KÜÇÜK KAHRAMANIN BÜYÜK RÜYALARI
Bugün Yine Kasvetli,
Yağmurlu Ve Karanlık Bir Güne Uyandık. Herkesin Yüzünde Bir Hüzün…
Haftanın sonu gelmişti oysaki. Yarın
tatil, hava da güneşliydi üstelik… Daha neşeli bir gün olması gerekmez miydi
bugünün diğer günlerden? Bir türlü anlam veremedim önce etrafta hakim bu yasa.
Camın önünden ayrılıp biraz etrafı
dolaşmaya karar verdim. İçeride de durumlar dışarıdan pek farklı değil.
Kaçırdığım, bilmediğim bir şeyler olduğu çok açık.
Beni her zaman seven,
tüm şımarıklık ve oyunlarıma daima neşeyle karşılık veren müzisyenlerimin
yanına gittim hemen.
Yanlarına sokulup aynı sevgi ve
neşeyi, şefkati bekledim onlardan. Beni sarıp sarmalamalarını umdum yine.
Bugün karşılaştığım diğer
insanlardan farksız onlarda bana kayıtsız kaldı ve aynı surat ifadesiyle bir
kere daha karşı karşıya bıraktılar beni. Umutsuzca yanlarından uzaklaşıp, koca
salonda bir koltuğa oturdum, perde üzerime kapandı. Öylece daldım karanlığa.
Güneşli bir gün…
Herkes hareketli, heyecanlı… Kimse yerinde duramıyor.
Akşama hazırlıklar başlamış bile
çoktan. Biz de misafire hazırlıklar sabah erkenden başlar çünkü. Herkes üzerine
düşeni yapmak için çalışıyor, çorbaya katacağı malzemesini özenle hazırlıyor.
Etraf temizleniyor, (Benim tüylerime şakayla karışık takılıyorlar, duyuyorum.)
tozlar alınıyor, masadaki eşyalar tam yerine yerleştiriliyor. Misafirler için
hazırlıklar tüm hızıyla sürdürülüyor. Ben ayakaltında olmamak için salondan
çıkıyorum ve kapıya yakın odaya doğru ilerliyorum. Her zaman olduğu gibi
girişteki o devasal avizeden korkuyorum.
Üzerime düşüp altında
kaldığım sahneyi gözümde canlandırıyorum ve yine tüğlerim diken diken oluyor. Avizeye yaklaştığımda altından koşarak geçiyorum. Issız odaya doğru
ilerliyorum. Burada bana kimse dokunmaz. Çünkü burası hiçbir zaman
kullanılmadı, kullanılmaz da. Misafirler gelene kadar biraz uyumaya karar
veriyorum.
Uyandığımda kabus geri döndü. Zamana
geri dönmüş olmak beni mutsuz etti yine. Eski günlerimi özledim. Avluda cirit
attığım, herkesin hararetle hazırlık yaptığı, benimse onlara sırnaşmaktan
kendimi alıkoyamadığım günleri…
Bugün Cuma. Hafta
sonları evimiz misafirlerle dolup taşarken, bu kocaman salon misafirlerin
alkışlarıyla çınlarken, artık günler eski anlamını ifade etmiyor bizim için.
Belki yarın sahnede müzik aletleri
yerine çekiçler, matkaplar olacak. Bu koltuklar mı? Bir süre onlar da
olmayacak. Peki, bu süre dolup da koltuklar, müzik aletleri ve benim sevgili
müzisyenlerim geri döner mi?
Bugün onların ardına kapanan kapı,
bir gün gelip yeniden açılır mı.?
Açılır, açılmalı çünkü. Ben;
sanatçılarımın sevgisi, müzik ruhu, kulaklarımda hala çınlayan seyircilerin
alkışlarıyla içeride kaldım çünkü.
Üzüntü ve mutsuzluğumu dostlarımla
paylaşmak için hemen yakınımızdaki parka gidiyorum.
Parkın da binadan bir farkı yok.
Oraya da sadece biz girebilir olmuşuz. Park da yalnız kalmış. Tıpkı benim gibi…
Sıkıntım biraz daha
artıyor.
Eski güzel günleri göreceğim bir
rüyaya dalmak istiyorum yine. Bir banka yatıyorum, mutluluğa yolculuk edip
orada kalmayı umut ederek…
Didem Sakkaf - 13 Kasım 2015 Cuma,
İstanbul
Didem
Sakkaf, İstanbul- Haziran.2016 – sakkafdidem@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ - medyagunebakis@gmail.com,
|