Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
CHESTER
PROJESİ, OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
Osmanlı
Devleti, XIX. yüzyılın ortalarından itibaren içinde bulunduğu siyasi, askeri ve
ekonomik durgunluğun giderilmesi için batılı yatırımcılara imtiyazlar vererek
ülkenin kalkınmasını ve modernizasyonunu sağlanmaya çalışmıştır.
Bu
girişimlerden biri de Amerikan sermaye çevrelerine verilen Chester Projesi’dir.
Bu proje ile Amerikalı yatırımcılar Doğu Anadolu ve Osmanlı Devleti’nin
hâkimiyetinde olan Irak topraklarında bir demiryolu ağı kuracak ve bu demiryolu
ağı çevresinde belirli mesafedeki yer altı kaynaklarını işletecekti.
Projeye
çerçevesinde Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de liman yapılması da planlanmıştır.
Amerikalı Amiral Kolby Mitchell Chester’ın Osmanlı Hükümeti’ne bu yönde bir
teklif sunması Türk yetkililer tarafından olumlu karşılanmıştır. Bu proje
1908–1914 ve 1922–1923 süreci olmak üzere iki dönemde ele alınmıştır.
1908–1914
döneminde Chester Projesi’nin altyapısı oluşmuş ancak Birinci Dünya Savaşı
çıktığından dolayı uygulamaya konamamıştır. İkinci dönem olan 1922–1923
evresinde de Ankara Hükümeti sunulan yeni projeye sıcak bakmıştır.
Çıkış noktası demiryolu yapımı olan bu proje, Amerika tarafından ham madde ve petrol dolayısıyla bölgenin tüm enerji kaynaklarının Amerika’nın yararına kullanılması için bir araç olarak görülmüştür. Ankara Hükümeti, girişimcilerden ve Amerikan Hükümeti’nden gerek Musul Meselesi’nde gerekse diğer konularda bir destek görmediğinden dolayı Chester Projesi’ni iptal etmiştir.
CHESTER PROJESİ;
YAKINDOĞU KAYNAKLARINI TEKEL ALTINA ALINMA PLANI
Böylece
Amerika’nın Chester Projesi’yle Yakındoğu kaynaklarını tekel altına alma planı
yarım kaldığı gibi Osmanlı ve Ankara Hükümetlerinin Amerikan sermaye ve
yatırımından istifade etme düşüncesi de sonuçsuz kalmıştır. Dolayısıyla bu
çalışma Osmanlı arşiv belgeleri, hatıralar ve telif eserlerden yararlanılarak
aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Sanayi Devrimiyle beraber Avrupa’da
seri üretim başlamış bunun sonucunda hammaddeye ve üretilen ihtiyaç fazlası
mallar için de yeni pazara ihtiyaç duyulmuştur. XIX. yüzyılda petrolün makine
ve motor gücünde yakıt olarak kullanılmaya başlanmasıyla da dünyadaki petrol
kaynakları büyük devletlerin ilgisini çekmeye başlamıştır.
Bu durumda batılı devletler
Ortadoğu’yu özellikle Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Mısır çizgisi içinde
olan bölgeyi üretecekleri mallar için hammadde, ürettikleri mallar için
pazaryeri, sanayileri ve motor güçleri için de petrol kaynağı olarak görmüşlerdir
(Türkmen, 2020, s. 398). Nitekim 1876’da Afrika’nın %11’i, 1900’de %90’ı,
Pasifik’in neredeyse tamamı büyük devletler tarafından sömürgeleştirilmiştir.
Büyük devletler çeşitli bölgelerde
demiryolu, maden ve liman işletmeleri başta olmak üzere çeşitli yatırımlar
yapmışlardır (Owen & Pamuk, 2002, s. 17). Çeşitli bölgelerde sömürgeler
elde edip yatırımlar yapan İngiltere, Fransa ve Almanya, Osmanlı Devleti’nden
başta demiryolu olmak üzere çeşitli ekonomik imtiyazlar elde eden ilk devletler
olmuşlardır.
OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
Ortadoğu’nun imkânlarından
faydalanmak isteyen Amerika da diğer devletlerin gerisinde kalmak istememiştir.
Amerikalıların bu konuda Ortadoğu’daki ilk girişimi Chester Projesi olmuştur.
Ermeni asıllı Pastırmacıyan’ın
tavsiyeleriyle Amerikalı Amiral Kolby Mitchell Chester, Orta Anadolu’dan
Musul’a oradan da Doğu Akdeniz’de bir limana kadar ulaşacak olan, 40 km’lik
alandaki başta petrol olmak üzere yer altı kaynaklarının çıkarılıp işletme
iznini içeren bir demiryolu projesi imtiyazı elde etmek için 1909’da Osmanlı
Devleti’ne başvurmuştur. Chester, girişimleri sonucu Şubat 1909’da Osmanlı
Devleti Bayındırlık (Nafia) Bakanlığı ile bir ön sözleşme imzalamıştır.
Bu sözleşmeyle 2000 km uzunluğunda
yapılacak olan demiryolu Sivas, Van, Çaltı, Harput, Diyarbakır, Siirt ve Bitlis
ana hattını Musul, Kerkük ve Süleymaniye’ye yan hatlarla bağlayıp Doğu
Akdeniz’e ulaşacaktı. Sözleşmeyle, demiryolunun Akdeniz’e ulaştığı Adana’nın
Yumurtalık ilçesinde ya da Hatay’ın Samandağ ilçesinde bir liman kurulması da
planlanmıştır (Gümüş, 2011, s. 187).
Proje girişimcileri bu planlarıyla
bölgenin yer altı ve yerüstü kaynaklarını Amerika yararına kullanmanın
altyapısını oluşturmaya çalışmıştır.
Osmanlı coğrafyasında 1909’da
başlayan Chester Projesi girişimi Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla askıya
alınmıştır. Anadolu’da yürütülen Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasıyla Lozan
görüşmelerinin başladığı dönemde Chester Projesi girişimcileri yeniden harekete
geçerek bu projenin onaylanması için Ankara Hükümeti ile görüşmelerde
bulunmuşlardır.
Gerek Osmanlı Hükümeti gerekse
Ankara Hükümeti döneminde bu projeye sıcak bakılmasının sebebi Türkiye’nin
modernleşmesini sağlamak, ulaşım ve sanayi bakımından batı standardını
yakalamaktı. Proje özellikle Ankara Hükümeti döneminde savaş sonrası harap
olmuş ülkenin kalkınması için bir fırsat olarak görülmüştür.
Projeden ekonomik beklentiler
yanında siyasi beklentiler de vardır. Ankara
Hükümeti’nin düşüncesine göre girişimciler ve Amerikan Hükümeti, Chester
Projesi’ndeki haklarını korumak için diğer devletlere karşı Türkiye’nin yanında
yer alacaktır. Böylece Türkiye, Misak-ı Milli çerçevesinde hakkını savunurken
İngiltere ve Fransa’ya karşı Amerika’nın desteği olacaktı. Dolayısıyla Ankara
Hükümeti, Chester Projesi’yle hem ekonomik hem de siyasi kazanımlar elde etmiş
olacaktı.
A. TÜRK AMERİKAN İLİŞKİLERİNİN BAŞLAMASI
Amerika’nın
1783’te bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra
Amerikalı yetkililer Osmanlı coğrafyasındaki Amerikalı tüccarların haklarını
korumak ve onların da Avrupalı tüccarlara tanınan haklardan yararlanmasını
sağlamak amacıyla Osmanlı Devleti ile ilişki kurmaya çalışmıştır (Öztürk, 2005,
s. 23).
XIX.
yüzyılda tüm dünya Avrupa devletlerinin hızlı bir şekilde sömürgeleştirmesine
maruz kalmıştır. Bu sömürgecilik anlayışı Avrupa devletlerinin lehine,
Amerika’nın ise aleyhine bir gelişme göstermiştir. Amerika, sömürgecilik
yarışına kayıtsız kalmayarak bu yarıştaki yerini almaya çalışmıştır (Açıkses
& Doğanay, 2010, s. 5). Kendine hedef olarak da Osmanlı coğrafyasını
seçmiştir.
Amerikalı yetkililer Ortadoğu,
Balkanlar ve Karadeniz bölgesini kapsayan stratejik konumu dolayısıyla Osmanlı
Devleti ile yakın ilişkiler kurmayı amaçlamıştır. Nitekim Amerikalılar doğunun
dini ve kültürel büyüsüne kapılıp, XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı topraklarına
gelmeye başlamıştır. Bu kişiler arasında misyonerler, gezginler, tarihçiler,
arkeologlar, maceracılar ve tacirler ilk sırada yer almıştır (Erhan, 2001, ss.
94–97).
Amerikan misyonerleri başta Mısır ve
Beyrut olmak üzere Osmanlı coğrafyasında faaliyetlerini artırmışlardır.
Görünürde bir okul olan Beyrut’taki Amerikan Koleji de bölgede yürütülecek
politikalar için bir üs olarak kullanılmıştır (Meram, 1969, s. 217).
Amerika’nın Osmanlı Devleti ile ilk
teması Kuzey Afrika’daki Osmanlı Devleti’ne tabi yerel unsurlar aracılığıyla
başlamıştır. Amerika bağımsızlığını kazandıktan kısa bir süre sonra, Akdeniz’de
ticaret yapan yurttaşlarını korumak ve onlara birtakım ayrıcalıklar sağlamak
maksadıyla, Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki topraklarının yöneticileri
ile yakın ilişki içine girmiştir.
Osmanlı idaresindeki Cezayir, Tunus,
Trablus ile “Dostluk ve Ticaret” antlaşmaları imzaladıktan sonra Amerikan
gemileri Anadolu limanlarını da ziyaret etmeye başlamıştır. Amerikan ticaret
gemilerinin 1810’da İzmir limanına gelerek burada ticari faaliyetler yürütmesi
Türklerle Amerikalılar arasında düzenli deniz ticaretinin başlamasını
sağlamıştır (Açıkses & Doğanay, 2010, s. 7).
AMERİKALILARIN 1811’DE İZMİR’DE KURDUKLARI TİCARET ODASI
David Offley önderliğindeki Amerikan
iş adamları 1811’de İzmir’de ilk Amerikan Ticaret Odası’nı açmış böylece
Amerikan gemileri İzmir limanına daha sık gelerek buradan incir, üzüm, afyon,
deri, yün vb. mallar almaya başlamışlardır (Kocabaşoğlu, 2000, s. 10).
Amerikalı
girişimciler her ne kadar Osmanlı coğrafyasında, diğer sömürgeci devletlerin
girişimcileri gibi ticari imtiyazlar elde etmek ve faaliyetler yürütmek istese
de Amerikan Hükümeti kendi kıtası dışındaki meselelere pek müdahil olmak
istememiştir. Nitekim Amerika Başkanı James Monroe, 2 Aralık 1823’te kongreye
sunduğu “Monroe Doktrini” ile Amerika kıtası dışındaki olaylara karışılmayıp,
öncelikle kendi kıtasındaki toprakların paylaşımından diğer güçlerin uzak
tutulmasını amaçlamıştır.
XX.
yüzyılın başlarında uygulamaya sokulan Chester Projesi hariç ABD’nin bölgedeki
politikalarında bu doktrine genellikle uyulmuştur (Can, 2000, ss. 80-81).
Amerika, Monroe Doktrini’ni rafa kaldırdıktan sonra dünyanın neresinde nüfuz
elde etmek isteyeceği Chester Projesi girişimiyle ortaya çıkmıştır.
Osmanlı
Devleti ile Amerika arasındaki resmi görüşmeler 1820’li yıllarda başlamıştır.
ABD Dışişleri Bakanı Adams, Luther Bradish adlı New Yorklu bir avukatı çift
pasaportla gizli olarak istihbarat faaliyetlerinde bulunması için İstanbul'a
göndermiştir. Fakat bundan olumlu bir sonuç alınamamıştır. Bu defa Dışişleri
Bakanı Adams, David Offley’i Kaptan-i Derya Hüsrev Paşa ile görüşmesi için
görevlendirmiştir. Offley Aralık 1824’te Hüsrev Paşa ile görüşmüştür. Hüsrev
Paşa Amerikalıların diyalog talebini padişaha bildirmiştir (Kurat, 1959, s.
15).
Bu
gelişmelerden sonra Türk ve Amerikan yetkilileri arasında yaşanan olumlu
gelişmeler çerçevesinde 7 Mayıs 1830’da dokuz açık, bir gizli maddeden oluşan
Türk-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla
Amerikan ticaret gemilerine Osmanlı limanlarından yararlanma hakkı verilerek
Boğazlardan geçiş serbestisi tanınmıştır.
Bu
antlaşmayla bir Amerikalının Türkiye’de suç işlemesi halinde davaları Türk mahkemesi
yerine Amerikan mahkemelerinde görülmesi şartı kabul edilmiştir. Böylece
Amerika’ya yargısal imtiyaz tanınmıştır. Bu antlaşmayla her iki tarafta
karşılıklı konsolosluk açma hakkı elde etmiştir. Bu durum da siyasi ilişkilerin
gelişmesine büyük ölçüde katkı sağlamıştır. Nitekim Amerika Hükümeti 5 Ekim
1831’de David Porter’i İstanbul’a maslahatgüzar olarak atamıştır (Açıkses &
Doğanay, 2010, s. 15).
Amerika’nın
Osmanlı Devleti ile imzaladığı ikinci ticaret antlaşma ise 13 Şubat 1862
tarihli Seyrisafain ve Ticarete Dair antlaşmadır. 1830 antlaşmasında olduğu
gibi bu antlaşmada da Amerika’ya “en fazla ticari ayrıcalığa sahip ülke”
statüsü verilmiştir (Güler, 2005, s. 234). Bu gelişme iki ülke arasındaki
siyasi ilişkileri hızlandırmıştır.
Nitekim
Osmanlı Devleti Amerika’ya ilk olarak 1845’te Zapçıoğlu Abraham’ı konsolos
olarak görevlendirmiştir (Açıkses & Doğanay, 2010, s. 15). Washington’daki
Osmanlı elçiliği de 1867’de açılmıştır. Buraya Fransız asıllı Blacque de ilk
Türk elçisi olarak görevlendirilmiştir (Yalçın vd., 2006, s. 462). Böylece
Amerika ile Osmanlı Devleti arasında siyasi ilişkiler gelişmeye başlamıştır.
B. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ CHESTER PROJESİ
Büyük devletler, Osmanlı
coğrafyasına siyasi, askeri ve ekonomik açıdan nüfuz edebilmek için bölgedeki
gelişmeleri bir koz olarak kullanmaya çalışmışlardır. Nitekim Amerika, Ermeni
ayaklanmalarını bastırma girişimleri sırasında zarar gören Amerikan mallarına
karşılık olarak ödenecek tazminatı tahsil etmek için Haziran 1908’de İstanbul’a
Amiral Kolby Mitchell Chester’ı göndermiştir.
Amiral Chester kaptanlığındaki
geminin asıl görevi ise bölgedeki Amerikan görevlileri için “manevi destek”
sağlamak, “güç gösterisi” yapmak ve Osmanlı Devleti’ni ödeme yapmaya
zorlamaktı. Bu ziyaret sırasında Chester, Osmanlı Devleti yetkilileriyle
yaptığı görüşmede bölgede bir demiryolu yapımı fikrini ortaya atmıştır. Bu
fikir Osmanlı Devleti yetkilileri tarafından makul karşılanmıştır (Can, 2000,
s. 115).
XX. yüzyıl başlarında hızla
emperyalist çaba içine giren Amerika petrolün önem kazanmasıyla beraber
Ortadoğu petrollerine ilgi duymaya başlamıştır. Bu gelişmeler üzerine Amerika
1908'li yıllardan itibaren bölgede demiryolu ulaşım projeleriyle ilgilenmeye
başlamıştır (Yavuz, 2003, s. 529).
Osmanlı Devleti’nde 1908 Temmuz’unda
iktidara gelen Jön Türkler, ülkeyi modernleştirme planları çerçevesinde
demiryolu, karayolu yapımı, limanların geliştirilmesi, sulama projeleri ve
madenlerin çıkarılması konularına ağırlık vermiştir.
Bu yatırımlarda Amerikan
sermayesinin kullanması Avrupa’nın politik emellerinin dengelemesi için bir
fırsat olarak görülmüştür (Can, 1993, s. 85). Bu süreçte Osmanlı Devleti
yetkilileri İngiltere ve Fransa’yı sömürgeci bir devlet olarak görürken Almanya
ve Amerika’yı Osmanlı Devleti’nin gelişmesine ve kalkınmasına katkı sunacak
birer müttefik olarak görmüşlerdir (Açıkses & Doğanay, 2010, s. 50).
Bu dönemde Amerika Devlet Başkanı
William Howard Taft ve Dışişleri Bakanı Philander C. Knox Amerika’nın dış
politikasını ülkelerinin emperyalist çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye
çalışmıştır. Bu süreçte Amerikan sermayesi dünyanın her yerinde yatırım yapmaya
yönlendirilmiştir. Bu durum Amerikan yatırımcılarını cesaretlendirmiştir
(Özyüksel, 2013, s. 349).
Osmanlı topraklarındaki zengin iş
olanaklarını fark eden Amerikan iş çevreleri ulaşım olanaklarının yetersizliği
yüzünden buradaki fırsatların değerlendirilemediğini tespit etmiştir. Ancak
Amerikalı yatırımcılar bölgede iş yapmak istiyorlarsa Alman ve İngiliz
yatırımcılarla mücadele etmek zorunda olduklarını fark etmişlerdir (Büyüktepe,
2006, s. 9).
Chester Projesi girişimcileri ve
Amerikan yetkililer projeleriyle Almanya’nın projesini gölgede bırakmaya
çalışmıştır. Amerika’nın Chester Projesi, Almanya’nın Bağdat Demiryolu
projesiyle çakışmış, bu durum Anadolu ve Ortadoğu’da Amerikan-Alman çıkar
çatışmasına dönüşmüştür (BOA., HR. SYS, 67/47, s.2).
Amerikalı Albay Coby Mitchell
Chester 1900’de Ermeni olayları sırasında zarar gören Amerikan mallarının
karşılığı olarak Osmanlı Devleti’nden tazminat almak üzere bir savaş gemisinin
kaptanı olarak İstanbul’a gelmiş, bu esnada bölgedeki yatırım olanakları dikkatini
çekmiştir (Türkmen, 2016, s. 434).
HERŞEY, ZENGİN MADEN ve PETROL YATAKLARI İÇİN
Bu gelişmelerden sonra Amerikalı
Chester Grubu Osmanlı Devleti’nden zengin maden yataklarına ulaşacak olan 2 bin
km. uzunluğunda bir demiryolu hattı yapımı için imtiyaz istemişler ve bu
projeye öncülerinden Chester’ın adı verilerek “Chester Projesi” denilmiştir.
1908’de II. Meşrutiyet yönetiminin bayındırlık ve kalkınma hamlesi çerçevesinde
demiryolları için imtiyaz verileceğinin ilan edilmesi üzerine, Osmanlı Nafia
Nezareti’ne (Bayındırlık Bakanlığı’na) verilen yedi projeden birisi Chester
Projesi olmuştur.
İlk değerlendirmede imtiyazı bu
bölgede geniş bir demiryolu kurmayı üstlenen bir İngiliz-Amerikan şirketi olan
White kazanmıştı. Chester, Nafia Vekâleti ve Meclis-i Mebusan’a müracaat ederek
bu projeyi kendisinin daha uygun şartlarda yapabileceğini bildirince teklifi
ilgi görmüştür (Açıkses & Doğanay, 2010, s. 54).
Chester’ın Bayındırlık bakanlığıyla
imzaladığı ön sözleşme onay için Şubat 1909’da Osmanlı Hükümeti’ne sunulmuştur.
Bu sözleşme ile Sivas, Van, Çaltı, Harput, Ergani, Siirt ve Bitlis’ten geçen
geniş ana hat Musul, Kerkük ve Süleymaniye’ye ulaşacaktı. Sözleşmeye göre
Akdeniz’de bir liman yapılması koşuluna bağlı olarak Adana il sınırları içinde
bulunan Yumurtalık’ta ya da şu an Hatay sınırları için bulunan Samandağ’da bir
liman yapılması ve bu limana ulaşacak yan hattın döşenmesi de planlanmıştır.
Sözleşmeye son şeklinin verilmesiyle
Van’a gidecek hattın Sivas’tan değil de Harput’tan başlamasına ve Van Gölü
kenarındaki bir iskeleye ulaştırılmasına karar verilmiştir. Akdeniz’deki son
nokta’nın ve yapılacak Liman’ın Yumurtalık olacağı kesinleşmiştir. Hatların
çevresindeki kırk kilometre şeritler halindeki alan içinde bilinen ya da
sonradan keşfedilecek olan petrol dahil bütün maden kaynakları Chester Grubu
tarafından işletilecekti (Armaoğlu, 1991, s. 29; Tezel, 1970, s. 291).
Hatların toplam 2 bin km olması
düşünülerek yapılan hesaba göre maliyet 2 milyon dolardan fazlaydı. Şirkete,
sistemi faaliyete geçirmesi için 10 yıllık süre verilmiştir. İmtiyaz
bölgesindeki madenlerin araştırılması için tanınan süre 20 yıl olarak
belirlenmiştir.
Amerikalılara göre maliyetin 100
milyon dolar olacağı tahmin edilmiştir. White’ı eleyen Chester, New Jersey
imzasıyla Kasım 1909’da “Otoman-American Development Company”i
(Osmanlı-Amerikan Kalkınma Şirketi) kurmuş ve şirketin sermayesini de 600 bin
dolar olarak belirlemiştir. Chester Gurubu, bu proje için Mart 1910’da Osmanlı
Bankası’na 20 bin lira teminat yatırmıştır (Açıkses & Doğanay, 2010, ss.
58-62).
YILMADAN BIKMADAN GİRİŞİMLERE DEVAM
Chester Projesi’nin kapsamlı taslağı
9 Mart 1911’de Meclis-i Mebusan’a sunulmuştur (Yıldırım, 2001, s. 27). Ekim
1911’de Meclis-i Mebusan’da görüşülen proje kabul görmüş fakat projeye karşı
çıkanlar da olmuştur. Proje’nin Siyonistlere hizmet etmek için kullanılacağı
iddiasını ortaya atan mebuslar dahi olmuştur. Bu arada Trablusgarb Savaşı’nın
patlak vermesiyle Osmanlı Hükümeti, Amerika’nın Trablusgarp Savaşı’nda
arabuluculuk yapmasını istemiştir.
Ancak Amerika’nın bu duruma sıcak
bakmaması ilişkileri olumsuz etkilemiş, buna karşılık banka mevduatlarına el
konulabileceğinden endişe eden Osmanlı Amerikan Kalkınma Şirketi, İstanbul’daki
bir bankaya proje için depozito olarak yatırmış olduğu 20 bin lirayı geri
çekmiştir (Erhan, 2001, s. 183). Bu gelişmeler üzerine Chester Grubu da Ekim
ayında teklifini geri çekmiştir. 11 Aralık 1911’de Amerikan Büyükelçisi
Rockhill, sadrazama projeden vazgeçildiğini resmen bildirmiştir (Açıkses &
Doğanay, 2010, s. 63).
Amerika,
bölgedeki kaynakları kullanmak için çaba harcarken bölgede çıkan bir kargaşa ve
savaş durumunun düzeltilmesinde aynı özveriyi göstermemiştir. Nitekim Balkan
savaşlarında Chester Projesi’ni gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’ni
desteklemek yerine projeden çekilerek Osmanlı Devleti’ni kendi sorunlarıyla baş
başa bırakmıştır. Oysa Osmanlı Devleti projeyi İngilizler yerine Amerikalılara
vererek siyasi konularda da Amerika Hükümeti’nin desteğini almayı amaçlamış
ancak durum Osmanlı Devleti yetkililerinin düşündüğü gibi olmamıştır. Bu durum
Amerika’nın bölgedeki gelişmeler konusunda bundan sonra da nasıl hareket
edeceğini açıkça göstermiştir.
Amerika’nın Yakındoğu ve
Ortadoğu’daki Chester Projesi İngiltere ve Almanya’yı birbirine
yaklaştırmıştır. Bu iki ülke aralarında yaptıkları 1913 tarihli anlaşmayla
bölge petrollerinin İngiliz-Alman ortaklığındaki The Turkish Petroleum Company
tarafından işletilmesi kararı almışlardır.
İngiliz sermayesinin bu ortaklıktaki
payı dörtte üç iken Alman sermayesinin payı ise dörtte birdir. Bu gelişmelerden
sonra İngiltere ve Almanya petrol konusunda Osmanlı Devleti’ni sıkıştırmaya
başlamıştır (Tezel, 1970, s. 293).
Chester Grubu projelerini geri
çekmesi üzerine bölgede İngiliz-Alman rekabeti doğmaya başlamıştır. Bu süreçten
sonra Alman siyasi çevreler Osmanlı Devleti ile ittifak kurarak bölgedeki
kaynakları Almanya’nın yararına kullanmak istemiştir. İngiliz yetkililer de
Osmanlı Devleti’ni İtilaf Devletleri safının dışında tutarak hedeflerinde olan
Yakındoğu ve Ortadoğu topraklarını ele geçirmeyi planlamıştır. Bu gelişmeler
Birinci Dünya Savaşı’na zemin hazırlamıştır.
1. İLK TEŞEBBÜSÜN BAŞARISIZLIĞA UĞRAMASI VE SEBEPLERİ
Chester Grubu, Osmanlı Devleti’nden
elde ettiği sözleşmeye rağmen ilk proje girişimine Birinci Dünya Savaşı öncesi
başlayamamıştır. Amerikalıların aralarındaki uyuşmazlıkların çözümü için kendi
mahkemelerini kurmak istemeleri Osmanlı Hükümeti’nin projeye endişeyle
bakmasına yol açmıştır. Amerika’nın izlemekte olduğu tarafsızlık politikası,
resmi makamlarca proje sahibi şirket arasında fikir ayrılığı ve kararsız tutum
Chester Projesi’nin başarısız olmasında etkili olmuştur.
Osmanlı Devleti ise bir yandan diğer
büyük devletlerin baskısı diğer yandan da kendi içindeki istikrarsızlık ve
Amerikan resmi çevrelerinin yeterli kararlılığı göstermemesi ve Alman Bağdat
Demiryolu Projesi ile çakışan hatlar ve çatışan çıkarlar, Amerika’nın maden
kaynakları üzerinde tekel alma isteği projenin başarısızlığına yol açmıştır
(Can, 2000, s. 144). Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması Doğu Anadolu,
Süleymaniye, Kerkük ve Musul demiryolları ile Irak petrolleri projelerinin
askıda kalmasına yol açmıştır (Tezel, 1970, s. 193).
İlk teşebbüsün başarısızlığa
uğramasının sebeplerinden biri de Birinci Dünya Savaşı’nda Amerikan
Kongresi’nin kararı ile 2 Nisan 1917’de Amerika’nın, Osmanlı’nın müttefiki olan
Almanya’ya savaş ilan etmesi dolaylı olarak Osmanlı-Amerikan ilişkilerini savaş
durumuna sokmuştur (Armaoğlu, 1983, s. 133). Bu gelişmeler üzerine Osmanlı
Devleti’nin son Washington Büyükelçisi Ahmet Rüstem Bey Amerika’dan ayrılmıştır
(Yalçın vd., 2006, s. 462).
Osmanlı Devleti bu gelişmeler
üzerine 20 Nisan 1917'de Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkileri kesmiştir
(Uçarol, 2006, s. 185). Amerika ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi Chester
Projesi’nin gerçekleşmesini engellemiştir (Erhan, 2001, s. 383).
Nitekim Almanya ve İngiltere’nin
Osmanlı Devleti üzerindeki baskısı, Rus, Ermeni faktörü proje sahiplerine ve
Amerika’ya Osmanlı Devleti’nin güveninin azalması bu projenin ilk etabının
başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açmıştır (Yıldırım, 2001, s. 27). Böylece
Proje, 1920 yılına kadar gündemden kalkmıştır.
C. CHESTER PROJESİ’NİN TEKRAR GÜNDEME GELMESİ
Birinci Dünya Savaşı’nda büyük
paralar kazanan petrol şirketleri kendi hükümetlerinin gözünde yarı-ulusal bir
konuma ulaşmıştır. Önce her devlet kendi şirketleri aracılığıyla petrol
ihtiyacını karşılamaya çalışmış fakat bir süre sonra mevcut talebin karşılanması
için ithalat zorunlu hale gelmiştir.
Büyük oranda petrol satışı
gerçekleştiren Amerikan şirketleri bu durumdan karlı çıkmıştır. Petrolün savaş
sonrası düzenlemeleri belirleyen en önemli faktörlerden biri olacağının
anlaşılması üzerine devletler ve girişimciler petrol açısından zengin olan
bölgelere yoğunlaşmaya başlamıştır (Can, 2000, s. 174).
Birinci Dünya Savaşı’nda Ortadoğu
özellikle Musul petrollerine sahip olmak isteyen İngiltere, 1916’da Irak
bölgesine bir saldırıda bulunmuş fakat bu saldırıda bir başarı sağlayamamıştır.
Aynı yıl İngiltere ile Fransa arasında Sykes-Picot Antlaşması imzalanmış ve bu
antlaşmayla Musul bölgesi Fransa’ya bırakılmıştır (Gök, 1998, ss. 62-63).
Sykes-Picot Antlaşması’nda
Fransızlara verilen bu bölgeye askerî açıdan sahip olmaya çalışan İngiltere, 8
Mart 1918’de Musul’u işgal ederek Fransa karşısında avantajlı duruma geçmiştir.
(Hughes, 1999, s. 122) Bu gelişme sonucunda Chester Grubu’nun odak noktası olan
Musul petrolleri İngilizlerin eline geçmiştir.
Birinci
Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilmesiyle bu devlet bölgeden tamamen çekilmek
durumunda kalmıştır. Bu süreçten sonra da Türkler bölgedeki mücadeleyi tek
başlarına yürütmeye başlamışlardır. Güneydoğu’da İngiliz ve Fransızlara, Doğu
Anadolu’da Ermenilere ve Batı Anadolu’da ise Yunanlılara karşı Millî Mücadele
verilmiştir.
15
Mayıs 1919’da İngilizlerin gözetimindeki Yunan birlikleri İzmir’den Anadolu
içlerine doğru ilerlerken İtalyanları gözetim altında tutmak için gönderilmiş
olan Amerikan filosu da İzmir limanında bulunmaktaydı (Evans, 1972, s. 171).
Bu
tarihten birkaç yıl sonra da Koli Chestr’e ait olan bir gemi Karadeniz’in
kuzeyinde bulunan Novorosisky şehrindeki Rumları Selanik’e ve Amerika’ya
taşımıştır. Amerikalıların bu tutumları Rumlar hakkındaki tutumlarını
göstermektedir (BOA., DH.EUM.SSM 50/9, s. 3).
Amerikan
müteşebbisler Türklerden, Yakındoğu’da yatırım imtiyazları almaya çalışırken
Amerikan askeri çevreleri Anadolu’da yapılan işgallere seyirci kalma hatta
dolaylı yoldan destek olma eğilimi göstermişlerdir.
Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra Almanların bölgeden çekilmesi ve petrolün giderek önem
kazanmasıyla İngiltere, Skes-Picot Antlaşması ile verdiği Musul’u Fransa’nın
elinden almak için Suriye’yi Fransa’nın nüfuz alanı olarak kabul etmek ve Musul
petrollerinden Fransa’ya pay vermek durumunda kalmıştır (Gök, 1998, ss. 62-63).
Dolayısıyla
petrolün değerinin farkında olan İngiltere, Fransa’ya sus payı vererek petrol
bölgelerinde nüfuzunu sağlamlaştırmıştır (Clayton, 1971, s. 221). İngiltere ve
Fransa 25 Nisan 1920’de San Remo’de aralarında imzaladıkları anlaşmayla The
Turkish Petroleum Company’deki dörtte bir olan Alman sermaye payı Fransızlara
verilmiştir.
PETROL ŞİRKETLERİNİN
FİNANSAL YETERSİZLİKLERİ, PAYLAŞIM ANLAŞMAZLIKLARI
Yaklaşık
altı ay sonra bu anlaşmadan haberdar olan Amerikan Hükümeti, İngiltere’ye
yapılan anlaşma hakkındaki rahatsızlığını iletmiştir. Amerikan Hükümeti
desteğindeki “Standart Oil Company” Musul petrollerinden hak talebinde
bulunmuştur (Öke, 1995, s. 201; Tezel, 1970, s. 293).
Musul
petrollerinin İngiltere ve Fransa tarafından paylaşıldığını gören Amiral Kolby
M. Chester, 1920’de Amerikan Dışişleri Bakanlığı’ndan Chester Projesi’nin
tekrar yürürlüğe girmesi talebinde bulunmuştur. Chester, başvurusunda 1908–1911
sürecindeki girişimlerinden bahsederek Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla
işlerini takip edemediğini durum düzelir düzelmez projeyi gerçekleştirmek için
yeniden harekete geçebileceğini bildirmiştir.
Chester’ın
bu girişimlerine rağmen elinde imzalanmış bir imtiyaz olmadığı için bakanlık
projeye olumlu bakmamıştır. Bunun üzerine Chester, 1922’ye kadar girişimini
ertelemek durumunda kalmıştır. Chester, 1922 de tekrar Amerika’da destek
arayışlarını sürdürmüştür. Bir taraftan projeye mali destek ararken diğer
yandan da Amerikan resmi çevrelerinin desteğini kazanmaya çalışmıştır.
8
Şubat 1922’de Dışişleri Bakanlığı’na yazılı bir başvuru yaparak yeni gelişmeler
çerçevesinde yetkililerle görüşme talebinde bulunmuştur. Amiral Chester,
projenin finansmanı konusunda olumsuz kanaatleri değiştirmek ve Amerikan resmi
çevrelerinde olumlu etki bırakmak için Amerikalı iş adamları, gazeteciler vb.
bazı şahısları projeye katılmaya ikna etmiştir.
OTTOMAN-AMERİCAN
DEVELOPMENT COMPANY VE 1909 İMTİYAZLARI
Böylece
Ottoman-American Development Company adında yeni bir şirket kurulmuştur. Bu
şirketin başına George Gothals getirilmiştir. Bu şirket Türkiye, Irak ve
Suriye’de ekonomik açıdan etkin olmayı ve 1909 imtiyazlarının yeniden elde
etmeyi amaçlamıştır (Açıkses & Doğanay, 2010, ss. 89-100).
Chester Grubu yeniden imtiyaz elde
etmek için girişimlerde bulunmaya çalışırken bir diğer Amerikan şirketi olan
“Standart Oil” Musul petrolleri konusunda İngiliz şirketi “The Turkish
Petroleum” ile petrol konusunda uzlaşma yoluna gitme kararı almıştır.
Bu dönemde petrol kaynakları
yüzünden İngiltere ile Amerika hükümetleri büyük bir sürtüşme içindeyken
“Standart Oil” hükümetler arasındaki çekişmeyi bir kenara bırakarak Temmuz
1922’de “The Turkish Company” ile bir anlaşma imzalamıştır. Bu gelişme Amerika tarafından
tuhaf bir durum ortaya çıkarmıştır.
Nitekim Amerikan kapitalistler
Chester’in “The Ottoman-American Development Company’sini desteklerken
“Standart Oil” daha önce anlaşma yaptığı İngiliz-Fransız ortaklığı olan “The
Turkish Petroleum Company” desteklemeye başlamıştır. Böylece Irak petrollerini
ele geçirmek için “The Ottoman-American Development Company” ile “The Turkish
Petroleum Company” karşı karşıya gelmiştir (Tezel, 1970, s. 293).
Ankara
Hükümeti yetkililerinin Amerikan siyasi, askeri ve ekonomik çevrelerinde
bıraktığı olumlu izlenimler Türk-Amerikan ilişkilerinde olumlu gelişmelerin
yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Nitekim Sivas’ta Mustafa Kemal ve General
Harbord arasında yapılan görüşmede General Harbord’un, Mustafa Kemal’e “Meselâ;
millet kabil-i tasavvur her türlü teşebbüsat ve fedakârlıkta bulunduktan sonra
dahi muvaffak olamazsa ne yapacaksın?” sorusuna
Mustafa
Kemal’in; “Bir millet mevcudiyet ve istiklalini temin için kabil-i tasavvur
olan teşebbüsat ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur” diyerek Türk
Milleti’nin her yönden başarıya ulaşabileceğini vurgulamıştır. İşte Mustafa
Kemal’in geleceğe umutla bakması ve milletine sonuna kadar güvenmesi Kennedy ve
Arthur Chester’ın girişimlerine devam etmelerinde onlara umut olmuştur (Nutuk,
1997, s. 115).
TÜRKİYE’DEKİ AMERİKAN
RÜYASI
Amiral
Chester, Temmuz 1922’de İstanbul’a gelerek görüşmelerde bulunduktan sonra
Amerika’ya dönmüştür. Bu seyahatinin ardından yayımladığı makalede bölgenin
yeni otoritesinin Ankara Hükümeti olduğunu dile getirmiş ve Türkler hakkındaki
önyargıları eleştirerek Yeni Türkiye lehinde görüşlere yer vermiştir (Can,
2000, s. 236).
Chester,
bu tesbitlerden sonra en önemli adamlarından olan Kanadalı Binbaşı
Clayton-Kennedy'i ve Amiral Chester'ın İstanbul'daki American Shipping Board'da
çalışan oğlu Arthur Chester’ı Ankara Hükümeti ile Chester Projesi imtiyazını
görüşmek üzere Türkiye’ye göndermiştir (Yavuz, 2003, s. 531).
Kennedy
ve Chester Ankara’ya gelmek için Ankara Hükümeti’nden müsaade istemişler ve bu
istekleri de olumlu karşılanmıştır (BCA., 30-10-0-0, 206/410/3, s. 1). Çünkü
Ankara Hükümeti, Amerika ile ekonomik ilişkileri geliştirerek uluslararası
alanda Amerika’nın desteğini almayı düşünmüştür. Böylece Ankara Hükümeti, Musul
Meselesi konusunu Türk Milleti lehinde çözüme kavuşturabileceğini düşünmüştür
(BOA., HR. İM, 26/11, s. 3).
TBMM
Hükümeti’nin Misak-ı Milli politikasıyla Musul petrolleri Türk milli sınırları
içinde kalmış ve bu durum Amerikan girişimcilerin Chester Projesi imtiyazı elde
etme isteğini daha da artırmıştır (Armaoğlu, 1991, s. 29). Neticede Arthur
Chester ile Clayton-Kennedy Eylül 1922’de Ankara’ya gelerek hükümet yetkilileri
ile görüşmelerde bulunmuştur (Armaoğlu, 1991, s. 29).
Kennedy
ve Arthur Chester Ankara’da yaptıkları görüşmelerde önemli mesafe almışlardır.
Fakat Amiral Bristol, Kennedy’i sahtekârlıklar suçlamış, şirketi Türkiye’de tek
temsil edecek kişinin Arthur Chester olduğunu belirtmiştir. Bristol’un bu
düşüncesi Amerikan çevrelerin kafasını karıştırmış ve onların projeye mesafeli
durmalarına sebep olmuştur. Bu durum Clayton Kennedy’i zor duruma sokmuştur.
AMERİKALILAR
ARASINDATÜRKİYE PAYLAIM SAVAŞI
Buna
karşılık Kennedy de Türk yetkililerden Chester‘ın düşüncelerini
önemsememelerini istemiştir. Kennedy ve Arthur Chester aralarındaki çekişmeyi
bir kenara bırakarak Ankara Hükümeti ile görüşmelere devam etmişlerdir. Ancak
olumsuz gelişmeler şirketin peşini bir türlü bırakmamıştır. Bu arada Chester
Grubu’nun mali gücü olmadığı yönünde haberler duyulmaya başlanmıştır.
Bu
gelişmeler Türkiye’deki Amerikan yetkilileri tarafından endişeyle izlenmiştir
(Açıkses & Doğanay, 2010, s. 107). Gelişen süreçte Chester Gurubu, Amerikan
resmi çevrelerinde sermayesi olmayan, tutarsız maceracılar olarak görülmeye
başlanmıştır. Amerikan Dışişleri de bu şartlarda Chester Projesi’nin bir devlet
teşebbüsü olarak görülmesini istememiştir.
Aslında
Ankara Hükümeti’nin proje ile ilgili beklentilerinin en başında Amerikan resmi
çevrelerince savunulması vardı. Bu desteğin verilmemesi ve grubun kendi
içindeki anlaşmazlıklar, teminatın gecikmesi gibi etkenler, Proje’nin TBMM
tarafından onaylanıp imzalanmasını ve resmiyete konulmasını geciktirmiştir.
(Yavuz, 2003, s. 545).
Chester
Grubu hakkındaki olumsuz düşünceleri ortadan kaldırmak için bir Amerikan
bankasından teminat mektubu almış ve 4 Kasım 1922’de bir bankaya da 50 bin
liralık depozito yatırarak güven sağlamaya çalışmıştır. Bu gelişmeler Türk
Hükümeti’nin Chester Gurubu’na olan güvenini artırmıştır. (Açıkses &
Doğanay, 2010, s. 107).
Nihayetinde
Clayton-Kennedy ve Arthur Chester ile TBMM Hükümeti adına Nafia Vekili Feyzi
Bey arasında yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan anlaşmaya son şekli
verilerek Chester Projesi taslağı 22 Ocak 1923'te TBMM İcra Vekilleri Heyeti'ne
sunulmuştur. 30 Ocak 1923'te yapılan görüşmelerden sonra Başvekil Rauf Bey
tarafından kanunlaşması için Meclis'e gönderilmiştir (Yavuz, 2003, ss.
546-547).
AMERİKANIN ANKARA
HAYALLERİ
Chester Projesi yatırımcıları,
Ankara’da 20 km²’lik bir alanda, her türlü sosyal tesisi ve dinlenme yerlerinin
bulunacağı yeni bir şehir kurma teklifinde bulunmuşlardır. Yeni şehir demiryolu
istasyonunun güneybatısındaki tepe üzerinde kurulacaktı. Tepenin içinde
bulunduğu 5 km uzunluğunda ve 4 km genişliğindeki alan Chester şirketine
verilecekti.
Şirket bu arazinin tepesine bir
meclis binası ile hükümet için resmi daireler yapacaktı. Hükümet binalarından
başka, şehir yolları, kaldırımlar ve caddeleri de şirket tarafından
yapılacaktı. Parklar yapılarak şehre su getirilecek, elektrik, tramvay, telefon
şebekeleri kurulacaktı.
Her caddenin altında iki tünel
bulunacak, birine lağımlar akıtılacak, diğerinden de elektrik, telgraf ve telefon
telleri geçirilecekti. Şehrin cadde ve sokaklarına evler, dükkânlar yapılacak
ve bunlar taksitle halka satılacaktı. Bu şehir tam anlamıyla batının şehir
yapılanmasına uygun örnek bir yerleşim yeri olacaktı. Ancak Ankara Hükümeti bu
teklife olumlu bakmamıştır (Açıkses & Doğanay, 2010, ss. 107-153).
Chester
ve Kennedy Ankara Hükümeti’ne Amerika’dan kredi, tarım araç gereçleri ithalatı
ve bunların bakım ve tamiri için atölyelerin kurulmasını kapsayan bir teklifte
bulunmuştur. Bu teklif Ankara Hükümeti tarafından olumlu karşılanmıştır.
Bunun
üzerine 12 Mart 1923’te Kennedy ile İktisat Vekâleti arasında bir anlaşma
yapılmıştır (Açıkses & Doğanay, 2010, ss. 107-153).
Bu
anlaşma sonucunda Ottoman-American Development Company Başkanı Kennedy, tarım
aletleri anlaşmasına göre kurulacak tamirhanelere gerekli makinelerin
gönderileceği ve her konuda desteğin sağlanacağı sözünü vermiştir (BCA.,
30-10-0-0, 206/410/11, s. 2).
12 MART 1923’TE İMZALANAN ANLAŞMAYA GÖRE;
Şirket anlaşmanın imzalanmasından
itibaren üç ay içinde, Anadolu’nun değişik limanlarında miktar ve cinsi
hükümetçe belirlenecek olan ziraat alet ve teçhizatı teslim edeceğini taahhüt
etmiştir. Tarım araç-gereçleri taksitle satılacak, fiyatlar ve taksit süreleri
bakanlık ve şirket tarafından tayin edilecek bir heyet tarafından
belirlenecekti.
İlk iki yıl içinde, ikişer seyyar 12
atölye açılmasına karar verilmiştir. Bu atölyeler zamanla küçük çapta üretime
geçecek ve yerleri bakanlık tarafından belirlenecekti. Çeşitli yerlerde satış
şubeleri açılacaktı. Atölyeler ve satış şubelerinde Türkler çalışacaktı.
Atölyelerde çalışan Türklerin eğitimleri sağlanacaktı.
Şirketin sermayesinin %40’ının Türk
olması durumunda şirket Türk şirketi sayılacak, bu mümkün olmazsa Türk
kanunlarına bağlı yabancı şirket olarak işlev görecekti. Türk Hükümeti bu
anlaşmayla Ziraat Bankası aracılığıyla yılda 400 bin liralık araç ve gereç
alımını garanti etmiştir (Açıkses & Doğanay, 2010, s. 151). Bu antlaşmayla
Türkiye’deki tarım sektörünün kalite standardı yükseltilmeye çalışılmıştır.
Tarım
makine ve teçhizat anlaşmasından sonra Doğu Anadolu Demiryollarına Dair Kanun 8
Nisan 1923’te TBMM’de tartışmaya açılmıştır. Kanun tartışmadan sonra yapılan
oylamada 11 ret ve 10 çekimsere karsı 185 oyla kabul edilmiştir (TBMM Zabıt
Ceridesi, Devre 1, C. 29, s. 29).
Böylece
Chester Projesi’nin önü açılmıştır. 9 Nisan’da yapılan oylamayla da The
Ottoman-American Development Company (OADC) ile imzalanan anlaşma bir kanunla
onaylanmıştır. Ancak Ankara Hükümeti projenin uygulanmasını Lozan’da herkesin
mutabık kalacağı bir anlaşmanın sağlanması şartına bağlamıştır (Yavuz, 2003,
ss. 546-547).
Yapılan
anlaşmaya göre Chester Grubu projeyi Türk Hükümeti’nden herhangi bir para
yardımı almadan gerçekleştirecek Anadolu, Süleymaniye, Kerkük ve Musul’da
yaklaşık 4400 km uzunluğunda demiryolu; Karadeniz’de iki ve Akdeniz kıyısında
bir toplamda ise üç liman yapacaktı.
Karşılığında
da yaptığı demiryolları ve limanların çevresinde kırk kilometrelik alanda
mevcut ve daha sonra keşfedilecek olan petrol dahil bütün kaynakları 99 yıl
işletme ayrıcalığına sahip olacaktı. Bununla birlikte ana sözleşmenin
kesinleşmesinden sonraki altı ay içinde Türk kanun ve kurallarına uygun olarak
Türklerin de ortak olacağı bir Türk Anonim Ortaklığı kurulacaktı.
AMERİKANIN TÜRKİYE’YE DÖŞEME
PLANLARI
The
Ottoman-Amerikan Development Company, yolların yapım ve onarımında kullanmak
için vergisini vererek ormanlardan ağaç kesebilecek, demiryolu güzergâhında
tuğla fabrikaları kurabilecek eğer isterse ihtiyaç fazlasını piyasaya
sürebilecekti. Şirket haberleşme için kendi telgraf hattını çekebilecek,
Türkiye de telgraf direklerine kendi hattını çekebilecekti. Şirket kendi maden
yataklarını döşeyeceği yan hatlarla ana demiryolu hattına bağlayabilecekti.
Petrol
kuyularından çıkarıp işlediği yakıtı döşeyeceği borularla Türkiye’de istediği
yere taşıyabilecekti. Bu petrol boru hatlarının başka şirketler ve Türkiye
tarafından kullanılmasına da müsaade edilecekti. İhtiyacı olan elektriği
üretmek için santraller kurabilecek ve isterse ihtiyaç fazlası enerjiyi
satabilecekti. Şirket su kaynaklarından da faydalanabilecekti.
Türkiye
eğer isterse sözleşmenin yürürlüğe girmesinden otuz yıl sonra madenlerin şube
hatları dışındaki hatları ve şayet yapılmış ise Yumurtalık limanını belirli bir
ücret karşılığında kamulaştırabilecekti.
Şirket,
sözleşme onaylandıktan sonraki bir ay içinde Samsun-Sivas, altı ay içinde de
Ankara-Musaköy hatlarında yapım çalışmalarına başlamaz ise yapılan sözleşme
bozulmuş sayılacaktı.
Şirket
Türk anonim ortaklığı kuracak şayet kurmasa sözleşmesi iptal olacaktı (Tezel,
1970, ss. 295-303). TBMM tarafından onaylanan demiryolu yapımı ve yer altı
kaynaklarının işletilmesiyle ilgili anlaşmanın içerdiği hatlar ise şunlardır:
(TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, C. 28, s. 442-452).
2- Harput civarından
ayrılarak Ceyhan vadisini takiben Yumurtalık'a,
3- (Diyarbakır-Bitlis
hattının bir noktasından başlayarak) Musul ve Kerkük’ten Süleymaniye'ye,
4- Samsun, Havza,
Amasya ve Zile'den Sivas'a,
5- Musaköy’den
Ankara'ya,
6- Sivas ve Harput
arasında yer alan Çaltı’dan ayrılarak Erzurum’a,
7- Çaltı-Erzurum hattının bir noktasından ayrılarak Karadeniz’de bir limana ulaşacaktı.
Biri Samsun'da olmak üzere Karadeniz’de
iki liman, Akdeniz’e kıyısı olan Yumurtalık'ta da bir liman yapılacaktı. Ek
anlaşmaya göre, Samsun-Sivas hattının inşasına başlanmasına öncelik verilecekti
(Yavuz, 2003, ss. 546-547).
Şirket
kendi telefon hattını döşeyebilecek, şirket haberleşmelerini engellememek
kaydıyla hükümet bu hatları kullanabilecekti. Şirketin Türkiye’deki tüm
yazışmaları Türkçe yapılacak ve hukuki anlaşmazlıklar Türk mahkemelerinde
karara bağlanacaktı. Şirketin elde edeceği gelirden, genel giderler ödendikten
sonra kalan kârın %30’u Türkiye’nin olacaktı.
Bütün
proje hükümetin denetimine açık olacak, ana hatlar istendiği takdirde 30 yıl
sonra bedeli ödenerek devletleştirilebilecekti. Şirket her türlü maden işletme
tesisi kurma imtiyazına da sahip olacaktı. Projenin Amerika açısından en cazip
tarafı, meselenin bir petrol projesine dönüştürülebilir olmasıydı.
Chester
Gurubu, her Türk şirketi gibi vergiye tabi olacak, çalışanlar Türk olacak,
şirket çalışanları yetiştirmek için hükümetin gösterdiği yerde 4 okul açacaktı
(Açıkses & Doğanay, 2010, s. 133). Elde edilecek karın bir kısmının
Türkiye’nin olması ve projede Türkiye aleyhine bir gelişme görülmesi halinde 30
yıl sonra projenin devletleştirilebilir olması Türkiye açısından hesaplı bir
durum olarak görülmüştür.
1. CHESTER PROJESİ’NİN TÜRKİYE’DEKİ YANKILARI
Ankara
Hükümet yetkilileri Türk Milleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kurtuluş
savaşını kendi öz kaynaklarıyla kazandığını, Milli Mücadele seferberliğinde
kaynakların tüketildiğini, ülkede yapılması planlanan yeni yatırımlar için
emperyal amaçlar gütmeyen yabancı yatırıma mecbur kalındığını ifade etmişlerdir
(Tezel, 1970, s. 308).
Nitekim
Chester Projesi’nin TBMM tarafından onaylanması, Türkiye’de heyecan uyandırmış
resmi çevrelerde, basında ve halk arasında en çok konuşulan konu olmuştur.
Proje hakkında ihtiyatlı yaklaşımlar olsa da Türk kamuoyu siyasi ve ekonomik
beklentilerden dolayı projeyi genellikle olumlu karşılamıştır. Çünkü proje ile
geri kalmış bölgelerde iktisadi hayat canlanacak diğer yandan da askeri amaçlar
için ulaşım imkânları arttırılmış olacaktı (Açıkses & Doğanay, 2010, s.
54).
Dolayısıyla
bu proje ile bölgede refah seviyesinin artırılması ve asayişin sağlanmasıyla
huzur ortamı da sağlanmış olacaktı. Projenin onaylanması Türkiye’de çok değerli
bir başarı olarak algılanmıştır. Dönemin Başbakanı Rauf Orbay, Nafıa Vekili
Feyzi Bey ve birçok milletvekilinin konuşmalarında bu açıkça görülmüştür.
ŞİMENDİFERSİZ İKTİSADİ KALKINMA OLAMAZ
Nafia
Vekili Feyzi Bey TBMM’deki konuşmasında projenin Türkiye açısından önemini şu
cümlelerle ifade etmiştir (TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, C. 1, s. 482);
“Muhterem
efendiler! Memleketin büyük bir kısmını ihtiva eden Anadolu Şarki Demiryolları
kırk iki vilâyetten geçer. Bunu kabul etmekle bu memleket halkının öteden beri
olan arzularını yerine getirmiş ve en mühim sıkıntısını gidermiş olacağız. Bu
asırda şimendifersiz iktisadi kalkınma olamayacağı da bir hakikattir.” Mustafa Kemal Atatürk de Türkiye’nin kalkınmasına
yönelik beklenti ve projelerini şöyle dile getirmiştir (İnan, 1998, s. 118);
“Memleketimizi
demiryolları, üzerinde otomobiller çalışan karayolları ile örmek birbirine
bağlamak zorundayız. Çünkü batının ve dünyanın kullandığı araçlar bunlar
oldukça, bunlara karşı binek hayvanları ve doğal yollar üzerinde yarışmaya
çalışmanın imkânı yoktur.”
Sözleriyle
ulaşım ağının ülkenin kalkınması açısından ne derece önem arz ettiğini
belirtmiştir. Projeye neden sıcak baktığını yine şu sözlerle ifade etmiştir
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1997, s. 201).
“Memleketimizin
asırlardan beri yolsuz bırakıldığı ve bir demiryoluna olan ihtiyacın şiddeti
düşünülürse bu hususta müteşebbis olanları ne kadar takdir etmek ve onlara ne
derece müzahir olmak lâzım geleceği pek güzel anlaşılır.”
Türkiye,
Amerika ile yakın ekonomik ve ticari ilişkilerde bulunmayı üç nedenden dolayı
istemiştir.
Birincisi,
Türkiye’nin mali yardıma ihtiyacı vardı.
İkincisi,
Amerikan finans çevreleri Avrupa benzerlerinden farklı olarak, siyasi değil
ticari kurumlardı ve Amerikan Hükümeti bu toplulukların adına Türkiye’nin
içişlerine müdahale etmeyecekti.
Üçüncüsü,
Amerikan firmalarının dış baskıya karşı Amerikan Hükümeti tarafından
korunacağına inanılıyordu (Can, 2000, ss. 115-116). Sivil halk, Ankara Hükümeti
yönetimi hatta Mustafa Kemal dahi böyle düşünüyordu. Mustafa Kemal Atatürk
Chester İmtiyazı ile ilgili düşüncelerini şöyle dile getirmiştir (Özbudun,
1984, s. 180);
“Biz
gelişmemizde Amerikan yardımını memnuniyetle karşılarız; çünkü bütün başka
ülkelerin sermayesinden farklı olarak Amerikan yatırımcısı siyasal
entrikalardan uzaktır, Avrupalı yatırımcılar gibi değildir. Başka bir ifadeyle
Amerikan sermayesi yatırılır yatırılmaz bayrağını çekmeye kalkmaz.”
CHASTER ANLAŞMASININ YARATACAĞI ZARARLAR
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çok
az kişi Chester Projesi’ne Kars Milletvekili Ali Rıza Bey gibi eleştirel
bakarak, Amerikan kapitalizminin bu imtiyazla ülkeye gireceği görüşünü
savunmuştur. Ali Rıza Bey Chester Projesi imtiyazına karşı olduğunu şu sözlerle
ifade etmiştir (Tezel, 1970, s. 312);
“Bu
anlaşma Chester Grubu’yla şahsi olarak yapacağımız bir iş değildir. Bütün bir
Amerika Hükümeti ile yapacağımız bir iştir. Bunun için çok düşünülmelidir. Elli
yıl sonra ya da on yıl sonra ülkenin bir iktisadi tehlikeye sürüklenmeyeceğini
kim garanti edebilir.”
Dolayısıyla
Chester Projesi’ni ülkenin kurtuluşu için bir fırsat olarak görenler olduğu
gibi gelecekte ülkeyi büyük bir felakete sürükleyebilecek yanlış adım olarak görenler
de olmuştur. Türkiye, bu imtiyazı Chester Grubu’na vererek Amerikan sermayesini
bölgeye çekerken Lozan görüşmelerinde Amerikan çevrelerinin desteğini almayı
amaçlamıştır.
Demiryollarının
inşası Yeni Türkiye’nin ekonomik kalkınması için önemli bir konu olmakla
beraber Lozan Konferansı sırasında TBMM Hükümeti’nin Amerika ile bir yakınlaşma
beklentisi içerisinde olduğu da bir gerçektir. Türkiye için Amerika Avrupa
devletleri gibi sömürgeci bir devlet olarak görülmüyordu. Bu sebeple Doğu
Anadolu Demiryollarının bir Amerikan şirketine verilmesinin bir kapitülasyon
tehlikesi oluşturmayacağı tam tersine Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkilere
katkı sağlayabileceği düşünülmüştür.
Nitekim
Lozan Konferansı’nda Başbakan İsmet İnönü, Amerikan temsilcisi Joseph Grew’ya
22 Nisan 1923’te Chester Projesi’nin Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye
arasındaki ekonomik ilişkilere bir başlangıç teşkil edeceğini bildirmiştir
(Armaoğlu, 1991, s. 30). İsmet İnönü bu ifadeyle Chester Projesi’ne vurgu
yaparak projedeki Amerikan çıkarlarının korunması için Lozan görüşmelerinde
Amerika’nın Türkiye’yi desteklemesi gerektiğine vurgu yapmıştır.
Lozan’da 23 Nisan 1923’te ikinci
dönem görüşmeleri başladığında birinci dönemdeki sorunlara şimdi bir de Ankara
Hükümeti tarafından onaylanmış olan Chester Projesi sorunu da eklenmiştir.
Nitekim Chester Grubu’nun Ankara Hükümeti’yle yaptığı bu anlaşmaya diğer
devletlerin sert tepkisi 23 Nisan 1923 tarihinde başlayan Lozan’daki ikinci
dönem görüşmelerde de gündeme gelmiştir (Can, 2000, s. 304).
AMERİKAN CHASTER
ANLAŞMASINI AVRUPALILAR İSTEMEDİ
Lozan görüşmeleri sırasında Musul
konusu sonraya bırakılması ve Türkiye ile müttefikler arasında barışa dönük
adımlar atılmasıyla Amerika, Türkiye ile resmî müzakerelere hız vermiştir.
Böylece Türkiye ile Amerika arasında 16 Mayıs’ta başlamış olan gayri resmi
görüşmeler artık resmi boyuta taşınmıştır. Amerikalılar Türkiye ile müttefikler
arasında barışın imzalanacağına dair güçlü emareler olmadığı sürece Türkiye ile
bir anlaşma yapmak istememiştir.
Amerikalı yetkililere göre Musul
Meselesi yüzünden her an çıkabilecek olan Türk-Müttefik savaşı Amerika’nın
Türkiye ile yaptığı anlaşmayı hükümsüz kılabilirdi. Yaşanabilecek bu
gelişmelerin Amerika’yı Müttefiklerle karşı karşıya getirmesinden korkulmuştur
(Bulut, 2008, s. 30). Bu düşünceler çerçevesinde Amerika’nın önde gelen iş
adamları da Chester Projesi’nin ütopik bir proje olduğunu ve artık
gerçekleştirilemeyeceği düşüncesini savunmaya başlamışlardır (BOA., HR.İM,
20/1, s. 1).
Nihayet 24 Temmuz 1923’te Lozan
Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma sonucunda Musul sorunu dışındaki
konularda uzlaşmaya varılmıştır. Musul sorunu ise Lozan Antlaşması’nın 3.
maddesine göre 9 ay içinde bir sonuca varılmak üzere Türkiye ile İngiltere
arasında yapılacak olan ikili görüşmelere bırakılmıştır (TBMM Gizli Celse
Zabıtları, 1985, s. 1275).
Lozan görüşmelerinde Amerika ile
Türkiye arasında da 6 Ağustos 1923’te ayrı bir antlaşma imzalanmıştır (Can,
2000, s. 312). Bu antlaşma Ankara Hükümeti adına İsmet Paşa, Dr. Rıza Nur,
Hasan Saka; Amerikan Hükümeti adına ise Joseph Grew tarafından imzalanmıştır.
Gelişmelere çerçevesinde Türk-Amerikan halkları arasında yakınlaşmanın zeminini
hazırlamak maksadıyla, 1924’te New York’ta “Türk-Amerikan Cemiyeti” kurulmuştur
(Kurat, 1959, s. 43). Türk Hükümeti ve Amerikan Hükümeti arasında yaşanan bu
gelişmeler Chester Projesi’ni de olumlu yönde etkilemiştir.
2. CHESTER PROJESİ’NİN BATIDAKİ YANKILARI
Chester
Projesi, Türkiye’nin dış politikada uygulayacağı ekonomik bağımsızlık için
önemli bir örnek teşkil etmiştir. Böylece Türkiye bu sayede Fransa ve
İngiltere’ye savaştan önce vermiş olduğu imtiyazların savaştan sonra devam
etmeyeceğini göstermiştir (Türkman, 2005, s. 66).
Ankara
Hükümeti bu şekilde düşünürken büyük devletler bu projeye kendi emellerini
sekteye uğratabileceği düşüncesiyle karşı çıkmışlardır.
İngilizler,
Almanlar, Fransızlar ve Ruslar Chester’ın girişimlerini yakından takip edip her
fırsatta değişik hatlara muhalefet etmişlerdir. Bu hatların başında ise
Samsun-Sivas hattı gelmiştir. Batılı devletler Chester Grubu’nun bu hatta
dürüst olmayan rekabet yöntemlerini kullandığını ileri sürmüşlerdir. Rus
muhalefeti ise başından beri Orta ve Doğu Anadolu’da demiryolu inşa etmeyi
hedefleyen her girişime karşı çıkmıştır (Can, 2000, s. 137).
İngiltere
ise bu projenin Musul’a ulaşmasından büyük endişe duymuştur. Chester Projesi
Türkiye ile Fransa arasında da soğuk rüzgârların esmesine yol açmıştır. Fransa,
Chester Projesi’ne karşılık Karadeniz demiryolu yapım hattına ve devamında
Ergani bakır madenleriyle ilgili imtiyazlara sahip olmak istemiştir (Türkman,
2005, s. 66).
Fransa
Dışişleri Bakanlığı Ankara’ya bir nota vererek Chester imtiyazını Lozan Konferansı’nı
etkilemek üzere girişilmiş dostça olmayan bir hareket olarak nitelendirmiştir.
Türk makamları da Fransa’nın bu düşüncesinin ve notasının yersiz olduğunu Paris
elçiliğine bildirmiştir (BOA., HR.İM, 48/15, s. 1).
Chester
Projesi’nin imzalanmasıyla Türkiye, Avrupa’nın dışında Amerika ile daha yakın
ve serbest ticaretten yana olduğunu vurgulamış ve aynı zamanda Türkiye’nin
batılı devletlere vermiş olduğu imtiyazların geçersiz olduğu izlenimi vermeye
çalışmıştır (Türkman, 2005, s. 66).
Lord
Curzon, Chester Projesi’nin Musul bölgesinde imtiyaz elde etme konusuna atıfta
bulunarak İngiliz Hükümeti’nin bu gibi imtiyazları diplomatik görüşmelere konu
yapmaktan mümkün olduğu kadar kaçınacağını belirtmiştir. Curzon, Chester
Projesi’ne atıfta bulunarak tüm dünya için hayati derecede önem arz eden
madenlerin tekel altına alınmasına karşı olduğunu belirtmiştir (Lozan Barış
Konferansı Tutanaklar-Belgeler, 1993, s. 377).
İngiliz
Komiserliği Musul petrollerinin Chester Projesi tekeline verildiğini iddia
ederek bu konuda Türk makamlarına bir nota vermiştir (BOA., HR.İM, 72/36, s.
3). İngiliz yetkilileri ve makamları bu şekilde bir söylemde bulunurken diğer
yandan da Musul petrollerinin İngiliz kapitalistleri tarafından tekel altına
alınması için çalışmıştır.
İran
ve Musul petrollerinden Amerikan şirketi Standart Oil’in hisse alması Amerikan
Hükümeti’nin Chester Grubu yerine Standar Oil şirketini desteklemesine yol
açmıştır. İngiltere ve Fransa’nın Chester Projesine tepkilerinin her geçen gün
artması üzerine Amerikan Hükümeti’nin Chester Grubu’na bakış açısı değişmiştir.
Lozan’da,
Musul konusunda kesin bir sonuca varılamaması ve buranın Irak’ın bir parçası
olarak kalabileceğini düşünen Amerikan yetkililer asıl amacın Irak petrollerini
sömürge imkânı elde etmek olan Chester Projesi’ni desteklemenin anlamsız
olduğuna kanaat getirmiştir (Yıldırım, 2001, s. 28).
3. CHESTER PROJESİ’NİN BAŞARISIZLIKLA SONUÇLANMASI VE SEBEPLERİ
Lozan’da
Temmuz 1923’te genel anlamda bir anlaşma sağlanmış olsa da Musul Meselesi’nin
çözümü daha sonra Türkiye ve İngiltere arasında yapılacak ikili görüşmelere
bırakılmıştır. Chester Grubu’nun da projeyi eyleme dökmemesinin en önemli
sebebi petrol kaynakları açısından zengin olan Musul’un Türkiye sınırları
dışında kalmasından kaynaklanmıştır. Çünkü Chester Grubu’nun odağındaki asıl
nokta Musul petrollerinin işletilmesi konusuydu.
Girişimcilere
göre sözleşmelerle sağlanan diğer kazanımlar Musul petrollerinin yanında sönük
kalıyordu. Irak petrollerini tekeline alma fırsatı elden gidince Chester Grubu
için imzalanan sözleşmelerin bir anlamı kalmamıştır (Tezel, 1970, s. 315).
Yaşanan
olumsuz gelişmeler sonucunda 29 Ağustos 1923’te Chester Grubu elindeki imtiyazı
üç yüz bin dolar karşılığında ve bu işte elde edilecek kârlardan yüzde on
oranında bir paya karşılık Kanada Grubuna satmıştır (Can, 2000, s. 315).
Bu
gelişmelerden sonra Amerikan yönetimi, Chester Projesi ile bir bağlantımız
yoktur diyerek tutumunu belli etmiştir (Özgiray, 999, s. 12). Olumsuz
gelişmelere rağmen Ottoman-American Development Company şirketi ümidini
kaybetmek istememiştir.
Şirket
Ekim 1923’te Ankara Hükümeti’nden Samsun-Sivas, Ankara-Muş demiryolu hatları
ile Samsun limanı yapım sürelerinin uzatılmasını istemiştir (BCA., 30-10-0-0,
206/410/13, s. 2). Olumsuz gelişmeler Ankara Hükümeti’nin her geçen gün şirkete
olan güveninin azalmasına yol açmıştır. Hatta Chester Grubu henüz hiçbir
projesine başlayamamıştır.
Projenin
gerçekleştirilememesinin sebebi ise bu projeye ne Amerikan resmi çevrelerinin
ne de sermaye çevrelerinin tam olarak destek vermeyişi olmuştur. Basında
Chester Projesi ile ilgili çeşitli haberlerin ortaya çıkması üzerine TBMM’de bu
konuya bir açıklık getirilmesi konusu görüşülmüştür (BCA., 30-10-0-0, 6/32/11,
s. 3).
Lozan
barış görüşmeleri neticesinde Musul’un statüsünün belirlenmemiş olması ve
Chester Grubu’nun içinde bulunduğu mali sıkıntıları aşamamış olması TBMM
Hükümeti’nin 18 Aralık 1923’te Chester Projesi İmtiyaz Anlaşması’nı iptal
etmesine neden olmuştur (Türkmen, 2016, s. 441).
Milletler
Cemiyeti aracılığıyla 1925’te Musul Sorunu görüşülürken Amiral Chester,
Türk-Amerikan Dostluk Derneği sayesinde tekrar sahneye çıkmış ve eski
imtiyazları Türkiye çıkarlarıyla birlikte savunmuştur (Can, 2000, s. 328).
Ancak Musul Meselesi Lozan’dan sonra Türkiye ile İngiltere arasında yapılan
ikili görüşmelerde de çözüme kavuşmamış ve Ağustos 1924’te Milletler
Cemiyeti’ne götürülmüştür.
Milletler
Cemiyeti de Aralık 1925’te Musul’u İngiltere’nin Mandası altındaki Irak’a
bırakmıştır (Tezel, 1970, s. 315). Milletler Cemiyeti bu kararı alırken Musul
halkına Irak’ı mı yoksa Türkiye’yi mi istedikleri konusunda bir plebisit
yapmamıştır. Çünkü Milletler Cemiyeti, çoğunluğun Türkiye’yi tercih etmesinden
endişe etmiştir (Melek, 1983, s. 48).
İngiltere’nin
Milletler Cemiyeti’nde güçlü bir nüfuza sahip olması Musul Meselesi’nin
Türkiye’nin aleyhine sonuçlanmasında etkili olmuştur (Helepçe, 1991, s. 204).
PETROL ŞİRKETLERİ
PAYLAŞIM KAVGASI
Chester
Projesi’ni gerçekleştirecek olan sermaye çevrelerinin kendilerine güvenlerinin
olmayışı ayrıca Amerikan Hükümeti’nin Chester Projesi üzerindeki desteğini
tamamen çektiğini bildirmesi Türkiye’nin bu projeyi iptal etmesine yol
açmıştır. Türkiye’nin Musul Meselesi’nde Amerika’dan beklediği desteği
alamaması ve projenin Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığına zarar vereceği
düşüncesiyle Türk Hükümeti’nce Chester Projesi iptal edilmiştir
Musul
sorununun Türkiye’nin aleyhinde bir gelişme göstermesiyle Irak petrolleri,
Chester Grubu tarafından değil de bir başka Amerikan şirketi olan Standart
Oil’in de dahi olduğu İngiliz-Fransız-Amerikan ortaklığındaki The Turkish
Petroleum Company tarafından tekel altına alınmıştır. Standart Oil’in İngiliz
şirketleriyle uzlaşmasıyla Amerikan Hükümeti Chester Grubu’na olan desteğini
çekmiş Standar Oil’i desteklemeye başlamıştır.
Bu
gelişmeler üzerine Chester’ı önceden beri destekleyen Amerikan kapitalistler de
desteğini çekmiştir. The Ottoman-American Development Company de Türk Hükümeti
ile yaptığı sözleşmelere göre faaliyete girmediğinden dolayı ayrıcalıklarını
yitirmiştir (Tezel, 1970, s. 315). Böylece farklı dönemlerde iki defa gündeme
gelen Chester Projesi hayali bir program olmaktan öteye gidememiştir.
BAĞDAT DEMİRYOLU
YERİNE AMERİKA CHESTER PROJESİ
Chester
Projesi, ilk gündeme geldiği zamandan itibaren Türk-Amerikan ilişkileri için
bir fırsat olarak görülmüştür. Ancak bu süreçte Amerikalı girişimciler,
Avrupalıların muhalefeti, kaynak yetersizliği ve Amerika Hükümeti’nden
beklenilen desteğin gelmemesi yüzünden gerek Osmanlı Hükümeti gerekse Ankara
Hükümeti döneminde Chester Projesi’ni uygulama konusunda başarısı
gösterememişlerdir.
Amerika’nın
1917’de Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle Almanların bölgedeki etkinliği azalmış
ve Almanlara verilen Bağdat Demiryolu Projesi’nin yerini Amerika’nın Chester
Projesi almıştır. Ancak savaş sonrası şartlarda yaşanan Amerikan-İngiliz
rekabetini İngiltere kazanıp Musul-Kerkük bölgesi İngiltere’nin kontrolüne
girmesiyle Chester Projesi Amerika açısından cazibesini kaybetmiştir. Bu durum
Amerikan Hükümeti’nin Ankara Hükümeti’ne sınırlı olan desteğinin tamamen
ortadan kalmasına yol açmıştır.
Böylece
Ankara Hükümeti’ne göre Chester Projesi’nin uygulanabilirliği ortadan kalkmış
ve Türkiye’nin yabancı sermayeye bu ilk açılım teşebbüsü de sonuçsuz kalmıştır.
Bu projenin başarısızlıkla
sonuçlanması, Türk-Amerikan ilişkilerinde istenen gelişmeyi sağlayamamıştır.
Amerikan sermayesini çekerek ülkeyi imar etmek isteyen Türkiye, projelerini
kendi imkânlarıyla gerçekleştirmek zorunda kalmıştır.
Sonuç olarak görülüyor ki gerek
Amerikan yatırımcılar gerekse Amerikan Hükümeti hiçbir dönmede batılı
devletleri karşısına almak istememiştir. Yakındoğu ve Ortadoğu’daki
yatırımlarında gerekirse bölgedeki müttefikleri aleyhine batılı müttefiklerle
anlaşmalar yaparak bölgede kendi nüfuzunu korumaya çalışmıştır.
Ortadoğu ve Yakındoğu’da çıkan bir
anlaşmazlıklarda tarafını hep Avrupa devletlerinden yana kullanmıştır. Chester
Projesi’nde de Amerika’nın bu tutumunu görmek mümkündür. Çünkü Amerika, Birinci
Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yanında yer almak istemediği gibi Ankara
Hükümeti döneminde İngiltere ile Türkiye arasındaki Musul Meselesi’nde gerçek
anlamda Türkiye’nin yanında yer almamıştır.
AÇIK KAPI SİYASETİ VE ULUSLARARASI ORTAKLAR
İngiltere’nin güdümündeki Milletler
Cemiyeti’nin aldığı kararla Musul’un İngiliz mandasındaki Irak’a verilmesiyle
Chester Grubu ve Amerika Hükümeti’nin odağındaki petrol kaynakları Türkiye’nin
dışında kalmıştır. Bu durumda Chester Projesi’nin gerek proje yatırımcıları
gerekse Amerika Hükümeti nazarında bir cazibesi kalmamıştır. Amerika bu
süreçten sonra bölgedeki iktisadi ve ticari beklentilerine ulaşma planını
Türkiye üzerinden değil de “açık kapı” siyaseti sayesinde uluslararası
ortaklarla sağlamaya çalışmıştır.
Bu süreçten sonra Amerikan sermayesi
ve hükümetleri Ortadoğu’daki emellerine batılı devletlerle kurduğu ilişkilerle
ulaşmaya çalışmıştır. Amerika sermayesi bu süreçten sonra özellikle
İngilizlerle ortaklıklar kurarak bölgeye nüfuz etmeye ve Amerikan çıkarlarını
korumaya çalışmıştır. Hatta Amerika, dünya devletlerinin dâhil olduğu kurum,
kuruluş ve ortaklıkları kullanarak bölgeye nüfuz etmenin yollarını aramıştır.
Amerika Yakındoğu ve Ortadoğu’da yürüttüğü “beşinci kol” faaliyetleriyle
bölgede nüfuzunu artırmaya çalışmıştır.
Tarihsel
süreçte yaşanan olaylar kendi zamanının koşullarında değerlendirildiğinde
Birinci Dünya Savaşı’nda ve Millî Mücadele’de varını yoğunu harcayarak bağımsız
Yeni Türkiye’yi kuran Türk Milleti ülkenin yeniden ayağa kalkması için dış
yatırımlara ihtiyaç duymuştur. Chester Projesi’ni onaylayan Birinci Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin savunduğu fikir buydu.
Proje
karşıtı olanlar da savaşlarla yenilen emperyalizmin, kapitalizmle yeniden ülkeye
sokulması olarak görmüşlerdir. Türk-Amerikan ilişkileri çerçevesinde ele alınan
Chester Projesi bir ülkenin kalkınması için en önemli yatırımın kendi öz
kaynaklarından gerçekleştirilmesi gerektiğini bizlere göstermiştir.
Tarihsel
süreçte yaşanan bu ve benzeri gelişmeler Türkiye’nin kendi kalkınmasını sahip
olduğu kaynaklardan karşılaması gerektiğini, coğrafi-ekonomik potansiyelini
kendi gelişim ve kalkınması için nasıl kullanması gerektiğini göstermektedir.
Etik Kurul İzni
Bu makale etik kurul
izni gerektiren bir çalışma grubunda yer almamaktadır.
Kaynakça
Açıkses,
E., & Doğanay, R. (2010). Amerika’nın yüz yıllık Ortadoğu hayali Chester
Projesi. Fırat Üniversitesi Basımevi.
Armaoğlu,
F. (1983). 20. yüzyıl siyasi tarihi (1914-1980). Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.
Armaoğlu,
F. (1991). Belgelerle Türk-Amerikan münasebetleri. Türk Tarih Kurumu
Basımevi.
Atatürk,
M. K. (1997). Nutuk (1919-1927). Atatürk Araştırma Merkezi.
Atatürk’ün
söylev ve demeçleri. (1997)
(C. I). Türk Tarih Kurumu Basımevi.
BCA.,
30-10-0-0, 206/410/3 (10.12.2022).
BCA.,
30-10-0-0, 206/410/11 (11.08.1923).
BCA.,
30-10-0-0, 206/410/13 (11.10.1923).
BCA.,
30-10-0-0, 6/32/11 (06.11.1923).
BOA.,
HR. SYS, 67/47 (11.10.1910).
BOA.,
DH.EUM.SSM 50/9 (10.07.1922).
BOA.,
HR. İM, 26/11 (10.12.1922).
BOA.,
HR.İM, 72/36 (29.04.1923).
BOA.,
HR.İM, 48/15 (03.05.1923.
BOA.,
HR.İM, 20/1 (12.07.1923).
Bulut,
S. (2008). Atatürk dönemi Türkiye-ABD ilişkileri (1923-1938). (Yayımlanmamış
doktora tezi). Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Büyüktepe,
U. (2006). Türk-Amerikan ilişkilerinin müttefiklik ve stratejik ortaklık
boyutlarının karşılaştırmalı analizi. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi).
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Can,
B. B. (2000). Demiryolundan petrole Chester Projesi (1908-1923). Tarih
Vakfı Yurt Yayınları.
Can,
M. (1993). Ortadoğu’da Amerikan politikası. Bayrak Yayınları.
Clayton,
G.D. (1971). Britain and the eastern question. University of London Pres
L.
Erhan,
Ç. (2001). Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihsel kökenleri. İmge Kitabevi
Yayınları.
Evans,
L. (1972). Türkiye’nin paylaşılması (1914-1924). (Çev. T. Atalay).
Milliyet Yayınları.
Gök,
D. (1998). 1924 Türk basınında Musul meselesi. İçinde K. Abdurrahman (Ed.). Misâk-ı
Millî ve Türk Dış Politikasında Musul (ss. 52-68). Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları.
Güler,
Y. (2005). Osmanlı Devleti dönemi Türk-Amerikan ilişkileri (1795-1914). Gazi
Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 6(1), 227-240.
Gümüş,
M. (2011). 1893’ten 1923 Chester Projesi’ne Türk topraklarında demiryolu
imtiyaz mücadeleleri ve büyük güçler. Tarih Okulu, (10), 151-194.
Helepçe,
W. (1991). Milletler Cemiyeti belgelerinde Musul Kerkük sorunu ve
Kürdistan’ın paylaşımı. (Çev. Yüksel Kızıltepe). Med Yayınları.
Hughes,
M. (1999). Allenby and British strategy in Middle East, 1917-1919. Frank
Cass Publisher.
İnan,
A. (1998). İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat–4 Mart 1923. Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Kocabaşoğlu,
U. (2000). Anadolu’daki Amerika. İmge Kitabevi.
Kurat,
A. N. (1959). Türk-Amerikan münasebetlerine kısa bir bakış (1800-1959). Doğuş
Ltd. Şirketi Matbaası.
Lozan
Barış Konferansı (Tutanaklar-Belgeler). (1993). (Haz. Sema L. Meray) (C. 1). Yapı
Kredi Yayınları.
Melek,
K. (1983). İngiliz belgeleriyle Musul sorunu 1980-1926. Tasvir
Gazetecilik ve Matbaacılık İşletmesi.
Meram,
A. K. (1969). Belgelerle Türk-İngiliz ilişkileri tarihi. Kitapçılık
Ticaret Limited Şirketi.
Owen,
R., & Pamuk, Ş. (2002). 20. yüzyılda Ortadoğu ekonomiler tarihi.
(Çev. Ayşe Edirne). Sabancı Üniversitesi Yayınları.
Öke,
M. K. (1988). İngiltere’nin Güneydoğu Anadolu siyaseti ve Binbaşı A. W. C.
Noel’in faaliyetleri. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.
Özbudun,
E. (1984). Bir yabancı gazetecinin Ankara yolculuğu ve Atatürk ile görüşmesi. Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, 1(1), 8-19.
Özgiray,
A. (1999). Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki siyasi ilişkiler
(1923-1938). Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 15(43), 13-21.
Özyüksel,
M. (2013). Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfuz mücadelesi: Anadolu ve Bağdat
demiryolları. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Öztürk,
N. (2005). Türk-Amerikan diplomatik ilişkileri (1870-1930). (Yayımlanmamış
yüksek lisans tezi). Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
TBMM
Zabıt Ceridesi, Devre
1, C. 1.
TBMM
Zabıt Ceridesi, Devre
1, C. 28.
TBMM
Zabıt Ceridesi, Devre
1, C. 29.
TBMM
Gizli Celse Zabıtları (1985). C. 1, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Tezel,
Y. S. (1970). Birinci Büyük Millet Meclisi anti-emperyalist miydi?: Chester
ayrıcalığı. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 25(4), 287-318.
Türkman,
S. (2005). Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu politikası ve
Türkiye’ye yansımaları (1919-1973). (Yayımlanmamış doktora tezi). Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Türkmen,
İ. (2020). Türkiye’nin Ortadoğu, Afrika ve ABD politikaları. İçinde N. Koç
(Ed.). Türkiye Cumhuriyeti tarihi demokrasi ve dış politika (1938’den
2000’li Yıllara) (ss. 385-399). İdeal Kültür Yayıncılık.
Türkmen,
İ. (2016). Ortadoğu’da iktisadi nüfuz mücadelesi: Chester Projesi. Yeni
Türkiye, Orta Doğu Özel Sayısı-I(82), 431-442.
Uçarol,
R. (2006). Siyasi tarih (1789-2001). Der Yayınları.
Yalçın,
M., Akbıyık, Y., Özkaya, Y., Bozkurt, G., Akbulut, D. A., Tokgöz, E., Turan,
R., Köstüklü, N., Balcıoğlu, M., Tural, M. A., Eraslan, C., & Avcı, C.
(2006). Türkiye Cumhuriyeti tarihi (C. II). Atatürk Araştırma Merkezi
Yayınları.
Yavuz,
B. S. (2003). Fransız arşiv belgelerinin ışığında Chester Demiryolu Projesi. Atatürk
Yolu, (24), 527-561.
Yıldırım, İ. (2001). Cumhuriyet
döneminde demiryolları (1923-1950). Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.
#ÖkkeşBölükbaşı, #medyagunebakis.com, #ToplumsalMuhalefet,
Tags: Chester
Projesi, Demiryolu, Amerika, Osmanlı Devleti, Türkiye
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP