operasyonun ilk işareti neydi sizce?

Bizim için ilk işaret, Financial Times gibi dergiler ve gazetelerin muhabiri kılığında bazı tip insanlar gelmesiydi. Bizim düşüncelerimizi öğrenmeye çalıştılar. Arada “bunu yaptırmazlar size” dediler. Ama en önemli işaret, NATO'da çalışan kuvvetle muhtemel bir Müslüman, vatanını seven birinden mesaj geldi. Bunu çözmeye çalışıyoruz. Mesajın fotokopisini getirdi. Biri Hollanda'dan koymuş zarfa göndermiş. Bize bu kadar mesaj bile yetti. Mesajda diyor ki, “Erbakan yüzünü doğuya çevirerek, Amerikan menfaatlerine aykırı bir birlik ve beraberlik oluşturmaya çalışıyor. Buna engel olamazsak çok daha büyük sıkıntılarla karşılaşırız. Buna bir an önce engel olunması gerekiyor”. Hem Çiller'in partisine ayrı çalışın hem askere ayrı hem de Erbakan’a ayrı çalışın diye talimatlar vardı. Bunu sadece Türkiye'deki misyonlarına değil, Moskova, Tahran, Atina Büyükelçiliği’ni de yollamışlardı. Alır almaz bundan hemen Erbakan’ın haberi olması lazım dedim. Bana, sayın Bakan üzerinde çalışıyor bunun gerçekliğini araştırıyoruz, denildi. Ben hemen gerçektir dedim.

Siz birebir aktarmadınız mı?

Ben sayın Bakan ilgilendiği için aktarma ihtiyacı hissetmedim. Ama bir müddet sonra konuşurken sayın Erbakan'ın haberi vardır diye “Bakın bu mesajda olduğu gibi gelişiyor her şey” dedim. O zaman Erbakan “ne mesajı” dedi. “Kripto bir mesaj var, size getirmişti filanca bakan” diyerek hemen mesajın kopyasını getirdim. Hazırlamıştım.

Kitapta geçmiyor ama hangi bakan acaba?

Onu söylemediğim gibi basına yaygın olarak henüz söylemeyeyim müsaade ederseniz. Ama tahmin ediyor herkes.

Dışişleri Bakanlığı yapan bir isim diyebilir miyiz?

Diyebilirsiniz. Yani tahmin ediyor herkes. Ben kitapta öyle tercih ettim öyle devam edeyim.

Ben kendi yargımı, fikrimi söyleyeyim. Anladığım kadarıyla Erbakan'a karşı Batı kaynaklı kripto bir mesaj geliyor ve Abdullah Gül ilgilendiğini bu kriptolu mesajı Erbakan'a aktarmıyor.

Erbakan’ın bana söylediği “Ben bu mesajı ilk defa görüyorum” oldu.

Tam bu olaylar yaşanırken, 20 Ekim 1996 tarihli Aydınlık gazetesinin bir manşeti var. Erbakan bir kaç aydır iktidarda Eski CIA yöneticilerinden Abramowitz'in bir ziyareti var Tayyip Erdoğan'a ve diyor ki “Siz İstanbul'u yönetip yıldızını parlattığınıza göre Türkiye'yi de parlatabilirsiniz”. Bunu da Aydınlık gazetesi “Erbakan'ın yerine Erdoğan'ı hazırlıyor” manşeti ile duyuruyor. Bu manşet çıktığında Erbakan bir şey dedi mi?

Biz bunları biliyorduk. Erbakan da olaya şöyle bakıyordu “bunlara yanaşacaklar, kandırmaya çalışacaklar. Bizim bir davamız var. Biz bu davada hem onlarla mücadele edeceğiz. Hem de mesafe alacağız”. Bize ulaşan kriptoda, aynı zamanda Refah Partisi içinde çalışın, diye başka mesajlar da bulunuyordu. Biz sayın Erdoğan’ın ABD Konsolosluğu ile olan görüşmelerini biliyorduk ve takip ediyorduk ama çok büyük bir değişim beklemiyorduk kendisinden.

Şöyle bir eleştiri de var. Erbakan bunları gördü. O dönem Doğu Perinçek' Cumhuriyet gazetesindeki röportajında “Amerika, Tayyip Erdoğan'ı başbakan Abdullah Gül'ü dışişleri bakanı yapmayı planlıyor” diyor. Acaba müdahale mi edilmedi?.

Sayın Erbakan, Erdoğan'ın büyükşehir belediye başkanı olmasını istemedi. Ama teşkilatlar ve çevreden gelen baskılarla ayrıca kendisinin de yapmış olduğu baskılarla belediye başkanı oldu.

94 yılından öncede böyle bir yönelim mi seziyordunuz?

Bazı hevesleri etrafta konuşulup söyleniyordu. Bunlardan biri Korkut Özal'dır. Onu parlatmak için üzerinde çalışıyordu. Erdoğan'ın fikirlerini ben de biliyordum. Londra’da iken kendisin ağırladım evimde özel görüşmelerimiz olmuştu. Bazı şeyleri açıkça söylemişti. Bazı konularda kendisiyle uyuşmadığımızı ilettim. Esas olan nedir? Yanınızdaki insanları ıslah etmek. Mutlaka devşirmeye çalışacaklar ama siz onları kulvarınızda tutacaksınız. Adeta bir savaş veriyorsunuz. Tabi ki düşman senin en yanındaki adamın aklını çelmeye çalışacak siz de onu yanınızda tutmaya çalışacaksınız. Erbakan’ın yaklaşımı böyleydi.

Kongrede Erbakan'ın karşısında Abdullah Gül aday olmuştu. Dikkat çeken bir ifade var kitapta “Abdullah Gül'ün üç maddesi vardı: 1)ABD'ye karşı hiçbir şey yapılamaz, 2) her taşın altında ABD parmağı aramak yanlış, 3) IMF'siz ekonomi olamaz”. Zaten siz kitapta, Erdoğan Erbakan'ın başına gelenlerden ders çıkarttı, diyorsunuz. 2002 ile birlikte Erdoğan Milli Görüş gömleğini çıkartım ben BOP başkanıyım dedi. Batı ile bu kadar iş birliğini düşünebiliyor muydunuz.?

Bu kadar hamleler yapabileceğini, bu kadar Milli Görüş’ten çıkmasını beklemiyorduk. Gün geçtikçe baktık ki bir yanlış diğerini getirdi. Derin bir şeye battılar. BOP eş başkanlığı, ondan sonra Türkiye’de Kemal Derviş - Fisher restorasyonunu biz uygulayacağız dediler. Sonuçta ülke ekonomisi yüzde yüz küresel finansa eklemlenmiş oldu.

Ne var ki Erdoğan, her gittiği yolda gördüğü yanlışlıklardan ders alarak döne döne, öyle bir yere geldi. Adeta sayın Erbakan'ın en başından göstermiş olduğu o duruşa, yaptığı yanlışlar bir tarafa, ülke açısından baktığımızda benzer bir noktada geldi. Tam Erbakan'ın düşündüğünü düşünüyor diyemem. Ama şunu gördü, Batı iki yüzlüdür, ABD finans sistemi Türkiye'yi soyup soğana çevirmeye çalışıyor. Mesela, piyasada faizler yüzde 1'in altına düşmüşken, ben niye yüzde 15 ödüyorum? Halbuki yüzde 15 ödesin diye, Erdoğan iktidara getirildi ve uzun dönem iktidarda kaldı. Yani senin iktidarda olmanın esbab-ı mucidesi budur. Bunu sorgulamaya başlayınca küresel finans ve kapital sistem de onun kalemini kırdı. Bunu nerden anlıyoruz, Fransız siyaset bilimcisi Defarges, Erdoğan'ı yere göre sığdıramayan profesör, Erdoğan “Dünya 5'ten büyüktür” dediğinde, Batı liderlerine serzenişte bulunan bir adam döndü dedi ki: "Senin kalemin kırıldı, seni nitelikli bir suikastla öldürürler”. Bunun okunması gerekiyor, bu mesajdır. Kalemin kırılmasının sebebi de küresel finans, kapital sistemin sorgulanmaya başlanmasıdır. “Ben pişman oldum, ne istiyorsanız vereceğim” desen bundan sonra küresel sistem asla güvenmez. O sorgulamayı yaptın mı geri dönemezsin. Onların zihninde Erdoğan kurtulması gereken bir adamdır.

Yine kitapta Erbakan'ın Erdoğan'la şöyle bir iddiası var: “Erdoğan'ın iktidarı ne kadar uzun sürerse bunlar kendi aralarında çarpışacaktır. Erdoğan BOP görevini verenleri sorgulayacak ve hangi tarafta olacağının tercihini yapacaktır”. Sizce Erdoğan tercihini yaptı mı?

Henüz net bir tercih yapmadı. Tamam ayakları Asya’ya gidiyor ama gözü hala Batı’da. Şangay İşbirliği'ne gitsin diye demiyorum, fakat Rusya, İran ve Suriye'yle iyi geçinmekte; Mısır'la karşılıklı, iyi niyet ilişkiler başladı. Yas ilan edildi, bunları görebiliyoruz. Fakat gözü hala Batı’da. Trump başka, ötekiler başka der gibi. Şunu anlaması gerekiyor, Trump da, Pentagon da, CIA de bunların hepsi aynı mahallenin çocukları. Bunlar birbirini ısırmaz. Sana iyi polis, kötü polis oynayabilirler. Bunu anlaması lazım. Erdoğan bu adımları da zamanla atabilir. Henüz tamamen bu kulvara girdiğini düşünmüyorum ama ayakları bu kulvarda yürüyor. Batı bizi ittiriyor o tarafa, PYD'ye silah verip, PKK'yı destekliyor. Bu bölgede Türkiye'nin hassasiyetini yok sanıyor, terör örgütünün adının harfini değiştirerek aklımızla alay ediyor. Affedersiniz ama siz 100 yıllık bir ülkesiniz, biz 1000 yıllık bir ülkeyiz. Sen kimsin bizle dalga geçer gibi böyle tiyatrolar yapıyorsun?

Geçtiğimiz Ekim ayında D8 zirvesi İstanbul'da toplandı ve Erdoğan açılışta "Aramızdaki ticarette milli para birimlerimizi kullanırsak, D8'de devrim yaparız. Dolar ve Euro baskısında ekonomiyi eritmeye gerek yok. Milli ve yerli parayla ticaret yaparsak ülkelerimiz kazanır" dedi.

Benim sürekli yazdığım şeylerle bu cümle bire bir aynıdır. Sayın Erbakan, D8 için bunları söylüyordu. Bu konuda Erdoğan adım atabilir mi?

BUNDAN SONRA NE OLABİLİR?

Halk olarak Türkiye her türlü senaryoya hazırdır. 15 Temmuz'da da gördük ki bize karada ölüm yok. Erdoğan, hızlı hareket edebilen bir insan çok çabuk ve taktikle hareket edebiliyor. Fakat arkasındaki kitleler çok hızlı hareket edemez. Bu zamana kadar gitmiş olduğu ekibi değiştirmesi ya da takviye etmesi gerekiyor. Siz kapitalist sistemin yetiştirmiş olduğu "narkozlu" ekonomik sistemle, yeni bir ekonomik yön açamazsınız. Bunlar sonunda dönüp gelecek ve tekrar Küresel Finans Kapital'den kopmayalım diyecek. Çünkü adamlar başka seçenek bilmiyor, bu adamlardan kurtulması lazım. Ben bu adamları atsın demiyorum, yanına farklı düşünen insanların da gelmesini, onları dinlemesi lazım. Ben dinlemediğini düşünüyorum. Biz biliriz, çok şey gördük diye düşünüyor, sen atlatabilirsin ama ülke atlatamayabilir. Ülkenin atlatabilmesi için D8'in bölgesel para birimi oluşturması lazım. Mesela Rusya, İran, Irak, Suriye bunun yanında olur diyor. Sen Türkiye olarak adım atacaksın ve bir takas bank kuruyorsun. Takas bank ölçü olarak ne kullanacak.?

Bunların bildiği şey dolardır, dönecek ve kendini oraya hazırlayacaktır. Bitti, geçmiş olsun. Adım atamamışsın demektir bu. Danışmanları ise çok dağınık. Birbirlerini yiyorlar. Allah aşkına adamlar Twitter'dan birbirlerine yazıyorlar. Böyle komedi olur mu ya.? Türkiye'ye dışarıdan saldırı var diyorlar, peki siz ne yapıyorsunuz.?

Suriye konusunda maalesef 2010'dan itibaren uzun yıllar Batı cephesinde yer aldı. Şu an gelinen noktayı nasıl görüyorsunuz.? Hala Suriye ile bir temas kurulmadı mı.?

Şu an gelinen noktayı olumlu görüyorum. Sayın Erdoğan, Esad ile görüşsün. Buna çok büyük tepkiler gösterecektir bazı arkadaşlar ama siz ülkeyi derleyip toparlayacaksanız, bunu da oradaki yönetimle yapabilirsiniz. Düne kadar bu adamla tatil yapan kardeşim Esad diyen de ben değildim. Yani o kadar da gidilmemesi gerekiyordu. Bir tarafta tefrit öbür tarafta ifrat yani. Sen görüşmek istemiyorsan başbakanını görüştür. Ortadoğu’da barış hemen, bizim elimizin altında. Bir şeyleri aşmamız gerekecek.

Milli Görüş askerle karşı karşıya gelmişti ama Ergenekon, Balyoz döneminde Milli Görüş liderlerinden kumpasları gören ve açıklayanlar oldu. Tertibi yapanların Batı ile iş bilirliği yaptığını aktarıyorsunuz. 15 Temmuzla ilgili “Ergenekon ve Fetöcüler beraber hareket etti” diye bir ifade kullanmışsınız kitapta. Buna katılmadığımı belirtmeliyim. Şunu söyleyelim ki 15 Temmuz gecesi Balyoz ve Ergenekon’da görevine son verilenler dahi o gece Fetö'ye karşı elde silah mücadele etti.

Katılmaya bilirsiniz. Hepsi böyledir demiyorum. Fetöcü ekip tek başına böyle bir şeye cesaret edemezdi. Mutlaka oralardan teşvik gördü, biz de arkanızdayız gibi. Biz ekibin yapısını biliyoruz. Onlar böyle hareket edemezlerdi. Tabi Amerika da arkasında. Yoktur diyemeyiz. İşin çetesi Amerika'da gücünüz yetiyorsa manifestoyu çekin.

Zarrab'ın Tanık Olduğu Davayı Nasıl Görüyorsunuz.?

Zarrab ne yaptı? Amerika neyi sorguluyor? Amerika diyor ki, bu bölgede Amerikan para kredi sistemi dışında alışveriş yapamazsınız. Biz altını ölçek olarak koyup ticaret yapalım, takas yapalım diyen bir ekibiz. Amerika bunu yargılıyor. Yargılayamaz. Orada yargılanan Türkiye'nin komşu kardeş ülkesiyle yapmış olduğu ticaretin şeklini yargılıyor. Mutlaka diyor “bana haracınızı vererek yapacaktınız”. Kendi bankacılık sistemi üzerinden. Maalesef bununla birlikte herkesin nefret ettiği bu rüşvet olayları dönmüş. Kimse bunu savunamaz. Bu çok aşağılık bir şey. Bunlar yargılansın. Bunları ne diye Amerika yargılayacak, Türk yargısı yargılasın. Ama tutup da Amerika'nın Atilla davası diye Türkiye'nin ticaret şeklini yargılamasına eyvallah dememek gerekiyor. Biz Amerika'nın vilayeti miyiz ki.. .60-70 yıl önce kurulmuş bir kuruluş ben bu topraklarda yıllarca birlikte olduğum kardeşlerimle yapacağım ticarette ister altın, takas, ister ortak milli paramızı kullanırım. Göğsümüzü kabartarak bunu diyemiyoruz. Neden? Önünü adam kayırma, iltimas vs. koyuyorlar. Evet çok pis kokuyor. Burnumuzu kapatacağız ve diyeceğiz ki “sen Türkiye'yi komşusuyla doların dışında bir para birimi üzerinden ticaret yaptı diye yargılayamazsın...” Bunu dememiz lazım.

15.12.2017

@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış

Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul –Haziran.2018- okkesb61@gmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ --- okkesb@turkfreezone.com,


Diğer Haberler

  • HZ. MUHAMMED'İN HIRKASINA SÜRTÜLEN DESTİMALLER
  • ŞEYHİMİZ, ŞIHIMIZ ÇOK, FİLOZOFUMUZ YOK.!
  • BEYAZ KÜRTLERİN GİZLİ İKTİDARI
  • BÜYÜK YAHUDİ GÖÇÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ
  • 74 YILLIK FAİLİ MEÇHUL: NURİ KİLLİGİL PAŞA
  • BUGÜN GÜNLERDEN ÂŞIK VEYSEL
  • CHESTER PROJESİ, OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
  • BAD-EL HARAB-ÜL BASRA.! & BAD-EL HARAB-ÜL TÜRKİYE.!
  • YENİ İSRAİL DEVLETİ KARADENİZ’DE KURULUYOR.!
  • SELANİK’TE BİR EVİN HİKÂYESİ
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP