NAZIM HİKMET 48. YILDÖNÜMÜNDE ANILDI
NAZIM HİKMET ÖLÜMÜNÜN 48. YILINDA ANILDI
15 OCAK 1902 - 3 HAZİRAN 1963
Ünlü şair Nazım Hikmet Ran, ölümünün 48. yıldönümünde Rusya'nın Moskova şehrinde anıldı.
RTİB- Rus, Türk İşadamları Birliği'nin düzenlendiği ve Nazım Hikmet Vakfı'nın desteklediği anma törenine Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Aydın Sezgin, gazeteci-yazar Hıfzı Topuz, şair Ataol Behramoğlu ve ses sanatçısı Musa Eroğlu ile birlikte Moskova'da iş yapan ve yaşayan çok sayıda Türk vatandaşı katıldı.
Törenin açılış konuşmasını yapan Büyükelçi Sezgin, Nazım Hikmet'in mezarı başında ölümünün 48. yılında usta şairi hüzünle andıklarını belirterek, "İç burukluğum ömrüm boyunca, yurdumuzun, insanımızın ve Türkçemizin sevdalısı olmuş ölümsüz yapıtlarında bunları işlemiş Nazım Hikmet gibi dünya çapında bir şairimize reva gördüklerimizden kaynaklanıyor" dedi. Tarihimizin o döneminde büyük hata işlendiğini ve tarihin bir anlamda hatalar yığını olduğunu söyleyen sezgin şöyle devam etti: Şimdi tarih önünde ve onun manevi huzurunda 'keşke bu hatalara düşmeyebilseydik' diyebiliyoruz. Biliyoruz ki onu mahpus edenler aslında kendilerini mahpus ettiler. Onu sürgüne zorlayanlar kendilerini sürgün etmiş oldular.
O biraz önce de söylendiği gibi ülkesine hasret içinde öldü. Oysa bu kaderi hiç de hak etmemişti. Çünkü büyük bir hümanist olduğu kadar büyük bir yurtseverdi. Şiirleri bunun ret edilmez kanıtlarıdır. Neydi ona atfedilen suç.?
Bir ideolojiye bağlanmak, o ideolojiyi yeni bir toplum düzeni arayan Türkiye için benimsemek ve bu anlayışını ifade etmek. Oysa bağımsızlık mücadelemizin Cumhuriyetimizin kurucusu Ankara hükümeti o ideolojiyi yürürlüğe koyan Sovyetler Birliği ile bir dostluk ve işbirliği anlaşması Moskova anlaşmasınız imzalamıştı. arihimizde çok önemli metinlerinden biri olan bu antlaşmanın 90. yıldönümünü geçtiğimiz 16 Mart günü Sayın Başbakanımızın da (Recep Tayyip Erdoğan) Moskova'yı ziyareti sırasında kutladık. İşte O antlaşmayı imzalayanlar arasında Nazım Hikmet'in dayısı Ali Fuat Paşa da bulunmaktaydı. Ali Fuat Cebesoy daha sonra Moskova'da sefir olarak ülkemizi temsil etti. Yeğeni Nazım Hikmet ise Moskova'da hâkim olan anlayışı benimsediği için Çankırı da, Bursa'da mahpustu. Yıllar boyunca mahkemeden mahkemeye, ceza evinden ceza evine gönderdiğimiz sürgün hayatına zorladığımız büyük şairin vatandaşlıktan çıkarılma kararı 2009'da geri alındı. Ona ve tarihe karşı hatamızın bilincine vardığımızın böyle bir kararla ortaya konmuş olması bir nebze bizler için tesellidir. " Nazım Hikmet'in eserlerinin bir zamanlar yasak olduğunu da belirten Sezgin, "Şimdi onun yazdıklarıyla övünüyoruz" dedi. Başka büyük şairlerimize ilk adlarıyla hitap etmediğimizi, genelde şairlerimizi ad ve soyadları ile birlikte söylediğimizin altını çizen Büyükelçi Sezgin "Oysa Nazım Hikmet Ran bizlere uzak bırakıldığı için, o denli yakındır ki, dili o kadar samimidir ki, o bizim için Nazım Hikmet'ten ziyade Nazım'dır" açıklamasını yaptı.
Büyükelçi Sezgin'den sonra kürsüye gelen Hıfzı Topuz da konuşmasında Nazım Hikmet ile Havana dönüşünde Paris'te yaptığı son görüşmesini anlatarak, o günden 50 yıl sonra bugün Nazım'ın mezarı başında çok sayıda kişi tarafından anılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Nazımın şiirlerinin yasak olduğu dönemde Büyükelçi Aydın Sezgin'in babası Mukadder Sezgin'in o dönem de Nazım Hikmeti ezbere okuduğunu ve buluştuklarında ondan nazımı dinlediklerini söyledi.
Behramoğlu da yaptığı konuşmada, Nazım Hikmet'in 62 yaşında hayata veda ettiğini ancak fotoğraflarına bakıldığında, özellikle de son yıllarında çok daha yaşlı bir insan görüntüsü ile karşılaşıldığını dile getirerek, "61-62 yaş genç bir yaş sayılır. Bunun sebebi tutuklanarak cezaevine konulmuş. Orada kalp hastası olmuş. Sonra 12 yıl tutuklanmadan sonra serbest bırakılmış. Daha sonra takip edilmiş öldürülme korkusu, askere alınma tehditleri şu bu 50 yaşında bir adam ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış. Sonra 10 yıl bir göçmen kuş gibi ülkeden ülkeye göçmüş. Memleket hasreti ile kavrulmuş bir adam. Yaşlı görünmesinin ve erken ölmesinin sebebi budur" dedi. Behramoğlu Atatürk şayet o dönem yaşasaydı Nazım Hikmet'in hapis edilmeyeceğini de söyleyerek, Atatürk'ün ölümünden sonra sayısız yazar ve aydının zulüm gördüğünü dile getirdi. Behramoğlu'nun "günümüzde de aynı baskılar devam ediyor. Türkiye henüz tamamlanmamış heykellerin yıkıldığı, yayımlanmamış kitapların bilgisayarlardan alınarak yazarlarının hapsedildiği bir ülkedir" sözlerine törende bulunanlar alkışlarıyla destek verdi. Törenin kapanış konuşmasını gerçekleştiren RTİB Yönetim Kurulu üyesi Naki Karaaslan da, "Bu mezarlığa girdiğinizde kapıda mezarlıkta yatan 193 ünlü arasında Rus olmayan 2 kişinin de adı bulunuyor. Bu iki kişiden biri Nazım Hikmet'tir" dedi. Konuşmaların ardından mezarlığa kafesler içinde getirilen güvercinler uçurularak Nazım'ın mezarına karanfiller bırakıldı. –DHA-
Nazım Hikmet ve Aşk
Nazım Hikmet hakkında pek çok kitap okumuştum. Şiirlerinin sevdalısıyım. Ben aşağıdaki yazı dizimde evlendiği dört kadınla ile ilgili aşklarını yazmaya çalıştım. Sırasıyla Nüzhet, Piraye, Münevver ve Vera...Ama bu kadar değildir Nazım Hikmet'in kadınlara olan aşkları.. Hayatıyla ilgili yazılan kitaplarda görülecektir ki yaşamının her döneminde daima kadın olmuştur şairimizin. Nazım Hikmet için "Aşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir." Vera'ya Leipzig'den yazdığı mektubu buraya geçirmek istiyorum. Arada bloguma baktığımda okuyup hatırlamak için.. "Vera, sevgilim. Senden bir güneş daha aldım, yani(güneş resmi çizilmiş), ve yüreğim, yani(yürek resmi çizilmiş) sanki bir ilkbahar dalı, yani(çiçekli bir dal çizilmiş)oldu. Seni ne kadar sevdiğimi tasavvur edemezsin. Güzelim, tatlım, akıllım benim. Rusça yazmayı mutlaka öğreneceğim. Moskova’da her gün mektuplar yazacağım sana.
Sensiz dünya benim için (alevler içine bir dünya çizilmiş)işte böyle. Eski mektuplarını 1000x1000 kere okudum. Dün gece sesin çok hüzünlüydü. Sabaha kadar(açık bir göz çizilmiş) uyumadım, gözümü kırpmadım. Çok yoruldum ve sana yardım edemiyorum. Sevincim benim, sana en önemli şeyi söylemek istiyorum, ömrümce söylemediğim bir şeyi: Seni seviyorum. Nazım." Yıllar önce hapishaneden yazdığı mektubunda başka bir aşk anlayışını anlatmıştır Nazım Hikmet:
"...... Mesela ben 45 yaşımı bitirdim. Ama her gün biraz daha âşık oluyorum. Karımdan, sanattan, tabiattan, insanlardan, idealizmden tut da kanaryama kadar her şeye doludizgin âşık oluyorum. Ve çok şükür aşığım. Bu aşk mistik manada falan değil. Platonik aşk değil. Her birine ayrı ayrı pratik tezahürleriyle faal bir aşk... Bana öyle geliyor ki, bir tek insana, yüz milyonlarla insana, her tek ağaca, bütün ormana, tek bir düşünceye, fikre, birçok düşünceye ve fikre âşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir." İşte benim sevdiğim Nazım Hikmet böyledir. Bu yazıları hazırlarken pek çok kitap karıştırdım. Asıl faydalandığım Emin Karaca'nın Sevdalıyım Tepeden Tırnağa - Nazım Hikmet'in Aşkları kitabıdır. O kadar güzel derlenmiş bir kitaptır ki, diğer aşklarını okumak isteyen olursa şiddetle tavsiye ederim. 6 Ocak 2009 Değirmendere – Yazan; Vildan Ceyhan
http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/
TDFAJANS – Toplum Dinamikleri Fikir Ajansı
Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;
Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!
Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;
Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur. |