1 MAYIS 2011 TAKSİM

Emek ve Dayanışma Günü. İşçinin Emekçinin Bayramı.!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

1 MAYIS

Emek ve Dayanışma Günü. İşçinin Emekçinin Bayramı.!

 

İLMED-Marmara Üniversitesi İletişim Mezunlarının 1975 – 1985 dönemleri mezunlarından oluşan iki ayrı gurup, biri Şişli yolundan ve biri de Dolmabahçe yolundan olmak üzere alandaydı.

Ülkemizde uzun yıllardır kötü olaylarla birlikte anılır olan 1 Mayıs İşçi Bayramı aslında çalışanların haklarını aradıkları bir önemli bir olayın yıldönümüdür.

Tabi olayları düşünürken o zamanki şartları da göz önüne almalı ve kutlamaları o zamanki insanların şartlarını düşünerek yapmalıyız. Taşkınlık çıkartmak veya o zamanki haksızlıkların intikamını günümüzde almaya çalışmak, gerçek işçi ve emekçilere haksızlık olacaktır.

İlk kez 1856da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.

1880li yıllar, ağırlıklı olarak kol emeğinin kullanıldığı ve çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardı. İşçilerin karın tokluğuna çalıştırılması ve 14-15 saate kadar varan iş günleri söz konusuydu.

Şirketler eşi görülmemiş bir hızla büyürken, işçiler, işyeri güvenliği, sağlık koşulları, örgütlenme ve grev gibi en temel haklarını dahi tanımayan bir siyasi ve hukuki sistem ile karşı karşıyaydılar.

1 Mayıs 1886da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago(Şikago)’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlanmıştı.

 

Rosa Luxemburg

Şubat 1894

Bir proleter bayram gününü, sekiz saatlik iş gününü elde etme aracı olarak kullanma düşüncesi ilk kez Avustralya'da doğdu. Avustralyalı işçiler, 1856'da, sekiz saatlik işgünü lehinde gösteriler yaparak, toplantılar ve eğlenceler düzenleyerek, hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu kutlamanın yapılacağı gün olarak da 21 Nisan tarihi saptandı. Avustralyalı işçiler bu kararı, yalnızca 1856'da uygulamaya niyetlenmişlerdi. Ama bu ilk kutlamanın Avustralyalı proleter kitleler üzerinde çok büyük etkisi oldu, onları canlandırıp yeni bir heyecana yol açtı ve bu kutlamanın her yıl tekrarlanmasına karar verildi.

Gerçekten işçilere, kendi kendilerine kararlaştırdıkları bir anda, kitle halinde işi bırakmaktan daha fazla cesaret ve kendi gücüne güven duygusunu ne verebilirdi.? Fabrikaların ve atölyelerin ebedi kölelerine, kendi öz birliklerini toplamaktan daha fazla ne cesaret verebilirdi.? Böylece, proleter bir kutlama günü düşüncesi hızla benimsendi ve Avustralya'dan diğer ülkelere yayılmaya başladı, ta ki sonunda tüm proleter dünyayı fethedene dek.

Avustralyalı işçilerin örneğini ilk izleyen Amerikalılar oldu.

1886'da l Mayıs'ın evrensel bir iş bırakma günü olmasına karar verdiler.

l Mayıs'ta 200 bin Amerikalı işçi iş bıraktı ve 8 saatlik işgünü talebinde bulundu. Daha sonra uygulanan polisiye ve yasal baskılarla, işçilerin bu ölçekte bir gösteriyi tekrarlaması birkaç yıl engellendi. Yine de 1888'de bu yolda yeniden karar aldılar ve gelecek gösterinin l Mayıs 1890'da olmasını kararlaştırdılar.

Bu sırada Avrupa'daki işçi hareketi de güçlendi ve canlandı. Bu hareketin en güçlü ifadesi, 1889'da toplanan Uluslararası İşçiler Kongresi oldu. 400 delegenin katıldığı bu Kongrede, sekiz saatlik işgünü talebinin en başta yer alması gerektiği yolunda karar alındı. Bunun üzerine Fransız sendikalarının temsilcisi, Bordeaux'lu işçi Lavigne, bu talebin tüm ülkelerde evrensel bir iş bırakma ile dile getirilmesini teklif etti. Amerikan işçilerinin temsilcisi, yoldaşlarının l Mayıs 1890'da grev yapılması yolunda aldığı karara dikkat çekti ve Kongre bu tarihte uluslararası bir proletarya gününün kutlanmasına karar verdi.

Otuz yıl önce Avustralyalı işçiler, aslında yalnızca bir günlük kutlama düşünmüşlerdi. Kongre, tüm ülkelerin işçilerinin, l Mayıs 1890'da sekiz saatlik işgünü için, hep birlikte gösteriler yapmasını kararlaştırdı. Kimse bu kutlamanın daha sonraki yıllarda da tekrarlanmasından söz etmedi. Doğal olarak, kimse, bu düşüncenin bir şimşeğin çakışı gibi başarı kazanacağını ve işçi sınıfı tarafından kısa zamanda benimseneceğini önceden göremezdi. Bununla birlikte, l Mayıs'ın her yıl kutlanacak sürekli bir kurum haline getirilmesinin gerekliliğini herkesin kavraması ve hissetmesi için, l Mayıs'ın yalnızca bir kez kutlanması yeterli oldu.

İlk l Mayıs'ta sekiz saatlik işgününün uygulanması talep edildi. Ama bu hedefe ulaşıldıktan sonra da, l Mayıs'ın kutlanmasına son verilmedi. İşçilerin burjuvazi ve egemen sınıf karşısındaki mücadelesi devam ettiği sürece, ve tüm talepleri karşılanmadığı sürece, l Mayıs, işçi sınıfının bu taleplerinin her yıl dile getirildiği gün olacaktır. Ve daha iyi günler doğduğunda, dünya işçi sınıfı kurtulduğunda, büyük bir olasılıkla insanlık o zaman da l Mayıs'ı, geçmişte verilen zorlu mücadelelerin ve çekilen acıların anısına yine kutlayacaktır.

 

1 MAYIS NEDİR.?  
İşçiler, hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için sendikalar ve dernekler kurdular. Bu örgütler, önce genellikle yalnızca bir bölgeyi ve işkolunu kapsıyordu. Daha sonra, bir ülkede bütün işkollarında çalışan işçilerin bir araya geldiği sendikalar oluşturuldu. Ekmek ve demokrasi mücadelesi, işçileri daha üst düzeyde birliklere zorladı.

İşçiler, hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için kendi lehlerine kanunlar çıkarılmasını istemeye başladılar. Devletin ve siyasal iktidarın, işverenlerin istedikleri gibi at oynattıkları bir düzene izin vermemesini istediler. Bu isteklerini siyasal iktidara kabul ettirebilmek için de gösteriler, yürüyüşler, mitingler düzenlediler, grevler yaptılar.

Yaklaşık 150 yıl kadar önceleri, dünyanın çeşitli ülkelerinin işçilerinin en önemli talebi, günlük çalışma süresinin azaltılmasıydı.

Karlarını mümkün olduğunca artırmaya çalışan sermayedarlar, birçok işyerinde günlük çalışma süresini 15-16 saate kadar yükseltmişlerdi.
Yaşayabilmek için bir başkasının işyerinde ücretli olarak çalışmak zorunda kalan ve bir araya gelip hakkını arayamayan birçok işçi, 35-40 yaşlarına geldiğinde tükenip, ölüyordu.
1850'li yıllardaki işçilerin hayali, günde 8 saat çalışabilmekti. Bu işçiler, 24 saatlik günün 8 saatinde çalışmak, 8 saatinde dinlenmek ve eğlenmek ve 8 saatinde de uyuyabilmek istiyorlardı.

Bu isteklerine bazı ülkelerde de ulaştılar. Örneğin, Yeni Zelanda'da bir şirkette daha 1848 yılında 8 saatlik işgünü uygulanmaya başladı. 1855 yılında Avustralya'da bir eyalette duvarcılar günde 8 saatlik çalışma hakkını elde ettiler. Bu mücadeleler sonucunda 19. yüzyılın ortalarında Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de günlük çalışma süresini 10 saate indiren yasalar kabul edildi.

1860'lı yıllarda ise özellikle Amerika Birleşik Devleri'nde günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi için dernekler kuruldu ve grevler yapıldı. Birinci Enternasyonal'in 1866 yılında toplanan kongresinde de yasal günlük çalışma süresinin 8 saat olması talep edildi.

İşçi sınıfının sekiz saatlik işgünü talebi ile 1 Mayıs arasında ilişki kurulması ilk kez 1867 yılında gerçekleşti. Amerika Birleşik Devletleri'nin Şikago kentinde 10 bini aşkın işçi 1 Mayıs 1867 Çarşamba günü 8 saatlik işgünü için büyük bir yürüyüş yaptı.

1870'li ve 1880'li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avrupa ülkelerinde günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi ve işçileri koruyucu mevzuatın çıkarılması ve uygulanması talepleri gündemdeydi. Özellikle 1880'li yıllarda bu ülkelerin işçi sınıfları toplumsal ve siyasal yaşamda ağırlıklarının duyurmaya başladılar. Birçok ülkede ilk önemli grevler bu dönemde gerçekleşti.

Japonya'daki ilk büyük ve önemli grev 1882 yılında Tokyo tramvay işçilerince yapıldı. 1885 yılında Çarlık Rusyası'nda büyük grevler oldu. 1886 yılında Fransa kömür madeni işçileri greve gitti. 1884 yılından 1886 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri'nde 22 bin işyerinde 1 milyondan fazla işçinin katıldığı grevler yapıldı.

Bu grevlerin büyük bir çoğunluğunda işçilerin taleplerinin başında çalışma süresinin 8 saate indirilmesi yer alıyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nde bazı ücretliler için günlük çalışma süresini 8 saate indiren yasaların kabulü ve ancak bunların gerektiği gibi uygulanmaması, 8 saatlik işgünü mücadelesine daha da güç verdi.

1880'li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri'nde iki önemli işçi örgütlenmesi vardı. Bir tarafta, üye sayısı fazla olan ve vasıflı-vasıfsız tüm işçileri üye yapan Emek Şövalyeleri, diğer tarafta çoğunlukla vasıflı işçilerin örgütlendiği Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu bulunuyordu.

Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu, 1884 yılı Ekim ayındaki kongresinde, 8 saatlik işgünü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenleme kararı aldı. Emek Şövalyeleri örgütü buna karşı çıktıysa da, bu kuruluşun bazı şubeleri bu talebi haklı bularak destekledi.

1886 yılının ilk aylarında 8 saatlik işgünü için büyük grevler oldu. Nisan ayının sonlarına gelindiğinde, 130 bin dolayında işçi, grevler sayesinde 8 saatlik işgününü elde etmişti.

1 Mayıs 1886 tarihinde Milwaukee'de polis göstericilerin üzerine ateş açtı ve dokuz kişi öldürüldü. Ancak bu tür baskılara rağmen 1 Mayıs 1886 tarihinde Amerika'daki gösterilere yaklaşık 400 bin işçi katıldı. Şikago'da 40 bin dolayında işçinin gösteri yürüyüşü ve grevi ise, en önemli olaylardandı. Şikago'da 21 bin işçi 17 Nisan'da ve 25 bin işçi 25 Nisan'da gösteri yürüyüşü yapmıştı. Bu yürüyüşlerin hiçbirinde olay çıkmadı.

3 Mayıs 1886 günü ise Şikago'daki McCormick tarım araçları fabrikasının (adı daha sonra International Harvester oldu) önünde toplanan birkaç yüz grevci işçiye polis tarafından ateş açıldı. Bu işyerinde Şubat ayından beri grev sürüyordu ve işveren polis desteğiyle grevkırıcıları çalıştırıyordu. Polisin bu saldırısında altı işçi öldürüldü.

8 saatlik işgünü için ülke çapında kampanya sürdürülürken polisin bu saldırısıyla altı işçinin ölmesi üzerine, 4 Mayıs 1886 günü Şikago'da Samanpazarı meydanında bir protesto gösterisi düzenlendi.

Gösteri olaysız bir biçimde sürerken, polis, gösteriyi dağıtmak için saldırdı. Bu arada, kimin tarafından atıldığı hala belirlenemeyen bir bomba, iki polisin hemen, altı polisin ise aldıkları yaralar nedeniyle daha sonra ölmesine neden oldu. Polisin açtığı ateş üzerine de en az on kişi öldü.

Atılan bomba bahane edilerek, Şikago'da işçi gösterilerini düzenleyenlerden anarşist düşünceyi savunan (anarkosendikalist) 8 sendikacı tutuklandı. Yapılan yargılamada, tutuklananların atılan bomba ile hiçbir şekilde bağlantılı olduğu gösterilemedi.

Ancak, bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri'nde yaratılan işçi ve sendika düşmanı hava nedeniyle, jüri, zanlıları suçlu kabul etti. Samanpazarı'ndaki olaylara ilişkin mahkeme kararı adil değildi. Chicago'da 1 Mayıs günü Parsons'un önderliğinde bazı iddialara göre 40, bazı iddialara göre 80 bin kişinin katıldığı bir yürüyüş yapılmıştı; ancak herhangi bir olay çıkmamıştı. Ayrıca, 4 Mayıs gösterisini düzenleyenler sosyalist veya komünist değil, anarşistti. August Spies, ABD'de Almanca olarak yayımlanan bir anarşist gazetesinin (Arbeiter Zeitung) yayın yönetmeniydi.

Zanlıların jüri tarafından suçlu bulunmasında en önemli belge, 4 Mayıs 1886 günlü mitingin çağrısıydı. İlanın ilk biçiminde, "işçiler, silahlanın ve tüm gücünüzle gelin" sözleri yer alıyordu. Spies, provokasyon korkusuyla bu cümleye karşı çıktı. Bu cümle metinden çıkarıldı. Ancak diğer bir matbaada basılan bildirilerin tümü imha edilemedi. Zanlılar aleyhindeki en önemli kanıt, bu bildiri oldu.

Mahkemede 8 sendikacıdan 7'sini idama mahkum etti. İdama mahkum edilen 5 kişinin cezaları onaylandı, ikisinin cezaları ömürboyu hapse çevrildi. Cezaları onaylananlardan Louis Lingg infaz öncesinde intihar etti veya öldürüldü. George Engel, Adolph Fischer, Albert Parsons ve August Spies 11 Kasım 1887 tarihinde idam edildiler.

Bu olaylardan altı yıl sonra, 1893 yılında, eyalet valisi John Peter Altgeld hapiste bulunan 3 kişiyi affetti. Diğer taraftan Samanpazarı meydanında barışçı göstericilere saldırı emrini veren polis yetkilileri Bonfield ve Schaack ise 1899 yılında görevlerini kötüye kullanmaktan meslekten ihraç edildiler.

4 Mayıs 1886 tarihindeki Şikago olaylarından sonra, işçilerin 8 saatlik işgünü ve işçi lehine diğer alanlarda yasalar çıkarılması konusundaki mücadelesi durmadı.

Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu bu arada Amerikan İşçi Federasyonu (AFL) adını almıştı. Amerikan İşçi Federasyonu'nun 1888 yılında yapılan kongresinde, Marangozlar Sendikası'nın öncülüğünde ve diğer tüm sendikaların desteğiyle, 8 saatlik işgünü için bir mücadelenin başlatılması kararlaştırıldı. Bu gösteriler 1 Mayıs 1890 tarihinde yapılacaktı.

Bu arada bir başka girişim, 1 Mayıs'ı yalnızca 8 saatlik işgünü ve temel sendikal haklar için mücadele günü olmaktan çıkararak, işçi sınıfının uluslararası birliği ve dayanışmasını gündeme getirdi.

1888 yılında Londra'da toplanan bir başka uluslararası işçi kongresinde ise, Belçika delegesi Anseele, en temel işçi haklarının tanınması için uluslararası işçi hareketinin gücünün gösterilmesini sağlayacak gösterilerin yapılmasını önerdi. Bu gösteriler için öngörülen tarih ise 1889 yılı Mayıs ayının ilk Pazar günüydü. Bu önerge daha sonra değiştirildiyse de, bilinebildiği kadarıyla, uluslararası işçi hareketinin birlik ve dayanışma günü olarak 1 Mayıs'ın kutlanması konusundaki ilk girişim budur.

Çeşitli ülkelerdeki işçi hareketlerinin temsilcileri 1889 yılında Paris'te uluslararası bir toplantı düzenlediler ve İkinci Enternasyonal'i oluşturdular.

Bu toplantıda, Şikago olaylarına hiç değinilmeden, günlük çalışma süresinin 8 saate indirilmesi ve işçi hakları konusunda Paris Kongresinde kabul edilen diğer kararların siyasal iktidarlara kabul ettirilmesi için aynı günde ve zamanda bütün ülkelerde büyük bir uluslararası gösteri düzenlenmesi kararlaştırıldı. Amerikan İşçi Federasyonu'nun 1888 kongresinde alınan karar uyarınca 1 Mayıs 1890 tarihinde böyle bir gösteri yapacağı belirtilerek, uluslararası gösteri gününün de 1 Mayıs 1890 olması kararlaştırıldı.

İkinci Enternasyonal'in 1889 yılında Paris'te yapılan ilk kongresinde, ABD Sosyalist İşçi Partisi delegesi J.F.Busche, işgününün kısaltılması için her yıl gösterilerin düzenlenmesi amacıyla belirli bir günün saptanmasını önerdi. Çeşitli tarihler üzerinde görüşme yapıldı. Busche, Amerikan Emek Federasyonu'nun bu amaçla 1 Mayıs 1890 günü gösteriler düzenleyeceğine işaret etti. Fransız Sendikalar Federasyonu yöneticilerinden Raymont Lavigne bu öneriyi destekledi. Alınan kararda şöyle deniliyordu:

"1 Mayıs 1890 Günü Uluslararası Gösteri. Tüm ülkelerde ve kentlerde aynı zamanda, üzerinde anlaşma sağlanan aynı günde işgününü sekiz saate yasal olarak indirmek için işçilerin kamu yetkililerinin karşısında güçlerini göstermeleri ve Paris Uluslararası Kongresi'nin diğer kararlarının uygulanması için belirli bir tarihte büyük bir uluslararası gösteri örgütlenecektir.

Amerikan Emek Federasyonu'nun 1888 Aralık'ın St.Louis'de düzenlenen kongresinde 1 Mayıs 1890 tarihinde benzer bir gösterinin düzenlenmesine daha önceden karar verilmiş olduğu göz önüne alınarak, uluslararası gösteriler için de bu tarih kabul edilecektir. Değişik ülkelerin işçileri kendi ülkelerinin özel durumlarının ortaya çıkardığı koşullara göre bu gösteriyi gerçekleştireceklerdir."

1 Mayıs, ülkesi, milliyeti, siyasal görüşü, dini, mezhebi, anadili, mesleği, cinsiyeti, yaşı ne olursa olsun bütün işçilerin ekmek-barış-özgürlük ve demokrasi için birlikte mücadele ettikleri, birbirleriyle dayanışmalarını gösterdikleri ve gövde gösterisi yaptıkları gün oldu.

1 MAYIS NE DEĞİLDİR.?

1917 yılındaki Rus ihtilalinden sonra uluslararası işçi hareketinde büyük bir bölünme yaşandı. İşçi sınıfının birlik-beraberlik ve uluslararası dayanışma günü olan 1 Mayıs'lar, Komünist Partisi'nin ve Kızıl Ordu'nun gövde gösterisi yaptığı bir gün haline dönüştürüldü. Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin öncülüğünü kabul eden diğer ülke komünist partileri de 1 Mayıs'ı gerçek özünden oldukça farklı bir biçimde kutladılar. Komünistlerle anarşistlerin ittifak içinde olduğu günlerde, 1 Mayıs'ın tarihi çarpıtılarak, Şikago'da öldürülen anarkosendikalist sendikacılara gönderme yapıldı. Halbuki, 1 Mayıs'ın kutlanmasına ilişkin ilk kararda Şikago olayları gündeme alınmamıştı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde bu anlayış daha da etkili oldu. İşverenler ve onlardan yana siyasal iktidarlar ise, işçi sınıfı hareketini bölmek için komünist partilerinin bu yanlışından alabildiğine yararlandılar. 1 Mayıs'ın komünistlerin bayramı olduğu iddia edildi. 1 Mayıs'ta anarşi ve terör olacağı ileri sürülerek, işçilerin evlerinde oturmaları veya işyerlerinde sessiz-sakin çalışmaları istendi. 

İşçi sınıfıyla hiç bağları olmadığı halde işçi sınıfı adına hareket ettiğini ileri süren bazı gruplar, 1 Mayıs'larda bireysel eylemler yaptıkça, işverenlerin yalanları görünüşte haklı çıktı. Birçok durumda ise, bazı karanlık güçler, 1 Mayıs günleri kışkırtıcı ajanlar kullanarak olaylar çıkarttılar ve böylece işçi sınıfının gövde gösterisi yapmasını engellemeye çabaladılar.

TÜRKİYE'DE 1 MAYIS KUTLAMALARI

Türkiye'de 1 Mayıs'ın ilk defa 1906 yılında kutlandığı sanılmaktadır. 1909, 1910, 1911 ve 1912 yıllarında 1 Mayıs'ın daha geniş katılımla kutlandığını biliyoruz.

1920, 1921, 1922, 1923 ve 1924 yıllarında İstanbul'da ve/veya ülkenin bazı başka bölgelerinde 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. 1 Mayıs 1925 yılında kutlamaların ardından, ülkedeki sendikalar yoğun bir baskıyla karşılaştılar.

Bu yıllarda, Türkiye işçi sınıfının sayısal olarak azlığı, az sayıda işçinin çalıştığı işyerlerine bölünmüş olması, deneyim yetersizliği gibi nedenlere bağlı olarak 1 Mayıs kutlanması büyük bir önem kazanmadı.

 İkinci Dünya Savaşı sonuna kadarki yıllarda her 1 Mayıs'ta ülkede olaylar olacakmış havası yaratıldı ve işçiler üzerindeki baskılar yoğunlaştırıldı.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'de sendikacılık hareketinin yeniden gelişmesi ve özellikle uluslararası sendikacılık hareketi ile tanışmasıyla birlikte, 1 Mayıs'ın işçi sınıfının birlik ve uluslararası dayanışma günü olduğu anlaşılmaya başlandı.

1950'li yıllarda Soğuk Savaş Türkiye'nin iç politikasını da belirliyordu. 1 Mayıs bu dönemde "komünist bayramı" olarak kabul edildiğinden, 1 Mayıs öncesinde güvenlik güçleri çeşitli önlemler alırdı. Ancak Adnan Menderes 1 Mayıs 1960 günü Başbakan olarak yaptığı konuşmada işçilerin "1 Mayıs İşçi Bayramı"nı kutladı ve herkesi şaşırttı. 

Başvekil Adnan Menderes 1 Mayıs 1960 günü radyodan yaptığı bu önemli konuşmasında ülkede ihtilal söylentilerine değindi, ülkede bir ayaklanma girişimi olduğundan söz etti ve şunları söyledi. [1]:

"Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı, işçi kardeşlerimize elemsiz, kedersiz birçok bayramlar idrak etmelerini ve onların refah ve saadetini temenni ederken, bu gayede kendilerine her zaman yardımcı olmanın en aziz emelimi teşkil ettiğini ifade etmek isterim...

Bu şeametli ayaklanma teşebbüslerinin bir merkezden idare olunduğuna dair bin bir delilden biri de bütün bu gayretlerin kendine mahsus bir mantık içinde cereyan etmesi, hadiselerle tarihlerin arasındaki münasebete ve takvime büyük bir ehemmiyet verilmekte olmasıdır... Bakınız. Bugünkü hadiseler de, Tahran'daki CENTO toplantısı, 1 Mayıs Bayramı ve 2 Mayıs İstanbul NATO toplantısı gibi tarihler seçilerek, görülerek, hadiselerle ayarlanmış görünmüyor mu.? 1 Mayıs İşçi Bayramı ise, sokaklara dökülerek bizim şu sözde ihtilalcilerin, işçi kardeşlerimizin her yerde teşkil edecekleri büyük kalabalıktan da istifade etmek maksadına bağlı görünmüyor mu?"

Dönemin Demokrat Parti muhaliflerinden Forum Dergisi'nde ise Adnan Menderes'in bu konuşmasını eleştiren "1 Mayıs Bayramı" başlıklı şu yazı yayınlandı. [2]:

"İstanbul halkının 24 saat evlerinde kapalı kaldığı 1 Mayıs günü, çoktan beri D.P.Radyosu haline gelmiş olan (ve sanki halkın sinirini bozmak vazifesini yerine getirmek için çalışan) Devlet Radyolarında, Menderes'in şimdiye kadar yaptığı konuşmaların en serti, en hiddetlisi durmadan tekrarlandı. Baştanbaşa muhalefete karşı delilsiz isnatlarla ve her cümlesi 'isyan', 'ayaklanma', 'ihtilal', 'Hükümet darbesi', 'siyasi suikast' kelimeleri ile dolu olan bu nutkun sonunda, gayet yumuşak bir eda ile Türk işçilerine hitap edildi.

Vatandaşlar, Türkiye Başvekilinin şu cümleleri sarfettiğine hayret içinde şahit oldular: 'Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı, işçi kardeşlerimize elemsiz, kedersiz birçok bayramlar idrak etmelerini temenni ederim.'

"Nasıl hayret edilmesin ki, 1 Mayısın Türkiye'deki ismi Milli Bayramların adını tesbit eden 27 Mayıs 1935 gün ve 2739 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller hakkındaki Kanun'un 2inci maddesinin C bendine göre, sadece 'Bahar Bayramı'dır. ..

"Yalnızca kanunda değil, bütün resmi ve gayrıresmi konuşmalarda da 1 Mayıs, memleketimizde yıllardır Bahar Bayramı olarak anılır.

"Başvekilin radyo konuşmaları, irticalen değil, önce düşüne taşına hazırlanarak yazıldığına, hatta konuşma banda (yani ses makinesine) alındıktan sonra, bu bant Radyo Evine götürülmeden önce, Menderes tarafından en aşağı bir defa dinlendiğine göre, bu vasıflandırmayı bir 'dil sürçmesi' olarak kabul etmeğe de imkân yoktur.

Yine hepimiz biliriz ki, 1 Mayıs, Marksist Sosyalistler ve Koministler için İşçi Bayramıdır. Solcu işçilerin 'dünya ihtilali' gayesiyle birleşerek bayram yaptıkları gündür.

Ve zaten Türk Kanun Koyucusunun 1 Mayısı 'bahar bayramı' olarak ilan edişinin sebebi de, beynelmilel işçi hareketlerinin Türkiye'de de sınıf mücadelesi şuurunu yaratmak için böyle bir günü kendilerine maletmesine meydan vermemekten ibarettir... Menderes'in 1 Mayıs'ı 'İşçi Bayramı olarak ilan edivermesinden' dolayı, kendisinin sola kaymaya başladığını iddia edecek değiliz. Ama şu kadarını belirtmek isteriz ki, Menderes, Mahar Bayramını kendi başına vaftiz ederek İşçi Bayramı haline getirmekle, bir kerre daha 'yalnız Meclise ait olan bir yetkiyi kendisinde görmek hevesine' kapılmıştır."

1960'lı yıllarda Türkiye işçi sınıfı, çeşitli nedenlerle, bölünmüş durumdaydı.

1967 yılında DİSK kuruldu. DİSK 1976 yılında 1 Mayıs'ı İstanbul'da Taksim Meydanında kutladı. Gerek 1976, gerek yine DİSK tarafından Taksim'de kutlamaların yapıldığı 1977 ve 1978 yıllarında, 1 Mayıs'lar işçi sınıfının sermayeye karşı bir gövde gösterisi oldu. Ancak bir ölçüde yasal ve yasadışı sol örgütlenmelerin rekabet alanı ve birbirlerine karşı gövde gösterisi haline de dönüştürüldü.

1 Mayıs 1977 tarihinde karanlık güçlerce Taksim'de göstericilere açılan ateş sonucu çıkan panikte 30'dan fazla göstericinin ölmesi ise 1 Mayıs'lar konusunda sermaye çevrelerinin yaratmak istediği havayı pekiştirdi.

1 Mayıs'ın 1976, 1977 ve 1978 yıllarında kutlanması, ülkemizde demokratik mücadele açısından son derece önemli birer adımken, bu kutlamaların sol grupların rekabet alanı haline getirmek istenmesi, işçi sınıfının birliğinin sağlanmasına zarar verdi ve birçok işçiyi ve sendikayı 1 Mayıs kutlamalarından kaçırdı.

1980 öncesinde TÜRK-İŞ'e bağlı bazı sendikalar 1 Mayıs kutlamalarına katıldılar. Ancak TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu'nun tavrında 1989 yılında önemli bir değişiklik oldu. Yönetim Kurulu 1 Mayıs'la ilgili olarak bir bildiri yayınladı. Bu bildiride şöyle deniliyordu.

"1 Mayıs, dünyada çalışanların uluslararası dayanışmasının kutlandığı, emeğin yüceliğin hatırlatılarak anıldığı gündür."

1 Mayıs 1990 tarihinde ise TÜRK-İŞ tarafından Genel Merkezin altındaki salonda bir toplantı düzenlendi. TÜRK-İŞ tarafından hazırlanan bildiri de işyerlerinde okundu. Bu bildiride şöyle deniliyordu.

"Bugün dünyanın pek çok ülkesinde milyonlarca işçi, emeğin birlik, dayanışma ve mücadele gününün mutluluk ve kıvancını seninle paylaşmaktadır.

"Bugün 1 Mayıs.

"Bayram coşkusu ve çeşitli etkinliklerle kutlanan 1 Mayıs'lar, dünyanın hangi yöresinde, hangi dinden, hangi dilden, hangi ırktan, hangi renkten olursa olsun, ayırım gözetmeden hepimizin sevgide, saygıda, tasada ve kıvançta birlikte olduğumuzun teyid edildiği günlerdir."

İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, 1992 yılında TÜRK-İŞ, DİSK ve HAK-İŞ tarafından birlikte kapalı salon toplantısı biçiminde kutlandı. TÜRK-İŞ ilk kez 1993 yılında İstanbul'da Abide-i Hürriyet Meydanı'nda 1 Mayıs mitingi düzenledi. Kutlamalar daha sonraki yıllarda düzenli biçimde devam etti. [1]

"Başvekilin Millete Hitabı," Yedi Ocak,

7 Mayıs 1960, s.6. -[2] Forum, Sayı 147, 15 Mayıs 1960, s.2-3. Yıldırım Koç

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

 

Diğer Haberler

  • BİR ÖLÜM & BİR ÖYKÜ & HALNAME
  • 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ DENİLİNCE.!
  • 10 KASIM ATATÜRK'Ü ANMA GÜNÜ VE HAFTASI
  • *AYNI FAY ÜZERİNDE BU BÜYÜKLÜKTE DEPREM OLMADI*
  • THE WORLD RALLİES İN THE FACE OF DİSASTER
  • ABD SAVAŞ GEMİSİ USS NİTZE İSTANBUL BOĞAZI'NDA
  • İSTANBUL’UN BÜTÇESİ EMİN ELLERDE
  • YENİLENEN YEREBATAN SARNICI TÖRENLE AÇILDI
  • KIBRISTA NELER OLUYOR.?
  • Kahvaltıya Atılan İmza:*BALIKESİR*
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP