KÜRTLERE BİR LİDER YARAT ABD

KÜRTLERE BİR LİDER YARAT ABD, KABUL GÖRSÜN HER YERDE!..

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

KÜRTLERE BİR LİDER YARAT ABD

KÜRTLERE BİR LİDER YARAT ABD, KABUL GÖRSÜN HER YERDE!..

 

Kürtlerin partisi DTP’nin kapatılmasından sonra Kürt Milletvekillerinin almış olduğu ‘istifa ederek sine-i millete dönme’ kararını İmralı onaylamadı!.. DTP’nin PKK ile olan organik ilişkisi bütün çıplaklığı ile gözler önüne serildi. Kürtlerin PKK’dan bağımsız siyaset yapmadıkları ve yapamayacakları da bu vesile ile bir kez daha görüldü. Bu süreç aynı zamanda Yüksek Mahkemenin verdiği kapatma kararının ne kadar doğru ve yerinde olduğu da ortaya çıkarttı...

Öcalan Kürt milletvekillerinin yeni Kürt Partisi BDP içinde siyaset yapmalarını istemekle, Anayasa Mahkemesinin kararını da ‘etkisiz’ hale getirmek niyetinde. Bu şekilde gücünü de gösteriyor... İki milletvekili eksilterek bu vartayı atlatmak fazla bir kayıp sayılmaz Apo’ya göre. Anlaşılan tabela değişikliğinden başka bir iş de yapılmayacak. Öcalan’ın cezaevi koşullarını iyileştirme taleplerine, DTP’nin kapatılmasını protesto eylemlerini de ekleyerek hükümete ‘sokağa ineriz ha!’ mesajını verdiler yeterince... Hükümetin de mesajı aldığı belli. Kürtlerin yeni bir grup kurabilmeleri için onların desteği ile seçilen Ufuk Uras’tan  borcunu ödemesini istiyor!..

Kürtler adına ‘silahlı mücadeleyi esas alarak’ siyaset yapmayı seçen PKK’dan bu dönemde beklenen silah bırakarak ovaya inmesiydi. Silahtan başka bir gücü bulunmayan örgüt öyle kolay silahı bırakacağa da benzemiyor. “Öcalan’ı ev hapsinde tutma” ; “Kürt kimliğini Anayasa hükmü ile tanıma” gibi olmayacak talepler ileri sürmesi bu yüzden. Kürt milletvekilleri ise, PKK’nın elinde bir oyuncak sadece!..  Apo ‘istifa edin’ dediğinde ediyorlar; ‘başka partiye geçin’ diyor geçiyorlar...

Kişisel bir hak olarak bilinen istifayı bile, bu dönemde Kürt milletvekilleri bir silah gibi kullanıyorlar...

Sözlük anlamı ile ‘işinden çekilmek’(1) olan ‘istifa etmek’ deyimi; hukuk terimi olarak biraz daha farklı tanımlanmıştır: Kural olarak her türlü vekâlette, vekil eden vekilini her zaman ‘azletme’ hakkına; vekil de her zaman  ‘istifa edebilme’ hakkına sahip olup, bu haklarından önceden vazgeçemezler. Azil veya istifa hakkının, bu hakkın kullanılması halinde bir anlaşma ile dolaylı yoldan sınırlanması da geçerli değildir.(2) Millet ile (millet) vekili arasındaki ‘vekâlet ilişkisi’ sözleşmeden doğan bir hukuki ilişki gibi düşünülemez.

Kamu hukukunu ilgilendiren bu ilişkide, nasıl ki milletin azil yetkisini kullanmak seçimlerle sınırlı ise, vekilin çekilme hakkını kullanması da millet adına ‘meclisin kabulü’ ile sınırlandırılmıştır. Anayasamıza da meclis çoğunluğunun istifayı kabul etmesi bu düşünce ile konulmuştur.(3) Meclis çoğunluğu ve AKP içindeki demokrasi anlayışı göz önünde tutulduğunda, Kürt milletvekillerinin istifasının sonuç doğurabilmesi, fiilen Başbakan’ın iradesine bağlanmış gibidir... Bu da ayrı bir gerçek!..

Bu bağlamda Kürt Milletvekillerinin istifa kararını, “siyaset yapmak olan işimizden çekiliyoruz” şekilde anlamak gerekir.

Bu noktada istifa iradesi bir hakkın kullanılmasından çok, ‘sokağa ineceğiz’ şeklindeki ‘tehdit’ mesajını içeriyor. Başlattığı ‘açılım’ a eli ayağına dolanan hükümet, bu aşamada  ‘geri adım’ atmayı tercih ederek, yükselen tansiyonu düşürebileceğini umuyor... Buraya kadar yapılan doğru denebilir...

Ne var ki, Kürt milletvekillerini PKK tehdidinden kurtararak, PKK’dan bağımsız siyaset üretmeleri nasıl sağlayacak o belli değil... Bunu ne yazık ki hükümet de bilemiyor. ‘Kürt Açılımı’ ndan başlayarak ‘Milli Birlik Mutabakatı’na kadar gelen ve “beyaz bir sayfa ile yola çıktık” diyerek, açılımın içinin muhalefet tarafından doldurulmasını bekleyen hükümetin çaresiz kaldığı apaçık görülüyor.

Erdoğan’ın fırsat buldukça CHP’nin ‘web’ adresini ziyaret etmemizi önermesi ve önceki yıllarda hazırlanmış ‘Kürt Raporlarını’ elinden düşürmemesi de aynı nedenle yapılıyor. Erdoğan’ın yakınmaları, yaptıkları işin doğru olduğu muhalefetçe de bilindiği halde, kasten yalnız bırakıldıkları şikâyetini de içinde taşıyor. Böylece AKP yaklaşan yeni seçim dönemine yine “mağduriyet edebiyatı” ile girmek istiyor...

Açılımın karşısında olanları “anaların ağlamasını isteyenler” olarak tanıtmasını da bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Vaktiyle ‘türban’ nedeniyle üniversiteye alınmayan kızları sahiplenerek, buna karşı olanları ‘ibadet özgürlüğüne’ de karşı gösterdiği gibi. AKP’nin yedi yıllık iktidarı döneminde bu sorunun çözümü için dişe dokunur bir şey yaptığı da söylenemez. Sorun olduğu yerde duruyor. ‘İnancımın gereğidir!’ diyerek kendilerini üniversitenin bahçe demirlerine zincirleyen kızlar şimdi nerede?.. Hiç birinin sesi soluğu çıkmıyor... İnançlarından mı ödün verdiler, yoksa özel olarak onlar için bu sorun çözüldü mü?.. Bilinmiyor...

Yaklaşan seçimlerde AKP’nin, PKK terörü nedeniyle bir şekilde çocuklarını kaybeden Kürt anaları da sahipleneceği görülüyor. 

Farklı şekillerde mağdur edilen halk kesimlerinin birbirine destek vermesi bizdeki geleneksel bir davranış biçimi...  Kısa zaman içinde değişeceğe de benzemiyor. Bu defa bir başka ilki de yaşayacağız. Bizi mağdur edenlerin de gerçekte  ‘mağdur’ olup olmadığını araştırıp akıl süzgecinden geçirmeden, onlar için yine  elimizden geleni yapacağız!.. Bu da bizim sömürüye açık olan ve ‘ne kadar övünsek azdır’  diyebileceğimiz en ‘insanca’ yanımız!.. Ne diyelim?!..

Önümüzdeki seçimlerde baskın siyaset yapma şeklinin yine ‘mağduru destekleme’ olacağı neredeyse kesinleşti. Bu defa asıl oyun Kürt halkı üzerinde oynanacağa benziyor. Onlarca yıldır Kürtleri ‘şiddet’ yöntemleri ile ‘terbiye’ ederek kendisine itaat ettiren PKK, 35 binden fazla Kürt vatandaşı da katlederek zaten onları tarif edilmeyecek bir şekilde mağdur etmiştir. Şimdi Kürtlerin ‘biricik’ temsilcisinin PKK olduğunu ileri sürerek, muhatap göstermesine şaşmamak gerekiyor. Bu dayatmaya açıktan kimse de karşı çıkamıyor... Türkler gibi Kürtleri de mağdur eden ikinci odak ise AKP... AKP de ‘hükümet olma’ avantajı ile ‘Kürtlerin mağduriyetini gidermek’ için çabaladığını söylüyor... Fakat başka ‘güç odaklarının’ kendisini engellemeye çalıştığı yakınması ile o da Kürtlerin desteğini istiyor. AKP ve DTP dışındaki partilerin Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden ‘silinmesi’ biraz da bu nedenle değil mi?..  Peki, bugün için değişen ne?..

Şimdi de aynı yerlerde yine AKP ile BDP çekişiyor..

Gerçekte hiçbir zaman Türklerin Kürtlerden hiçbir konuda bir fazlalığı olmadı... Bunu herkes biliyor. Dilerseniz dönüp 30 yıl öncelere bir göz atalım. Bölgeler arasındaki ‘az gelişmişlik farkının’ ortaya çıkarttığı sorunlardan başka, iki halk arasında ne fark vardı?.. Aradan geçen zaman içinde bu ‘az gelişmişlik farkını’ en aza indirmek için gösterilen çabalar da PKK tarafından baltalandı... Örneğin; yol yapımı için gönderilen iş makinelerinin yakılması, öğretmenlerin öldürülmesi ve  diğer hizmetleri yapacak olan kamu personeli için oraların yaşanmaz hale sokulmasını anımsayın!..

Milyarlarca dolarlar da boş yere heba edildi. PKK’lılar bugün sokakta polisi taşlayan çocukların okulsuz olmasında, gençlerin de işsiz kalma sebebinin kendileri olmadığına  kimseyi inandıramazlar!.. Bu şekilde Kürt halkı için düşünülmüş büyük mağduriyetin bir numaralı aktörü de onlardır... PKK, şimdi bu mağduriyetin edebiyatını yaparak, o halkın desteğini isteme hakkına sahip olabilir mi?.. Hiç kimse kendi yarattığı mağduriyetten hak çıkartıp, o hakkı  aramanın peşinde koşamaz!.. Bu bir genel kuraldır...

Uluslar arası arenada ‘tasfiye’ edileceği konuşulan PKK’nın siyasal kaderine, zorunlu olmadığı halde Kürt halkınınkini de bağlayarak, zaten yıllardır mağdur edilen bu insanları, bilinmez bir maceraya sürüklemek haklı bir eylem değildir. Onlarca yıldır itilip kalkılan Kürtleri, yeni maceralara itmek, o halka karşı yapılabilecek en büyük ihanettir. Kürtleri PKK’nin her türlü baskı ve şiddetinden koruyup kollamak ise, bu Devletin ertelenemez acil bir görevidir. Bu görev gereği gibi yerine getirilmezse eğer, Kürtler de gerçek anlamda temsilcilerini seçemez ve sisteme dahil olamazlar!.. Mevcut durumu istismar ederek,  ondan yararlanma peşinde olanları da bu millet hiçbir zaman affetmez, günü gelir onları da tarihin çöplüğüne fırlatıp atar!..

Buraya kadar anlatılanlar çoğunluk tarafından bilinmekle birlikte, yüksek sesle dile getirilmemiş olan gerçekler.

Bir husus daha var ki, onu söylemek kızılca kıyameti kopartmaktan da beterdir. Biraz da o konuya girelim dilerseniz. Obama’ nın iktidara gelmesinden sonra ABD’nin Orta Doğu için düşündüğü planda bir değişiklik yaptığını sanmayın!..  ABD’nin uzun vadeli planlarını değiştirmeye Obama’ nın gücü yetmez. Buna bütün samimiyetinizle inanın!..

Övgü anlamında değildir söylediğim. Bu konuya devam etmeden, bu son günlerde olup bitenlerden, ‘Kürtlerin aklında ne kalacak?’ bir de bu soruya cevap arayalım. Ağzı çok laf yapan, okur yazar, memlekete döndüğü gün ağa, meclise geldiğinde cesaret timsali kabadayı olan Kürt Milletvekillerinin hepsi de Apo’ nun birer militanı!.. Bunun altını çizin. O’nun izni olmadan kurdukları en sıradan cümleleri, talimatı üzerine anında değiştirebilirler. O ana kadar inanarak savundukları fikirlerden bir anda çark edip, ‘Apo’nun istediği türküyü’ hep bir ağızdan söyleyebilirler...

Bu kadarı bile söylediklerime kanıt olmaya yeter. Vaktiyle O’nu  Kenya’dan paketleyerek bize teslim edenlerin ne yapmaya çalıştığını, o günkü Başbakan  Ecevit ile yardımcıları bile anlayamadı!.. Bu gerçeği de gözden kaçırmayın. Bu samimi itirafı her değerlendirmede aklınızın bir köşesinde bulundurun. O’nu teslim edenler idam edilmeyeceğine dair garanti alındıktan sonra, hizmetine kocaman bir ada tahsis edilmesini istediler. Sanki Guantanamo Üssündeki Müslüman esirlere insanlık dışı muameleleri yapan onlar değildi. Hatta Apo için, İmralı’nın üzerinden tarifeli seferleri bile yasaklamamızı istediler...

Neden sonra anladık ki, hepsi hikaye!.. ABD’liler idam cezasına karşı imişler, insan hakları savunucusu onlarmış; dünyanın her tarafına demokrasiyi onlar götürecekmiş; nükleer ve kimyasal silahlardan insanlığı koruyacaklarmış; küresel ısınma baş dertleriymiş; o nedenleymiş bütün bu istekleri!.. 

Bunları da geçin bir kalemde... “ABD Kürtler için bir lider yaratma” peşindedir... 

Orta Doğu’nun ensesinde ABD’ye göbeğinde bağımlı bir Türkiye var...

Desteğini çektiği an yerlerde sürünecek bir de hükümet; bir kıvılcım çakıldığında birbirine girecek gergin insanlar... Hepsi de umutsuz ve fakirlik içinde... Her an Cehenneme çevirebilirler bir güzel vatanı; dört mevsimi aynı anda yaşamak mümkün bu topraklarda; ama yönetimleri istikrarsız... O bakımdan bugünkü iktidarın sahipleri, ancak çok fazla göze batmayacak olan istekleri yerine getirebilirler... Şu andaki durum böyle... Anlayacağınız ‘model ortak’  öngörülen çözümlere hızlı katkı sunamıyor. Bu nedenle ABD Türkiye’nin yerine alternatif bir “müttefik” yaratmanın peşinde!?..

Bu stratejiyi aklımızın bir köşesinde tutarak yine gelelim bugüne.

Geçici olarak Molotoflu çocuklar eve girmiş, ortalık durulmuştur. Hepsi o kadardır... Bu arada Kürtlerin liderinin Abdullah Öcalan olduğu fikri de Kürtlerin kafasına iyice kazınmıştır... Özetle amaç elde edilmiştir. Türk halkına bu ‘inanç’ sindirilerek benimsetilecektir. Orta Doğuda ABD’ye daha fazla şeyler verecek olan bir Devlet lazım... İsrail’den gözü kara, ağanın kapısında maraba misali, kapıkulu bir Devlet istenmektedir.

Plan bu kadar basittir... Bu nedenle ABD’ye yarı bağımlı olan Türkiye’ye Abdullah Öcalan’ı muhatap alması dayatılıyor... Bu önemli bir ara adım, sonrası gelecek elbet... “İşe Apo’ya ‘sayın’ demekle başlayabilirsiniz” deniyor bize... Daha sonra elimize bir ‘yol haritası’ da verilecek!.. En sonunda kendi ağzımızla telaffuz ettirecekler ayrılığı... Fırat’ın doğusu tartışılmayacak bundan böyle!.. O tarafa ‘Kürdistan’ demeye başladılar... “Batıdaki ortaklığımızı nasıl yürüteceğiz kardeşlik temelinde?!” bu sorunun cevabını  arayacağız birlikte!..

AKP’ye iki dönem için verilen iktidarının bedeli, böylece ödenmiş olacaktır!..

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

(1)İstifa Etmek: İşinden çekilmek.

(2) Yargıtay 3. H.D. 29.12.1997 tarih ve E:1997/11339, K:1997/12497 sayılı kararı

(3) ANAYASA MADDE 84. – (Değişik: 23.7.1995 - 4121/9 md.) İstifa eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca kararlaştırılır.

 

 

Diğer Haberler

  • BU, DÜPEDÜZ SANSÜRDÜR...
  • MEDYADA TEKELLEŞMENİN SAKINCALARI
  • TÜRKİYE’NİN UYUŞTURUCU TRAFİĞİ
  • *OHAL İLAN EDİLEBİLİR* MİŞ.!
  • BASIN, BAĞIMSIZ TV KANALLARI BASKI ALTINDA
  • FETÖ ÖDÜLÜNÜ REDDEDEN DEVLET ADAMI.?
  • HAZNEVİ TARİKATI, ADANA’YI ELE GEÇİRİYOR
  • YURT GAZETESİ EMEKÇİLERİ MAĞDUR EDİLDİ
  • TEVFİK GÖKSU SERT KAYAYA ÇARPTI
  • GERÇEK VANDALLIK BUDUR İŞTE
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP