DEMOKRATİK SOSYAL PARTİ MÜMKÜN MÜ.? – 1 –

Türkiye’de Demokratik Ve Sosyal Bir Parti Mümkün müdür.?

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

DEMOKRATİK SOSYAL PARTİ MÜMKÜN MÜ.? – 1 –

Türkiye’de Demokratik Ve Sosyal Bir Parti Mümkün müdür.?

NESNEL ŞARTLAR:

Demokratik ve sosyal bir partinin ülkemizde kurulabilmesi için onlarca evet ve hayır cevabı verilebilir. Ama umut devrimcidir. Bu nedenle ben, bu soruya kocaman bir EVET diyorum.

Sorunu önce sınıfsal ve sosyal boyutuyla ele almalıyız derim. Ülkemizde dört ( 4 ) devrimci dinamiğin var olduğunu söyleyebilirim.

Bunlar sırasıylaİ 1-) İşçi sınıfı-emekçiler-çalışanlar, 2-) Aydınlar, 3-) Aleviler ve 4-) Kürtlerdir. İsterseniz bunların devrimci bir dinamik olup olmadığına bakalım:

1-) İŞÇİ SINIFI;

İşçi sınıfı’nın cılız olan varlığının 1950 ler den sonra gelişen kapitalizme bağlı olarak güçlendiğini ve 1961 Anayasasıyla kazanılan haklar ile siyaset sahnesine çıkacak boyutlara ulaştığını ve 1970 Haziranında o güne kadar görülmeyen bir kitlesellikle nerdeyse İstanbul Komünü kuracak nicelik güce sahip olduğunu görüyoruz. DİSK’e bağlı iççilerin başlattığı siyasal içerikteki bu eyleme tüm sendikalardan ve sendikasız işçilerden kitlelerin katıldığının altını çizmeliyim.

Hem 12 Eylül darbesinin hem de 1991 de Sovyet sisteminin yıkılmasının emekçiler üzerinde ki olumsuz etkileri beklenenin de üzerindedir. 

Bir de, neo-liberalizmin 1980 sonrası izlediği politikalarının işçi sınıfının nicelik gücünde bir azalmaya neden olduğu gibi aynı zamanda taşeronlaşma, üretimin bölünmesi, sendikal aristokrasi vb. uygulamalarla sendikal örgütlülüğün de zaafa uğradığını söyleyebiliriz.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen sınıfın kendisi kolektif niteliği, disiplini ve teknolojiyle olan kopmaz bağı ve de üretimden gelen gücü nedeniyle potansiyel niteliğini korumaktadır. Son 53 yıllık geçmişe dönüp alıcı gözle baktığımızda sınıfta ki ışığı görürüz.

İşçi sınıfı ve emekçiler nicelik ve nitelik birikimiyle demokratik ve sosyal bir partinin oluşumunda önemli rol üstlenebilecektir.

2-) AYDINLAR;

Son 100 yılı incelediğimiz de görürüz ki sadece ülkede değil, dünyaca ünlü yazar, şair, müzisyen, tiyatro oyuncusu ve yönetmenlerin kahir çoğunluğu demokrat, sol, sosyalist düşüncededir.

Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Ahmet Arif, Ruhi Su,  Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Kavuklu Hamdi, İsmail Dümbüllü, Haldun Dormen, Afife Jale, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Fazıl Say ve saymakla bitiremeyeceğimiz diğerleri. 

Sol düşünce de ki aydınlar aynı zamanda insan ve hayatın inşasında da ülkemizin ağırlıklı potansiyelini oluştururlar. Özellikle Dr. Şefik Hüsnü’nün başını çektiği sosyalist girişimler bugüne kadar gelen bir birikimin de başlangıcını oluşturur.

Bu geleneğin bir sonucu olarak Hikmet Kıvılcımlı ve Mihri Belli 1930’lardan başlayarak 1970’lere kadar devrimci mücadeleye damgasını vurmuş sosyalist iki aydındır.

İştirakçi Hilmi’nin başını çektiği ilerici girişim ise bugünkü aydınlar üzerinde -farkında olmayanlar çoğunlukta olsa da- derin etkiler bırakmıştır. 

İsmail Hakkı Tonguç tarafından öncülük edilen Köy Enstitüleri, TÖS - Türkiye Öğretmenler Sendikası ve devamı olan

TÖB-DER Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, TMMOB - Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği,

TTB - Türk Tabipler Birliği,

TÜMAS - Tüm Asistanlar Derneği,

TÜMÖD - Tüm Öğretim Üyeleri Derneği) gibi sayısız aydın kuruluşları bu alanda ki tartışılmaz üstünlüğü temsil ederler. Türkiye de en ilginç göstergelerden biri de B. Ecevit iktidarı dönemindeki nispi özgürlük ortamında ortaya çıkan POL-DER örgütlenmesidir.

Nerdeyse polis nüfusunun %80’ni bünyesinde toplayan bu yapı ülkemizdeki aydın potansiyelinin (ki Aydın kategorisinde alt düzeyde de olsa) eğer koşullar uygunsa her alanda etkin bir güce sahip olacağının bir göstergesi gibidir.

Yine aydın potansiyelinin en yaygın olduğu alanlarından biri de Türkiye Cumhuriyetinde ki subay yapılanmasıdır.

1961 Anayasasının hazırlanmasında önemli rol oynayan bu kadrolar nisbi özgürlük ortamının gelişmesinin mimarıdırlar.

Şovenizmin derin etkisindeki TSK’dan gelen bu asker aydınlar 1971 darbesi sonrası THKP-C ve diğer devrimci örgütlenmeler içinde yer alarak siyasal hayatta etkin olmayı sürdürmüşlerdir.  Bunun için hâkim sınıflar, ‘Güçler Ayrılığı değil Birliği’ ilkesi çerçevesinde kamusal aydın birikimini (özellikle asker ve polis) eritmeyi başarmışlar; Fakat kamusal güç, karşılarına, beyaz yakalılar olarak ortaya çıkmayı başarmıştır: KESK vb. gibi. Gerici Hükümet payandasıyla ayakta duran memur sendikaları ise aydın kesimin tortularıdır

Ülkemiz de en önemli Aydın Hareketi, Üniversite gençliği ile kendisini göstermektedir. 1961 Anayasasının Üniversitelere sağladığı akademik özgürlük, aydın potansiyelinin birikimi, ülkemizin yaşadığı derin ekonomik ve siyasi kriz, 68 kuşağının siyasi sahnede güçlü bir şekilde yer almasını sağlamıştır.

Tarihe derin izler bırakan bu hareketin etkinliğinde, uluslararası gelişmeler de bir o kadar belirleyici olmuştur diyebiliriz. Açıktır ki Öğrenci Gençlik bu potansiyelin en hareketli ve dönüştürücü olanıdır.

Özetle nicelik gücü ve kültürel zenginlikleriyle Aydınlar demokratik ve sosyal bir parti de önemli roller oynayacaklardır. Yeter ki kafa emeğini kol emeğiyle, kadim halkların tarihsel ve sosyal birikimiyle enerjilerini birleştirmesini başarabilsinler.

3- ALEVİLER; 

Alevilerin tarihsel yolculuğu olağanüstü acılar ve deneylerle doludur. Dünya da başka bir benzeri olmayan bu kadim inanç topluluğu, demokrat ve sosyal yönüyle ülkemizde ki en eski kitlesel birikimi oluşturmaktadır. Bu birikim, Karl Marks’ın temel öğretisinin ana temasını (Sosyalist sistem çözümlemelerini) ondan binlerce yıl öncesinden tümüyle kendinde barındırmaktadır.

Eğer Marksizm sınıfsız toplum teorisini (Maviyi) temsil ediyorsa Alevilik bu toplumun Pratiğini (Griyi) temsil eder. Hiçbir etnisite’ ye ve ulusa bağlı kalmayan bu enternasyonal yaşam biçimi her ne kadar kapitalizm şartlarında dejenerasyona uğramışta olsa ana doğrultusunu korumaktadır.  Tüm imha ve katliamlara rağmen kitlesel olarak varlıklarını sürdürüp bugünlere gelebilmelerinin olağanüstü yöntemler sayesinde olduğunu ve tarihte ‘zor’a başvurmadan bunu başardıklarını unutmamak gerekir. Kıblesi insan olan Alevilik, demokrasi ve yeni tipte insanın yaratılmasında referans noktasıdır. Demokrat ve sosyal bir partinin oluşumunda harcı oluşturacağını söyleyebilirim.

4- KÜRTLER;

Devrimci dinamikler arasında en değişken ve gelişime en fazla açık olan bu güç, geç kalmış bir ulusun ülkemizde ki ezilen bir kesimini temsil eder. Belki de sınıfsal-sosyal kategori içinde ne işi var Kürt faktörünün diye düşünebiliriz.

Fakat çağımızın yeniden yorumunun bir gereği olarak Kürtler, ezilenlerin yanına, hâkim ulusun tek ülke yaratmasının doğal sonucu olarak itilmişlerdir. İsteseler de hâkim sınıflarla işbirliği yapamazlar. Yapamazlar çünkü kendileri bir kere uluslaşma sürecine girmişlerdir ve ezilmeye, ötekileştirilmeye ve katledilmeye mahkûm edilmişlerdir.

Mahkûm edilmişlerdir çünkü egemen ulus onu bir kere kendi ulusundan saymıştır. Hâkim ulus, farklı ulus ve etnisite leri kendi ismi altında zorla, baskıyla ve katliamla bir arada tutmak zorundadır.

Nedeni ise açıktır: tarihsel olarak geç kalmıştır.

Eğer ülkemde uluslaşma süreci, 1700-1800 ler de ki kapitalistleşmeye bağlı olarak başlamış olsaydı büyük ihtimalle Kürtlerin Türkiye sınırları içinde kalanları 1900’le re gelindiğinde bu doğal kaynaşmanın içinde Türk kimliğiyle tarih sahnesine çıkmış olacaklardı. Ama ülke, o dönem üretmeyen ve sanayileşmeyen bir devlet olarak bu süreci yaşayamazdı.

Dolayısıyla tarihsel olarak hem Türkler hem de Kürtler geç kalmış bir uluslaşmanın üyeleridir. Artık çağımızda uluslaşma doğal yollardan değil yukardan aşağı yaratılmak zorundadır. Burjuvazinin ilerici rolü oynadığı ve yüzlerce yıl bekleyerek feodalizmin bağrında filizlendirdiği anti-feodal yani demokratik uluslaşma süreci, kapitalist Pazar, ortak dil-duygu ve toprak bütünlüğü yaratarak doğal bir gelişimin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

20. yy başından itibaren tüm uluslaşma potansiyeli taşıyan etnik ve ulusal yapılar bu doğal ve uzun yol için gerekli alt yapıdan yoksundu. Çünkü kapitalizm gelişip, hızlanmış Emperyalizm yani gericiliğin kalesi haline gelmişti.

Dolayısıyla bizim gibi geç kalmış geri ülkeler bir yandan kapitalist sistemin gereklerini yüzeysel olarak yerine getirip yani acele edip sisteme uyum sağlamak zorunda kalıyor (Yani Emperyal pazarın bir parçası olmaya çalışıyor) hem de uluslaşma sürecine girmesi gerekiyordu.

Türk uluslaşma süreci ister istemez ortak dil, Pazar, Duygu ve Toprak bütünlüğünü yaratmak zorundaydı. Başka türlü ulus olunamayacağı ve bunların inşası için de beklenecek bir zaman da olmadığı için Türkiye’nin oluşumunda hızla ve zorla uluslaşma sürecine girilmiştir.

Sonuç ortadadır. Tüm dünya da benzer süreçler ve sonuçlar yaşamıştır. Kürtler ise bu tarihi anda (1920’lerde) çok geri sınıfsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde olduğu için uluslaşma hareketini başlatacak yeterli donanımları, tarihsel arka planları ve alt-üst yapıları yoktu. Dolayıyla bu işi başarabilecek tek ulus Türk’lerdi ve işe koyuldular.

Evet, belki öncülük Türklerdeydi ama bu uluslaşma yukarıdan aşağı ve sıkıştırılmış kalıplar içinde olmak zorundaydı. Bu kalıplar ister istemez diğer hiçbir ulusu ulus olarak kabul etmeyecek kadar kusursuz şekilde dizayn edilmeliydi. Öyle de oldu. Kürtler zaten yüz yılın başında uluslaşmaya hazır değildi. Fakat onlara verilen söz ve vaatler nedeniyle potansiyel tehlike olabilirlerdi. Komşu Irak’ta ki uluslaşma hareketi bizdeki Kürtleri de harekete geçirdi. Bu açıdan ülkemizdeki Kürtler, dinamizmini iki kaynaktan almaktadır: Birincisi ulus olma isteği ve çabası ise diğeri devletin, ulus olduklarını inkâr ederek bu çabayı imha etme girişimidir. Her türlü İslami tarikatı barındıran ve çoğunlukla muhafazakâr olarak yaşam süren Kürdistan da kapitalizm den çok feodal yapı hâkimdi. Bilinçli olarak geri bırakılıp devletin en büyük destekçisi olması için büyük çaba harcanan Kürtler, gelinen noktada tümden devletin kontrolü dışına çıkmış bulunmaktadır.

Bu açıdan, Kürt Özgürlük Mücadelesi bugün HDP çatısı altında doğru yolda ilerlemektedir. Ülkemizin ekmek su gibi ihtiyacı olan Demokrat ve Sosyal bir partinin kuruluşunda ivmenin başlatılması ve mücadelenin omnurgasının inşasında tüm muhafazakâr niteliğine rağmen Kürtler temel bir güç olarak durmaktadır. Bu güç aynı zamanda Kürtlerin yaşadığı bölgede ki feodal ve gerici anlayışları değişime uğratacak tek devrimci dinamiktir.

Yukarıda ki temel dinamiklerin varlığı, şimdilik belirleyici olmayan yan dinamik birikimlerin önemini görmemezlikten gelmemizi sağlayamaz.

Bunlar ülkemiz de etnisite olarak; Çerkesler, Yörükler, Araplar, Gürcüler, Abazalar, Avşarlar, Süryaniler, Ezidiler, Ermeniler, Rumlar, Romanlar vb.leridir. İnanç olarak; Mutedil olarak ifade edilen gerçek inanç sahibi Müslümanlar, Aleviler, Hristiyan ve Musevi azınlıklar vb.leridir. Ayrıca çevreciler, cinsel olarak ötekileştirilmişler, kadınlar, doğada ki canlıları koruyanlar ve evrenin sürdürülebilir olabilmesi için çabalayan bilimsel girişimciler, işsizler vb. vb. onlarca potansiyeli sayabiliriz.

Tüm bu potansiyel güçlerin demokrat ve sosyal bir partinin inşası için gerekli sosyal ve kültürel desteği oluşturduğu açık.

Fakat bu olumlu malzemelerden, kalıcı, sürdürülebilir bir partinin inşası acaba mümkün mü.?

İsterseniz -2.- Bölümde Demokratik ve Sosyal Bir Parti’nin öznel koşullarını ele alalım.!

Selçuk Şahin Polat,  Mersin - 23 Ağustos 2015

Selçuk Polat, Mersin–Ekim.2015–selcuk-sahin-polat@hotmail.com,

http://www.medyagunebakis.com/ -okkesb@turkfreezone.com,

https://twitter.com/okkesb E.mail: okkesb@telmar.net,

https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,- okkesb@gmail.com,

Selçuk Polat, Mersin–Ekim.2015–selcuk-sahin-polat@hotmail.com, 

Diğer Haberler

  • CUMHURİYET KURTARILMAYI BEKLİYOR.!
  • İBN-İ HALDUN: 1332 - 1406
  • GEÇERKEN UĞRADIM; Özler Aykan Röportajı
  • BU; MİLLETİNE ÂŞIK BİR ADAMIN HİKÂYESİDİR.!
  • #BEN #MARİA #SUPHİ* OCAK.2021’de #KİTAPÇILARDA
  • *ERDOĞAN YARGILANSIN, CEZASIZ KURTULMASIN*
  • KAÇIŞ 1950 & İHSAN TAŞ
  • SABAH ALMANYA MUHABİRİ TÜRKİYE'Yİ TEHDİT ETTİ
  • ÜLKÜ TAMER'İN ARDINDAN
  • TÜRKİYE KISKAÇTA, AMBARGO BAŞLADI.!
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP