Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
2023 Yılında 5 Yıllık Kesintisiz Üretim Şartı Ortadan Kalkıyor. Beş Yıl Hizmet Şartıyla Özel Şirketlere Devredilen Şeker Fabrikalarında Üretim Azaldı. İmzaladıkları Protokolleri İhlal Edip Üretim Azaltan Şirketlerin, Sözleşmeler Bittikten Sonra Fabrikaları Tamamıyla Kapatmasının Önünde Engel Yok.
ŞEKERDE BÜYÜK OYUN VE TEHLİKE
2023 Yılında 5 Yıllık Kesintisiz Üretim Şartı Ortadan Kalkıyor. Beş Yıl Hizmet Şartıyla Özel Şirketlere Devredilen Şeker Fabrikalarında Üretim Azaldı. İmzaladıkları Protokolleri İhlal Edip Üretim Azaltan Şirketlerin, Sözleşmeler Bittikten Sonra Fabrikaları Tamamıyla Kapatmasının Önünde Engel Yok. http://medyagunebakis.com/ - 08 Aralık Çarşamba 2021 09:53
Şeker Fabrikaları Neden Satılıyor.? AKP şeker fabrikalarını satışa çıkardı... Dünyanın 6'ncı büyük pancar üreticisi Türkiye'de şeker fabrikalarının neden kapatılmak istendiğini, bu hamlenin ardında uluslararası şeker tekellerinin nasıl bir çıkarı olduğunu Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı'ndan Dr. Ahmet Soysal, soL okurları için yazdı... DR. AHMET SOYSAL, 01.03.2018
21 Şubat tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ÖİB - Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bir kararı, eski bir dosyanın tekrar açıldığını gösteriyordu. Karara göre 14 şeker fabrikasının satışı için ihaleye çıkılmıştı. Satışına karar verilen 14 fabrika içinde cumhuriyetimizin ilk sanayi kuruluşları olan Alpullu ve Turhal Şeker Fabrikaları gibi tesisler de vardı. Bugünlerde basına yansıyan haberlerde bu fabrikaların yenileme çalışmalarının durdurulduğu; hatta periyodik bakımlarının bile yapılmadığı söylenmekte. Bu durum daha şimdiden, olası arıza halinde, o fabrikanın bölgesindeki pancar üreticilerini güç duruma düşürecek bir tablodur. Aslında bu fabrikaların satılmasına ilk kez 2000’li yıllarda teşebbüs edilmiş; gruplara ayrılıp satılmaya çalışılan fabrikalar, o dönem bu tesislerde örgütlü işçi sendikalarının ve pancar üreticilerinin direnişi ile satılamamıştı. Danıştay’ın da 2008’de açılan davalar sonucu ihale şartnamelerini iptal etmesi ile bu "satış" dalgası durdurulabilmişti. Peki, o gün durdurulan satış teşebbüsü bugün 14 fabrika için neden tekrar canlandırılmıştı? Üstelik uzun bir düşüş döneminden sonra, 2016 yılından itibaren dünyada şeker fiyatları yükselişe geçmişken; bu fabrikalar kâr ediyorken ve binlerce pancar üreticisi ailenin geçimi bu fabrikalara bağlı iken…
ÖNCE ŞEKERİN YAPISINA BAKALIM... Bu soruların yanıtını bulmak için öncelikle şekerin yapısına bakmamız gerekiyor... İki önemli şeker grubu var: Monosakkaritler ve disakkaritler… Glikoz, früktoz, galaktoz gibi basit şekerler monosakkaritleri, pancar ve kamıştan elde edilen tükettiğimiz şeker olan sakoroz ise disakkaritler grubunu oluşturuyor. Tükettiğimiz şekerin yani sakorozun yüzde 77’i kamıştan, yüzde 23’ü pancardan elde ediliyor. Pancar ve kamıştan elde edilen şeker arasında bir kalite farkı yok ancak kamıştan elde edilen şeker daha ucuza mal oluyor. Dünya üzerinde en büyük şeker üreticisi olan Brezilya kamıştan üretim yaparken; en büyük pancar yetiştiricisi Rusya ise dünya üretim sıralamasında 6'ncı sırada. En büyük şeker tüketicisi ülke ise Hindistan. Ülkemiz ise iklimsel nedenlerden dolayı pancardan şeker üreten ülkeler arasında ve üretim açısından dünya üzerinde 15'inci sırada. 25’i kamu, 5’i kooperatif, 3’ü özel olmak üzere halen 33 şeker fabrikamız var ve üretimimiz tüketimimizi karşılıyor. Bizim ülkemizde dahil olmak üzere birçok ülke üretim ve tüketimi arasındaki dengeyi koruyabilmek için üretim kotaları uyguluyor.
NİŞASTA BAZLI ŞEKER, DENGELERİ ALT ÜST ETTİ Ancak 1970’lerde üretilmeye başlanan ve 1980’lerden sonra artan bir hızla işlenmiş gıda, çikolata ve şekerlemeler, hazır tatlılar, gazlı ve gazsız içeceklerde kullanılmaya başlayan nişasta bazlı şekerler (NBŞ), şeker üretimi ve tüketimindeki dengeleri alt üst etti. Tüketicinin büyük bir bölümünün farkında olmadan tükettiği nişasta bazlı şekerler, mısır nişastasından glikoz ve früktoz şurubu olarak üretiliyor; yani monosakkaritler… Nişasta bazlı şeker ilk olarak ABD’de üretilmeye başlandı; bugünde en yüksek üretim yine bu ülkede. Nişasta bazılı şekerlerin yaygın olarak kullanıma girmesi, bu şeker şuruplarının insan sağlığı üzerinde sakarozlardan farklı olarak olumsuz bir etkisinin olup olmadığının araştırılmasına da neden oldu. Bu alanda özellikle son on yıl içinde yayınlanan çok sayıda makale obezite (şişmanlık), kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, metabolik sendrom ve tip II diyabet (şeker hastalığı) görülme sıklığını nişasta bazlı şekerlerin artırdığını gösteriyor. Ülkemizde mısırdan iç piyasaya dönük nişasta bazlı şeker üretimi yapan kota tahsisli beş şirket var. Bunların içinde kamuoyu tarafından en çok bilineni ise Cargill. Şirketin Bursa’nın Orhangazi ilçesinde tarım arazisine kurduğu nişasta bazlı şeker üretim tesisi Bursalı çevreciler ve meslek odaları tarafından dava edilmişti. Dava kazanılmasına rağmen, tesis kapatılacağına 2005’de çıkarılan 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununa eklenen bir geçici madde ile tarım arazisinin, düşük bir bedelle sanayi arazisi olarak şirketin kullanmasının önü açılmıştı.
YILLIK RAKAMLAR Şimdi gelelim yıllık üretim rakamlarımıza; Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin Mayıs 2017’de yayımlanan sektör raporuna göre üretim kotasının yüzde 90’ı pancar şekerine yani sakaroza, yüzde 10’u ise nişasta bazlı şekere yani mısır şurubuna ayrılıyor hükümet tarafından… Üstelik Şeker Kanunu, Bakanlar Kuruluna bu oranı yüzde 50’ye kadar artırma yetkisi tanımış. Bakanlar kurulu da bu yetkisini 2011-2012 sezonundan itibaren düzenli olarak kulanmış yani her yıl nişasta bazlı şeker kotasını yüzde 25-50 arasında düzenli olarak artırmış; şeker tüketimimiz içindeki payı düzenli olarak yüzde 15’lere taşınmış. Oysa Avrupa’nın önemli pancar üreticilerinden Fransa, üreticileri korumak için nişasta bazlı şeker üretimine izin vermiyor, Almanya’da ise genel üretim içinde nişasta bazlı şekerlerin oranı yüzde 2’den az. Avrupa Birliği ülkelerinin genel ortalaması ise yüzde 5,3. İç piyasa için tahsis edilen kotanın nişasta bazlı şeker üretimi yapan beş şirket arasında hangi oranlarda kullanıldığına gelince, yüzde 40’ı aşkın bir bölümü Cargill’e verilmiş. Sonuçta 2 milyon 500 bin ton civarındaki yıllık şeker üretimimizin içinde yaklaşık yüzde 15’lik pay nişasta bazlı şekere ait. Buna karşılık 1999’dan bu yana pancar üretim alanlarımız sürekli gerilemiş; pancar üretimi ile uğraşan çiftçi sayımız 500 binlerden 120 binlere düşmüş. Buna rağmen halen dünyanın 6'ncı büyük pancar üreticisiyiz.
NE YAPILMAK İSTENİYOR.? Rakamlara ve rakamların yıllık değişimlerine bakınca 14 şeker fabrikasının satılmasının aslında ülkemizde pancara dayalı şeker sanayi ve pancar üretimini bitirmeyi amaçladığı açıkça görülüyor. Özetlersek...
Kaynaklar
@#ÖkkeşBölükbaşı ©#MedyaGünebakış Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul - Mart.2021--- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
“Özelleştirilecek 14 Fabrikanın 9’unun Kapanması Kaçınılmaz” 08 Mart 2018 Perşembe, 16:05 Türkiye açısından stratejik önemdeki şeker meselesi kamuoyunun gündeminde ilk sıralarda. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ’ye ait 25 fabrikadan 14’ünün özelleştirme kararına yönelik süreci biz de yakından takip ediyoruz. Bu kapsamda Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ile Tarım-Analiz programında şekeri konuştuk. İsa Gök, sektöre yönelik önemli tespitlerde bulundu. Biz de programın deşifresini röportaj şeklinde yazılı olarak da paylaşmak istedik. Türkiye’de şeker sektörünün genel bir fotoğrafını çekersek karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor.? İsa Gök: Şeker sektörü dediğiniz zaman Türkiye’nin bitkisi olarak akıllara geliyor. 3 milyar dolara yakın bir katma değer yaratan, aşağı yukarı 250 bin ailenin geçimini sağladığı, bunun nakliyecisi, besicisi ve yöre esnafıyla beraber 10 milyon insanı yakından ilgilendiren, fakir fukarının da içinde olduğu bir alan diye tarif etmek mümkündür. Türkiye, şeker pancarı üretiminde hangi konumda.? İsa Gök: Dünya ülkeleri arasında 5'inci sıradayız. Pancar üretimi, şeker üretimi bakımından fevkalade avantajlı bir ülkeyiz. Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum. Pancardan şeker elde edebilen yeşil kuşak dediğimiz ülkeler içinde pancardan şeker elde etmek noktasında coğrafyaya en uygun ve avantajlı ülke Türkiye. Öncelikle bunu masaya yatırıp, neden terk etmememiz gerektiğiyle ilgili hususa bakmamız lazım. Tabiki pancar bitkisi bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kotalı. Münavebeli bir bitki olmasından dolayı kendiliğinden kota unsuru her zaman her ülkede gündeme geliyor. Kotalı olarak üretilmeye devam ediliyor. Her ne kadar 2017’de Avrupa Birliği’nde (AB) kotalar kaldırıldı diye tartışılıyorsa da AB, 2005’te şeker rejimi yaptı. 10 yıllık planlamalarını yaptı. Türkiye’de bu yapılamadı. O yüzden özelleştirmenin olumsuz yönlerini gündeme getirmeye gayret ediyoruz. Geçtiğimiz aylarda 2017-18 kotaları da belirlendi. 2 milyon 670 tonluk şeker kotasının dağılımı nasıl? İsa Gök: 1 milyon 370 bini Türkşeker’in kotası, bir kısmı sekiz tane özel ve kooperatif fabrikalara, bir kısmı da (267 bin ton) nişasta bazlı şeker üreten firmalara tahsis edildi. Nişasta bazlı şekerin kotası yüzde 10 civarı… NBŞ’nin başka ülkelerdeki kota payı ne kadar.? İsa Gök: Her ne kadar kanunda yüzde 10 kota belirlense ve yüzde 50 eksiltilip artırılması gündemde olsa bile Türkiye’de her zaman nişasta bazlı şekerlerin kotasını yükseltme tercih kullanıldı. Bu bakımdan Türkiye’de NBŞ üretim kotasının ortalaması Avrupa’dan aşağı yukarı 6 kat daha fazla. Raporlara göre Almanya’da yüzde 1.6 civarında… İsa Gök: Evet, yüzde 1,5 civarında… Fransa’da aşağı yukarı sıfıra yakın, neredeyse üretimi yok. Pancardan şeker üreten birçok ülkede nişasta bazlı şeker üretimi yok. Çünkü bu sağlık açısından da riskli olarak görülüyor. Nişasta bazlı şeker üretimi olsa da kendileri tüketmek yerine üçüncü dünya ülkelerine ihraç ediyorlar. Şeker sektörün genel görünümünü ilk başta ortaya koyduk. Peki, bu sektörün içinde Türkşeker nasıl bir konuma sahip.? Biliyoruz ki pazardaki payı yüzde 50’yi aşıyor... İsa Gök: Evet, Türkşeker’in pazardaki payı yüzde 60’a yakın. Türkşeker’in sektördeki konumunu ‘sosyal amaçlı fabrikalar’ ve ‘üretim amaçlı fabrikalar’ diye 2 alanda değerlendirmek daha doğru. Çünkü bazı fabrikalarımız kapasite, üretim ve maliyetler bakımdan AB ülkeleriyle aynı düzeyde. Sosyal amaçlı fabrikalarımız da var. Bunların maliyetleri yüksek ama üretim amaçlı fabrikalar maliyetleri aşağıya çekiyor. Bu bakımdan özelleştirilirken bu noktalar göz önüne alınmalı. Türkiye Şeker Fabrikaları 2000 yılından bu yana özelleştirme kapsamında. Bu kararın alınmasında temel sebep ne? Argümanlardan birisi ‘maliyet ve fiyat noktasındaki sıkıntı’ olarak öne sürülüyor. Dolayısıyla şekeri pahalı üretip tükettiğimiz iddia ediliyor. Nasıl bir üretim modeli mevcut? İsa Gök: Türkiye’de hep bunlar söylenerek bugünlere kadar gelindi. Bugün pancardan şeker elde eden ABD, Almanya, Fransa ve Hollanda’daki tüketim maliyetleri ile Türkiye'deki tüketim maliyetleri üç aşağı beş yukarı aynı. Maliyetler bakımından Türkiye'de problemler olduğu doğru. Maliyetler, AB’den 200-250 dolar daha yüksek. Ama bizde üretim amaçlı ve sosyal amaçlı fabrikalar var. Yani bölgeler arası kalkınmışlık farkını kapatmak, göçü ve terörü önlemek açısından bulunan fabrikalar da var. Zaten bu fabrikaların yapılış amacı ekonomik değil sosyal amaçlı... Bunlarla ilgili karar vermek gerekiyor. Üretim amaçlı fabrikalarımız, maliyet bakımından AB’deki fabrikalardan daha da iyi durumda. Mesela Ilgın Şeker Fabrikası şu anda hem kalite hem üretim hem de maliyet bakımından Avrupa’daki fabrikalarla aynı sanırım… Doğru mu? İsa Gök: Avrupa’daki fabrikalardan çok daha iyi konumda. Son zamanlardaki konuşmalarda ‘işçiye bir şey olmayacak, fabrikalar kapanmayacak’ diye bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. 2001 yılında B ve C portföyü dediğimiz fabrikalarımız satışa çıkartılmıştı. Burada üretim şart garantisi getirildiği açıklanmıştı. Bu getirilen şartlarla 2010 yılında getirilen şartları incelediğimiz zaman aynı olduğunu görüyoruz. Bugünkü satışla 2011’deki satış şartlarının aynı olduğunu görüyoruz. “Alıcıların bazı fabrikaları kapatması kaçınılmaz, oraları depo olarak kullanılacak” diye Özelleştirme İdaresi 2011’de bir savunma yapmıştı. O günkü şartnameyle bugünkü şartname arasındaki farkın mutlaka Özelleştirme İdaresi tarafından açıklanması gerekiyor. Hiçbir fark olmadığını görecekler. Her ne kadar ‘fabrikalar kapanmayacak’ deniliyorsa bile bugünkü fiyatlar ve fabrikaların maliyetlerine bakıldığı zaman bile 5-6 fabrikanın kendiliğinden kapanacağını görürsünüz. O zaman şu alternatif ortaya çıkıyor. Bu fabrikalara teklif verilmeyecek ve bu fabrikalar devletin elinde kalacak demektir. Bu da devletin maliyetlerinin yükseleceği anlamına gelir. Yani devletin yükü daha fazla artacak demektir. Burada şeker maliyetlerinin ucuzlayacağını söylemek bana göre doğru bir yöntem değildir. Bu şekildeki bir özelleştirmenin neticesinde şeker fiyatları, maliyetler bakımından devletin elinde kalacak fabrikaların maliyetleriyle birlikte artacak. Daha net ifade etmek gerekirse bu özelleştirmeler gerçekleşirse, iddia edildiği gibi biz daha ucuza şeker tüketmeyecek miyiz? İsa Gök: Kesinlikle bu şartlarda böyle bir şey mümkün değil. 2011’deki şartnameyle bugünkü şartname arasında bir fark göremiyorum. O zaman bazı fabrikaların kapacağını söyleyen Özelleştirme İdaresi’nin bugün neden kapanmayacağıyla ilgili net bir şekilde kamuoyuna açıklaması gerek. 2000 yılından beri özelleştirme kapsamındaki fabrikalarda teknoloji, otomasyon, Ar-Ge gibi alanlarda yatırımların yapılmadığı belirtiliyor. Bir diğer konu da istihdam edilen işçi sayısı… Orada durum nedir? İsa Gök: Türkiye yeşil kuşak dediğimiz kuşakta bazı avantajlarını kullanamadı. Tohumda bağımlılığımızı ve teknolojik gelişmelerde çok geç kaldığımızı kamuoyuna her fırsatta söylüyoruz. Üretim içinde olan çalışanlar bakımından da Avrupa Birliği’nden fazla bir sayımız yok. Tam aksine belki de daha azdır. Şeker fabrikaları 2000’den beri kamuya işçi alımı yapmıyor. Bu bakımdan şeker işçisi 4 ay boyunca tatil yapmadan çalışıyor. 3 bin 500 arkadaşımız çalışmaya devam etmiştir. Zaten yüzde 70’nin emekliliği dolmuştur. Sadece sektör ayakta kalsın diye bugün çalışıyorlar. Türkşeker’in 25 tane fabrikası var ama 14’ü özelleştirilmeye alındı. Neden 14 fabrika bu kapsama alındı? Bu fabrikaların sayısı ve hangilerinin özelleştirileceği neye göre belirlendi sizce? İsa Gök: Bundan önceki özelleştirmelerde bir yol haritası vardı, bir strateji raporu vardı. Özelleştirme İdaresi’ne özelleştirme stratejisiyle ilgili başvuru yaptık ama bizi bilgilendirme gereği duymadıkları için suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldık. Özelleştirme İdaresi’nin ne yapmak istediğini anlamakta zorluk çekiyoruz. 14 fabrikanın 9’unun kapanması kaçınılmaz. Biz böyle görüyoruz. Onun için Özelleştirme İdaresi’nin bu konuda yaptığını yanlış buluyoruz. Özelleştirme tartışması hala devam ediyor. Özelleştirme olmasın derken yerine nasıl bir öneri getiriyorsunuz? Dünyadaki başarılı şeker fabrikalarının yönetim modeli nasıl şekilleniyor? İsa Gök: Dünyadaki yönetim şekillerini gördük. ABD’de kurulan şeker fabrikaları şahıslar tarafından kurulmuş ama işletilmesinde zorluklar çekildiği için daha sonra çiftçiye, üreticilere devredilmiş. Avrupa Birliği’nde de daha çok üreticilerin ve çalışanların içinde olduğu yönetim ve denetim şekli oluşturulmuş. Bu sektörde olanların birbirini denetleme imkanı var. Aynı zamanda üreticiyi fabrikanın sahibi yapmak suretiyle üretimin sürekliliğini öngörmüşler. Hem dünyadaki üretim gerçeklerini görsünler ve üretimdeki sorumluluklarını üzerine alsınlar diye yönetimin içine işçileri de almışlar. Biz de AB’de olan üretici, işçi ve devletin içinde olduğu bir yönetim şekli öneriyoruz. Dünya gerçeği bu şekilde. Yeniden dünyayı keşfetmenin de bir manası yok. Aslında bu sistemi Türkiye’de uygulayabilen başarılı kooperatifler de var. Konya ve Kayseri’ye baktığımızda gayet verimli, kaliteli ve rekabetçi bir üretim modelinin oluşturulduğu görülüyor… Anahtar nokta yönetimde denetim mi? İsa Gök: Türkiye'de kooperatif fabrikalarında çok güzel örnekler olduğu gibi çok kötü örnekler de var. Çiftçi kuruluşu bir kooperatif, batmakta olan bir fabrikayı ayağa kaldırdı. Çıkar grupları birbirini denetleyebilsin ki oralarda yanlış bir şeyler yapılmasın. Biz illa yönetimde işçi olsun demiyoruz. Üretimin içinde olanların sorumluluk alması gerektiğini vurguluyoruz. Üretici ve çalışanın yönetimin içinde olduğu ve devletin de bunu denetlediği bir modelin çok daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Şeker, stratejik bir ürün. Her hangi bir ürün değil. Maliye Bakanı Naci Ağbal da daha önceki açıklamalarında “Bu özelleştirme sıradan bir özelleştirme değil. 40 kere düşülmesi gereken bir konu” demişti. Mevcut şartlarda bu özelleştirme gerçekleşirse piyasaya yansımasının nasıl olmasını bekliyorsunuz? İsa Gök: Yaklaşık 9 fabrika kapanacağı için haliyle pancar üretimindeki denge ve kota da bozulacak. Böylece Türkiye'nin ileride pazar olmasının yolu açılacak. Bu bitkiyi Türkiye’nin bitkisi haline getirmemiz gerekiyor. Bu özelleştirme, üretimi Orta Anadolu’ya sıkıştıracaktır. Bu sefer de “Şeker pancarı fazla su tüketiyor” argümanını ortaya atacaklar. Her türlü operasyona bir hazırlık yapıyorlar. Bu söylemlerle şeker pancarı üretiminin sonu hazırlanıyor diye düşünüyorum. Şeker pancarı, içinde yüzde 65 oranında su barındırıyor. Bu su, şeker pancarının içinde yok olup gitmiyor. Yine tabiata geri dönüyor. “Şeker pancarı fazla su tüketiyor” demek yanlış bir söylem. Geçen yıl en çok tartışılan konu Şeker Kurumu’nun kapatılmasıydı. Bunun sektöre yansıması nasıl oldu? Şeker Kurumu’nun kapanmasından önce ve kapandıktan sonraki tablo nasıl? İsa Gök: Şeker Kurumu’nun kapanmaması gerektiğini açıklamıştık. Kurumdaki boşluk döneminde nişasta bazlı şekerin kotalarına baktığımız zaman 19 bin ton daha fazla NBŞ’nin piyasaya arz edildiğini görüyoruz. Yasal olmayan bir şekilde piyasayada NBŞ satıldı. Şeker Kurumu olsaydı bunu cezalandırması gerekliydi, ceza yazılamadı. Ama kurumun pasif olması nedeniyle satışlar durmadı. Bu süreçte Türkşeker ve özel şeker fabrikaları piyasaya 400 bin ton daha az şeker satıldığını görüyoruz. Bu dönemde piyasaya başka bir şekilde doyuruldu. NBŞ ve başka tatlandırıcıların bir şekilde yurtiçine girdiği görülüyor. Şeker Kurumu olmadığı için bu hadise cereyan etti. Bu yılın sonunda şeker fabrikalarının aşağı yukarı 500-600 bin ton şeker stoğu olacağına hepimiz şahit olacağız. Kamuoyunda şekerin sağlık tarafı daha çok konuşuluyor. Sosyal medyada NBŞ’nin insan sağlığına etkileri daha çok tartışılıyor ve sorgulanıyor. Bilimsel araştırmalar ve verilere göre NBŞ’nin kanser ve obezite riskini daha da arttırdğı ortaya konuluyor. sağlık Bakanlığının da henüz yayımlamadığı ama kamuoyuna sızan bir rapor var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İsa Gök: 2011 yılında Sağlık Kurulu nişasta bazlı şekerlerin şeker muadili olarak belirtmişti. 2018 yılında bunun tam tersini söylüyor. Dünyada bunlar sürekli olarak tartışılıyor. Sizlerin dedikleriniz yanı sıra kısırlığa kadar giden riskler olduğu için dünya NBŞ’ye karşı duruyor. Mısıra enzimler ve kimyasallarla müdahale edilmediği zaman tatlandırıcı olmuyor. Bu bile insan sağlığı açısından üzerinde durulması gereken bir hadise. O yüzden NBŞ’nin kotalarının AB ortalamalarına indirilmesini çok önemsiyoruz. Şeker-İş Sendikası açtığı 11 davadan 9’unu kazanmış ama bir türlü kotalar konusunda başarılı olamadık. Şeker-İş Sendikası olarak özelleştirme kararı ve sürecine yönelik sizlerle görüş alışverişinde bulunuldu mu? İsa Gök: Kamuoyuna bildiklerimiz aktarmaya çaba sarfediyoruz. Bunları da anlatmaya gücümüz yettiği kadar anlatacağız. Özelleştirme İdaresi’ne buradan seslenmek istiyorum. 2011 yılında söylediği gibi fabrikalar kapanmayacak depo olarak kullanılacaksa bunu kamuoyuna açıklasınlar. İrfan Donat Bloomberg HT Tarım Editörü idonat@bloomberght.com @#ÖkkeşBölükbaşı ©#MedyaGünebakış Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul - Mart.2021--- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com, |
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP