LOZAN ANTLAŞMASI BOĞAZLAR SORUNU

3-11 Ekim 1922 tarihleri arasında yapılan Mudanya Ateskeş antlaşması sırasında, İsviçre’nin Lozan kentinde kalıcı bir barış antlaşmasına yönelik konferansın toplanmasına karar verilmiştir.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

Lozan Antlaşmasında Boğazlar Sorunu

3-11 Ekim 1922 tarihleri arasında yapılan Mudanya Ateskeş antlaşması sırasında, İsviçre’nin Lozan kentinde kalıcı bir barış antlaşmasına yönelik konferansın toplanmasına karar verilmiştir.

Bu konferansa Fransa, Türkiye, İngiltere, Yunanistan, ABD, Romanya, Sırp-Hırvat-Slovan Krallığı(Yugoslavya) ve Japonya katılacaktı.Boğazlar sorunu görüşülürken Bulgaristan, Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan temsilcileri de bu konferansa katılabileceklerdi. ABD ise konferansa gözlemci olarak katılabilecekti.

Türkiye’yi Lozan Barış görüşmelerinde, Dışişleri Bakanlığına getirilen İsmet Paşa’nın başkanlığındaki bir heyetin temsil etmesine karar verilmiştir.

İtilaf devletlerinden özellikle İngiltere, Ankara hükümetini Lozan Barış masasında zayıf düşürmek amacıyla, bu barış görüşmelerine İstanbul hükümetini de çağırmışlardır.

 

İstanbul Hükümeti’nin başında bulunan Sadrazam Tevfik Paşa bu durum karşısında Ankara’ya telgraflar çekerek ortak davranmayı teklif etmiştir.

Mustafa Kemal bu olumsuz koşulu ortadan kaldırmak için Meclis’e verilen bir yasa önerisinin kabulü ile 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırarak, Lozan’daki temsil konusunu bir sorun olmaktan çıkarmıştır. Böylece Lozan Barış görüşmelerine sadece TBMM Hükümeti’nin temsilcileri katılmışlardır.

20 Kasım 1922’de toplanan Lozan Barış Konferansı’nın başkanı, İngiltere Dışisleri Bakın Lord Curzon’dur. Bu konferansta asıl mücadele Türkiye ile İngiltere arasında geçmiştir. İtilaf devletlerinin Sevr Antlaşmasını esas almaya çalışmalarına Türk heyeti büyük bir direnme göstermiş ve tarafların anlaşmazlıkları yüzünden görüşmeler kesintiye uğramıştır. Bu nedenle Lozan Barış görüşmeleri 8 ay kadar sürmüştür.

Lozan Konferansı’nın ilk gününde çeşitli konulara ilişkin üç komisyon oluşturuldu.

Bunlardan Lord Curzon’un başkanlığını yaptığı birinci komisyon; toprak, askerlik ve boğazlarla ilgili konularla, İtalyan delegesi Garroni’in başkanlığını yaptığı ikinci komisyon yabancılar ve azınlıklarla ilgili konularla, Fransa delegesi Barer’in başkanlığını yaptığı üçüncü komisyon ise mali ve ekonomik konulara ilişkin sorunlar üzerinde çalışacaktı.

Lozan Konferansı’nda, Türkiye ile itilaf devletleri anlaşmazlığa iten sorunların başında, Türk-Yunan sınırı, boğazlar, Musul, Osmanlı borçları, azınlıklar ve kapitülasyonlar gelmektedir. Müttefikler yeni Türkiye Devleti’nin hem siyasal hem de ekonomik bağımsızlığını etkileyen bu hususlarda inatçı bir tavır takınmışlardır. Bu koşullar altında anlaşmak imkansız olduğundan, görüşmeler 4 Şubat 1923’te sonuçlanamadan dağılmıştır.

İsmet Paşa görüşmeler sürerken Ankara’ya yazdığı telgraflarda zor durumda olduklarını itilaf devletlerinin Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığını engelleyecek isteklerde bulunduklarını ve bu konularda ısrar ettiklerini belirterek Türk ordusunun hazırlıklı olmasını istemiştir.

Çünkü Misaki-Milli ile belirlenen sınırları, askeri bir harekât ile gerçekleştirmekten başka yol görünmemektedir.

TBMM bu durum karşısında savaş hazırlıklarına başlamış ve yapılan savaş planı bütün ordu birliklerine dağıtılmıştır. İngilizler bu hazırlıkları yakından izliyerek önlemler almaya çalışmıştır, ancak başarılı olamamıştır. İngiliz halkı bile savaştan yana değildir.

Çeşitli arabuluculuk görüşmelerinden sonra Lozan Barış görüşmeleri 23 Nisan 1923’de yeniden başlamıştır.

Lozan Konferansı’nın ikinci bölümünde, İngiltere’yi uzlaşmaz, katı temsilcisi Lord Curzon yerine …. Temsil etmiştir. Türkiye heyetinin baş delegesi ise yine İsmet Paşa’dır. Türk heyeti ikinci bölümde de kapitülasyonlara kesinlikle karşı çıkmış ve sonuçta kapitülasyonların kaldırılması kararlaştırılmıştır. Musul meseli ve borçlar konusunda ise anlaşmaya varılamadığından, bunların çözümlenmesi Lozan’dan sonraya bırakılmıştır. Ve nihayet tarafların karşılıklı ödünlerle sorunlara çözüm araması sonucunda, 24 Temmuz 1923’de Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN TEMEL HÜKÜMLERİ

24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Barış Antlaşmasıyla; Türkiye ile itilaf devletleri arasındaki savaş durumu sona ermiş ve yeni Türkiye Devleti ile batılı devletlerarasındaki bütün ilişkiler yeniden düzenlenmiştir.

Lozan Antlaşması, üç çeşit kısımdan oluşmaktadır. Bunlar; barış antlaşması onu tamamlayan ekler ve Türkiye ile kimi batılı devletlerarasındaki mektuplardır. 143 maddeden oluşan Lozan Antlaşması’nda; siyasal konular, ekonomik ve mali konular, ulaşım ve sağlıkla ilgili konular ve bunların dışındaki çeşitli konuları kapsamaktadır.

Lozan Barıs Antlaşması’nın hükümleri genel olarak şu şekildedir;

-Türkiye ile Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya arasındaki savaş durumu antlaşmanın yürürlüğe girişi tarihinden başlayarak bitmiş oluyordu(Madde 1).
-Meriç nehrinin batısına kadar Doğu Trakya Türkiye’ye bırakıldı. Meriç nehri ile Yunanistan arasında sınır olarak kabul edildi. Karaağaç savaş tazminatı olarak Yunanistan’dan alındı. İmroz, Bozcaada ve Tavşan adaları Türkiye’ye, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları Yunanistan’a bırakıldı. Ancak Yunanistan bu adalarda askeri üs kuramayacak, Anadolu kıyıları üzerinde askeri uçak uçuramayacaktı.

-Güney sınırımızda 20 Ekim 1921 tarihli Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’na göre olacaktı.
-Irak sınırı ise Musul sorunu yüzünden belirlenememiştir. İngiltere Musul’u Türkiye’ye bırakmak istemiyordu. Bu nedenle Irak sınırı Türkiye-İngilltere arasında dokuz aylık bir süre içinde çözümlenmek üzere ertelenmiştir.
-Türkiye’de kapitülasyonlar her bakımdan ve tümüyle kaldırılmıştır.Bu haklardan yararlanarak ülkemizde yabancı ticaret kuruluşların da Türk yasalarına uyması zorunluluğu getirilmiştir.

-Azınlıklar sorununa gelince; yeni Türkiye Devleti’nin sınırları içinde yaşayan bütün azınlıkların Türk yurttaşı olduğu kabul edilmiştir. Doğu Trakya ve Anadolu’da bulunan Rumlarla, Yunanistan’daki Türklerin karşılıklı değiştirilmesine, ancak İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türklerinin bu değişimin dışında kalmasına karar verilmiştir.

-1854 yılında başlayıp l. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar batıdan alınan ve büyük rakamlara ulaşan devlet borçları, yeni Türkiye Devleti’nin isteği üzerine uzun tartışmalardan sonra Osmanlı Devleti’ninden ayrılan devletlerarasında bölüştürülmüştür. Türkiye’ye düşen miktar ise taksite bağlanmıştır.

Batılılar Türkiye’nin ödeyeceği miktarın altın veya sterlin olarak ödenmesini istemişler, fakat Türk temsilcileri bu parayı ya Türk parası ya da frankla ödeyebileceklerini söylemişlerdir. Sonunda Türk önerisi kabul edilmiştir. Borçlar konusunun çözümüyle, hem büyük bir borç yükü azaltılmış, hem de ödemede kolaylık sağlanmıştır. Ayrıca Duyun- ı umumiye adı verilen genel borçlar yönetiminin, Türk maliyesi ve ekonomisi üzerindeki denetimi de ortadan kaldırılmıştır.

-Boğazlar sorunu, Lozan’da en uzun tartışmalara sahne olmuştur. Boğazlar stratejik bir konuma sahip olmaları yüzünden tarih boyunca güncelliğini koruyan bir sorun olmuştur. Lozan Konferansı’nda da kesin bir çözüme ulaşılamamış, geçici olarak çözüme bağlanmıştır. Buna göre; barış zamanında askeri bir nitelik taşımayan uçaklar boğazlardan serbestçe geçebileceklerdir. Savaş durumunda ise Türkiye tarafsız kalmışsa, bu ilke aynen geçerli olacaktır. Eğer Türkiye savaşta yer almışsa boğazlar üzerinde istediği gibi davranma hakkına sahip olacaktır. Tarafsız gemi ve uçaklar düşmana yardım etmemek koşuluyla geçiş hakkına sahip olacaktır.

-Barış döneminde ise, askeri nitelik taşıyan gemi ve uçaklar Karadeniz’de kıyısı bulunan devletlerden ve en güçlü donanmaya sahip devletin gemisinden ve uçağından daha fazla iseler boğazlardan geçemeyeceklerdir. Bu niteliği taşımayan askeri nitelikli uçak ve gemiler boğazlardan geçebileceklerdir. Ancak bundan doğabilecek kötü bir sonuçtan Türkiye sorumlu tutulmayacaktır.

-Boğazların savunması içinde, boğazların her iki yakasındaki 15 km’lik bir alan askerden arındırılacaktır. Boğazlardan geçişi ise başkanlığını Türkiye’nin yapacağı uluslar arası bir kurul düzenleyecektir. Ayrıca bu düzenlemeler Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altında sürdürülecektir.

Lozan Barış Antlaşması 23 Ağustos 1923 yılında TBMM’nde 227 üyeden 215’inin olumlu oyu ile onaylanmış, buna göre 2 Ekim 1923’te müttefikler İstanbul’u terk etmişler ve Türk Ordusu 6 Ekim 1923’de İstanbul’a girmiştir.

Lozan’da yeni Türkiye Devleti açısından olumlu sonuçlar alınmıştır. Ancak burada İngiltere’yle olan Musul sorunu, egemenlik haklarıyla çelişkili bir nitelik taşıyan boğaz sorunu, Türkiye ile Fransa arasındaki Hatay sorunu, Ege adaları ve Yunanistan’la olan nüfus değişimi konularında çözüm ertelenmiş gibidir.

İngiltere, petrol açısından zengin olan bu bölgeyi Türkiye’ye bırakmak istememiş, hatta Hakkâri’de Süryanilerin çoğunlukta olduğunu ve bunların Irak’a göçtüklerini belirterek Hakkâri’nin de Irak’a bırakılmasını istemiştir. Bu nedenle Türk-İngiliz gerginliği Milletler Cemiyeti’ne taşınacaktır.

Boğazlarla ilgili egemenlik hakkımızı kısıtlayan madde ise, 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile düzeltilecektir. Hatay sorununa gelince; Hatay 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile Türkiye sınırları dışında kalmıştı. Lozan’da da Türkiye-Fransa arasında yapılan ön antlaşma aynen kabul edildi. Ancak M. Kemal Paşa’nın sistemli ve bilinçli çalışmaları sonucunda, Hatay 1939 yılında Anavatana katılmıştır.

Yunanlılar ile yaşanan Batı Trakya’daki Türkler ile İstanbul’daki Rumların durumu sorununa gelince; buradakiler 1930’da yerleşik (Etabli) kavramı içine alınarak, yerleşme tarihlerine bakılmamasına karar verilmiş, böylece bu sorun da çözüme kavuşmuştur.

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NIN  ÖNEMİ

Yeni Türkiye Devleti, Lozan Antlaşması’ndan sonra bütün devletlerle eşit haklara sahip, bağımsız ve saygın bir devlet olarak dünya siyaset sahnesinde yerini almıştır.

Lozan Antlaşması’nın tartışılan, eleştirilen yönleri olabilir. Ancak Lozan Antlaşması iyi bir şekilde değerlendirilirken, o dönemin bütün maddi ve manevi koşullarının göz önünde bulundurulması gerekir. Tamamen çökmüş ve işgal güçlerinin denetimi altında bulunan Osmanlı İmparotorluğu’nun yıkıntısından kurtularak, dört yıl süren zorlu bir savaşın ardından Lozan’a ulaşılmıştır. Bu savaş zannedildiği kadar kolay kazanılmamıştır. Halk, uzun yıllar süren savaşlar yüzünden perişandır. Hem maddi hem de manevi açıdan hiç bir şeyi kalmamıştır. M. Kemal Paşa, 1919’dan itibaren halkın içindeki manevi gücü yeniden canlandırarak başlattığı Ulusal Bağımsızlık Savaşını, başarıyla sonuçlandırmıştır.

Türk topraklarını sömürgeleştirerek, bu toprakları üzerinde yeni devletler kurmak ve bu toprakları parçalamak amacıyla imzalanan Sevr Antlaşması, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın hem savaş alanında hem de masa başında başarı ile sonuçlanmasıyla tamamen geçersiz kılınmıştır. Sevr Antlaşması mağlup bir imparatorluğa, yenen devletler tarafından zorla imzalatılmış ve ricalarla yumuşatılmaya çalışılmış bir ölüm fermanı şeklindedir. Lozan ise onurlu bir devletin masa başında çetin pazarlıklar yaparak, geçmişin yüklerinden kurtulduğu ve geleceğe bağımsız bir devlet olarak girdiği akılcı bir antlaşmadır. Bu barış antlaşmasıyla Türk Hükümeti mümkün olanı elde etmeyi başarmıştır. Türk toplumunun başta siyasal bağımsızlığı olmak üzere, ekonomik, mali, askeri ve kültürel bağımsızlığı İtilaf devletleri tarafından da kabul edilmiştir. Böylece Türkiye Devleti bütün sömürge uluslara örnek olmuştur.

Lozan hakkı çiğnenen, bağımsızlık ve hürriyeti alınan Türk ulusunun istilacılara karşı kazandığı askeri üstünlüğü tamamlayan siyasal bir zaferdir. Lozan, Misakı Milli’yi gerçekleştirdi ve bütün dünyaya yeni Türkiye Devleti’nin hakkını tanıttı. Türkiye Devleti Lozan Antlaşmasıyla tam bağımsızlığa kavuştu. Eski düşmanlarıyla bütün sorunlarını Lozan’da çözümleyen Türk ulusuna artık devrim ve yükselme yolları açılmıştır.

Lozan Antlaşmasının önemini Mustafa Kemal şöyle açıklamıştır:

“Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Muahedesiyle ikmal edildiği zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılmasını ifade eden bir vesikadır. Osmanlı tarihinde emsali görülmemiş bir siyasi zafer eseridir”.

 

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI

Mudanya Mütarekesi sonucu, kesin barış antlaşması görüşmelerine gidilmiş ve tarafsız bir ülkenin şehri olarak Lozan (İsviçre) görüşmelerin yapılacağı yer olarak seçilmiştir.

Lozan Barış Konferansı'nda, yalnız Yunanistan'la bir hesaplaşma ve savaşa son veren bir barış antlaşması yapma söz konusu değildi. Aynı zamanda, I. Dünya Savaşı'nın galipleri ile hesaplaşma, hukuki ve siyasi yönden uyuşmazlıkları çözümleme, yüzyıllardan beri süre gelen sorunlara çözüm aranmaktaydı. Açıkça, "Doğu Meselesi" bütün konferansın ağırlık merkezini oluşturuyordu.

Barış Konferansı, 20 Kasım 1922 Salı günü saat 16'da Lozan şehrinin Mont Benon Gazinosu'nda toplandı. Tarafsız İsviçre Konfederasyonunun Başkanı Habab'ın konuşması ile açıldı. Lord Curzon'dan sonra söz alan İsmet Paşa (İnönü), daha ilk andan itibaren istiklal ve hakimiyet davasını önemle belirtmiş, "Bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz" diyerek sesini duyurmuştur.

Konferans, 4 Şubat'da Antlaşmazlık yüzünden kesilmiş, 23 Nisan 1923'te ikinci defa toplanarak, 24 Temmuz 1923'te Barış Antlaşması imza edilmiştir. Lozan Barışı sekiz aylık çetin ve uzun bir müzakere devresinden sonra, Lozan Üniversitesi'nin tören salonunda imzalanmıştır. Lozan'da imzalanan belgeler, esas Barış Antlaşması, 16 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten ibarettir. Lozan'da imzalanan bu belgelerle, sadece bir barış Antlaşması yapılmamış, aynı zamanda Türkiye ile Batı devletlerinin siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir.

Lozan Barış Antlaşması önsözünde, devletlerin istiklal ve hakimiyetine saygı gösterilmesi ilkesine yer vermiştir. Bu ilke, yeni Türkiye'nin 1. Dünya Savaşı'nın galipleri ile eşit şartlar altında, Lozan'da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hükümdür. Türk istiklal ve hâkimiyetinin tanınması bakımından da önem arz eder.

Esas Barış Antlaşması, bir önsöz ve 5 bölümden oluşan 143 maddedir.

Lozan Barış Antlaşması'nda düzenlenen önemli konular aşağıda özetle belirtilmiştir bulunmaktadır:

SINIRLAR

Güney Sınırı

20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması gereğince, Fransa ile anlaşılarak güney sınırı kararlaştırılmış, Lozan'da bu sınır sadece teyit edilmiştir.

Irak Sınırı

Irak sınırı uyuşmazlığı çözülememiştir. Antlaşmada, Türk topraklarının tahliyesinden itibaren, bu uyuşmazlığın dokuz ay zarfında dostane bir şekilde halledileceği belirtiliyordu.

Batı Sınırlarımız

Yunanlılarla batı sınırı, Misak-ı Milli'ye uygun, Mudanya Mütarekesi'nde ön görüldüğü gibi, Meriç nehri sınır olmak üzere düzenlenmiştir. Karaağaç ve çevresi Yunanlılardan alınarak savaş tamiratı karşılığı Türkiye'ye bırakılmıştır. Ege Denizi'nde Bozcaada ve İmroz Türkiye'ye verilmiştir. Ayrıca, Yunanlıların elinde bırakılan Anadolu kıyısına yakın adalar da, askersiz hale getirilmiştir.

Azınlıklar

Birinci Dünya Savaşı'na son veren barış antlaşmalarında azınlıkların himayesine ait hükümler mevcuttur. Lozan Barış Antlaşması'nın bu hususla ilgili hükümleri incelendiğinde, azınlıklar bir ayrıcalığa sahip olmamışlardır. Türk tebaasından sayılan gayri Müslimlerin kanun ve hukuk düzeni önünde eşitliği söz konusu olmuştur. Antlaşmanın 42. maddesi ile gayrimüslim azınlıklar yararına olarak kabul edilen şahsi haklar ile aile hakları, Medeni Kanunumuzun yürürlüğe girmesi ile önem ve anlamını yitirmiştir. Böylece Patrikhanelerin dünya işlerinde ve azınlıkların şahsi muamelelerinde hiç bir yetkileri kalmamıştır.

Kapitülasyonlar

Kapitülasyonlar, adli, mali ve idari sahada yabancılara tanınan imtiyaz ve muafiyetlerdir. Antlaşmanın 28.maddesiyle, kapitülasyonlar bütün sonuçları ile birlikte kaldırılmış ve yeni Türkiye, yüzyıllardan beri çekilen bir beladan sonsuza dek kurtulmuştur.

Savaş Tazminatları

1.Dünya Savaşı'nın galipleri, bizden 1.Dünya Savaşı sebebi ile tazminat talep ettiler. Ayrıca buna ek olarak, işgal masraflarını, kendi tebaalarının zarar ve ziyanlarını da eklemişlerdir. Savaş içinde Almanya'dan borç karşılığı rehini bulunan beş milyon altın ve savaş yıllarında İngiltere'ye sipariş edilen donanma bedeli de kendi ellerinde bulunduğundan, bizlere verilmemiş ve tamirat karşılığı tutulmuştur.

1. Dünya Savaşı'na giren mağlup devletlere ciddi bir mali yük olan bu beladan, geleceğe bir borç bırakılmadan, sadece fiilen elimizde bulunmayan meblağ karşılık gösterilerek, büyük bir başarı ile sonuçlanmıştır.

Türkiye, Yunanistan'ın harbin devamından ve bunun neticelerinden doğan mali vaziyetini dikkate alarak, tamirat hususunda her türlü taleplerinden Karaağaç ve çevresinin Türkiye'ye bırakılması şartı ile vazgeçmiştir.

BORÇ SORUNU

1854'ten itibaren Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden Osmanlı amme borçları, Birinci Dünya Savaşı'nda yapılan istikrazlar da dahil, büyük bir yekun teşkil ediyordu.

Sene tertipleri üzerinde borcun taksimi yerine, sermaye üzerinden borcun taksimi ile esas borç toplamı bir hayli azaltılmıştır. Diğer taraftan bu borçlar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletlere de gelirle orantılı olarak bölünmüştür. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğunun Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan'a olan borçları bu devletlerle de yapılan antlaşmalarla 1.Dünya Savaşı'nın galiplerine devredilmiştir.

Osmanlı amme borçlarının diğer çetin bir safhası da tediye edeceğimiz borçların hangi para ile ödenmesi hususunda kendini göstermiştir. Karşı taraf bunu altın veya sterlin olarak talep etmiştir. Biz, Türk parası ve Fransız frangı olarak ödemeyi teklif ettik. Aradaki fark muazzam meblağlara varmasına rağmen, burada da görüşümüz kabul edilmiştir.

BOĞAZLAR

Lozan'da imza olunan en önemli belgelerden biri de, Türk Boğazlarının statüsü ile ilgili sözleşmedir. Boğazlar sorunu, madde 23'de genel olarak yer almış, Barış Antlaşması'na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıca ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonunun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti'nin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden bu Sözleşme, 1936'da Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir. Milli hâkimiyeti sınırlayıcı hükümler kaldırılmış, milli çıkarlarımıza uygun hale getirilmiştir.

G- Nüfus Değişimi

Lozan'da çözümlenen bir diğer önemli sorun da, İstanbul'da yaşayan Rumlarla Batı Trakya'da yaşayan Türkler hariç, Türkiye'deki bütün Rumlarla Yunanistan'daki Türklerin değiştirileceğini öngören sözleşmenin, Barış Antlaşması'na ek olarak konmasıdır.

Lozan Barış Antlaşması, Türk Kurtuluş Savaşı'nın sağladığı, Türk milletinin hayati haklarını ve emellerini gerçekleştirdiği bir eserdir. Lozan aynı zamanda, Orta Doğunun en önemli bölgesinde, barış ve güvenliği kurmak ve devam ettirmekle dünya barışına da hizmet etmiştir. Türkiye Lozan'da genel olarak, Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmiştir.

I. ve II. DÖNEM LOZAN KONFERANSI'NA KATILAN TÜRK DELEGASYONU

Başdelege: İsmet İnönü (Dışişleri Bakanı)

Delegeler: Dr. Rıza Nur (Sağlık Bakanı), Hasan Saka (Maliye Bakanı)

Danışmanlar: Münir Ertegün, A. Muhtar Çilli, Veli Saltı, Zülfü Tigrel, Zekai Apaydın, Mahmut Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak, Şevket Doğruker, Mehmet Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Yusuf Hikmet Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Cavit Bey, Hayım Naum, Baha Bey

Basın Danışmanları: Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal Beyatlı

Genel Sekreter ve Danışman: Reşit Saffet Atabinen

Yazmanlar: Ali Türkgeldi, Mehmet Ali Balin, Cevat Açıkalın, Celal Hazım Arar, Saffet Şav, Süleyman Saip Kıran, Rıfat Bey, Dr. Nihat Reşat Belger, Atıf Esenbel, Sabri Artuç

Not: Yukarıdaki delegasyon 1.Dönem Lozan Konferansı'na (20 Kasım 1922-4 Şubat 1923) katılmıştır. Bu gruptan A.Muhtar Cilli, Veli Saltık, Zülfü Tiğrel, M.Celal Bayar, Seniyettin Başak, Şevket Doğruker, Zühtü İnhan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Cavit Bey, Hayım Naum, Baha Bey, Ruşen Eşref Ünaydın, Yahya Kemal Beyatlı, Reşit Saffet Atabinen, Mehmet Ali Balim, Cevat Açıkalın, Celal Hazım Arar, Saffet Şav., Süleyman Saip Kıran, II.Dönem Lozan Konferansı'na (23 Nisan-17 Temmuz 1923) katılmamıştır.

II. DÖNEM LOZAN KONFERANSI'NA YENİDEN KATILANLAR

Genel Sekreter ve Danışman: Tevfik Kamil Koperler

Yazmanlar: Naci Kenter, Hamit Eseniş, Ali Muhtar Bey, Aziz Topkaç, Hüsnü Özer.

Not: Fransa, İsviçre ve Almanya'da görevli hariciyecilerden Ferit Tek, Cemal Hüsnü Taray, Cevat Üstün ve TBMM Almanya-Avusturya basın temsilcisi ve Servet-i Fünun dergisi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz bir süre konferans çalışmalarına katılmışlardır.

GAZETECİLER

I.Dönemde: Ahmet Cevdet (İkdam), Ahmet Şükrü Esmer (Vakit), Hüseyin Cahit Yalçın (Tanin).

II. Dönemde: Velid Ebuzziya (Tevhid-i Efkar), Ahmet Şükrü Esmer (Vatan), Suphi Nuri İleri (İleri), Ali Naci Karacan (Akşam), Kerami Kurtbay (Hakimiyeti Milliye), Mecdi Sadrettin Sayman (İkdam), Kemal Salih Sel (Yeni Gün), Asım Us (Vakit), Hüseyin CahitYalçın (Tanin), Ahmet Hidayet Reel (Öğüt).

Diğer Haberler

  • HZ. MUHAMMED'İN HIRKASINA SÜRTÜLEN DESTİMALLER
  • ŞEYHİMİZ, ŞIHIMIZ ÇOK, FİLOZOFUMUZ YOK.!
  • BEYAZ KÜRTLERİN GİZLİ İKTİDARI
  • BÜYÜK YAHUDİ GÖÇÜNÜN GERÇEK HİKÂYESİ
  • 74 YILLIK FAİLİ MEÇHUL: NURİ KİLLİGİL PAŞA
  • BUGÜN GÜNLERDEN ÂŞIK VEYSEL
  • CHESTER PROJESİ, OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
  • BAD-EL HARAB-ÜL BASRA.! & BAD-EL HARAB-ÜL TÜRKİYE.!
  • YENİ İSRAİL DEVLETİ KARADENİZ’DE KURULUYOR.!
  • SELANİK’TE BİR EVİN HİKÂYESİ
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP