YA KANAL – YA İSTANBUL.!
İSTANBUL KANALININ BİLİMSEL TEMELİ
ECUMENOPOLİS; KIRMIZI AHTAPOT; KANALİSTANBUL;
2060
Yılına Kadar Avrupa Kıtasının Batı Ucunda Ecumenopolis,
Görüldüğü ve
Anlaşıldığı gibi, Önceki Yıllarda Yayınlanan, Bilimsellik İçeren Makale ve Haritalarda
Ecumenopolis Devletçiğinin, Gerçekleştirilecek Hedef Yılı 2060 Olarak
Saptandığına Göre;
TÜRKLER VE TÜRKİYE ÇÖKERTİLİYOR
Bugün
Yaşanan Tartışmaların, Toplumun İstanbul Kanalının Yapılması Konusundaki Kabul
Eşiğinin Yükseltilmesi için. Algı Mühendisliği ve Yönetimi Uygulandığı Gayet
Net ve Açıktır.
Türklerin
Türkiye Cumhuriyeti Kuruluş İlkelerine;
Yurtta Sulh,
Cihanda Sulh, Felsefesine;
Misali Milli
Sınırlarının Bölünmesi ve Ayrılmasına Karşı Var Olan Hassasiyetlerini Kırılması
İçin;
FİGÜRANLAR ROLLERİNİ OYNUYOR
Vatan Hainlerinin
Yanında, Ülkeyi Yıllardır Yönettiğini Zanneden Siyasetçiler Arasında Yaşanan
Yalandan Sert Tartışma ve Kavgalar Olan Bitenlerin ve Olacakların İspatıdır.
SONUÇ OLARAK;
Olacak Olan
Şey, İstanbul Boğazı ile İstanbul Kanalı Arasında Kalan Bölgede Ecumenopolis
Adıyla Vatikan Benzeri Bir Devletin Kurulacağı ve İstanbul Kanalının Avrupa
Tarafının Dışında Kalan Bölgenin de Yunanistan’a Bırakılacağı, Böylece Türkiye
ve Anadolu'nun Avrupa ile Sınırının Ortadan Silinmiş Olarak Bu Projenin 2060
Yılında Bitirilmiş Olacağı Öngörülmektedir.
İSTANBUL KANALININ BİLİMSEL TEMELİ
Ecumenopolis 2060© Constantinos ve Emma Doxiadis Vakfı
Ecumenopolis Teorisi, Ford Vakfı Tarafından Finanse Edilen “Geleceğin Şehri” İçin Bir Araştırma Projesinin Bir Parçası
Olarak Constantinos Doxiadis'in Atina Ekistics Merkezi Tarafından
Geliştirilmiştir.
ECUMENOPOLİS; KIRMIZI AHTAPOT; KANALİSTANBUL;
2060
Yılına Kadar Avrupa'da Ecumenopolis,
https://www.youtube.com/watch?time_continue=11&v=9M6XLfj4jtA&feature=emb_logo
ECUMENOPOLİS; KIRMIZI AHTAPOT; KANALİSTANBUL;
2060 Yılına
Kadar Avrupa'da Ecumenopolis,
https://www.youtube.com/watch?time_continue=11&v=9M6XLfj4jtA&feature=emb_logo
GÖÇER,
1977 Orijinal olarak Doxiadis, 1969,
İnsan
Yerleşimleri Bilimine Giriş, Ekistics, Cilt. 29, n.175, S.383
Kırmızı
Ahtapot adlı yakın tarihli bir senaryoda, böyle bir koridorun izi
yoktur.
(Van
Der Meer 1998),.
Karaman
ve Levent (2000), Kırmızı Ahtapot Senaryosu üzerinde tartışmış ve şubelerden
birini İstanbul'a doğru genişletmiştir.
İSTANBUL KANALININ BİLİMSEL TEMELİ
Avrupa Mekânsal Kalkınma Perspektifi, kentsel koridorlar
aracılığıyla gelişmeyi destekleyerek, tıkanıklığı Avrupa'nın merkezinden çevre
ülkelere dağıtmayı amaçlamaktadır. AGSP ayrıca genel rekabet gücünü
artırmak için bölgesel eşitsizlikleri azaltmayı da amaçlamaktadır. Bu
nedenle çevre ülkeleri Avrupa sistemine bağlayan kentsel koridorlar.!..
ECUMENOPOLİS
(Yunanca : οἰκουμένη oecumene , "Dünya"
anlamına gelir ve πόλις polis "şehir",
dolayısıyla "Bir
Dünya Şehri"; Örn; Ecumenopolis veya Ecumenopoleis),
Gezegen Çapında Bir Şehrin Varsayımsal
Konseptidir.
Kelime, 1967'de Yunan şehir plancısı Constantinos
Apostolou Doxiadis tarafından, gelecekte kentsel alanların
ve megalopolislerin nihayetinde kaynaşacağı
ve mevcut kentleşme, nüfus artışı, ulaşımdan bir ilerleme olarak dünya çapında
tek bir kesintisiz şehir olacağı fikrini temsil etmek için icat
edildi.
Ve İnsan Ağları.
Doxiadis'e göre, ekistik birimlerin on beşinci
düzeyi ve sınıflandırmanın en üst basamağı olarak en önemlisiydi.
Bu kavram, 1942'de Trantor ile Foundation serisinde bilim
kurguda zaten geçerliydi.
Kamuoyuna zaman Ecumenopolis ait
Doxiadis' fikir 'Bilim
Kurgu Yakın' görünüyordu,
ama bugün 'Şaşırtıcı
Derecede Uygun' olduğu
coğrafya araştırmacılar Pavle Stamenovic Dunja öngörü ve Davor Eres
göre, özellikle bir sonucu olarak küreselleşme ve Avrupalılaşma.
Constantinos Doxiadis
ayrıca, zamanının kentsel gelişim gelenekleri ve eğilimlerine dayanan bir
senaryo yarattı ve ilk başta Londra, Paris,
Ren-Ruhr
ve Amsterdam arasındaki bölgeyi temel alan bir Avrupa Eperopolünü ("kıta
şehri") öngördü.
2008 yılında, Zaman-kodlu Nylonkong, New York, Londra ve Hong Kong'u
Amerika, Avrupa - Afrika ve Asya-Pasifik'in Eperopolü olarak birbirine bağladı.
Terim yaratılmadan önce, kavram daha önce
tartışılmıştı. Amerikan dini lideri
Thomas
Lake Harris (1823–1906)
ayetlerinde şehir gezegenlerinden bahsetti ve bilim kurgu yazarı Isaac Asimov , bazı romanlarının geçtiği yer olarak şehir-gezegen Trantor'u kullandı.
Gelen bilim kurgu, Ecumenopolis sık konu haline gelmiştir
ve gezegen tarafından 1999 yılında popüler Coruscant içinde Yıldız Savaşları evrenin. Konsept video
oyunu Stellaris'te incelendi
oyunculara, gezegenin doğal kaynaklarını erişilemez hale getirme pahasına
ilçeler için büyük miktarda barınma ve alan sağlayan bir gezegeni bir Ecumenopolis'e dönüştürme seçeneğinin verildiği
yer.
William Gibson'ın ilk üç romanı, Boston-Atlanta
Metropolitan Ekseni'nin veya romanın bazı olaylarının geçtiği BAMA'nın argo
ifadesi olan " Sprawl Trilogy " olarak
da bilinir.
BAMA, aslında çok büyüktür. Boston, New
York, Newark, Washington DC, Baltimore, Richmond ve Atlanta'nın birleşmiş
metropollerinden oluşan, Amerika Birleşik Devletleri'nin doğu kıyısına uzanan
şehir.
Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul-Kasım.2020- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/ -- okkesb@turkfreezone.com,
KIRMIZI
AHTAPOT,
Van
Der MEER'den (1998) sonra Karaman ve Levent (2000) tarafından
Ecumenopolis 2060© Constantinos ve
Emma Doxiadis Vakfı
Ecumenopolis Teorisi, Ford Vakfı Tarafından Finanse Edilen “Geleceğin Şehri” İçin Bir Araştırma Projesinin Bir Parçası
Olarak Constantinos Doxiadis'in Atina Ekistics Merkezi Tarafından
Geliştirilmiştir.
Constantinos Doxiadis'e göre,
kentsel nüfusun büyük artışı ve şehirlerin dinamik büyümesi, sürekli bir ağda,
ekümenik şehir veya Ecumenopolis diyebileceğimiz
tek bir evrensel şehre birbirlerine bağlanmalarına yol açacaktır.
Bu, hâlihazırda yapım aşamasında
olan ve 22. yüzyılın başlarında şekillenmeye başlaması muhtemel olan kaçınılmaz
bir gerçektir. Doxiadis için ortaya çıkan büyük soru, Ecumenopolis'in boyutları, yapısı ve
formu değil, işlevi, içinde yaratılacak yaşam türü ve insanlara sunacağı
yaşam kalitesi ile ilgilidir.
Doxiadis, geleceğin şehirlerinin
insanların onları kontrol etme kapasitesinin ötesinde insan dışı olacağını öngörüyor.
20. yüzyıl kentlerinin sorunları ve
zayıflıkları çoğaldıkça dünya insanlık dışı koşullara sürüklenebilir. Aynı
zamanda, Ecumenopolis'in tarihte
ilk defa “İnsanın Gerçek Şehri” olabileceğine,
insanların farklı ulusal, ırksal, dini veya yerel gruplara ait birçok şehirden
ziyade bir şehri olacağına inanıyor.
Ecumenopolis, insan toplulukları olan birçok
hücreden oluşan sürekli, farklılaşmış ama aynı zamanda birleşik bir doku
oluşturacaktır. Doxiadis'e göre bu evrim, tüm insanların eşit olacağı ve
tek bir dünyada birleşeceği ideal bir durum olan bir kozmopolis hayaline
karşılık gelir.
Sergi, Ecumenopolis teorisinin geliştirildiği "Geleceğin Şehri" araştırma projesinden,
Ekistik teorisi üzerine CA Doxiadis'in konferans ve yayınlarından ve
Doxiadis'in organize ettiği Delos Sempozyumu'ndan çizimler, diyagramlar ve
fotoğrafları içermektedir. 1963 - 1975.
Tüm materyal Constantinos A.
Doxiadis Arşivlerine aittir.
© Constantinos ve Emma
Doxiadis Vakfı
Yazarlar:
Constantinos A. Doxiadis
Yıllar:
1959-1974
Ökkeş
Bölükbaşı,
İstanbul-Kasım.2020- okkesb61@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ -- okkesb@turkfreezone.com,
Constantinos Doxiadis
Atina ve Berlin'de mimarlık okudu. Atina Ulusal
Teknik Üniversitesi'nde ve ABD ve Birleşik Krallık'ın çeşitli üniversitelerinde
ders verdi. Savaş sonrası ilk hükümetlerde Genel Müdür, Müsteşar ve
Bakan-Koordinatör olarak Yunanistan'ın savaş sonrası yeniden inşasında başrol
oynadı.
1951'de, Asya, Afrika, Latin Amerika, ABD ve
Yunanistan'da çok sayıda bölgesel, şehir planlama ve bina tasarım projeleri
üstlenen Doxiadis Associates'i kurdu.
Ayrıca eğitim ve araştırma faaliyetleri geliştiren
Atina Teknik Organizasyonu ve Atina Ekistik Merkezi'ni kurdu.
Eserleri arasında İslamabad için planlar ve programlar,
Irak'ın ulusal konut programı ve Bağdat için planlar ve programlar, Detroit
bölgesinin kalkınması için araştırma ve program, Philadelphia'daki
Eastwick bölgesinin kentsel yenileme ve gelişim planı.
Çok sayıda makale ve kitabın yazarıdır. Araştırma
çalışmaları, ölümünden hemen önce tamamladığı dört kitapta özetlenmiştir:
Anthropopolis, City for the Human Development (Atina, 1974),
Geleceğin Kaçınılmaz Şehri Ecumenopolis (Atina, 1975; John Papaioannou ile işbirliği),
Building Entopia (Atina,
1975), Action for
Human Settlements (Atina, 1976) .
Bağlantı: www.doxiadis.org
ECUMENOPOLİS
"Ecumenopolis" Film Explores Challenges to
Urbanization in Istanbul
"Ecumenopolis," a new
documentary on the urbanization of Istanbul, looks at the neoliberal
transformation that shifted planning priorities. Photo by Dysturb.Net
Home to
nearly 15 million inhabitants and 20 percent of the country’s population,
Istanbul is not only the biggest city in Turkey but also the third largest city
in Europe, after London and Moscow. Istanbul’s rapid urbanization in the last
three decades has brought along a host of issues, especially in transportation.
To highlight these challenges in Istanbul,
İmre Azem directed “Ecumenopolis: City Without Limits.” (For another
Istanbul-themed documentary, don’t forget to check out “Overdrive: Istanbul in
the New Millennium,” a film by Aslihan Unaldi, produced by EMBARQ.)
The term
“ecumenopolis,” after which the film is named, represents the idea of a single
continuous worldwide city, the future of urban areas as a result of current
urbanization and population growth trends. The term was coined in 1967 by Constantinos
Apostolou Doxiadis, a Greek city planner.
Despite the
current levels of congestion and air pollution, the city has been looking to
construct a third Bosporus bridge. Critics of the plan argue that more roads
will bring more traffic, adding to the existing challenges of the city. The
documentary looks at arguments against the bridge and investigates Istanbul’s
transport as a whole.
From the film’s website:
While
billions of dollars are wasted on new road tunnels, junctions, and viaducts
with a complete disregard for the scientific fact that all new roads eventually
create their own traffic, Istanbul in 2010 has to contend with a single-line
eight-station metro “system”. Due to insufficient budget allocations for mass
public transportation, rail and other alternative transport systems, millions
of people are tormented in traffic, and billions of dollars worth of time go
out the exhaust pipe. What do our administrators do? You guessed right: more
roads!
The northern
forest areas disappear at a rapid pace, and the project for a 3rd bridge over
the Bosphorous is threatening the remaining forests and water reservoirs giving
life to Istanbul. The bridges that connect the two continents are segregating
our society through the urban land speculation that they trigger. So what are
we, the people of Istanbul, doing against this pillage? If cities are a
reflection of the society, what can we say about ourselves by looking at
Istanbul? What kind of city are we leaving behind for future generations?
In addition
to focusing on transport, the documentary approaches Istanbul’s urban planning
through a holistic approach, while questioning the transformation of the city
and the dynamic behind the transformation. Interviews with experts, academics,
writers, investors, city-dwellers and community leaders makes “Ecumenopolis” a
rich experience that explores urbanization of Istanbul.
Follow the
award-winning project on Facebook.
Watch a
trailer from the film:
https://www.youtube.com/watch?time_continue=11&v=9M6XLfj4jtA&feature=emb_logo
ECUMENOPOLİS
"Ekümenopolis" Filmi İstanbul'da Kentleşmenin
Zorluklarını Keşfediyor
İstanbul'un kentleşmesini konu alan yeni
belgesel "Ecumenopolis", planlama önceliklerini değiştiren neoliberal
dönüşümü ele alıyor. Fotoğraf: Dysturb.Net
Yaklaşık 15
milyon nüfusa ve ülke nüfusunun yüzde 20'sine ev sahipliği yapan İstanbul,
yalnızca Türkiye'nin en büyük şehri değil, aynı zamanda Londra ve Moskova'dan
sonra Avrupa'nın üçüncü büyük şehridir.
İstanbul’un
son otuz yılda hızlı kentleşmesi, özellikle ulaşım alanında birçok sorunu
beraberinde getirdi. İmre Azem, İstanbul'daki bu zorlukları vurgulamak için “Ecumenopolis:
Sınırsız Şehir” i yönetti. (İstanbul temalı başka bir belgesel için,
yapımcılığını EMBARQ'ın yaptığı Aslıhan Ünaldı'nın “Overdrive: Yeni Binyılda
İstanbul” a bakmayı unutmayın.)
Filme adını
veren “ecumenopolis” terimi, dünya çapında tek bir kesintisiz şehir fikrini,
mevcut kentleşme ve nüfus artış eğilimlerinin bir sonucu olarak kentsel
alanların geleceğini temsil ediyor. Terim, 1967'de Yunan şehir plancısı
Constantinos Apostolou Doxiadis tarafından icat edildi.
Mevcut
trafik sıkışıklığı ve hava kirliliği seviyelerine rağmen, şehir üçüncü bir
Boğaz köprüsü inşa etmeye çalışıyor. Planı eleştirenler, daha fazla yolun daha
fazla trafik getireceğini ve şehrin mevcut zorluklarını artıracağını savunuyor.
Belgesel, köprünün aleyhindeki tartışmalara bakıyor ve bir bütün olarak
İstanbul'un ulaşımını araştırıyor.
Filmin Web Sitesinden:
Yeni yol
tünellerinde, kavşaklarda ve viyadüklerde milyarlarca dolar boşa harcanırken,
tüm yeni yolların nihayetinde kendi trafiğini yarattığı bilimsel gerçek hiçe
sayılırken, İstanbul 2010'da tek hatlı sekiz istasyonlu bir metro sistemi ile
mücadele etmek zorunda. ”.
Toplu toplu
taşıma, demiryolu ve diğer alternatif ulaşım sistemleri için yetersiz bütçe
tahsisleri nedeniyle, milyonlarca insan trafikte eziyet çekiyor ve milyarlarca
dolarlık zaman egzoz borusundan çıkıyor. Yöneticilerimiz ne yapıyor.? Doğru
tahmin ettiniz: daha fazla yol.!
Kuzeydeki
orman alanları hızla yok oluyor ve İstanbul Boğazı üzerinde 3. köprü projesi,
İstanbul'a hayat veren kalan ormanları ve su depolarını tehdit ediyor. İki
kıtayı birbirine bağlayan köprüler, tetikledikleri kentsel arazi
spekülasyonuyla toplumumuzu ayırıyor. Peki, biz İstanbul halkı bu yağmaya karşı
ne yapıyoruz? Şehirler toplumun bir yansımasıysa İstanbul'a bakarak kendimiz
hakkında ne söyleyebiliriz.?
Gelecek Nesillere Nasıl Bir Şehir Bırakıyoruz.?
Belgesel,
ulaşıma odaklanmanın yanı sıra İstanbul'un şehir planlamasına bütüncül bir
yaklaşımla yaklaşırken, şehrin dönüşümü ve dönüşümün arkasındaki dinamiği
sorguluyor.
Uzmanlar,
akademisyenler, yazarlar, yatırımcılar, şehir sakinleri ve toplum liderleriyle
yapılan röportajlar, “Ecumenopolis”i İstanbul'un kentleşmesini araştıran zengin
bir deneyim haline getiriyor.
Facebook'ta
ödüllü projeyi takip edin.
Filmden bir
fragman izleyin:
https://www.youtube.com/watch?time_continue=11&v=9M6XLfj4jtA&feature=emb_logo
Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul-Kasım.2020- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/ -- okkesb@turkfreezone.com,
İSTANBUL
KANALININ ÖNGÖRÜLEMEZ PROBLEMLERİ
*Dr. Kurtuluş Yücel* Kanal İstanbul Öngörülemez Problemlere Yol Açar.!
Türk Boğazları olarak bilinen İstanbul ve Çanakkale
Boğazı geçmişten günümüze önemini koruyup kontrolü elinde bulunduran ülkelere
jeopolitik üstünlük sağladı. Nitekim 1453’te İstanbul’un
fethiyle Boğazlara hakim olan Osmanlı kısa süre sonra Karadeniz sahilindeki tüm
toprakları egemenliği altına almış ve Karadeniz’e yabancı bayraklı gemilerin
girişini yasaklamıştı. Söz konusu geçiş yasağı sonraki yıllarda
Kapitülasyonlarla ticaret gemileri için gevşetilmiş olsa da savaş gemilerine 1774’teki Küçük
Kaynarca Antlaşması’na kadar istisnasız uygulandı.
İstanbul Boğazı (Fotoğraflar: Reuters)
Bu tarihten sonra Boğazlardan gemilerin geçişi iki
taraflı ve çok taraflı anlaşmalarda belirlenmeye devam etti. 1829
yılında Boğazlar tüm yabancı ülkelere ait ticaret gemilerine açılmış
ancak savaş gemilerine kapalılık ilkesi çeşitli değişikliklerle I. Dünya
Savaşı'na kadar devam etti. Daha sonra Boğazlardan gemilerin geçişi 1923’te imzalanan
Lozan Antlaşması’nın 23. maddesiyle yeniden düzenlendi. Bu
anlaşma gereğince Boğazlar Komisyonu kurulup gemilerin geçişi komisyonun
kontrolüne bırakılmış Boğazlar bölgesi silahsızlandırıldı. Türkiye’ye
İstanbul’un güvenliğinin sağlanması için sınırlı sayıda asker bulundurma ve
Marmara Denizi ile Boğazlar bölgesinde gözetleme yapacak sayıda savaş gemisi
bulundurma yetkisi verildi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi Lozan Antlaşması’nın 23.
maddesinin yerini almak üzere II. Dünya Savaşı
öncesinde Türkiye’nin ısrarlı girişimiyle 1936 yılında imzalandı.
Montrö Sözleşmesi'yle Boğazlar Komisyonu uygulamasına son verilerek komisyonun
tüm yetkileri Türkiye’ye devredilip Boğazlar bölgesinin askersizleştirilmesi
uygulamasına son verildi. Başka bir ifadeyle Boğazlar bölgesi yeniden
Türkiye’nin kontrolüne girdi.
BOĞAZLARI TAMAMEN KAPATMA YETKİSİ
Montrö Sözleşmesi ticaret gemilerinin Boğazlardan
geçişini garanti altına alırken savaş gemilerinin geçişine kendinden önceki
anlaşmalar gibi kısıtlamalar getirdi. Karadeniz ülkelerinin güvenliğinin
sağlanması için yabancı ülkelerin savaş gemilerinin toplam ağırlığını 15
bin ton Karadeniz’de kalış sürelerini 21 gün ve
Karadeniz’de aynı anda bulunma tonajlarını toplam 45 bin ton
olarak sınırlandı. Tüm uçak gemilerinin geçişi yasaklandı. Diğer taraftan
Karadeniz’e kıyısı bulunan ülkelerin denizaltı gemilerinin geçişi bazı istisnalar
dışında (satın alma ve tamir amaçlı geçiş) yasaklandı. Ayrıca Karadeniz
ülkeleri için sekiz gün diğer ülkeler için 15 gün önceden
Türkiye’den diplomatik yolla geçiş izni alma zorunluluğu getirildi.
Uluslararası hukuka göre gemilerin uluslararası boğazlardan geçişleri savaş ve
barış durumda yasaklanamazken Montrö Sözleşmesi Türkiye’ye savaş ve kendisini
savaş tehlikesi altında hissetmesi durumunda boğazları tamamen kapatma yetkisi
verdi.
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Sözleşmesi (BMDS)
tüm gemilerin uluslararası boğazlardan geçişinin serbest olması gerektiğini
karara bağlıyor. Ancak geçiş rejimi uzun yıllardır anlaşmalarla belirlenen
boğazları bu uygulamanın dışında tutarken tabi oldukları anlaşmaya göre
geçişlerin yapılacağı belirtiliyor (Madde 35-c). Montrö Sözleşmesi
kendinden önceki anlaşmaların devamı niteliğinde. Dolayısıyla Montrö
Sözleşmesi'nin ortaya koyduğu geçiş rejiminin uzun yıllardır uygulanan kurallar
olduğu ve örfi hukuk (Customary law) kuralları haline geldiği uluslararası bir
anlaşmayla da (BMDHS) teyit edilmiştir.
KANAL İSTANBUL MONTRÖ SÖZLEŞMESİ’Nİ ETKİLER Mİ?
Montrö Sözleşmesi'nin ön sözünde İstanbul Boğazı
Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nın Türk Boğazlarını oluşturduğu tanımlanır.
Türk Boğazları Ege Denizi’nde Çanakkale Boğazı’nın girişinden Karadeniz’de
İstanbul Boğazı’nın bitimine kadar yaklaşık 300 km su yolunu
kapsar. Söz konusu geçiş ‘tam geçiş’ olarak
adlandırılırken tam geçişi yapan gemiler Montrö Sözleşmesi geçiș rejimine tabi
olur.
BOĞAZLARDAN GEÇİŞ ÜCRETSİZ
Boğazlardan tam geçiş yapacak ticaret gemileri
taşıdıkları yükü bağlı oldukları ülkeyi gidecekleri yeri gemide bulaşıcı
hastalık bulunmadığına dair belgeyi (clean bill) Boğazlardaki ilgili birime
bildirmek zorundadır. Ayrıca ticaret gemilerinin Boğazlardan geçişi ücretsiz
olup sadece sunulan hizmetlerin bedeli (sağlık kontrolü fenerler geçiş
şamandıraları servis hizmetleri vs) altın/frank (1983 yılında 0
8063 dolar olarak sabitlendi) üzerinden gidiș-dönüș olarak tahsil
edilir. Eğer ticaret gemisi altı ay içinde dönmezse söz konusu hizmetler için
tekrar ödeme yapılması gerekir. Gidiş geçidinde dönmeyeceğini bildiren gemiler
için ise harçların yarısı tahsil edilir. Tam geçiş yapmayan gemiler örneğin Ege
Denizi’nden İstanbul’daki limana gelen ve Karadeniz’e geçmeden geri dönen bir
gemi Montrö Sözleşmesi’nin hükümlerinden muaf tutulur.
Savaş gemileri de Montrö’de belirtilen şartları
taşıdığı takdirde diplomatik yolla alınan geçiş iznini müteakiben Boğazlardan
tam geçiş yapabilir. Ancak Ege Denizi’nden gelen Karadeniz’e komşu olmayan bir
ülkenin savaş gemisi İstanbul’daki limanı ziyaret etse ve Karadeniz’e girmeden
geri dönecek olsa söz konusu ziyaret tam geçiş olmadığı için Montrö rejimine
tabi olmaz. Bu tür ziyaretler diplomatik izin olmaksızın Genelkurmay Başkanlığı
üzerinden organize edilir.
İNSAN YAPIMI BOĞAZLARA FARKLI UYGULAMA
Uluslararası hukukta gemilerin uluslararası
boğazlardan geçiş rejimi ile insan yapımı kanallardan geçiş rejimi ayrı
tutulur. Su kanalları ülkelerin iç suları olarak kabul edilir. Dolayısıyla
uluslararası boğazlar için geçerli olan gemilerin ‘zararsız geçiş’ hakkı
insan yapımı kanalları kapsamaz.
Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı uzun yıllardır
uluslararası anlaşmalarla yönetilir. Bu kanalların geçiş rejimi zamanla örfi
hukuk kuralı haline geldi. Kanallar ‘uluslararası kanal’ özelliği
kazandı. Ancak ortada herhangi bir uluslararası anlaşma yoksa insan yapımı
kanallar ‘ulusal kanal’ olarak adlandırılır.
Uluslararası hukukta bu tür ulusal kanallardan geçen yabancı gemilerin geçiş
rejimini belirleyen herhangi bir kural bulunmaz. Gemi geçişinin düzenlenmesi
ilgili ülkenin iç hukuk kurallarına bırakılır. Eğer kanal iki ülkenin sınırını
oluşturuyorsa gemi geçiş rejiminin iki ülke arasında imzalanacak anlaşmayla
yapılması gerekir. Örnek olarak Yunanistan sınırları içinde bulunan Korinth
Körfezi ile Ege Denizi’ni birbirine bağlayan Korint Kanalı’ndan geçişler
Yunanistan’ın iç hukuk kurallarına göre yapılır. Diğer bir örnek ise Kiel
Kanalı. Kanal tamamen Almanya sınırları içinde bulunur. Su yolları ve gemi
idaresi (Wasserstraßen- und Schifffahrtverwaltung des Bundes) tarafından
Almanya iç hukuk kurallarına göre yönetilir. Ticaret gemileri gemi idaresinin
belirlediği kurallara göre geçip ücret öder. Yabancı ülkelerin savaş gemileri
ise Alman Dışişleri Bakanlığı’ndan diplomatik yollarla alınan izne tabi
tutulur.
TÜRK HUKUKUNA GÖRE BELİRLENİR
Yapılması planlanan Kanal İstanbul tamamen Türkiye
sınırları içinde bulunuyor. Dolayısıyla Kanal İstanbul’un geçiş rejimi ve
kuralları -gemilerin ücret ödeyip ödemeyeceği savaş gemilerinin geçip
geçmeyeceği ve daha bir çok düzenleme- Türkiye Cumhuriyeti tarafından Türk iç
hukuk kurallarına göre belirlenebilir. Bu konuda uluslararası hukuk kapsamında
herhangi engel bulunmuyor.
Asıl tartışılması gerekli olan soru yapılması planlanan
Kanal İstanbul’un Montrö rejimine etkisi olup olmayacağı. Kanalın muhtemel
etkilerini iki başlık altında yorumlamak yerinde olacaktır.
1. GEMİ GEÇİŞLERİ AÇISINDAN KANAL İSTANBUL’UN MUHTEMEL
ETKİSİ
Kanal İstanbul’un yapılması için sunulan iki gerekçe
ekonomik fayda ve İstanbul Boğazı’ndaki mevcut gemi trafiği/kaza riski.
Ekonomik gerekçe olarak ticaret gemilerinden Montrö
kapsamında az gelir elde edildiği yapılacak kanalda geçiş ücretinin Türkiye
tarafından belirleneceği geçiş ücretinin yüksek tutulup Montrö rejimine göre
daha fazla gelir elde edilebileceği ifade ediliyor.
GEÇİŞ ÜCRETİ MEVCUT UYGULAMAYA YAKIN OLMALI
Montrö’de sadece verilen hizmetler için ücret alındığı
göz önünde bulundurulduğunda Kanal İstanbul’dan yüksek gelir elde etmek mümkün
görünüyor. Ancak Montrö Sözleşmesi’nin 1. maddesi gemilerin
geçiş özgürlüğünün garanti altına alındığını (freedom of navigation) 2.
maddesi ise ticaret gemilerinin Türk Boğazlarından gece ve gündüz
herhangi formaliteye tabi tutulmadan geçiş hakkının olduğunu ifade eder.
Türkiye yapılması planlanan kanaldan ticaret gemilerinin geçişi için ücret
talep edebilir geçişi cazip hale getirebilir ancak gemileri İstanbul Boğazı
yerine kanaldan geçmeye zorlayamaz. Başka bir ifadeyle ticaret gemilerinin
İstanbul Boğazı’ndan geçmesini yasaklayamaz. Planlanan kanalın geçiş ücreti
mevcut uygulamaya yakın olmadığı takdirde gemilerin Kanalı tercih etme
olasılığı azalır.
MONTRÖ’YE GÖRE CAZİP HALE GETİRİLMESİ GEREKİR
Boğazlardaki gemi kazaları 1998 yılında yürürlüğe
konan ‘Türk Boğazları Deniz Trafik Tüzüğü’nün yürürlüğe
girmesi ve gerekli teknolojik donanımın Boğazlara entegre edilmesi neticesinde
önemli ölçüde azaldı. Bununla birlikte yine de kanalın yapılması İstanbul
Boğazı’ndaki gemi trafiğini ve kaza riskini azaltabilir. Ancak özellikle büyük
tankerlerin kanalı tercih etmesi için kanaldan geçişin Montrö’ye göre cazip
hale getirilmesi gerekir. Bu durum ise kanalın bahse konu ekonomik faydayı
sağlama ihtimalini düşürür. (Gemi trafiğinin azaltılması tehlikeli madde
taşıyan tankerlerin kontrolünün artırılması ve can güvenliğinin sağlanması Türk
Boğazlarının ‘Hassas Deniz Bölgesi’ -Particularly
Sensitive Sea Area PSSA- ilan edilmesiyle de desteklenebilir.
Bu husus ayrı bir yazı konusu. )
SORULAR
Kanal projesi ticaret gemilerin geçişleriyle ilgili
uygulamada çeşitli sorunları beraberinde getirecek. Mesela Karadeniz’den Ege’ye
geçmek isteyen bir ticaret gemisi kanal için geçiş ücretini ödeyerek Marmara
Denizi’ne girse geriye kalan yolculuğunda Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı için
de Montrö’de mevcut olan ücretleri ödemek zorunda mıdır? Çünkü Marmara Denizi
ve Çanakkale Boğazı da Montrö’ye göre Türk Boğazlarının parçası. Ya da
Çanakkale Boğazı’ndan giriş yapan bir gemi Montrö’ye göre ödeme yapsa
Marmara’dan sonra Kanal İstanbul’u tercih etse bu geçiş için de ayrıca ödeme
yapması gerekir mi?
Konu savaş gemilerinin geçişi açısından ele
alındığında daha hassas bir duruma dönüşüyor. Türkiye tüm yabancı savaş
gemilerinin kanaldan geçişini yasaklayabilir. Tüm savaş gemileri Montrö kapsamında
anlaşmada belirlenen güzergahtan geçecektir diyebilir. Böyle bir uygulama savaş
gemilerinin geçişi için net çözüm olur. Ancak savaş gemilerinin her ne suretle
olursa olsun kanaldan geçişi söz konusu olursa bu durumun Montrö Sözleşmesi
açısından tartışmalı bir hal alacağını söylemek zor değil. Örnek olarak
Karadeniz’e komşu bir ülkenin savaş gemisi ziyaret amaçlı Kanal İstanbul’u
kullanarak İstanbul’daki limana gelse ziyaret sonrası Marmara ve Çanakkale
Boğazı’nı takip ederek Ege’ye geçecek olsa İstanbul’dan sonraki geçişi için
diplomatik yollardan geçiş izni alması gerekir mi? Çünkü Montrö’de belirtilen
tam geçiş yapılmış oluyor. Ya da Karadeniz’e sahili olmayan bir ülkenin savaş
gemisi İstanbul’a ziyaret amacıyla gelse ve ziyareti sonrası kanalı kullanarak
Karadeniz’e geçmek istese Montrö’ye tabi tutulur mu diplomatik izin alması
gerekir mi,?
“Eğer tam geçiş
yapılmıyor izin alınması gerekmez” diye yorumlanırsa bu ve benzeri durumlarda
Karadeniz’deki yabancı gemilerin toplam tonajı (45 bin ton) nasıl
kontrol edilebilir? Geminin Montrö’de belirtilen şartlara uygun olup olmadığı
kontrol edilebilir mi? Diplomatik izin gerekir mi? Gerekirse 15
gün önceden müracaat etme şartı nasıl uygulanır.?
Montrö 1936 yılından bugüne kadar
hassas bir şekilde uygulanmasına rağmen;
Ülkelerin kendi çıkarları ve güvenlik endişelerinden
dolayı II. Dünya Savaşı sırasında Alman gemilerinin geçişleri,
2008 Rusya-Gürcistan savaşı sırasında NATO
Gemilerinin
geçişleri ve
2014 Rusya-Ukrayna krizi sonrası Amerikan gemilerinin geçişleri
gibi birçok tartışmaya sebep olmuşken yukarıda belirtilen muhtemel sorunlar
için diplomatik girişimler çözüm bulmak için yeterli olacak mıdır?
2. COĞRAFİ DEĞİŞİKLİK AÇISINDAN KANAL İSTANBUL’UN
MUHTEMEL ETKİSİ
Karadeniz’i Marmara Denizi ve Ege Denizi aracılığıyla
açık denizlere bağlayan tek suyolu İstanbul Boğazı. Kanal İstanbul’un yapımı bu
özelliği değiştirecek ve ikinci bir ulaşım yolu sağlayacak. Bu durum hem
Montrö’de belirtilen Türk Boğazları kavramının yeniden yorumlanmasına hem de
Montrö Sözleşmesi’nin imzalandığı şartlar dikkate alındığında koşullarda köklü değişimin
(rebus sic stantibus) meydana geldiği iddiasına sebep olacak. Coğrafi bu değişikliğin
Montrö’nün değiştirilmesine ya da uluslararası platformda tartışılmasına hukuki
zemin hazırlama ihtimali var. Nitekim Türkiye Lozan Anlaşması’nın Boğazlarla
ilgili maddesinin (23. madde) değiştirilmesine Lozan’ın imzalandığı
koşullarda köklü değişikliğin (rebus sic stantibus) meydana geldiğini iddia
ederek Montrö Anlaşması’nın imzalanmasına hukuki dayanak olarak göstermişti.
Özetle Kanal İstanbul’un açılması İstanbul Boğazı’nda
trafik yoğunluğunu ve meydana gelebilecek kazaları azaltabileceği söylenebilir
ancak gemi geçişinden daha fazla gelir elde edilebilme ihtimali az. Diğer
taraftan gerek gemilerin geçişlerinde öngörülen veya öngörülemeyen problemler
gerekse coğrafyada meydana gelecek değişiklik sebebiyle Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya
açılma ihtimali yadsınamaz bir gerçek.
MONTRÖ’NÜN TARTIŞMAYA AÇILMASI NE ANLAMA GELİYOR.?
Boğazların tarihine bakıldığında geçiş rejiminin değiştirilmesi
ya bir savaş ya da geçişlerin sebep olduğu uluslararası krizler neticesinde olmuş.
İmzalanan yeni anlaşma ise uluslararası politikanın o günkü durumuna göre şekillenmiş.
Nitekim Montrö de imzalandığı dönemde yaklaşan II. Dünya Savaşı’nın
etkilerine karşı Türkiye’nin ve Karadeniz’in güvenliğinin sağlanması için
imzalandı. Nitekim savaş sırasında Türkiye açısından etkisini gösterdi. Sonraki
zamanlarda da 2008 Rusya-Gürcistan savaşı ve 2014 Rusya –
Ukrayna krizinin büyüyüp daha geniş coğrafyalara sıçramasına engel oldu. Bu
çerçevede Montrö’nün Karadeniz’deki mevcut statükonun korunmasında büyük
katkısının olduğunu söylemek mümkün.
MONTRÖ’NÜN DEĞİŞMESİ TALEP EDİLEBİLİR
Diğer taraftan Montrö yaklaşık seksen yıl önce II. Dünya
Savaşı öncesi koşullarında imzalanmıştı. O tarihten bugüne kadar Karadeniz’de
büyük değişiklikler meydana geldi. 1936 yılında Karadeniz’e
kıyısı olan Türkiye Sovyetler Birliği (SSCB) ile SSCB etkisi
altında Romanya ve Bulgaristan olmak üzere dört ülke varken günümüzde altı
bağımsız ülke olup bunların ikisi Avrupa Birliği (AB) üyesi üçü NATO üyesi.
Karadeniz ülkelerinin sayısı artarken AB ve NATO da
Karadeniz’e kıyısı olan güçler haline geldi. Dolayısıyla imzalandığı döneme ait
koşulların köklü değişikliğe uğradığı ve kendi üyelerinin sahili durumundaki
bir denize AB ve NATO gemilerinin Montrö’nün
kısıtlayıcı şartları altında giriyor olması göz önüne alındığında anlaşmanın
zaten değiştirilmesi ya da revize edilmesi gerektiği de iddia edilebilir. Bu
talebin uluslararası platformda kabul görmesi de mümkün görünüyor. Peki Montrö
bugüne kadar neden değiştirilmemiş ya da feshedilmemiştir.?
ÖNGÖRÜLEMEYECEK PROBLEMLER
Montrö’nün değiştirilmesi ilk olarak II. Dünya
Savaşı sonrası uluslararası düzenin kurulması için toplanan galip ülkeler
arasında (ABD SSCB İngiltere) Stalin yönetimindeki Rusya’nın talebi
üzerine gündeme geldi. (Yalta ve Potsdam konferansları). Rusya’nın Boğazlar ve
İstanbul üzerindeki emellerinin anlaşılması üzerine bu girişim sonuçsuz kaldı.
Soğuk Savaş’ın başlamasıyla Rusya Batı’dan Boğazlar yoluyla gelecek tehlikelere
karșı kendisini koruyan Montrö Anlaşması’nın değiştirilmesi talebinden
vazgeçti. Öte yandan NATO üyesi Türkiye’ye savaş sırasında
Boğazları kapatma yetkisi veren Montrö’nün varlığı müttefik Batı ülkeleri için
avantajlı bir durum olarak yorumlandı. Ancak Soğuk Savaş sonrası sınırlar ve koşullar
değişti. Özellikle son yıllarda (2008 Rusya-Gürcistan savaşı
ve 2014 Ukrayna krizi) Montrö uygulanmasından kaynaklı çeşitli
tartışmalar yaşandı. Bunlar diplomatik görüşmelerle çözüme kavuşturuldu.
Aslında Montrö Sözleşmesi da diğer anlaşmalar gibi nasıl değiştirilebileceğine
ve feshedilebileceğine ilişkin maddeler içeren bir anlaşma (Madde 28-29).
Ancak bugüne kadar Montrö’nün değiştirilmesine/feshedilmesine ilişkin herhangi
bir resmi girişimde bulunulmadı. (Montrö’nün revize edilmesine ilişkin çözüm
önerileri başka bir yazı konusu olarak ele alınacak. ) Bugüne kadar böyle bir girişimin
olmamasında 28 ve 29. maddelerdeki şartların sağlanmasının
zorluğunun yanında asıl nedenin Montrö’nün değiştirilmesi girişiminde gerek
Karadeniz’de gerekse uluslararası düzende öngörülemeyecek problemleri
beraberinde getirme tehlikesi. Yani Boğazlarla ilgili kendinden önceki anlaşmaların
değiştirilmesi sürecinde yaşanan problemler ve neticeleri Montrö Sözleşmesi
için de geçerli. Bu durum sadece Türkiye’yi değil Karadeniz ülkelerini ve
Karadeniz bölgesine ilgi duyan diğer güçleri/ülkeleri de yakından ilgilendiren
bir konu. Dolayısıyla anlaşmanın değiştirilmesine/feshedilmesine ilişkin
atılacak herhangi yanlış adımın Karadeniz bölgesinde dengeleri değiştireceği ve
çeşitli problemlere sebep olabileceği öngörüldü.
TARTIŞMAYA AÇACAK
Yukarıda yazılanlar ışığında Kanal İstanbul’un
yapılması doğrudan ya da dolaylı olarak Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesini
ya da revize edilmesini tartışmaya açacağı kuvvetle muhtemel. Bu tartışmanın
öngörülemeyecek problemleri de beraberinde getirme ihtimali yüksektir. Söz
konusu tartışmada o tarih itibariyle Türkiye’nin Karadeniz ülkelerinin
Karadeniz’le ekonomik ve stratejik açıdan ilişkisi olan ülkelerin/güçlerin ve
mevcut politik durumun etkisinin büyük olacağını söylemek mümkün.
Dr. Kurtuluş Yücel * 31.12.2019
*Doktora tezini Frankfurt Goethe Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’nde Mayıs 2019’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi üzerine
tamamladı. Tezinde Montrö Sözleşmesi’nin avantajlarını dezavantajlarını
değişilmesi halinde olası senaryoları hukuki açıdan inceledi. Ayrıca Kanal
İstanbul’un Montrö üzerindeki muhtemel etkilerini de ele aldı. Dr. Yücel’in
tezine bu bağlantıdan ulaşılabilir. Montrö uzmanı: Kanal İstanbul öngörülemez problemlere yol açar - Diken Ökkeş
Bölükbaşı,
İstanbul-Kasım.2020- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/
-- okkesb@turkfreezone.com,
|