Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
SELOCAN & SELAHATTİN DEMİRTAŞ ve SİYASET
Ben HDP’liyim ve
öyle de kalmaya devam edeceğim
*Aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum* Dedi.
HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bundan sonra ne yapacağını açıkladı.!
14 ve 28 Mayıs 2023
seçimleri hem Türkiye hem de muhalefet açısından tarihi bir kırılmanın
başlangıcı olmuş gibi görünüyor. Seçimler öncesinde AKP ve Erdoğan sonrası
döneme hazırlanan muhalefetin, aynı hazırlığı seçimi kazanmak için yapmadığı
anlaşıldı. Sonuçta başta HDP ve CHP olmak üzere iktidara karşı en büyük direnci
gösteren partiler açısından seçim sonrasında bir muhasebe mecburi hale geldi.
Bu muhasebenin en sertini ise HDP-Yeşil Sol Parti’nin seçim kampanyasına 4 Kasım 2016’dan beri tutulduğu Edirne Cezaevi’nden yoğun bir destek sunan Selahattin Demirtaş yaptı. Aşağıdaki söyleşimizde sarf ettiği “aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum” cümlesini, söyleşi henüz yayınlanmadan duyuran Demirtaş, Türkiye’nin gündemine oturdu. Demirtaş’ın “aktif politikayı bırakması” milyonlarca seçmeni derin bir üzüntüye boğarken, hasımları da sevinmiş görünüyor. Her iki duygu içinde erken olduğunu söyleyerek sözü Demirtaş’a bırakalım…
- Erdoğan hapisten çıkamayacağınızı söylerken taraftarları “Selo’ya idam” sloganı attı. Bu sloganı duyduğunuzda ne hissettiniz.?
Açıkçası hücre arkadaşım Selçuk Mızraklı ile birlikte o tabloya güldük ve o güruha acıdık. Liderleriyle birlikte Saray’ın bahçesinde Orta Çağ görüntüsü veren bir acziyete acımak dışında yapacak bir şey yok.
- 28 Mayıs sonrası genel kanaat, iktidarın Kürt siyasetine yönelik baskılarının hiç olmadığı kadar sert olacağı yönünde. Sizce iktidar, elindeki araçlarla bundan sonra ne yapabilir?
Doğrusu uygulanmayan bir tek toplu
katliamlar kaldı, herhalde onu da göze alacak değiller. Fakat kaba şiddetin
yanına seyreltilmiş kültürel soykırımı da ekleyeceklerdir. Özellikle HÜDA PAR
aracılığıyla toplumun hücrelerine kadar nüfuz etmeye odaklanacaklardır.
Kürtlerin de buna her zamankinden çok direnmeyle ve ideolojik mücadeleyle yanıt
vermeleri gerekecek.
- Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilememesinin kısa, orta ve uzun vadede Türkiye açısından sonuçları ne olur.?
Daha fazla otoriter olan,
yoksullaşan, kamplaşan, dışarıya daha da bağımlı bir Türkiye göreceğiz.
BENİM
BİR MUCİZE FORMÜLÜM YOK
- Dışarıda olsaydınız mevcut tablo karşısında nasıl bir muhalefet stratejisi izlerdiniz.?
Benim bir mucize formülüm yok, bir
kurtarıcı da değilim ama tabanımızın önüne somut hedefler koyup kitleleri
heyecanlandırarak ayağa kaldırmakta katkılarım olabilirdi. Cezaevinden ancak
sosyal medya ve diğer medya aracılığıyla katkı sunabiliyorum. Bu da eksiklere,
yetersizliklere yol açabiliyor. Biri de bunu sosyal medya fenomenliği olarak
tanımlayabiliyor, sanki amacım buymuş ve elimde başka imkân varmış gibi.!
- Peki, size yönelik “popülist siyaset yapıyor” eleştirilerine yanıtınız nedir.?
Popülist siyasetle HDP’nin
ilkelerini görünmez hale getirdiğim eleştirilerine saygıyla yaklaşıyorum.
Popülerlik ile popülistliği birbirine karıştıranları bir kenara bırakarak tüm
bu eleştirilere anlam biçiyorum. Kendi açımdan bu saatten sonra zorlamanın bir
anlamı olmadığını düşünüyorum. Arkadaşlarım bunu ısrarla söylüyorlarsa bir
bildikleri vardır ve artık kendilerinden üstün bir performans beklemek de
hepimizin hakkıdır.
BEN
HDP’LİYİM VE ÖYLE DE KALMAYA DEVAM EDECEĞİM
- Bundan sonra siz ne yapacaksınız? Nasıl bir siyaset yürüteceksiniz.?
Aylar önce Genel Merkezimize,
sonuçlar ne olursa olsun seçimlerden sonra aktif siyasi çalışma yürütmeyeceğimi
belirtmiştim. Halen aynı düşüncedeyim. Dışarıda canla başla mücadele eden tüm
yoldaşların, bu süreci özgücümüzle ve başarıyla tamamlayacağına inanıyorum ve
bu konuda hepsine güveniyorum.
Partimize yönelik eleştiri ve
önerilerim tümüyle iyi niyetli, yapıcı ve katkı sunma amaçlıdır. Hiç kimse,
eleştirilerimi HDP’yi yıpratmak için kullanmaya kalkmasın. Ben HDP’liyim ve
öyle de kalmaya devam edeceğim. Bunu herkesin iyi bilmesini istiyorum.
HATA
HDP ÇİZGİSİNDE DEĞİL, PRATİKTEDİR
- Yeşil Sol Parti’nin TBMM’de 61 milletvekili olacak. Sizce etkin bir muhalefet için bu vekiller ne yapmalı, nasıl yapmalı.?
Partimiz bu konularda belli bir
deneyime ve hafızaya sahip, dolayısıyla en iyisini kendileri zaten yapacaktır.
Fakat Meclis’i etkin kullanmakla birlikte, mücadeleyi Meclis ile sınırlı
tutmamaları çok önemlidir.
Son zamanlarda Twitter’da sık sık
HADEP döneminden fotoğraflar paylaşılıyor. O dönemin seçim kampanyalarından,
mitinglerinden, toplantılarından fotoğraflar bir nostaljiye işaret ediyor
sanki. Eğer bu paylaşımlar, o zorlu döneme dair bile bir özleme işaret
ediyorsa, bazı Kürtlerin mevcut HDP siyasetinde kendilerini bulamadıkları
anlamına geliyor mu?
Evet, bence de bu anlama geliyor ama
hata HDP çizgisinde değil, pratiktedir. Eleştiri HDP paradigmasına değil,
yanlış uygulamalardadır. Vazgeçmemiz gereken de HDP değil eksiklerimiz,
yanlışlarımızdır.
- 14 Mayıs akşamı seçim sonuçları netleşmeye başladığında ne hissetmiş ne düşünmüştünüz.?
Tam olarak o sonuçları
beklemiyordum. Yeşil Sol Parti’yi de Kılıçdaroğlu’nu da daha yüksek
bekliyordum. Sonuçlara hem üzüldüm hem de muhalefetin seçim akşamı verdiği
dağınık görüntüye öfkelendim.
OLANLAR
TÜMÜYLE BİR OPERASYONDU;
KILIÇDAROĞLU
SEÇİMİ KAZANDI ASLINDA.
- Peki, 28 Mayıs akşamında.?
Sonuç çok şaşırtıcı değildi.
Kılıçdaroğlu seçimi kazandı aslında. Fakat başta hileler, sonra da yurt dışı
oyları ve sonradan vatandaş yapılanların oyları gibi faktörler eklenince bu
tarihi seçimi resmi olarak Erdoğan almış oldu. Yaşananların seçimle,
demokrasiyle, halk iradesinin sonuçlara yansımasıyla uzaktan yakından ilgisi
yok. Olanlar tümüyle bir operasyondu.
- Ekonomik sorunlardan otoriter rejime, gençlerin vaziyetinden yoksul kitlelerin haline, deprem enkazından dış ilişkilere kadar, Türkiye’nin durumu malum. Sizce bu tabloya rağmen AKP nasıl oldu da yüzde 35 oy alabildi? Özellikle muhalefetin Z kuşağına dair beklentileri çok yüksekti ama bu beklenti de tam karşılanmış görünmüyor. 14 Mayıs sonuçlarını tüm bu vaziyeti göz önüne alarak nasıl açıklıyorsunuz.?
Bu seçim daha en başından eşitsiz,
adaletsiz ve gayrimeşru bir zeminde yürüdü. AKP devletin tüm olanaklarını
yalan, iftira, karalama, baskı, engelleme için kullandı, sandıklarda şaibeli
müdahaleler oldu. Son yedi yılı tam bir otoriterizmle geçirmiş Türkiye’de demokratik
bir yarışın koşulları zaten yoktu. Dolayısıyla ortaya çıkan sonucun meşruiyeti
hep tartışmalı olacak.
Muhalefet, bu gerçeği bilmesine
rağmen hep karşısında normal bir iktidar varmış gibi davranarak, rejimi
meşrulaştırarak büyük hatalar yaptı. Yine, HDP’nin kriminalize edilmesini
peşinen kabul ederek iktidarın değirmenine adeta su taşıdı. Karşınızdaki,
olağan dışı yöntemler kullanarak seçim yerine operasyon yaparken siz ancak
söylemde ve pratikte buna karşı olağanüstü yöntemlerle mücadele ederek başarı
sağlayabilirsiniz.
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI KÂĞIT ÜSTÜNDE KALDI.
BAZI
BİLEŞENLER İTTİFAK YOKMUŞ GİBİ AYRI DAVRANDI
- Peki, bunun için ne yapılabilirdi.?
Mücadeleyi de toplumsallaştırarak
seçime kadar getirmek gerekiyordu. Yoksa son bir-iki ayda yapılacak seçim
kampanyasıyla yedi yıllık toplumsal mühendislik operasyonunu alt etmek mümkün
değil. Aslında halkın çoğunluğu değişimden yanaydı fakat bu değişim isteği bir
toplumsal harekete dönüştürülemedi, siyasi partilere sıkıştırılıp oradan sonuç
alınmak istendi.
-14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Parti’nin elde ettiği sonuç HDP Eş Genel Başkanları tarafından da başarısızlık olarak değerlendirildi. Bu sonucun arkasında üç temel unsur olduğu söyleniyor. HDP’ye yönelik baskılar, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın iki ayrı parti olarak seçime girmesi ve Yeşil Sol Parti’nin milletvekili aday listeleri. Siz bu değerlendirmeye katılıyor musunuz? Bu sonuç engellenebilir miydi?
Öncelikle şunu belirteyim, dünkü
yazımda ve bu röportajda yaptığım eleştirileri daha önce defalarca partimizle
paylaştım. Yani ilk defa şimdi ifade etmiyorum. Elbette HDP’ye çok yönlü
saldırılar, büyük baskılar var. Bunlar her dönemde oldu. En rahat olduğumuz
düşünülen 7 Haziran 2015 seçimlerinde Adana ve Mersin il örgütlerimize eş
zamanlı bombalı saldırılar düzenlendi, mitinglerimize organize saldırılar
yapıldı, Diyarbakır mitingimiz bombalandı, arkadaşlarımız katledildi.
Kıyaslamak için değil, böyle bir hakikat de olduğu için hatırlatıyorum sadece.
Emek ve Özgürlük İttifakı'nı aslında
ayrı bir başlıkta ele almak gerekir.
Kuruluş amacı, ilkeleri ve
hedefleriyle heyecan verici olmasına rağmen, ne yazık ki kağıt üzerinde kaldı.
Bazı bileşenler böyle bir ittifak yokmuş gibi ta başından beri ayrı
davrandılar, ayrı çalıştılar. İş gidip gelip adaylıklara ve ayrı liste
tartışmalarına kilitlendi.
O süreçler de iyi yönetilemediği
için son derece yıpratıcı tartışmalarla hem motivasyon kaybına hem de çok
değerli zamanların kaybına yol açtı. İttifak fikri de stratejisi de çok
değerli, çok önemli olmasına rağmen bütün taraflar süreç yönetimindeki
başarısızlık nedeniyle ciddi derecede zararlara yol açtılar. Bu konuda herkesin
sağlıklı bir özeleştiri yapması ve bu olumsuz deneyimden dersler çıkarması
gerekiyor.
Ayrıca Kürt partileriyle ittifak da
yeterince önemsenmedi ve orada da önemli bir sonuç elde edilemedi. Oysa Kürt
ulusal ittifakı da stratejik önemdedir ve HDP’nin temel ilişki ağlarından
biridir. Bu alanlardaki eksiklerin de mutlaka giderilmesi gerekiyor.
KENDİMİ SORUMLULUĞUN DIŞINDA TUTMUYORUM
- Aday listeleri hakkındaki görüşünüz nedir?
Listelerin oluşturulmasında belli
bir yöntem eksikliği olduğu, halkın beklenti ve önerilerinin dikkate alınmadığı
eleştirileri var. Bu eleştirilerin ciddiyetle ele alınması ve tüm yerellere
izahatta bulunarak samimi bir özeleştiri verilmesi gerekir. Adaylarımızın ve
seçilen arkadaşlarımızın hepsi de çok değerli, kıymetli yoldaşlardır fakat
mesele onların kişiliğinden bağımsız bir iç demokrasi meselesidir. Bunca
deneyimimize rağmen halen halk demokrasisini ve demokratik toplumu önemsememek
teknik bir eksiklikten öte ideolojik sapmadır. Bunun sorumlusu da en başta
parti yönetimidir. Seçim dönemi siyasetinin de zaaflarla dolu olduğunu
düşündüğümüzde yönetimimiz ne yazık ki ciddi yetmezliklere düşmüştür. Bence tüm
bu süreç için halka bir özür, özeleştiri borçları var. Ayrıca ben de kendimi bu
sorumluluğun dışında tutmuyorum. Kendimi sorumlulardan biri olarak kabul
ediyorum elbette.
- Peki, size göre bu süreçten nasıl bir ders çıkarılması gerekiyor.?
Bu süreçten çıkarılacak derslerle yerelden başlayarak hızla büyük kongrenin toplanması ve yönetimde değişiklikle birlikte taze kana ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Gördüğüm kadarıyla halkımız da Eş Genel Başkanlar başta olmak üzere parti yönetiminden bu olgunluğu ve sorumluluğu bekliyor. Şu anda korumamız gereken şeyler, halkımızın örgütlü mücadelesi ve partimizdir. Bize ne olacağı değil, halkımıza ve partimize ne olacağı önemlidir.
KÜRT
HAREKETİ VASATA PRİM VEREN TARZI BIRAKIP,
BİNLERCE
İNSANI GÖREVE ÇAĞIRAN BİR MODELİ HAYATA GEÇİRMELİ
- 2015’ten beri devam eden yoğun baskılar karşısında HDP’nin yapabilip de yapmadığı ne var?
Bence taktik hamlelerdeki eksikleri,
hataları tartışmadan önce şunu netleştirmemiz lazım; Kürt siyasi hareketi yoğun
tutuklamalar, sürgünler ve baskılar nedeniyle çok ciddi bir kadro erozyonuna
uğradı. İl ve ilçe örgütlerinden Genel Merkeze, Kadın ve Gençlik Meclislerine
kadar tüm alanlarda ciddi bir nitelik zayıflaması oldu. Özverili ama deneyimsiz
arkadaşlar ellerinden geleni yaptılarsa da yeterli olamadı. Yani yapılması
gerekenler apaçık ortada ama yapabilecek nitelikli kadro yapısından yoksunuz.
Bu nedenle, Kürt siyasi hareketinin
yapması gereken en önemli şey yeni bir söylem, eylem ve örgütlenme modeliyle,
niteliği geri çağırmak olmalıydı. Kürt hareketi, artık vasata prim veren tarzı
bırakıp binlerce nitelikli insanı göreve çağıran bir modeli hayata geçirmelidir.
Çünkü genç, kadın, işçi, köylü, işsiz, öğrenci, orta sınıf dâhil tüm
kesimlerden nitelikli katılım olmadan mücadelede hamle ve yenilenme kolay
olmayacak.
Bizim cesur ve nitelikli siyasi
kadrolarla başaramayacağımız hiçbir şey yok. Bence HDP’nin en temel eksiği bu.
Bu giderilirse gerisi kolaydır. Ama bunun giderilmesi de yeniden yapılanma
hamlesinin samimiyetine, başarısına bağlı. Özetle, yeniden yapılanmayı temel
gündem yapmalıyız.
TİP
GERÇEĞE SIRTINI DÖNMEYİ TERCİH ETTİ
- Seçimden önce Gültan Kışanak’ın TİP’e yönelik “ortak listeyle seçime girme” çağrısını siz de desteklemiştiniz ama bu çağrınız karşılık bulmadı. Genel olarak TİP’in bu süreçteki politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortak listeyle seçime girilseydi sonuç çok farklı olur muydu?
TİP’in kararı yanlıştı, halen
yanlıştır. Devrimci, öncü siyasetin görevi kitlesini değiştirme, dönüştürme
iddiasında ısrar etmektir. Erkan Baş’ın beni ziyaretinde de öncesinde de bu
görüşlerimi kendilerine iletmiştim. “Kürtlerle yan yana durmazsak oy alabileceğimiz
kesimler var” deyip alacağınız oylar, neyi ne kadar çözmeye ve dönüştürmeye
yarar ki? Kürt sorunu trafik sorunu değil ki ‘’bu cadde tıkalı, öbür yoldan
gidelim’’ diyebilesiniz. Kürtleri ve Kürt halkının ulusal taleplerini
ıskalayıp, görmezden gelip Türkiye’nin hangi sosyal, sınıfsal, siyasal soruna
kalıcı çözüm üretebilirsiniz ki? TİP bunları en iyi bilen partilerden biri
olmasına rağmen gerçeğe sırtını dönmeyi tercih etti. Yanlış yapıldı. Umarım
bunun telafisi için herkes çok samimi bir çaba sarf eder, etmelidir.
SİYASİ
İTTİFAK YERİNE MÜCADELE ORTAKLIĞI ESAS ALINMALI
- Seçimden sonra bazı Kürt çevreleri, artık Türkiyeli sosyalistlerle birlikte yol yürünmemesi gerektiği yönünde değerlendirmeler yaptı. Sizce bundan sonra Kürt hareketi nasıl bir hatta ilerlemeli, ne yapmalı?
HDP’nin sadece seçim dönemlerinde
sosyalist partilerle ittifak arayışında olmaması gerekir. Mücadele birliği çok
daha anlamlı ve önemli. Bundan sonra da siyasi ittifak yerine mücadele
ortaklığı esas alınmalı. 1 Mayıslardan Newrozlara, grevlerden protesto
yürüyüşlerine kadar her yerde ortak mücadele yürütülmeli. Seçim ittifakına
sıkışan birliktelikler yarardan çok zarar getiriyor çünkü. HDP’de bileşen
kotası, kontenjanı ve benzeri uygulamalara son verilmeli. Bu, HDP’li kimliğini
oluşturmak için de gerekli. Tüm bileşenler mücadele birliği yapar, seçim zamanı
da herkes ön seçime girer, Genel Merkezin az sayıda kotası olur, gerisi halk
tarafından belirlenir. Bu çok daha demokratik ve halkçı bir yöntem. Bu yöntem
genel seçimlerde de yerel seçimlerde de uygulanmalı. Dışarıdayken de bunları
savunuyordum, halen aynı düşüncedeyim.
ADAY
BELİRLEME YÖNTEMİYLE İLGİLİ GENEL MERKEZLE HERHANGİ BİR İSTİŞAREMİZ OLMADI
- Yeşil Sol Parti’nin milletvekili aday listelerinin, yereldeki bazı itirazlara rağmen merkezden belirlemesinin mevcut sonuçta etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Sizin bu konuda partinizle herhangi bir istişareniz oldu mu? Başka türlü bir yöntem, başka türlü bir sonuç yaratır mıydı?
Elbette başarısızlığın nedenlerinden
biri, yerelin yeterince gözetilmemesi. Aday belirleme yöntemiyle ilgili, Genel
Merkez ile herhangi bir istişaremiz olmadı. Az önce de belirttiğim gibi, Genel
Merkeze sınırlı bir kota ayrılması ve adayların çoğunun ön seçimle belirlenmesi
gerektiğini düşünüyorum. Elbette ön seçimin de çeşitli sorunları var, o
sorunları en aza indirecek çalışmalar yapılması gerekir. Ön seçimle
belirlenecek belediye başkanı ve milletvekili adayları, yerelin tercihi
olacaklarından çok daha güçlü çalışmalar yürütürler. Şayet bu yöntem
benimsenseydi bazı yerlerde daha fazla milletvekili çıkarabilirdik ama tamamen
bambaşka bir sonuç olur muydu, onu bilmek mümkün değil.
- Seçim çalışmaları sürecinde HDP’yle yoğun bir temasınız oldu mu? Seçim kampanyasından cumhurbaşkanlığı adaylığına ve milletvekili listelerine kadar, çeşitli konularda sizinle istişareler yapıldı mı?
Avukat arkadaşlarım düzenli
ziyaretler yaptıkları için partimizin Genel Merkezi ile iletişimde teknik bir
sorunumuz olmuyor. Ancak sanırım Genel Merkezin yoğunluğu nedeniyle zaman zaman
bizi bilgilendirme konusunda eksiklikler yaşanıyor. Özellikle seçim
dönemlerinde bu eksiklik daha fazla olabiliyor.
AKTİF
POLİTİKAYI BU AŞAMADA BIRAKIYORUM AMA
- HDP Eş Genel Başkanları 14 Mayıs sonrası tablo karşısında özeleştiri yapacaklarını söyledi. Sizce bu özeleştiri ne ve nasıl olmalı?
Her şeyden önce ben dahil hepimiz
fedakar, emektar, yurtsever halkımıza amasız fakatsız bir özür borçluyuz.
Halkımız elinden gelenin fazlasını yaptı, biz etkili politikalar ve taktikler
geliştiremedik. Samimi ve özlü bir özeleştiri vermek zorundayız. Ben kendi
adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür
diliyorum. Pratikteki çabalarımla bu eksiklikleri giderme sözü veriyorum.
Ayrıca, bana yönelik yapıcı eleştirilere teşekkür ediyorum. Eleştirilerden
yararlanmaya çalışacağım. Mücadeleyi cezaevinden her yoldaşım gibi dirençle
sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum.
- Yani HDP’den istifa mı ediyorsunuz?
Tartışmalar bir kez daha hatalı bir
zeminde yürütüldüğü için şunu ekleme ihtiyacı hissediyorum; ben ne HDP’den ne
de herhangi bir görevden istifa ediyorum. Güncel, aktüel siyasete müdahil
olmayacağımı ve bu çerçevede aktif politikayı bıraktığımı belirtiyorum.
Sevgili Seyhan Avşar’ın Halk TV
internet sitesinde yaptığı habere dair de şunu belirtmem
gerekir, kendisi işini yapmış ama haber kaynağı doğru bilgi aktarmadığı için
ortaya yanlış bir haber çıkmış. HDP Genel Merkezi ile güvene dayalı bir
yoldaşlık hukukumuz var. Eksiklerimiz, hatalarımız karşılıklı ve birbirimizi
yoldaşça eleştirir, yola da birlikte devam ederiz.
Partimiz HDP’nin de tüm yerellerde
kapsamlı, geniş katılımlı halk toplantıları alarak bu özeleştiri sürecini
işletmesi gerekiyor. Bu toplantılar aynı zamanda halkın görüş, öneri ve
eleştirileri alınarak büyük kongreye gidişin de bir altyapısı olmalı. Bize en
çok lazım olan şey, parti içi demokrasi. Parti içi demokrasi azaldığında
sapmalar ve hatalar peş peşe geliyor.
PARTİMİZİN
GERÇEK VE TEK SAHİBİ HALKTIR
BIRAKALIM
HALK KENDİ PARTİSİNİ YÖNETEBİLSİN
- Parti içi demokrasiyi sağlamanın yolu ne?
Demokrasiyi işletebilmek için artık
yeni mekanizmalar ve parti içi kurumlar oluşturmak zorundayız. İletişim
teknolojisinin geldiği aşama, cep telefonlarından süreçlere katılımı,
denetlemeyi mümkün hale getirmişken artık delege sistemine son verip tüm kademelerdeki
yönetimlerin doğrudan halk tarafından, parti üyeleri tarafından seçilmesini
sağlamalıyız. Parti, önemli kararları da bu yöntemle mutlaka halkın onayına
sunmalı. Halk istediği her anda ve her yerde partiyi denetleyebilmeli,
sorgulayabilmeli. Bunun imkânlarını yaratmak zorundayız. Yeni yönetimimiz ilk
iş olarak bunu önüne koymalı. Bu yapılmadıkça ilerlememiz mümkün değil. Çünkü
partimizin gerçek ve tek sahibi halktır, o halde bırakalım da halk partisini
yönetebilsin, siyaset yapabilsin. HDP’ nin kuruluş paradigması hayati derecede
önemlidir, pratikte bunu boşa çıkarmak ciddi bir sapmadır. Dışa karşı
demokrasiyi savunurken içte dar bürokratik, grupçu yaklaşımlar HDP siyasetinde
olamaz, olmamalıdır. Bu sadece bir eksiklik değil, aynı zamanda suç pratiğidir.
Herkesin bunu bilerek hareket etmesinde yarar var.
PARTİME CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞINA HAZIR OLDUĞUMU BELİRTTİM GEREKÇE SUNULMADAN REDDEDİLDİ
- Emek ve Özgürlük İttifakı, aday çıkarmama kararını nasıl aldı? O süreçte ne tür tartışmalar yaşandı? Sizin görüşünüz, öneriniz ne yöndeydi?
Cumhurbaşkanlığı adaylığı
tartışmaları başlamadan önce ben Genel Merkezimize, Cumhurbaşkanı adayı olmaya
hazır olduğumu ve seçimi ikinci tura bırakıp o aşamada demokratik hamlelerle
daha fazla katkı sunabileceğimizi belirttim. Ayrıca, benim adaylığım partimizin
de oy oranını artırabilir dedim. Aslında siyasi yasağım yoktu ama ola ki Yüksek
Seçim Kurulu adaylığımı reddetse bile sonrasında çıkaracağımız adayın
tabanımızın sahiplenmesinin daha kolay olacağını belirttim. Fakat bu önerim,
herhangi bir gerekçe sunulmadan reddedildi. Gerekçesini halen bilmiyorum. Bu
tartışmalar sürerken deprem oldu ve sonrasında aday çıkarmamaya doğru evirildi
süreç. Bu karar da Genel Merkez ve ittifak bileşenlerince ortak alındı. Bana da
öncesinde bilgi verildi, elbette bu kararın arkasında durduk.
KÜRTLER ERDOĞAN’A HAKETTİĞİ CEVABI FAZLASIYLA VERDİ
- Erdoğan seçim sürecinde sık sık sizin isminizi (Selo) andı ve sizi hedef gösterdi. İktidarda oldukları sürece sizin hapisten çıkarılmayacağınızı söyledi. Erdoğan’ın Demirtaş karşıtı söylemine siz ve partiniz yeterli yanıtlar verebildiniz mi?
Erdoğan, direnen Kürt halkını hedef
almanın bir yolu ve Kürt karşıtlığını kodlamanın bir yöntemi olarak “Selo”yu
kullanıyor. Açıkça Kürt demek yerine Selo demiş oluyor yani. Erdoğan son üç
seçimi de benim ismim üzerinden Kürtlere karşı bir karalama kampanyası şeklinde
yürüttü. Ondan beklenen de farklı olmaz herhalde. Ben buradan kendisine, hak
ettiği cevap verme imkânına sahip değilim. Dışarıdaki arkadaşlarım ise son
günlerdeki birkaç kısa tweet hariç, neredeyse hiç cevap vermediler. Bu
gerçekten ilginç bir durum. Ancak Kürtler, Erdoğan’a hak ettiği cevabı
fazlasıyla verdi. Halkımızın mücadeleye, kendi değerlerine sahip çıkmaktaki
kararlılığı gerçekten çok değerli ve saygıdeğer. Bu konuda halkımıza hep borçlu
olacağım.
- Daha önceki bir söyleşimizde de sormuştum; hapisten ne zaman çıkabileceksiniz?
Hakkımda zaten verilmiş tahliye
kararları var, bu kararlar ancak hukuk işlediği gün uygulanacak herhalde. O
günün ne zaman geleceğini de mücadelemiz belirleyecek.
AKP’NİN
YIPRANDIĞI İÇİN GİREMEDİĞİ YERLERE KÜRT KİMLİĞİ KULLANILARAK HÜDA-PAR ELİYLE
GİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR
- İçişleri Bakanı, 23 Mayıs günü Twitter hesabından paylaştığı bir TV konuşmasında şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk siyasetinin en önemli attığı adım, son yıllarda bu konudaki, HÜDA PAR adımıdır.
Bak
bundan 10 yıl sonra göreceksiniz, HÜDA PAR adımının hangi stratejik adımla atıldığı
ve kimlerin önünü tıkadığı ve Türkiye’de bu adımla beraber Doğu ve Güneydoğu
politikasında muhafazakârlık aksının tekrar nasıl devreye gireceği ve
Türkiye’nin bir kesiminin olduğu gibi…
Bu
öyle stratejik bir adım oldu ki, bu HÜDA PAR adımı; niteliği, sayısı, yani yüz
bin olur, yüz elli bin olur, iki yüz bin olur, iki yüz elli bin olur, hiç
önemli değil. Bazı adımlar devletler açısından, ülkeler açısından nicelik
değil, nitelik adımlarıdır…
Burada Türkiye Cumhuriyeti devleti çok önemli ve stratejik bir adım atmıştır. Ve bunun faydasını Türkiye’de on yıl sonra, ‘bunu Süleyman Soylu diye bir fani söyledi’ diyecekler. Ama bunu Tayyip Erdoğan yaptı.”
*Sizce Soylu neden devletin HÜDA PAR planını açıkça ilan ediyor?
Süleyman Soylu bu demeciyle devlet
içi ve dışı tüm yapılara “HÜDA PAR’dan korkmayın, kendileri devletimizin
aparatıdır, çekinmenize gerek yok” demeye getiriyor. HÜDA PAR’dan ürküp
Erdoğan'a oy vermekten cayabilecek ulusalcı, milliyetçi, ırkçı çevrelere de
garanti veriyordu aslında. Tabii aynı zamanda Kürt siyasal hareketine de açık
bir tehdit mesajı göndermiş oluyor.
90'lı yıllardaki operasyonların 2023
versiyonuna hazırlandıklarını açıkça söylüyor ki bu da korkutma, sindirme
amaçlı. Zaten uzun yıllardır Kürt coğrafyasında bürokrasiye HÜDA PAR
yerleştiriliyor, devlet imkanları HÜDA PAR’in hizmetine veriliyor. AKP’nin
yıprandığı için giremediği yerlere Kürt kimliği kullanılarak HÜDA PAR eliyle
girilmeye çalışılıyor.
Bizim Kobani Kumpas Davası içeride
tutulmamız da HÜDA PAR’a alan açmanın yol vermenin amaçlarından biri. Süleyman
Soylu açıkça, HÜDA PAR’ın bir devlet aparatı olduğunu söylerken HÜDA PAR’dan
buna itiraz gelmiyor. HÜDA PAR’da iyi niyetle siyaset yapanlar bilmeli ki, bu
politika kendilerine de Kürtlere de kazandırmaz. Tarihimiz bunun gibi hatalarla
dolu; ders çıkarmaları gerekir. Kürdü Kürde kırdıran hiçbir politika hayır
getirmez. Doğru olan politika, tüm Kürtlerin el ele vermesidir. Diyalog ve
istişare içinde, Kürtlerin hakları için yan yana durmasıdır.
HÜDA
PAR GENEL BAŞKANI ZEKERİYA BEY’E
ŞUNU
BELİRTMEK İSTERİM…
-Peki, HÜDA PAR’ a vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya
Bey’i avukatlık yıllarımdan tanırım, kendisine şunu belirtmek isterim: Kürdün
eli, Saray’ın bahçesinde bir Kürt siyasetçi için idam sloganları atılırken
tuttuğunuz Mustafa Destici’nin elinden kıymetsiz değil. Bugün gidip tutmanız
gereken el, Meclis’te HDP’lilerin elidir. Hiçbirimiz artık kirli oyunlara prim
vermeden halkımızın çıkarlarına odaklanmalıyız. Umarım bu mesajlarım, tarihsel
önemi itibarıyla karşılık bulur.
KÜRT
HALKI İSLAMI DEVLETTEN ÖĞRENMEDİ,
DEVLETE
PEŞKEŞ ÇEKİLMESİNİ DE KABUL ETMEZ
- Soylu’nun açıklamasını sorduğumuz Prof. Hamit Bozarslan şöyle bir tespitte bulunuyor:
“Bu
planda iki önemli hedef var. İdeolojik hedefte Kürt toplumunun
muhafazakârlaştırılması ve buradan yola çıkılarak HDP ve geleneğinin yok
edilmesi, Kürt toplumunda özellikle kadınların aldığı rolün, elde ettikleri
konumun yerle bir edilmesi bulunuyor.
Bunun mümkün olup olmadığını şu anda kestirmek mümkün değil ama Kürt hareketi bunu bir uyarı olarak almalı.” Bu “uyarı” karşısında Kürt hareketi ne yapmalı, ne yapabilir?
-Sizce Kürt toplumunun muhafazakârlaştırılması planı tutar mı?
Bu öyle basit bir plan değil tabii.
Kapsamlı bir çöktürme planının yeni aşaması. Çok yönlü ve çok boyutlu
saldırının sadece bir ayağıdır bu söylenenler. Tabii ki Kürt hareketi
deneyimleri, birikimleri ve kurmay zekâsıyla tüm bu planlara karşı kendi
direniş planını ortaya koyacaktır. Elbette halkımızın inancı, yaşam tarzı,
ibadeti, hassasiyetleri; kimliğinin parçasıdır. Buna sahip çıkmak hepimizin
görevidir. Ancak dinin, iktidar ve devletin hizmetine sunulmasına da karşı
çıkacağız.
Kürt halkı İslam’ı devletten
öğrenmedi, devlete peşkeş çekilmesini de kabul edemez. Kürt halkı da bu konuda
şerbetlidir, dirençlidir. Kültür ve sanattan basına, siyasal alandan kadın ve
gençliğe, ekonomik sahadan yerel yönetimlere kadar her yerde zaten dehşet bir
saldırı yıllardır kesintisiz sürüyor ve tüm barbarlığına rağmen sonuç
alamıyorlar, yine alamayacaklar. Sonuna kadar ve tüm gücümüzle direneceğiz,
hepsini boşa çıkaracağız.
ARTIK
BAŞKA BİR AŞAMAYA GEÇİLDİ.!
TÜRKİYE’DE,
MÜCADELEYİ HIZLA ÖRGÜTLEMELİYİZ
- Bozarslan aynı söyleşimizde şu tespitlerde bulunuyor:
“Muhalefetin
kendisinin demokratik bir perspektife sahip olamaması, iktidara iktidarınkiyle
aynı dilde cevap vermeye çalışması…
‘Biz
de muhafazakârız, biz de milliyetçiyiz’ söylemi, başarıyı ıskalatan önemli
unsurlardan biriydi. Hannah Arendt’in de altını çizdiği gibi, size hangi sıfat
yakıştırılarak saldırılıyorsa, kendinizi ancak o sıfatla savunabilirsiniz. Eğer
size, örneğin Alevi olduğunuz için saldırılıyorsa, kendinizi ancak Alevi olarak
savunabilirsiniz. Bunu da yapabilmek için Aleviliği meşrulaştırarak yola
çıkmalısınız.
Eğer
size LGBTİ olduğunuz için saldırılıyorsa, ‘hayır efendim biz muhafazakârız, biz
Türk’üz’ filan diye kendinizi savunamazsınız.
Eğer
size Kürt olduğunuz için saldırılıyorsa, ‘bağışlayın ama biz de Türk’üz’
diyerek kendinizi savunamazsınız. Eğer size ateist olduğunuz için
saldırılıyorsa, ‘evet ama biz dine saygı gösteriyoruz’ diye kendinizi
savunamazsınız. Çünkü size yönelik saldırı, karşı tarafa saygı gösterip
göstermemenizden değil, doğrudan varlığınızdan kaynaklanıyor.
Bir
kadına mini eteği yüzünden saldırılıyorsa, o kadın ancak mini eteğiyle
savunulabilir. Saldırıya uğramamak için mini etek giymeyen bir kadın, artık
mini etekli bir kadın değildir. O halde karşı taraf mini etekli birini yok
etmiştir. Saldırıya uğramamak için yok olmak mı, gizlenmek mi, görünür olmaktan
çıkmak mı, yoksa varlığını sürdürmek için direnmek mi?
Maalesef
Türkiye’de muhalefetin genel olarak bu bilince varması şu veya bu nedenle
mümkün olamadı. İttifaklar da bunu mümkün kılamadı. Başkanlık sistemini
oluşturan anayasa değişiklik paketinin barındırdığı en tehlikeli nokta sanırım
ittifak zorunluluğuydu.
- Belki de artık siyaseti ittifaklar dışında, hatta siyasi partiler dışında düşünmek gerekiyor. Yarınki siyasi hareketlerin ne olabileceği sorusu üzerine kafa yormalıyız.” Bozarslan’ın bu değerlendirmelerinin üstüne, özellikle “yarınki siyasi hareketlerin ne olabileceği” sorusuna nasıl bir yanıt eklersiniz?
Hamit Hoca çok değerli tespitlerde
bulunuyor. Kendisine selamlarımı, saygılarımı iletiyorum. Umarım tüm muhalefet,
özellikle bizim arkadaşlar o röportajı dikkatle okurlar. Çünkü artık başka bir
aşamaya geçildi Türkiye'de.
Bizim de toplumsal, siyasal
mücadeleyi hızla örgütlememiz, buna öncülük etmemiz gerekiyor. Yani partilere
ve Meclis’e sıkışan muhalefet anlayışı hızla terk edilip mitingden yürüyüşe,
grevden boykota kadar tüm sivil siyasi mücadele yöntemlerini öne çıkaran
toplumsal mücadeleyi esas almalıyız.
Ben ve cezaevlerindeki binlerce
arkadaşımızın direnişinin temel dayanağı halkımızın mücadelesidir. Halkımıza
çok teşekkür ediyorum. Halkımızın mücadelesi olmazsa hiçbirimiz de olmayız.
Mücadeleye hep birlikte devam ediyoruz.
- İrfan Aktan - Selahattin Demirtaş
#ÖkkeşBölükbaşı, #medyagunebakis.com, #ToplumsalMuhalefet,
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP