DERSİM DERT DEĞİL

DERSİM DERT DEĞİL.. DERT BAŞKA DERMAN BAŞKA.. DERSİNİZ DERSİM’DİR; AMA DERDİNİZ DERDİM DEĞİL!..

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

http://www.medyagunebakis.com/

DERSİNİZ DERSİM’DİR; AMA DERDİNİZ  DERDİM DEĞİL!..

Av. Cemil Can – 22.11.2009

İktidarın geliştirdiği “Analar Ağlamasın” edebiyatı bir süre daha ‘Kürt Açılımı’ na payanda olacağa benziyor… Aleviler Erdoğan’ın bu konuda sarılabileceği can simidi oldular... Başbakan geçici ‘müttefik’ lerini tepe tepe kullanıyor!.. Bu duygu sömürüsünü etkisiz hale getirebilecek kıvrak bir dil ve birikim gerekiyordu,  o da Öymen’ de vardı...

TBMM tutanaklardan okuyalım:

“Atatürk’ün ölüm yıldönümünde yapılan iş, aslında maalesef, Türkiye için üzüntü vericidir ve çok hazindir.” Atatürk; Şeyh Sait’le müzakere mi etti? Onların sözcüleriyle, temsilcileriyle masaya mı oturdu? Bunların hiçbirini yapmadı arkadaşlar. Yabancı ülkelerin istihbaratından mı yararlandı? Hayır.  Türkiye’nin istihbaratından yararlandı. Ve kısa bir sürede bütün terör örgütlerini dize getirdi… Maalesef bu ülkelerin anaları çok ağladı… Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Bir tek kişi çıkıp da “Analar ağlamasın diye bu mücadeleyi durduralım” dedi mi? İlk siz istiyorsunuz…”

Söyler misiniz bu sözlerde Alevilerden özür dilemeyi gerektirecek ne vardır?.. Asıl özür dilemesi gerekenler, bunu isteyenlerin ‘asi’ olan dedeleri değil mi?.. Ölülere özür diletmek mümkün olmadığından, kalanlara özür diletmek son yılların modası… Ölenleri siyaset ‘figürü’ olarak ileri sürüp geri çekenler, onların üzerlerinden siyaset üretmeyi bir meslek olarak benimsediler… Bu noktaya; söyleyecek sözü olmayanların köprüden önceki son çıkışı da denebilir…  Özür meselesine tekrar döneceğiz, biraz bekleyin!..

Elimizin altında ne güzel konular vardı… Her Allah’ın günü bir hukuk ihlali yapıyor ya AKP iktidarı… Hükümete ders veren verene; hem biz öğreniyoruz demokrasiyi hem onlar… Gel gör ki, kendilerine “ilerici” yaftasını yakıştırarak bugünlere kadar gelebilen bazı işe yaramaz adamlar,  gündemin birden bire değiştirilmesi oyununda rol aldılar... İktidarın önüne düşüp ‘çirkin siyasete’ yine malzeme oldular… Öyleyse bu hafta da, bu “müttefik”lere bir şeyler söyleyelim!..  AKP tarafı yine  serbesttir!?..

Ülke söz konusu olduğunda yöneticiler Önemlidir.. Ülke söz konusu olduğunda yöneticiler, yöresel bazda ise, şıhlar, ağalar ve aşiret reisi olan feodal beyler, almış oldukları (savaş, silahlı çatışma veya isyan gibi) önemli kararları ne tebaaya (halkla) danışırlar, ne de aileleri içindeki bireylerle tartışırlar… Kadınlar ve çocuklar insandır her tarafta; savaştan korkup ağlarlar; onların fikri bu nedenle hiçbir yerde sorulmaz. Kötü şeyler olabilir erkeklerin aldığı kararların sonunda; bu durumda sağ kalanlar konuşabilirler ancak; onlar yine kadınlar ve çocuklardır... Herkesin dağarcığı hafızaları kadardır; sadece yaşadıklarını anlatabilir… “Karargahta” akşam ne konuşulduğu genellikle öykülerin içinde  yer almaz!.. Dolayısıyla anılarla aktarılabilecekler de onları yazanların yaşadıkları ile sınırlıdır... Bu nedenle o günlerin anılarının anlatıldığı metinlere bağlı kalmak yanıltıcı olabilir. Aynı şekilde olayları salt bir asayiş olayı gibi görenlerin, tutanaklarına da bağlı kalınamaz. Olayların içinde yabancı parmağı var mı?.. Bu sorunun da yanıtı alındıktan sonra, aklı başında olan herkes bir değerlendirme yapabilir… Tarihte ne olduğunu anlayıp bir yere koyabilmek için, tepemizin üstünde her zaman dürüst bir tarihçinin oturması gerekmez…

Dersim olaylarından dersini alamayanların bir kısmı, bu isyanın bastırılmasına “soykırım” diyorlar (1)… Oldukça iddialı bir tanımlama, bir o kadar da ilginç!.. ‘Soykırım’  son senelerde çok moda bir suçlama… Nobel ödülüne talip olanlar için dışarıya açılan birinci kapı adeta!.. “Soykırım” a uğradıkları iddiasında olanlar, bu topraklar üzerinde halen yaşıyor ama!.. O da bir diğer yaman çelişki... “Soykırım” görüşünde ısrarlı olanların hazırladıkları kocaman bir da arşiv var; tebrik edilecek durumda… Birkaç cümle ile özetlemek gerekirse, orada anlatılanlar: İsyanın bastırılması amacıyla gelen güvenlik kuvvetleri ile ‘ağalar’ arasında başlayan çatışmadan, kaçarak kurtulmaya çalışılan, örneğin bir annenin bu karmaşa içinde kaza kurşunu ile vurulduktan sonra altında kalan çocuğunun yaşadıkları; çoğu buna benzer yürek sızlatan öyküler… Ne var ki, çocuklara yaşatılan bu dram, hiçbir zaman onları bu maceraya sürükleyen büyüklerinin masum ve haklı olduğunun kanıtı olarak sunulamaz... Bu nedenle sağdan-soldan yapılan bugünkü yırtınmalar bir ‘cesaret’ ve ‘aydın olma ölçütü’ olarak da  kullanılamaz!.. Bir de asayişi temin etmekle görevli olanların verdiği raporlar var…

Bu raporları esas alarak anlatanları da dinlemek gerekir (2)… Çünkü onlar olayların beri tarafında kalanlar… Tam olarak her şeyi yaşamadıklarından, yaşayanları da dinlemiş olamazlar… Bu nedenle onların anlattıkları da yeterli değil...  Bir de ne kalıyor geriye?.. Olayda parmağı olan yabancılar!..  Sizi o kadar zahmetli bir işe sokacak değilim; merak edenler için bu konuda yazılmış bir makalenin bağlantısını veriyorum (3)… O da isyancıların tarafında, ziyanı yok bir de onu dinleyelim... Yani kısaca, böyle gidersek eğer, sonunda tarihte yaşanan bütün olayları ele alıp tek tek değerlendirmemiz gerekecek… Onu da biz yaparsak, tarihçiler ne iş görecek?.. Onları yanımıza ‘asistan’ olarak mı alsak acaba!?..  Bu gidişle tarihçiler de işsiz kalacak!..

Gelin bu defa Ansiklopediye göz atmakla işe koyulalım… Şöyle kolay yoldan el altında bulunan bir ansiklopedi elinize  alın, (D) maddesini açın!.. Hadi bakalım siz internet kullanıcıları iyisiniz; sizin için bağlantı koyuyorum(4)… ‘Tıklayıp’ siz de açılacak sayfalara göz atın... Gördüğünüz gibi bu olayla ilgili madde, olabildiğince objektif yazılmış… İki tarafın fikrine ve anlatımlarına yeterince yer verilmiş… Dikkatinizi çekti mi bilmem, en iddialı bir şekilde söylenen sözlerin hemen hemen tümünde “kaynak belirtilmemiş” notu var!.. Bunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmayalım...

Okuduklarınıza ister  inanın ister inanmayın, ansiklopedi de  kafa da sizin!.. Ben ne anladığımı kendime saklayacak değilim anlatıyorum, dinleyin: Osmanlı döneminde yüzyıllarca ‘yurtluk’ ve ‘ocaklık’ biçiminde özerk olarak yönetilen Dersim, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla özerkliğini kaybetmiştir. Buradaki aşiretler, yönetimin ellerinden alınmasına karşı çıkmışlar; vergi vermek, askere gitmek gibi yükümlülüklerden de kaçınmışlardır... 1935 tarih ve  2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanunun uygulanmaya başlamasıyla, 1937 yılı başlarında ‘yeniden’ olaylar çıkarmaya başlamışlar... Son olarak Başbakan İnönü de iki yıldır izlenen reform politikalarına  direniş olduğunu meclise rapor etmiştir... O sırada Mustafa Kemal hasta yatağındadır... Fransızların da kışkırtmasıyla başlayan isyan, bölgedeki bütün askerlerin öldürülmesi ile tehlikeli bir tırmanışa geçmişti... Sonunda Dersim beklenen sonu yaşamış; bu yaşananlardan dersini alan da olmuştur, alamayan da... Daha fazla ayrıntı öğrenmek isteyenler, dip nottaki bağlantıları açıp bu acıklı öyküleri okuyup öğrenebilirler.  Benim anladığım kadarıyla Dersim olayları, genç Cumhuriyet’e bir başkaldırıdır... Bunun üzerinde daha fazla duracak değilim, konumuz tarih değil, ben de tarihçi değilim...

Bunları söylemekteki asıl niyetim: Öymen’e yapılan yargısız infaz nedeniyle geçmişe doğru kısa bir gezinti yaptırmaktı... Hızla bugüne gelelim… ‘Bizimkiler’ ağzından bir tek ölçüsüz söz çıkmayan Öymen’ i, neredeyse ‘vatan haini’ ilan ettiler… AKP iktidarına karşı en etkili ve yerinde eleştirileri ile göze batan bu adam, bir anda muhalefete çevrilen bir silaha dönüştürüldü!.. ”Gereğini yapsın, istifa etsin, özür dilesin”  ve hatta ölsün(!)  diyenler de var!.. Ben öteki tarafa coğrafi olarak biraz daha yakın olduğumdan onları rahatça izleyebildim... İsterseniz duyduklarımı anlatayım siz de öğrenin:‘Din bezirganları’ bu durum karşısında ellerini ovuşturuyor, buna inanın!.. Bir de “Türk Solu”nun kronikleşmiş hastalığının nüksettiğini söyleyenler var; onların ise mutluluktan gözlerinin içi gülüyor... Alaycı bir tarzda “sözüm ona cephe boylarında ortak düşmanlarına karşı, yan yana gibi duran bu adamlar; boş zamanlarında bir birinin altını nasıl oyacaklarının hesabını yapar dururlar!” diyenleri de duydum…

Söylenenler salt karalama değil; baksanıza ‘bizimkiler’ arasında 3 vardiya halinde 24 saat bu işe kafa yoranlar var... Öymen’e saldıran ‘demokratların’ iktidara karşı seslerinin kısık çıktığının farkındasınız umarım... Aranızdan biri çıkar “o konuda da yapılması gerekeni yaptılar ama, medya sözlerine yer vermedi’ diyebilir... İlk bakışta mantıksız da sayılmaz bu savunma... Medyanın çoğu ‘yandaş’ bu bakımdan doğru kabul edilir bu fikriniz… Peki!.. Bu ‘yandaş medya’ Öymen üzerinden Atatürk’e, oradan da  Cumhuriyet’e ve onun ilkelerini savunanlara yapılan küfürlere, (bu arada da size) neden olması gerekenden çok daha fazla yer ayırır?.. Artık yandaş olmaktan mı  vazgeçtiler, yoksa, bu koroya iştirak edenler mi onların yanına mı geçtiler?.. Bu soruya da bir yanıt vermeden geçilemez!.. Kime hizmet ettiğiniz, kimin değirmenine su taşıdığınızdan belli değil mi?.. ‘Bilerek veya bilmeyerek’ çok da fazla fark etmez!.. Duruşunuz kullanılmaya elverişli oldukça birileri gelip direksiyona oturur; arabayı sürer gider... Tarih bunun çarpıcı örnekleriyle doludur… Geri zekalılık mazeret olarak kabul edilemez!..

Nasıl olsa yeni bir ‘polemik’ konusu olmayacak ya; daha iddialı bir söz söylemek istiyorum: Dinsel faktörler üzerinden siyaset yapmayı meslek edinenlerin, “bizim tarafımızda” dikilenleri de her zaman olacak!… Bu olay nedeniyle hop oturup hop kalkan Alevilerin; şunu da hiçbir zaman akıllarından çıkartmamaları gerekir: Hükümetin yaptığı ‘Alevi Açılımı’ kendi mücadeleleri sonunda elde edilen bir kazanım değildir... ‘Hakim mezhep’ konumunda olan Suniliğin, mezhepçilik şemsiyesi altında yapacağı daha çok şey var... Bu yapılacaklar listesinin başında rejimi dönüştürmek de vardır!... ‘Meşruiyet’ zeminini kaybetmemek için, Aleviliğe kan pompalamaları gerekir; boşuna yere onları çok sevdiklerini, saygı duyduklarını düşünmeyin... İşlerini görene kadar Alevileri temsil etsin diye  bakanlık bile kurabilirler!.. Onlarla aynı örse veya sırası geldikçe Öymen’lere vuracak olanları, baş tacı da yapabilirler bir süre... Bana göre Alevilerin bir kısmı bu tuzağa düştüler!.. İşte Sünnilerin bu ihtiyacı  nedeniyle Aleviler Aleviliği bıraksa da, bundan böyle  Sünniler razı olmaz!.. Bir yolunu bulup karşılarına ‘Kızılbaşlar’ koyulmadıkça ‘bu işler’ rayında yürüyemez.. O kadar tecrübeleri var... Sünniler oldukça kurnaz; Alevilere her zamankinden daha çok ihtiyaçları olduğundan; bu oyunda onları  da oynatacaklar!.. Aksi halde ortaya  ‘kendin çal, kendin oyna’ görüntüsü çıkar ki, pek inandırıcı olmaz!..

Biz yine dönelim ‘özür diletme’ konusuna... Kim, niçin ve  kimden özür dileyecek?.. Bu sorunun yanıtını bulmadan önce, dilerseniz bir geceliğine isyancı ağaların karargâhında konuk olalım... O gece karargahtaki ‘kurmaylar’ isyanı planına son şeklini verirken, içlerindeki emekli bir Osmanlı zabiti aşiret reisi Seyit Rıza Efendi’den söz alarak: “Ağam !.. Biliyorsun bu Kemal’in askerleri kurtuluş savaşı öncesinde iç isyanlarla çok cebelleşti. Türk Orduları bayağı tecrübe de kazandı bu hususta... Planımızı müsamahakâr davranmayacakları üzerine yapalım... Duyumlarımız arasında Mareşal Fevzi Çakmak Paşaya isyanı bastırma görevi verileceği var; Anadolu’nun orta yerinde başına buyruk bir idareye izin vermezler bunlar; bu işin sonunda kan döküleceği kesin... Bu bakımdan gelin biz kadınları ve çocukları cephe gerisine gönderelim!” demiş!..

  

Bu öneriye şiddetle karşı çıkan Fransız komiseri araya girerek: “Ağalar!..’ Cemiyeti Akvam’ adıyla maruf bir kuruluş var... Kemal’in askerleri sivil halka zarar verirse, ‘insan haklarını ihlal ediyorlar’ diyerek büyük Devletleri devreye sokarız. Onlar Kemal’in askerlerini durdururlar, endişeye mahal yok... Zaten Kemal’in askerleri yorgun; onların bu dağlık arazide savaşmaya mecali mi var?.. Ayrıca  kadın ve çocukların bu savaştaki başka rolü olacak; onlar birer kalkan,  bir yere gönderilemezler!” fikrini ileri sürerek bu konuyu bıçak gibi kesip atmış diyenler de var!..  Akla yatkın mı yatkın!..

Emperyalizmin o sabah uygulamaya koyduğu plan, her zaman olduğu gibi Anadolu toprakları üzerinde yine tutmadı... Sonunda olan yine kadınlara ve çocuklara oldu tabi... Buna insanım diyen kimse sevinemez!.. Sevinmedi de zaten... Takdir edersiniz ki, bu koşullarda onları isyancılardan ayırabilmek de mümkün değildi... Bugün bu olanlara “soykırım” diyenlere ne demeli, o size kalmış!.. Arama motoruna “Dersim” yazın da bakın... El insaf!.. Aklınızı başınıza alın; tarihte kalmış bu olaylardan sadece ders alınır ‘ağalar’!.. Kimsenin kimseden özür dilemesi gerekmez bugün!.. Ama illa da, birilerinin özür dilemesi gerekiyorsa, buyursun isyancıların torunları dilesinler!.. Dedeleri isyan ederek ölümü göze aldılar ve öldüler, buna kimse bir şey diyemez zaten!.. Ama kadınları ile çocuklarını cephe gerisine göndermeyerek; ve onları kalkan gibi düşünerek ölmelerine neden olmakla, bir özür dilemek  gerekmez mi?.. “Ölüler özür dileyemez” diyebilirsiniz şimdi, doğru!.. O zaman Onur Öymen’ den özür dilemesini isteyenler,  özür dilesinler, çünkü siyasi ölüler gerçekte ölü değil...

Bu arada bir de  Onur Öymen’i tanıyalım dilerseniz, kimdir bu adam bir görelim(5)?.. Ondan sonra da özür dilemesini isteyenlere bakarız birlikte; ben çoğuna baktım bile(6)!..Ortalama zekaya sahip bir insanın rahatlıkla öngörebileceği o günkü olayları, ufuksuz, çapsız ve fakat korkunç ihtiraslı olan ‘feodal beylerin’ görememiş olması yüzünden, ölüme terk edilen insanların yakınlarından, benim  hiçbir şekilde özür dilemem gerekmez!.. Çok istiyorsanız, o katliamın sorumlusu olan ağaların torunları sizler; dedeleriniz adına önce kendi akrabalarınızdan, sonra da tamamı orada öldürülen askerlerin torunlarından özür dileyebilirsiniz!.. Bence bir sakıncası yok!.. Ya da basın gidin işinize, Fetullah’ın kanallarında soytarılık yapıp tepemizi attırmayın!..  Belli ki, siyasette yer tutmaktır derdiniz!..  Umurunuzda olmayabilir ama, bizim  derdimiz başka: asıl  tehlikede olan  bizim Cumhuriyet’imiz!..

Buraya kadar anlatılanların bir mantığı var elbette... Bu düşüncenin de bir alternatifi var bizde, acele etmeyin... ‘Dersim İsyanı’na yön verenler, okur yazar değillerdi ama, ortalama zekanın üstündeydiler!.. Bugüne kadar gelebilen ‘anı kitapları’ bu söylediğimin bir kanıtıdır... Kürt Teali Cemiyeti üyesi Baytar Nuri’nin emperyalistlerin isyan içindeki parmağı olduğuna itirazı olan yok bugün...  Baytar olayların bir numaralı aktörü... Öyle de, asıl olup bitenleri birinci ağızdan anlatan ‘çocuklara’ ihtiyaç var... Anılarından masum senaryolar üretmek bayıldığımız iş ve oldukça kolay... Pazarda alıcısı da var... Siyasette üzerlerine basıp yürünecek örgütlü ne çok Alevi var değil mi?.. Bu işin ‘rantını’ yemeye talip olan “Seyit” ler ise, bitecek gibi değil... Akla yatkın bir ihtimal daha var, bir de ona bakalım: İsyancıların lider kadrosu, kendilerine özerklik veren padişaha bağlılıklarını son ana kadar korudular... Özerklik aldıkları Padişaha hiçbir zaman ihanet etmeyi de düşünmediler... Bu kararda oldukları hiçbir zaman  kurtuluş savaşı önderlerine destek vermemelerinden belli!.. Bunu da yazın bir kenara... Onların bu duruşları ile dileyen dilediği kadar övünebilir... Şu gerçeği kimse kolay kolay inkar edemez artık: İsyancı feodal beyler, o gün için tercihlerini yanlış kullandılar... Tıpkı padişah ve emperyalist güçler gibi onlar da yanlış ata oynadılar!.. Bu yüzden, (“Yenenler, yenilenlerin/ dikişsiz,/ ak/ gömleğinde/ sildiler/ kılıçlarının kanını..”)(8)

 Sonunda yenildiler!.. Yenilginin bedeline ilave bir bedel daha eklendi o gün, belli ki bu da onların tercihi... Bu kadarına da “hakları” olmalıydı... Muhtemelen, o gün mahzendeki en eski şarap fıçılarını açtılar... Maşrapa maşrapa içtikten sonra(9), bizim bugün bile anlamakta zorlandığınız, fakat onlara göre ‘soylu’ olan bir davranışa karar verdiler... Feodal beyler, “padişahın verdiği imtiyazlar olmadan ‘vatandaş gibi’ yaşamaya yaşamak mı denir?” noktasına gelmiş olabilirler... Bunu kim bilebilir?.. Bu nedenle kimine göre bütün bu olup bitenler, bir “toplu intihar“dır; kimine göre ise “soykırım”...  Herkes aklına yatan seçeneğe inanabilir... İnanmak serbesttir ama, yalın gerçek çıplaktır ve  her yerde olduğu gibi bu olayda da  tektir!..   Av. Cemil Can – 22.11.2009

DİPNOTLAR:

http://www.dersim.biz/

http://www.turkboard.com/tunceli-dersim-isyani-vt156547.html

http://www.dersim.biz/html/arastirmalar2.html,

http://tr.wikipedia.org/wiki/Dersim_%C4%B0syan%C4%B1

http://www.onuroymen.com/

Onlarla ilgili kayda değer bir şey bulamadım...  Baş pehlivanla güreşip ikinciliği garantileme hesabı içindeki  kasaba politikacıları hepsi de... CHP içinde bu şekilde bir ‘kadro’ alacağını düşünenlerdir çoğu... AKP’li olanlar için bir şey söylemeye gerek yok... Yüze çıkacak bir şeyi  olduğunu iddia edenler varsa buyursun   dipnota eklesinler,  (7) numarayı bu amaçla  boş bıraktım!..

http://www.nazimhikmetran.com/siirleri/seyh_bedrettin.shtml

Esrar içtiği söylentisine de rast geldim (Derebeyi ve Dersim 1931,Ankara,s.43-53) http://www.dersim.biz/html/turklere_gore_seyit_riza.html  (Bu bölüm iletinin ekindedir.)

http://www.medyagunebakis.com/

 

 

Diğer Haberler

  • KADINLARA BİR DÜŞMANLIK YOLU DAHA
  • BAŞIMIZIN BELASI CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ.!
  • MÜŞTERİLERİ DOLANDIRICILIKTAN KORUMA TİMİ.
  • KEMERBURGAZ RANT PLANLARINI YARGI ONAYLAMADI.!
  • *İMAM"ın POLİSLERİ ve TARİKATLAR*
  • BU YARGIYLA SİVİL ANAYASA YAPILIR MI.?
  • PTT ve KURUMSAL SOYGUN
  • AKP; 17 ADAMIZI, YUNANİSTA’A VERDİ.!
  • KUZU; KURTLUK YAPARKEN YAKALANDI.!
  • NADİRA KADİROVA İNTİHAR MI ETTİ, ÖLDÜRÜLDÜ MÜ.?
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP