Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
İKTİDAR MUTLAKA
YOZLAŞTIRIR
İktidar Yozlaştırır, Mutlak İktidar Mutlaka Yozlaştırır.!
Olayları insan ömrü ile değerlendirince, her türlü bakış kısır kalıyor. Çünkü sonuçta bir insan belki 60 yıl, bilemediniz 70, hadi biraz daha artıralım, 80 yıl yaşıyor. Baksanıza, annesinin yerine geçmek için bir ömür bekleyen İngiltere Kralı Charles, daha tahtını ısıtamadan, kanser olduğunu öğrendi, umarız çabuk iyileşir, doktorlar da öyle diyor ama herhalde Charles'ın aklına son gelen şey, tahta çıktıktan sonra bu hastalıkla boğuşmaktı.
Geçenlerde Büyük
İskender'in hayatını anlatan bir
belgesel izledim, yirmili yaşlarda kral olmuş, hayatının çoğu, başta bizim
Anadolu olmak üzere, at sırtında dolaşmak ve savaşlarla geçirmiş, otuzlarında
da ölmüş ve ölümünün üzerinden neredeyse yirmi dört asır geçmiş.
Çin'de yirmi bin kilometreden uzun Çin Seddini
yapanlar, bu işe aşağı yukarı İskender zamanında başlamışlar. Piramitlere
bakarsanız birkaç bin yıl daha geriye gitmeniz lazım. Göbeklitepe ise, on iki
bin yıl öncesine kadar gidiyor.
DEĞİŞMEYEN
DOĞASALKURALLAR
Ne kadar eskiye
giderseniz gidin, değişmeyen kurallar da var.
Mesela insanın
üreme şekli, ilk günden beri hiç değişmemiş, antik resimlere bakın, hep aynı.
Yeme içme de aynen
öyle, taş devrinde de insanlar da hayvanları parçalayıp, pişirip yiyorlardı,
şimdi de vegan istisnaları dışında aynıyız.
Aslında bir mucize
olan aşk da öyle, ilk insanlarda nasılsa aynen devam ediyor. Aşkın mucizeliği
nereden derseniz, çok basit, milyonlarca insan arasından iki kişi çıkıyor ve
birbirlerine bağlanıyor, bu insanları bir araya getiren tesadüf mucize olmasa
nedir ki?
İntikam duygusu da
insanın ilkel duygularından biri ve bugüne kadar hiç değişmedi, değişse,
günümüzde Ukrayna'da veya Filistin'de yaşananlar tekrarlanmazdı.
Ve ilginçtir,
insanların uyuşturucu veya alkol merakı da ilk günlerden beri geliyor, birkaç
bin yıllık batık gemilerden şişe şişe şarap çıkıyor, biranın Göbeklitepe'de on iki bin yıl önce içildiği belirlenmiş
durumda, otlarla kafayı bulmak belki de daha eskiden geliyor.
MUHALEFET EDENLERİ ÖLDÜRME SIRASI GELEBİLİR
Kısaca insanlık,
pek değişmiyor. İnsanlık değişmiyor ama insanları yönetenler değişiyor mu
dersiniz? Onlar da hiç değişmiyor.
Tarihin hangi
dönemine bakarsanız bakın, bir şekilde tahtları ele geçirenler var, taht
peşinde koşan iktidar meraklıları var, onlara destek olanlar dolayısıyla
iktidardan nemalananlar var, bir de onlara muhalefet edenler var. Eskiden
muhalefet edenleri hemen öldürüyorlardı, son yüzyıllardı bu sürgünlere
dönüşmüştü, günümüzde öldürmek yok 'yaşayan
ölüye çevirmek' modası var, bu moda daha
insani duruyor ama sonuçları yine son derece gaddarca.
Sultanahmet Camisi'ni yaptırmasıyla ünlü Osmanlı Padişahı Sultan 1’inci Ahmet'in, babasının cenazesine gitmeme nedeni
neydi bilir misiniz? Çünkü babası, tahta çıkarken ne kadar kardeşi varsa, bebek
demeden öldürtmüştü, bu yüzden Sultan 1’inci Ahmet, kendisini cenazeye
çağıranlara, 'Taht için 19 kardeşini ve
bir oğlunu katleden bir adam, babam da olsa katildir, ben katil bir adamın
cenazesini kılmam. Varın siz kılın' dedi;
üstelik bu onurlu davranışı gösterdiğinde daha 14’ünde, çocuk yaştaydı yani.
İKTİDAR
HERKESİ YOZLAŞTIRIYOR
İnsanlığın ilk
gününden beri değişmeyen katı bir ilke daha var:
'İktidar herkesi yozlaştırıyor, mutlak iktidar ise
mutlaka yozlaştırıyor. '
Lord Acton'un bu tespiti de de insanlık tarihi boyunca
hiç değişmedi.
Tarihte hangi
lidere baksanız, iktidarında mutlaka birkaç 'yoz' karar aldığını görürsünüz ve şaşırırsınız, istisnası
yoktur; çünkü insanın doğası böyle.
Dolayısıyla
günümüzde yaşanan her olaya da bu açılardan bakmak gerekir.
Dünyayı yönetenlerin, Gazze katliamlarına sessiz kalmasında da bunu arayın, deprem kentlerine yardım yapılması tartışmasına da bu açıdan bakın, belediye başkan adaylarının hep halkın zıddına ama 'bazılarının keyfine' göre seçilmesinde de bu etkiyi göz ardı etmeyin, beklenmedik kararlar alarak, son anda masa deviren, kural dışına çıkan kısır görüşlü siyasi liderleri de böyle değerlendirin. İnsanın doğası bu, değişmez.
Doğan Satmış
MUTLAK
İKTİDAR MUTLAKA YOZLAŞTIRIR*
Gürbüz Özaltınlı
18
Ocak 2017 - 00:00
Anayasa
değişikliği tartışmalarında iktidar tarafında duran medya sözcülerini
izliyorum. Tasarıya haklılık kazandırmak için kurdukları söylem; yaslandıkları
kavramlar içinde “hak ve özgürlükler”, “demokrasi”,
“bireyin devlet karşısında korunması”, “iktidarın keyfi kullanımının
engellenmesi”, “adil temsil”, “azınlık hakları”, “hukukun üstün kılınması”… Bunların
hiçbiri yok.
“Milli
irade” ve “güçlü liderliğin kurumsallaşması”… Anayasa
önerisinin arkasında durup da bu iki kavramı gözümüze sokmayan yazara
rastlamadım.
Kestirmeden gideyim: Bu iki kavram anayasanın savunulmasında
merkeze yerleşmişse, yönümüz fena halde totalitarizm kokuyor demektir.
Bütün gücü liderin elinde toplamak, bir ideal olarak savunulur
oldu. İktidarın birbirini dengeleyen ve denetleyen kuvvetler arasında
dağılması, toplumu keyfilikten koruyan demokratik bir mekanizma değil,
çoğunluğun iradesini sınırlayan bir işleyiş olarak sunulmaya başlandı. Yarıdan
bir fazla oyla seçilebilen liderin iradesi, toplumun ezici çoğunluğunun
tercihlerini yansıtan parlamentodan çok daha makbul ilan edildi.
Bu söylem, “organik lider” icadıyla
da uyumlu. Temsil ilişkisi, temsil edilenle eden arasında kurulur ve arada her
hâlükârda kırılmaya, sapmaya imkân veren bir mesafe vardır. Temsil eden,
kendisini seçenlerin istek ve iradesinden uzaklaşabilir. Hayat zaten böyle
işler. Oysa lider “organikse” ortada
bir temsil ilişkisi yoktur. Lider bizzat toplumun kendisidir. Onun kolu,
bacağı, beyni, ruhudur lider…
Dolayısıyla, her şeyiyle toplumun tam da kendisi olan liderin,
elini kolunu bağlayan bütün denetimlerden uzak tutulması, sınırsızca güçlendirilmesidir
ideal olan. Milli irade ve güçlü liderliğin kurumsallaşması bize bunu
anlatır!
İradenin milli olduğunu 5 yılda bir yapılan seçimlerden
anlıyoruz! Liderin güçlü olduğunu ise, bütün devlet erklerinin üstünde ve
belirleyicilik yetkisi ile donatılmış olmasından.
Hiçbir demokratik rejimde seçilmiş bir şahsiyete, sırf seçimle
geldi diye yargı mekanizmaları dahil bütün bürokratik yapı üzerinde bu kadar
geniş güç alanı tanınamaz. Ve yine hiçbir demokratik rejimde bu şahsiyet,
tasarruflarında bu kadar denetim dışı bırakılamaz. Ve yine hiçbir demokratik
rejimde toplumun tamamının iradesini yansıtma imkânı olan seçilmişler meclisi
(parlamento) yarının bir fazlasıyla seçilebilen bir şahsiyet karşısında bu
kadar zayıf statüde olamaz…
Önümüzdeki
hafta, tek tek değişikliklerin ayrıntılarına girerek bunları tartışmaya
çalışacağım. Herkese önereceğim şu olabilir: Bu değişiklik hayatımızı uzun süre
belirleyecek çok önemli bir siyasi girişimdir; o nedenle mutlaka Mecliste
oylanan metne ulaşınız ve dikkatlice okuyunuz. Somut metin üzerine yürüyen
tartışmaları izleyiniz.
Türkiye son yıllarda seçilmişler/atanmışlar tartışmasını çok
yaşadı. Bürokratik mekanizmaların toplumun seçtiği siyasetçileri nasıl
sınırladığı ve bunun ilke-ahlak dışılığı konusunda ortak bir kabul oluştu. Bu
bir kazanım kuşkusuz.
Fakat başka bir gerçek yeterince yüzeye çıkıp açık sözlü bir
tartışmaya dökülmedi. O da “aşırı güç” sorunu.
Esasen “güç” konusu
toplumsal hayatın sağlığı açısından ilk sırada yer alır. Seçilmişlik/atanmışlık
tartışması “güç yoğunluğu” sorununa bağlıdır
ve ondan önce değil, sonra gelir.
Toplumlar tarihi, “mutlak güce” karşı,
seçimler başta olmak üzere onu sınırlandıracak kural ve kurumların arayışı,
savunulması, oluşturulması mücadelesinin tarihidir.
Seçimler, mutlak monarşileri sınırlandırmanın aracı olarak kabul
görmüş; seçimle oluşan kurumlar, iktidarı paylaşma, mutlak ve denetimsiz
oluşuna son verme işlevini üstlenmişlerdir.
Zamanımızın sorusu şudur: Seçimler,
mutlak gücü sınırlandırmanın aracı olarak işlevselleştikten sonra, kendisi
aşırı güç yoğunlaşması üretebilir mi?
Cevap çok açıktır; evet üretebilir. Eğer temel kurallarınız,
seçimle gelen otoriteyi olağanüstü yetkilerle donatıyor; denetim yollarını
zayıflatıyor; kendisini kimlerin denetleyeceğine de onun karar vermesine izin
veriyorsa, bunun kaçınılmaz sonucu aşırı güç yoğunlaşmasıdır… Peki sonuç
ne olur? Mutlak monarşilerden tanıdığımız aşırı güç nasıl yoz ve yıkıcı bir iktidar
kullanımını ifade ediyorsa; arkasında seçim olan aşırı güç de, en az onun kadar
yıkıcı bir tehdit ifade eder toplumlar için.
Bugün dillerde dolanan “güçler ayrılığı”, “yargı
bağımsızlığı ve denetimi”, “dokunulmaz insan hakları”, “hukukun üstünlüğü” gibi
kavramların tamamı bu “aşırı güç” kullanımına
karşı üretilmiş kural ve kavramlardır. İnsanların yönetim karşısında haklarının
garanti altına alınmasına, güvenlik içinde özgürce ve insanca yaşamalarına
sadece seçimlerin varlığı yetseydi, bu kavramların hiç birisine ihtiyaç
duymazdık. Hepsinin ardında “aşırı güç” ün
despotizmine, keyfiliğine, yıkıcılığına uğramış toplumların iktidarı
sınırlandırma mücadelesi vardır.
Ne
soy sop üstünlüğü, ne tanrıyı temsil etme, ne de millet iradesi adına hiç kimse
dengelenmemiş, denetimsiz, aşırı güç talep edemez. Böyle bir gücün sonu
bellidir ve bu asla şaşmaz: Yozlaşma ve baskı…
Seçilmişler
üzerinde vesayet gücü kuran eski rejim, elbette demokratik değildi. Her şeyden
önce, toplumsal çoğunluğun onay mekanizmalarından geçmemiş bir siyasi güç
kullanımını ifade ediyordu. Bürokratik kurumlar elinde toplanan bu güç,
anayasal mekanizmalarla korunuyor; o da yetmediğinde fiili zorlamalar ve darbe
tehditleriyle siyasete yön verebiliyordu.
Vesayet, toplumun seçimler yoluyla kurmaya çalıştığı iktidarın “güçsüzlüğü” sonucunu
yaratıyordu. Bu bir “güçsüzlük-iktidarsızlık” hastalığıydı
toplum için.
Yine bu toprakların insanları olarak, darbe iktidarlarının insanlık
dışı uygulamalarıyla ödediğimiz bedelleri iyi biliyoruz.
Askeri cuntalar da “aşırı güç” ün
tipik örnekleri olarak topluma kan kusturdular.
Sonuç olarak, sistemin güçsüzlüğe çare
üretebilmesine evet; fakat bunu yapacağım gerekçesiyle aşırı
güç oluşturmasına hayır.
Söylemesi kolay.
Gerçekleştirmek mücadele gerektiriyor.
*İktidar
yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır – John Dalberg-Acton
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP