BİZ ERMENİ DEĞİLİZ.!

BİZ ERMENİ DEĞİLİZ.! AMA DOĞRUYU SÖYLEYEBİLİRİZ.!

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

 

BİZ ERMENİ DEĞİLİZ.!

 

AMA DOĞRUYU SÖYLEYEBİLİRİZ.!

Hran Dink Kayseri'de katıldığı bir panelde Kürtlere şunları söylemişti: ”Kürtler, Ermenilerin yüz yıl önce yaşadıklarından ders almalıdır. Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, bizi birbirimize düşürür, sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur.” (1)

Dink yaşarken Türklere ve Kürtlere içten bir çağrı yapmış: “Gelin, bir arada yaşamı savunalım”(2) demişti.

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk ise, İsviçre'de yayınlanan bir dergiye verdiği röportajda "30 bin Kürt'ü ve 1 milyon Ermeni'yi öldürdük" demişti... (3)

Dink de Pamuk da bizim insanımızdır.

Biri Türk, diğeri Ermeni’dir işte...

Buna rağmen, pek çoğumuz Orhan Pamuk'la gurur duyarız. Hak etmediği halde, Hrant Dink'ten ise nefret ederiz. Bütün Ermenilere karşı önyargılıyız nedense. Bu söylediğimin kanıtı:19 Ocak 2007'de, yani cinayetin işlendiği gün, Erhan Tuncel'i arayan Polis Memuru Muhittin Zenit'in  Hrant Dink için “koyum a... gebermişse gebermiş” şeklindeki sözlerine gizli onay vermemizdir.!

Bu nedenle, Hrant Dink davasını anlamaya çalışırken çoğumuz çuvallarız.

Bu dava nedeniyle asıl kaybettiğimiz şeyin; evrensel hukuk değerleri olduğunu bir türlü kavrayamayız nedense. Ermenilere karşı olan önyargımız, elimizden “Suçların şahsiliği ilkesi”ni alıp götürür. Farkında bile olmayız... Bazı Ermeniler; Birinci Dünya Savaşı sırasında,  tehcire tabi tutulan akrabalarına “soykırım” yaptığımızı iddia ediyorlar diye, bütün Ermenilerden nefret mi edeceğiz.? Bir Ermeni zarar görsün diye, “Suçların Şahsiliği İlkesi”nden mi vazgeçeceğiz.?

Bu bir Ermeni'nin işlediği suçtan başka bir Ermeni'yi sorumlu tutmak anlamına gelir... Tersi de doğrudur tabi…

Uluslararası alanda Ermenilerin Türkleri köşeye sıkıştırdığı bir dönemde,  onların içerisinden çıkmış sağduyulu ve yürekli bir sesin kısılmasına “evet” diyebilmek, nasıl bir aklın karıdır, anlamak mümkün değil. Bu konuda fazla söz söylemeye gerek yok. Dilerseniz bu noktada sözü Hrant Dink'e verelim. Bakalım Türkiye'nin temel sorunları hakkında başka neler söylemiş. (4)

(Aşağıdaki 4 nolu bağlantıyı izleyin lütfen...)

Dink davasına bakan mahkeme, son kararında özetle; bu cinayetin arkasında örgüt yoktur demiştir. Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine, mahkeme başkanı geleneğe ters düşecek şekilde, basın mensuplarının karşısına geçip, verdiği kararı eleştirmek zorunda kaldı. Başkanın ürettiği mazeretler, kararından daha beterdir.! TİB'den gelen kayıtlar incelenmeden, karar verildiğini kabul eden başkan, kanıtları incelememelerini acele karar vermek zorunda hissetmelerine bağlamış. Kamuoyunun mahkeme üzerindeki baskısı nedeniyle, hızlı karar veren mahkeme “bağımsız” olmadığını da kabul etmiştir. Zira bağımsız mahkemeler, kamuoyu da dâhil hiçbir şekilde kimsenin baskı altına alamadığı mahkemelerdir.Yargılanmakta olan bir Ermeni'yi öldüren kişidir diye, “tarafsız ve bağımsız mahkeme” ilkesinden de vazgeçemeyiz.! Bizim için gereklidir…

Başkan diyor ki; TİB'den gelen kayıtları inceleseydik eğer, bu bizim bir kaç yılımızı daha alabilirdi. O arada 5 yıllık tutukluluk süresi dolar ve tüm sanıkların tahliyelerine karar vermek zorunda kalabilirdik. Özür kabahatten de daha büyük!.. Mahkeme, şüphelilere yasa ile verilmiş olan “tutuksuz yargılanma” hakkını kullandırmamak için, kanuna karşı hile yoluna sapıyor. Tutuklu yargılamanın esas alındığı bir dönemde, böylesine bir yola gidilmiş olmasına da şaşırmamak gerekir.!

Havada uçan sineğin bile izlenebildiği, kozmik odaların delik deşik edildiği bu dönemde, Alperen Ocakları’na kayıtlı,  biri çocuk üç kafasız kişinin kaçmasına, yerine göre yasa tanımaz bu polis teşkilatı ile engel olunamaz mıydı.? Üç kişinin tutuksuz yargılanmaları mı daha doğrudur, yoksa adaleti yerine getirmeden yargılamayı bitirmenin mi.?

Mahkeme başkanının itirafından, bizdeki yargılamaların Orta Çağ'ın bile gerisine düştüğü anlaşılmaktadır. Mahkeme TİB'den gelen kayıtları incelemediğini itiraf etmiştir. Doğal olarak bu kararla “Her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delillerle, vicdanı kanıya ulaşma” ilkesi de çiğnenmiş bulunmaktadır. Basından öğrendiğimize göre, TİB kayıtları incelenseymiş olay yerinde bu cinayeti tertipleyen örgütün 5 üyesinin daha izine rastlanabilecekmiş.! Cinayetten bir kaç dakika önce Hrant Dink'i bankaya çağıran kişinin de kim olduğu araştırılmamıştır.

İlk bakışta müdahil avukatlarının bir eksikliği gibi görünse de mutlak gerçeği ortaya çıkarmakla görevli olan mahkemenin, kendiliğinden bu araştırmayı yapması gerekirdi...

Mahkeme başkanı verdiği karardan “tatmin” olmadığını da söylemiştir.! Demek ki,  mahkeme “Şüphe sanık lehine yorumlanır İlkesi” ni de ihlal etmiştir.! Öyle ya, mahkeme verdiği karardan tatmin olmadıysa, mutlak gerçeği de ortaya çıkartamamış demektir. Başka bir deyişle, hala mahkemenin kafasında aydınlanmamış, şüpheli olgular vardır. Böyle durumlarda, ya şüpheyi ortadan kaldırmak için soruşturma genişletilir ya da şüpheli konular sanıklar lehine yorumlanarak mahkûmiyet kararı verilemez. Davaya bakan mahkeme ikisini de yapmamıştır... Neden.?

Mağdur bir Ermeni'dir diye bu ilkeden de vazgeçemeyiz.!

Hrant Dink davasında ihlal edilmiş çağdaş hukuk ilkelerinden çok daha fazlası, özel görevli mahkemelerdeki diğer davlarda ihlal edilmiştir. Nedense bir tek bu davada topyekûn Türkiye ayağa kalkmıştır! Neden.? Bu sorunun doğru yanıtı: Ermenilerin hem ülke içinde hem de ülke dışında örgütlü olmasıdır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” felsefesine bağlı “nemelazımcı” bir toplum olduğumuzun en son kanıtı da   bu durumdur denebilir.!

Karara AKP iktidarının Ermenilerden önce tepki vermesi ve mahkemeyi yerden yere çalmasının nedeni de hiç kuşku yok ki, karşılarında örgütlü bir cemaat bulunmasıdır.  Bu cemaat (diaspora) bizimkiler gibi emperyalistlere taşeronluk yapmamakta, tam aksine onların temel politikalarını etkileme yeteneğine sahiptirler… AKP'liler bir tek ellerine “Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz  Dink'iz” dövizlerini alıp yürüyüşe katılmamıştır!..  Yargıya bu hale getiren de onlardır, ne hikmetse hakimlere en çok bağıran da onlar olmuştur.!

Şimdi de gelelim bu davanın pek kimselerin dokunmadığı en can alıcı yanına: Mahkeme Hrant Dink cinayetindeki örgütü bulamadığına göre, GÖREVLİ de DEĞİLDİR.!

Böyle durumlarda özel görevli mahkemeler, değil mahkûmiyet kararı, beraat kararı dahi veremezler.!

Yerel mahkeme, görevsizlik kararı vererek, elindeki dosyayı derhal görevli ve yetkili ağır ceza mahkemesine göndermeliydi... Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu hususta 2010 yılının Şubat ayında karar vermiş ve bu karar içtihat haline gelmiştir.(5)

Söz konusu içtihat,  aynı genel kurulca değiştirilmedikçe, bütün mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir. Kanun gibidir yani. Görüldüğü gibi özel görevli ağır ceza mahkemeleri, en yüksek kurulların içtihatlarını dahi tanımamaktadırlar.!

“Ol mahkemenin hükmüne denir mi adalet?”

Bu konu ile ilgili olarak daha önce yazdığım bir makaleye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.(6) Özellikle hukukçular için işe yarayacaktır…

Böyle mahkemelere insan olan düşmanını bile gönderemez.! Türk Ulusu adına karar veren mahkemeler, adil olmak zorundadır.!

Tarih boyunca adaleti bu kadar özlediğimiz bir dönem sanırım hiç yaşanmamıştır...

Av. Cemil Can

(http://www.cemilcan.av.tr/s.361.htm)

 

 

DİPNOTLAR:

Aydınlık Gazetesi: M. Bedri Gültekin, 22.01.2012

http://www.hrantdink.biz/tr/?p=441

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011.03.27/orhan_pamuk_ermeni_

tazminati_odeyecek

http://www.hrantdink.biz/tr/?page_id=10

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.02.2010 tarih ve E:2009/8-111;

K:2010/38 sayılı kararına göre, Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri

yetkisine girmeyen

suçlarla ilgili MAHKÛMİYET veya BERAAT KARARI VEREMEZLER.!

Bunun nedeni: “Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesi kendi yetkisine

giren suçla ilgili olarak beraat kararı verirken, dosya içerisinde

bağlantılılık sebebiyle birlikte değerlendirilen delilleri (tanık, belge,

tutanak, bilirkişi raporu, doktor raporu vb) kabul ve ret ederek bir

sonuca varırken gelecekte görevsizlikle gönderilen mahkemenin hâkiminin

yargılama faaliyetlerini kısıtlamış” olmamak içindir… http://www.cemilcan.av.tr/s.273.htm

 

 

 

YARGIDA GÜNAH ÇIKARMA PAKETİ

Yargıya hızlandırmayı amaçlayan 100 maddelik reform paketi için özetle şunları söylemek mümkündür:

Hükümet, yürürlükte olan

fakat uygulamada yok sayarak çiğnemiş olduğu bazı yasa hükümlerine, 

bundan sonra uyacağını bu reform paketiyle taahhüt etmektedir.

Bilmesek ikna olacağız…

Oysa “reform” diye sunulan değişikliklerin hemen hepsi, zaten

yürürlükte olan yasalarımız içerisinde var.

Bu reform paketinde bizim asıl görmemiz gereken, hükümetin

bazı temel kuralları çiğnemiş olduğunu itiraf etmesidir…

Yargıyı hızlandırmak diye bir çabanın içerisine girildiğinde,

adaletin gerçekleşmesi de tehlikeye girebilir. Bunu Hrant Dink

davasından görebiliyoruz.  Davaya bakan Beşiktaş 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı, verdiği karardan tatmin olmadığını

söylemiştir. Adalet için skandal budur işte.

TİB’den gelen kayıtları incelemeden karar vermek zorunda

kaldıklarını kabul etmiştir. Yani mahkeme, dosyaya girmiş

kanıtları incelemeden karar verdiğini itiraf ediyor. Kim bilebilir.?

Belki o kanıtlar incelenseydi, gerçek suçlular da ortaya çıkabilecekti.

Mahkeme “hızlı”  karar vererek asıl suçluları gizlemiş olmadı mı.?

Bir hukuk devletinde böyle bir şey kabul edilemez.! Suçu ve

suçluyu gizlemek yasalarımıza göre suçtur. Bunu yapan bir

mahkeme ise, o zaman sözün bittiği yere geldik demektir.!

O davaya bakan mahkeme sonuç olarak demektedir ki;  eğer

TİB’den gelen kayıtları da inceleseydik, bu bizim birkaç yılımızı

alabilecekti. O zaman da 5 yıllık tutukluluk süresi dolacaktı ve

biz de sanıkları tahliye etmek zorunda kalacaktık. Böyle bir

sonuçla karşılaşmamak için acele ettik ve hızlı bir şekilde

kararımızı verdik. Peki, hızlı karar verilerek ne yapılmış oldu

ona bakalım.

Adalet yerini buldu mu.?

Tetikçileri suç işlemek üzere azmettirenler bulundu mu.?

Onlara ceza verilebildi mi? Hayır!.. O halde, bu yapılan

yargılama için “eşeği dövemedik, bari palanını dövelim” demek

hiç de abartı değildir.! Adaletin görevi sadece tetikçileri

cezalandırmak değildir. Asıl cezalandırılacak olanlar

azmettirenler olmalıdır ki, cezalandırma ile elde edilmek

istenen amaç gerçekleşmiş olsun.!

Tutuklama ve tahliye kararlarına gerekçe yazılmasını zorunlu

hale getiren düzenleme, sadece bir tekrardan ibarettir.

Mahkemelerinin kararlarını gerekçeli olarak yazacakları zaten

yasalarımızda yazılıdır. Bu düzenleme ile de bugüne kadar

verilmiş pek çok keyfi tutuklama kararları olduğu kabul edilmiş

oluyor. Sırası gelmişken belirtmek isterim ki, ülkemizde özellikle

de özel görevli ağır ceza mahkemelerinde, tutuklama veya tahliye

 istemlerinin reddi kararlarında, gerekçe olarak “delillerin

toplanmamış olması” gösterilmektedir. Bu gerekçe dahi başlı

başına tutuklamaların keyfi olduğunu göstermektedir. Keyfiliğin

olduğu yere siyasi amaç ve mülahazalar da girebilir. Böylece

tutuklama veya tahliye istemlerinin reddi siyasi amaçlara

bağlanmış olur…

Bu sonuca ulaşmak için “derin” hukukçu olmak gerekmez.

Basit bir muhakeme ile bu durum anlaşılabilir.

Kanıtlar toplanmamış ise, insanları ne diye tutukluyorsunuz.?

Birinci soru budur. Kanıtlar elinizde yoksa, insanların suçlu

olabileceği kanaatine nereden ulaşıyorsunuz.?

İkinci soru da budur.!

Buradan yeniden Hrant Dink davasına dönersek, verdiği karardan tatmin olmadığını söyleyen mahkeme başkanı için rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Mahkeme, her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşmadan, başka bir deyişle tam bir vicdanı kanıya ulaşmadan karar vermiştir…

Bağımsız ve tarafsız bir mahkeme asla böyle bir karar veremez.! Ayrıca “vicdan”ı ve “kanıtları” kullanamayan bir mahkeme Türk Milleti adına karar veremez…  Zira Türk milleti vicdanlıdır. Örneği Hrant Dink davasından vermiş olma nedenimiz: Bu davanın kamuoyunun hafızasında canlılığını henüz yitirmemiş olmasıdır.

Özel görevli mahkemelerdeki yargılamaların, hemen hemen tümü

aynı durumdadır. Çok çarpıcı bir örnek olması bakımından Mehmet

 Haberal davasını da hatırlatmak gerekir. Biliyorsunuz,  Haberal

hakkında gerekçesiz ve keyfi tutuklama kararı verdikleri için

9 yargıcımız tazminata mahkûm ettirmişti. Bu karar yüksek

mahkemece de onanıp kesinleşmişti.  Kesinleşmiş yargı kararı ile

taraflar arasında husumet oluştuğu artık tartışmasızdır.

Bu durumda mahkemenin kendiliğinden davadan çekilmesi gerekirdi.

Kaldı ki, Haberal da hâkimleri reddederek davasına başka

mahkemenin bakmasını istemişti. Mahkeme sanki hukuk kurallarına

inat,  davaya bakmaya devam etmektedir. Artık bu mahkemeye

bağımsız ve tarafsız bir mahkeme denebilir mi.?

Bu mahkemenin vereceği karar Türk Milleti adına verilmiş kabul

edilebilir mi.?

4 yıldan bu yana tutuklu bulunan sanıkların aleyhine olan deliller

şu ana kadar toplanmış olmalıydı. Aranan deliller nasıl bir

şeydirler

ki, “kozmik odalara” kadar girebilen bu hükümet,  bu davanın

kanıtlara 4 yılda ulaşamamaktadır. 4 yılda ulaşılamayan bu

kanıtlara 40 yılda ulaşılabileceğinin garantisi nedir.?

Bu sorular bile özel yetkili savcılıkların ve özel görevli

mahkemelerin çağdaş anlamda mahkeme olmadığını göstermeye

yetmektedir.

Çağdaş anlamda mahkemelerin en temel özellikleri bağımsız ve

tarafsız olmalarıdır… AKP iktidarları boyunca özel yetkili

savcılıklar ile özel görevli mahkemelerin cıvığı çıkmıştır…

Bu mahkemelerdeki yargılamalar nedeniyle ciddi ölçüde itibar

kaybına uğrayan yargıya, yeniden itibar kazandırmak için

işte bu sözde reform paketi hazırlanmıştır…

Karşılıksız çek yazdığı için hapis cezası alanları da mağdur

gören bir anlayış, piyasaya olan etkilerini tartmadan alelacele

çekteki hapis cezalarını da kaldırmıştır.

Hapis cezası kaldırılarak yeni mağdurlar yaratılmaktadır.

Bu defa, ceza yaptırımı olduğu için ödeme aracı olan çekleri

kabul eden iyi niyetli hamiller mağdur edilecektir…

Dolayısıyla bu değişiklik de reform olarak kabul edilemez.

Eşlerden birinin borcundan dolayı evde kullanılan ( buzdolabı

gibi ) ortak malların haczedilemeyeceği kuralı ise, zaten

İcra İflas Kanunumuzda vardır. O halde, var olan bir kuralı

yeniden yasa hükmü haline getirmeye ne gerek var.?

En masum ifade ile bu reform paketini hazırlayanların, 

 yürürlükte olan hukuk kurallarımızı bilmediğini söyleyebiliriz.!

Ama yapılan itiraflar kayda değerdir.!

Av. Cemil Can

(http://www.cemilcan.av.tr/s.360.htm)

 

http://www.medyagunebakis.com/ -http://www.tdfajans.com/

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Diğer Haberler

  • K. KILIÇDAROĞLU SEVENLERİ DESTEK İÇİN ANKARA’DA
  • SON SÜMER KRALİÇESİ SİZLERE ÖMÜR.!
  • BİR ÖLÜM & BİR ÖYKÜ & HALNAME
  • 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ DENİLİNCE.!
  • 10 KASIM ATATÜRK'Ü ANMA GÜNÜ VE HAFTASI
  • *AYNI FAY ÜZERİNDE BU BÜYÜKLÜKTE DEPREM OLMADI*
  • THE WORLD RALLİES İN THE FACE OF DİSASTER
  • ABD SAVAŞ GEMİSİ USS NİTZE İSTANBUL BOĞAZI'NDA
  • İSTANBUL’UN BÜTÇESİ EMİN ELLERDE
  • YENİLENEN YEREBATAN SARNICI TÖRENLE AÇILDI
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP