30.AĞUSTOS.1922 BAŞKOMUTANLIK ZAFERİ.!
30.Ağustos.1922
Başkomutanlık ve Milli Mücadele Zafer Bayramı.!
*-Ya istiklal, ya ölüm.!-*
*-Ne mutlu Türküm diyene.!-*
*-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.!-*
*-Büyük şeyleri büyük milletler yapar.!"
*-En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır.!-*
*-Fikirler zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla
öldürülemez.!-*
*-Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale
timsal olmuş bir milletiz.!-*
*-Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için
fedakâr bir halktır.!-*
*-Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur.!-*
*-Ey
ağalar beyler, Toroslara çıkın bir bakın. Nerede kara bir Yörük çadırı
görürseniz, dumanı da tütüyorsa dünyada hiç bir güç bizi asla yenemez.!-*
*-Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim
fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.!-*
*-Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima
gerçekten ayrılmayacağız.!-*
*-Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk
milletine canımı vereceğim.!-*
*-Memleket mutlaka modern, medeni ve yeni olacaktır. Bizim
için bu hayat davasıdır.!-*
@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış Ökkeş
Bölükbaşı,
İstanbul-Ağustos.2018- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/
--- okkesb@turkfreezone.com,
KARA
YÖRÜK ÇADIRININ DUMANI TÜTÜYORSA...!
*-Ey
Ağalar Beyler, Toroslara Çıkın Bir Bakın. Nerede Kara Bir Yörük Çadırı
Görürseniz, Dumanı da Tütüyorsa; Dünyada Hiç Bir Güç Bizi Asla Yenemez.!-*
Sarıkeçililer, binlerce yıldır Toroslarda
yürüyorlar. Anadolu'nun önemli Yörük boylarından biri olan ancak modernleşmeyle
birlikte giderek yaşam alanları daralan Sarıkeçililer, zamana direnen
kültürlerini ve yaşama biçimlerini sürdürmekte zorlanıyorlar. Onlar doğanın
çocukları. Dolayısıyla dilini bildikleri doğanın çetin şartlarına karşı en iyi
onlar dayanıyor.
ONLARIN DUMANI TÜTÜYORSA BİZİ KİMSE YENEMEZ
Kış aylarını Akdeniz'de, Mersin
sahillerinde, Yaz aylarını ise Konya ve Karaman'ın yaylalarında geçiren bu
göçebe topluluk, bürokratik engeller ve çeşitli baskılara karşın göçerek
yaşamayı sürdürmeye kararlılar.
24-26 Eylül 2010 tarihlerinde Konya'da düzenledikleri Yörük Şenliğine bütün
doğa tutkunlarını ve Yörük Türkmen kültürüne ilgi duyan herkesi davet eden
Sarıkeçililer Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Çoban
Savran, Sarıkeçililerin yaşamlarını sürdürdüğü alanlarda baskılara ve
zorluklara maruz kaldıklarını söylüyor. Yaklaşık iki buçuk ay sürecek büyük
yolculuğun hazırlıklarının başladığı şu günlerde, göç şenliği öncesi sorularımızı
yanıtlayan Savran, kendilerine' son göçerler' denmesine kızgın. Zira bu, son
kez göçülüyor anlamına da geliyor. "Göçen son grubuz ve sonsuza
kadar göçeceğiz" diyen Savran, "Biz Toroslarda o kara çadırların
bekçileriyiz. O dumanı da tüttürüyoruz. Bu çoban ateşini de birlikte yakalım,
bu kültür sonsuzluğa kadar sürsün istiyoruz" diye ekliyor...
İşte Konya yaylalarında göç için çadırların toplandığı şu günlerde
"Sarıkeçililer ne istiyor?" diye sorarak teybimizi uzattığımız Pervin
Çoban Savran'ın anlattıkları...
YÜZYILLARIN
GELENEĞİ BİR ÇIRPIDA YOKEDİLEMEZ
Son
zamanlarda Sarıkeçililerin son kez göç ettiklerine dair basında yer alan
kasıtlı ve yalan haberlere öfkeliyiz. Yüz yıllardır süregelen bir gelenek böyle
bir çırpıda yokedilemez. Birileri geliyor, bizim üyelerimizden görüş alıyor,
'şunları şunları söylerseniz iyi olur' diyorlar. Onlar da 'artık biz de bıktık
bu yaşamdan, biz de yaşamak istiyoruz' türünden şeyler söylüyorlar. Ya da
söylettiriliyor. Bu tür yalan haberlere artık son verilmeli diye düşünüyorum.
Ülkemiz, 2006 yılında UNESCO tarafından hazırlanan Somut Olmayan Kültürel
Miras'ın korunması projesine imza koydu. Yani Türkiye olarak somut
olmayan kültürel mirası korunması adına imza atılmış. Sarıkeçililer gibi başka
bir topluluk kalmadı artık ülkemizde. Bu kültürün korunması için
uluslararası düzeyde imza atılmış. Bu konudaki bilincin geliştirilmesini
istiyoruz. Yaptığımız etkinliklerle de bunu kamuoyuna aktarmaya çalışıyoruz.
Fotoğrafçı, dağcı, televizyoncu, gazeteci ya da bu kültüre ilgi duyan herkesi,
işini dürüst bir şekilde yapabilen insanları yanımızda görmek istiyoruz biz.
BİZİ
SİNDİRMEYE ÇALIŞIYORLAR
Bize
yaşam hakkı verilmek istenmiyor adeta. Örneğin Konya'da çok büyük sıkıntılar
yaşadık.Daha önce coğrafi alanlar daralmıştı. Şimdilerde psikolojik baskılara
kadar dayandı iş. Orman muhafaza memurlar üyelerimizi götürmeye
kalktılar. Bunun üzerine Jandarma çağırdık. Bu baskıları mahkemeye de taşıdık.
Pazartesi günü Hadim'de bir duruşmamız var bu konuda. Duruşmaya girecek üyemiz
bana 'sen de gel' dedi. Allah izin verirse gideceğim ama bizim de yürüyüş
hazırlıklarımız var. İşte bunlar tek tek baskı altına almanın yolları. Tek tek
sindirmeye çalışıyorlar. Çobanımız ne bilsin, üyemiz ne bilsin hakkının ne
olduğunu. Ben de ona 'git mahkemede herşeyi olduğu gibi anlat' dedim.
'Yaşadığın alanın hazine arazisi değil, bedel karşılığı köylüden kiralanan bir
alan olduğunu söyle. Muhtar da yanında olacak' dedim. Sonuçta bölgede beni
biliyorlar. Başbakan'a bir kaç kez yazılı dilekçe ilettim, sonrasında Orman
İşletme Müdürlüğü'nde sorgulandım resmen. 'Bu şikayetin ne, bu zulum ne' diye.
Jandarma sorguladı, 'bunlar ne demek?' diye. 'Bunların hepsi zulüm, bize bu
yapılanlar baskıdır' dedim ben de. Bizi böylesi baskılarla yıldırmaya
çalışıyorlar.
500
KİLOMETRE YÜRÜYORUZ
Yaz
gelince sahiller ısınıyor ve doğada canlanma oluyor. Doğayı tahrip etmemek için
yaylaya göç ediyoruz. Hayvanların daha sağlıklı olmaları ve su kaynaklarından
yararlanmak için bulunduğumuz bölgeyi değiştirmemiz gerekiyor. Bu amaçla
yaylaya, yükseklere göç ederiz. Şimdi bizim bulunduğumuz Orta Toroslarda
geceler serinledi. Konya ovasında harmanlar kalktı. Buğday, nohut, fasulye gibi
harman sırasında yere dökülen bitkileri de hayvanlara yedirerek yavaş yavaş göç
ediyoruz. 400-450 kilometre yürüyoruz. Bazen bu mesafe daha da uzun, 500-550
kilometreyi buluyor. Çünkü bizim belirli bir yolumuz yoktur. Subaşları, çeşme,
sarnıç gibi hayvanları sulayabileceğimiz su kaynaklarının bulunduğu
güzergahları seçeriz. Hayvanlarını kamyon ve traktörlerle göç ettirenler daha
fazla sıkıntı çekiyor. Sürüyle yürüyerek göç eden üyelerimiz daha rahat. Çünkü
taşıtın giremediği yerler var. Hayvanlarla birlikte söz ettiğim mesafeyi
yürüyerek katediyoruz. Günde yaklaşık 6 ila 10 kilometre arası yürüyoruz.
İlkbahar göçü biraz hızlı gider. Çünkü bahar yenilenme, diriliştir. Yaklaşık 45
ile 60 gün arasında sürer. Sonbahardaki dönüş göçü ise yaklaşık 75 gün sürer.
Konaklaya konaklaya döneriz. Üç yıl öncesi yaklaşık 2 bin kişilik bir
nüfusumuz vardı. Tabi bu arada Karaman'a yerleşenlerimiz oldu, kayıplarımız
oldu.Ortalama 2 bin kişilik bir nüfusumuz var diyebiliriz.
KONUKLARI
ÇADIRLARIMIZDA AĞIRLAYACAĞIZ
24
Eylül'de şenliğimize gelecek olan konuklarımızı Konya/ Taşkent'te Hanboynu
mevkiinden alacağız. Göç eden üyelerimizin çadırlarında konuk edeceğiz. Doğa
Derneği'nden on kişilik bir grup önceden bize katılacak ve gelen konuklara
rehberlik edecekler. Gelenler isterlerse yanlarında getirdikleri çadırlarda da
konaklayabilecekler. Sabah erkenden, güneş doğmadan kalkacağız, keçi çobanlarına
eşlik etmek isteyenler ya da çadırı toplamak, evi sarmak isteyenler yapacağı
işi seçecek. Bu şekilde gelen konuklarla öğleye kadar yürüyeceğiz. Öğleyin
konaklama yerine varınca çadırlarda çaylarını, ayranlarını içip sıkmalarını
yedikten sonra biraz dinlenilecek ve yola devam edilecek. Akşama Hanboynu
dediğimiz bölgede toplanılacak. Gelen konuklarımızın arasında
sanatçılar olabilir; gönüllülük esasına göre sanatsal etkinlikler yapılacak.
Bizler de gelen konuklara yaşama biçimimizi, kültürümüzü anlatacağız.
Yaşayan bu göç kültürünün geleceğe aktarılması için neler yapabiliriz, bunları
konuşacağız.
ATATÜRK'ÜN
İŞARET ETTİĞİ KARA ÇADIRLARIN BEKÇİLERİ
Sarıkeçililerin
göçünün sonu gelmeyecek diye düşünüyoruz inşaallah. İki yönlü düşünürsek, Sarıkeçililerin
'göçen son grup' olarak tanımlanması belki mantıklı olabilir ama biz son grup
olarak sonsuza kadar göçeceğiz. Bakın Atatürk'ün bir sözü var, bunu hep
söylerim ben; "Ey ağalar beyler, Toroslara çıkın bir bakın. Nerede
kara bir Yörük çadırı görürseniz, dumanı da tütüyorsa dünyada hiç bir güç bizi
asla yenemez" diyerek bize işaret etmiş Atatürk. Biz Toroslarda o
kara çadırların bekçileriyiz. O dumanı da tüttürüyoruz. Bu çoban ateşini de
birlikte yakalım, bu kültür sonsuzluğa kadar sürsün istiyoruz.
Yusuf Yavuz - Odatv.Com -
19.09.2010
@#MedyaGünebakış ©#MedyaGünebakış
|