Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
BEŞİKTAŞ KAN AĞLIYOR, HEPİMİZ AĞLIYORUZ Geçmiş Olsun Türkiye, Geçmiş Olsun Beşiktaş, Geçmiş Olsun Tüm Polis Teşkilatı. Geçmiş Olsun Hepimize, Şehitlere Rahmet, Yakınlarına Sabır, Yaralılara Acil Şifalar Diliyorum. Futbol üzerinden kaos yaratmak, düşmanlıklar yaratmak, iç çatışma çıkartmak... Böyle bir kurgu var önümüzde, öyle görünüyor. Bence, Kiev’de oynanan Beşiktaş Kiev maçında yaşananların devamıdır bu 10 Aralık Beşiktaş patlaması. Türk düşmanlığının da ötesinde bir hesaplaşma var öyle görünüyor. Kiev maçıyla ilgili çok güzel bir yorum yazdı Nazım Güvenç. Bizim Anadolu gazetesinin 9 Aralık sayısında yayınlanmış olan bu yazıyı okuyucumla paylaşmak isterim. Azmettiren: UEFA; Tetikçi: Hakem.! Yataklık eden: Ukrayna. Kurban: Beşiktaş.! Beşiktaş – Dinamo Kiev maçını ekrandan an ve an izledik. “Maçı izledik” ifadesi aslında olanı tam yansıtmıyor, zira aslında Beşiktaş takımına karşı gayet planlı, önceden kararlaştırılmış utanmasız, sıkılmasız, küstahça sahnelenen bir “komplo”ya, tam anlamıyla düpedüz bir “futbol maçı suikasti”ne tanık olduk. Maçın skoru bırakın Beşiktaş’ın kötü oyununu, falan filan oyuncunun kötü oynamasınca değil, en başta düpedüz, doğrudan doğruya başta orta hakem olmak üzere maçın tüm hakemlerinin bilerek, kasıtlı olarak tarafgir kararlarınca belirlenmiştir. Dahası hakem, penaltı kararı ve o bahaneyle gösterdiği kırmızı kartı; keza skor 5 - 0 iken bile Dinamo Kiev’in maçın 77’inci dakikasında (yâni Beşiktaş’ın kalan sürede beraberliği yakalama olasılığının, her üç dakikada bir beş gol atmasının imkânsız olduğu bir durumda bile) zerre utanmadan çok net ofsayttan attığı “gol”ü bile saydı! Gerek orta hakem, gerek yan hakemler bu kadar ahlaksız ve şerefsiz olabilir mi? Arkalarında onları atayan ve yönlendiren UEFA üst yönetimi var. Görüntüler ortada. Tarafsız yerli / yabancı ve futbolu iyi bilen ve daha önemlisi aynı zamanda ahlaken dürüst olduğuna herkesin kefil olacağı on bir hakem, on bir spor yazarı daha, maçı baştan sona görsel kayıtlardan yeniden incelesinler ve raporlarını versinler.
HAKEM KILIKLI TETİKÇİLER! Elbette şunu da belirtmemiz gerekir: skor tümüyle kastî hakem “hata”larına indirgenemez. İlk gol daha 10’uncu dakika Tosiç’in o’ndan beklenmedik derecede ağır bir hatası sonucu geldi. Ama bu elbette Beşiktaş’ın arayı kapatamayacağı demek değildi. Hele Benfica’ya karşı ilk yarıyı 3 - 0 yenik kapatan bir Beşiktaş’ın ikinci yarıda skoru 3 - 3’e getirdiği bilinince. Nitekim ondan yirmi dakika sonra bu kez orta hakem kılıklı sahtekâr devreye girdi ve tamamen kasıtlı bir değerlendirmeyle hem uyduruk bir “penaltı” kararı verdi, hem de bunu bahane ederek Beşiktaş’ı on kişiye indirdi. Savunma oyuncusu Beck’i sahadan çıkartarak Beşiktaş’ı 2 - 0 yenik duruma düşürmesi; o’na ve o’nu ayarlayan UEFA’nın maçtan önceki plan ve hedeflerine bu skor yetmemiş olacak ki (“normal”!) bir de oyuncu sayısı olarak eksilterek zayıflatma ahlaksızlığını uyguladılar. Şunun altını çizelim: elbette bir maçta penaltı kararı vermek veya bir oyuncuyu doğrudan kırmızı kart göstererek saha dışına çıkartmak cezası “haklı” da olabilir. İtirazımız buna değil. Lakin görüntüleri tarafsız gözle ve dürüstçe inceleyip değerlendirecek uzmanlar da gerek penaltı kararının, gerekse Beck’i oyundan atma kararının “hata”, “aşırı ağır bir ceza” filan değil, anca “kasıtlı” olmakla nitelendirilebilecek bir davranış olduğu yargısına rahatça varabilirler. Üstelik penaltı ile birlikte kırmızı kart “kurala aykırı”! Bu orta hakem ve yardımcılarının “talihsiz hakem hatası” diye asla nitelenemeyecek sahtekârlıklarının bilerek, kasıtlı olarak yapıldığı şundan da bellidir ki, “hata”ların (!) tümü Beşiktaş aleyhinedir.! Bu “hakem” kılıklı sahtekârlar, eğer gerçekten “kötü hakem” olsalar, “masum” / “talihsiz hakem hatası” yapmış olsalar, maç boyunca hiç mi Beşiktaş lehine ve Dinamo Kiev aleyhine “basit”, golle sonuçlanmayacak hatalar bile yapmazlar mıydı? Hayır, Beşiktaş lehine verilmiş hiçbir “hatalı” kararları yok! Skor 5 - 0 Dinamo Kiev lehine iken ve maçın bitmesine on dakika kalmışken bile (sırf “görünüşü kurtarmak” için bile) Beşiktaş lehine“hatalı” bir frikik veya korner, yahut taç düdüğü çalmamış; bayrak kaldırmamışlardır! “Hataları” sadece ve sadece Dinamo Kiev lehinedir! Bu kesinlikle bir “rastlantı” değildir ve olamaz. Arada bir Beşiktaş lehine doğru ama tehlike yaratmayacak noktalarda düdük çalınmıştır. Besbelli ki “düdükler” sadece ve sadece Beşiktaş aleyhine karar için bu maça atanmışlar. Konuyu bu yanıyla, bir de bu açıdan mercek altına alalım.
UEFA KOMPLOSU Elbette önce ilk akla gelecek soru doğal olarak UEFA neden böyle bir şey yapsın.? sorusu olacaktır. Evet neden.? Kanaatimce bunun iki nedeni var: 1) UEFA’da “ipleri” ellerinde tutanlar kuzeyden güneye Batı Avrupa’nın güçlü sportif, politik ve ekonomik odaklarıdır. Bunlar kendi aralarında sıkı bir rekabet içindedirler ama bu “çevre” kendilerini baş aktör, başkalarını ikinci, üçüncü derecede oyuncu, hattâ en zayıfları da vazgeçilmez lakin “figüran” mertebesinde saymaktadırlar. Onlara “saygıları” da bu eksende biçimlenmektedir. 2) Bu, “yazılı” olmayan lakin fiilen “yürüyen” (uygulanan) bakışın / yaklaşımın bir diğer ve yine “yazılı olmayan” tarzı / düzeni ise o “ikinci derece” / “figüran” gücü ve konumunda olan, “büyük”lerce öyle görülen takımların “ilke” olarak elbette resmen değilse de fiilen o konumda kalmaları esas alınıyor. Bu yönde o “büyük Avrupalı takımlar” aleyhine bir gidişat kendini göstermişse (Beşiktaş’ın “Büyükler” arasına girmenin yâni “Yüksek Avrupalı dekoru”nu “bozma” eşiğine gelmesi … gibi) ve bunu Dinamo Kiev’in futbol sahasında “normal” bir maçta önlemesi olasılığı pek zayıf olduğu hesaba katılınca “sonucu” belirlemek üzere -çok açıkça belli ki- maçı “hakemler”in Dinamo Kiev’in “tetikçisi” gibi davranmaları özellikle öngörülmüş. Bu “görevi” üstlenecek kişilikte “hakemler” olarak bu İskoçyalılar bulunmuş…
Yukarıdaki iki maddede, UEFA’nın sahne gerisinde fiilen yönetici, yönlendirici konum ve gücünün kötüye kullanılması sayesinde “hakemler aracılığıyla” Beşiktaş’ın “Üst Lig”e yükselmesini engelleyen Üst-Akıl’ın bu “dolandırıcılığa başvurma küçüklüğünü” neden göze aldığını belirttik. Ama bu kadar değil. Gözden kaçırmamamız gereken bir şey daha var; o da: Bu “dolandırıcılık tezgâhı”nın gayet ince bir şekilde değil de, özellikle “en kaba” ve göz çıkartacak derecede ağır hatalarla (sadece, “orta hakem” rolündekini tek başına okkanın altına atmamak için; o’nu da biraz kollamak ve dolayısıyla yüreklendirmek üzere, yan hakemleri ve çizgi hakemini de sahtekârlığa “ortak” etmek üzere / “suçu” “tetikçi” 5’li arasında “paylaştırmak” üzere bir “senaryo”nun maçtan epey önce kurgulanmasıyla) sahnelenmesinin bir “anlamı” da var: Bu yolla bir mesaj verildi! Maçı Dinamo Kiev’in 3 - 0 kazanması da Beşiktaş’ın önünü kesmeye yeterdi. Ama bunun ötesinde bir de Beşiktaş’a ve genelde diğer Türk takımlarına “mesaj” olarak skorun olabildiğince ağırlaştırılması hedef alındı. O “kasıtlı ve uyduruk penaltı ile Beck’in kırmızı kartla çıkartılıp Beşiktaş’ın on kişi bırakılması zaten takımın moralini bozdu ve skor önce 4 - 0’a yükseldi. Normalde hedeflenen sonuç sadece Beşiktaş’ın önünün kesilmesi olsaydı bu skor yeterdi. Oysa son iki gol de kasıtlı“hakem hatası” –gerekmediği hâlde. Demek ki hedef sadece Beşiktaş’ı elemek değil, “mesaj” da vermek. Bu sefer Beşiktaş’a denk geldi ama yarın aynı konuma yükselmiş herhangi bir başka Türk takımına da sahada, hakemler aracılığıyla dendi ki: haddinizi bilin ey Türkler, sizin yeriniz Avrupa’nın “üst ligi” statüsündeki “Şampiyonlar Ligi” değildir ve olamaz. Buna izin vermeyiz.! Siz en fazla “UEFA Avrupa Ligi”nde, yâni daha önce sizden Galatasaray’ın kupayı kazandığı ligde en fazla belki şampiyon olabilirsiniz. Sizin yeriniz / haddiniz en fazla orasıdır! Geçen yıl Fenerbahçe’ye yapılan da aynı şeydi. Böyle rastlantı olmaz… Bu “UEFA Avrupa Ligi”nin üstüne yeni bir “Şampiyonlar Ligi” kurmak ve fakat bu kez bir “Türk takımı”na (dün Fener, bugün Beşiktaş, yarın bir başkası) fiilen ön-aşamasında fiilen “figüran” olarak yer verip de, daha üst dereceye yükselmesini her yola başvurarak önlemenin Galatasaray’ın şampiyonluğundan sonraki süreçte meydana gelmesi boşuna değil. Kaldı ki son zamanlarda sadece Beşiktaş’ın değil, “ikinci sınıf” görülen Avrupalı başka takımların da “ayrı bir lig” statüsünde yer almalarının sadece fiilen değil, resmen birtakım kurallara, yönetmeliklere bağlanması konusunda yoğun tartışmalar, hazırlıklar yapılması da yine bu çerçevede kavranması gereken bir şeydir.
SPOR’DAN ÖTEYE SİYASET UEFA’nın bu komplosunu / Dinamo Kiev’i ve Ukrayna’yı kullanarak yaptığı darbesini sadece “spor” düzleminde alınmış bir “Avrupa inisiyatifi” olarak sanmak / algılamak da ayrı bir algı hatası olur –üstelik daha ağır. Şu olgunun farkında olalım: Dünyada Batı’nın jeo-politik stratejileri yeni bir evreye girmenin sancılarını yaşıyor. Batılı ülkelerin toplumları da keza 21. Yy.’a girdiğimizden beri ciddi bir “dönüşüm” içindeler ve ne yazık ki bu, olumlu bir yönde değil. ABD olsun, Avrupa’nın kuzeyden güneye orta ve batıdaki ülkelerinin çoğu İkinci Dünya Savaşı öncesindeki gibi yine “ırkçı”, “yabancı düşmanı”, “saldırgan” bir söylemin tırmandığı ülkeler durumunda. Bir kısmında hükümetler de bu “anti-demokratik” ve “ırkçı” çevrelerle fiilen elbirliği içindeler. Sonuç olarak, İkinci Dünya Savaşı sonrası’nın, Soğuk Savaş döneminin stratejik ve jeopolitik “aklı” henüz resmen değilse de fiilen terk edilmiş durumda. NATO, artık fiilen Soğuk Savaş döneminin bir “ittifakı” değil. Kâğıt üzerinde, resmen öyle gibi lakin fiiliyatta ilgisi yok. Bu değişim NATO içinde en çok Türkiye’ye bakışta ve öndegelen NATO üyesi devletlerin Türkiye’yi elbette henüz resmen pek değilse de fiilen ve açıkça sadecesöylem düzeyinde değil, eylem düzeyinde de en hafif deyişle “hasım” konumunda görmeleri ve ona göre davranmalarıyla (PKK, PYD ile Türkiye’ye karşı fiilen ittifak etmeleri) kendini dışa vuruyor. Batı’nın jeo-stratejik hedefi: Irak’tan Hatay körfezine dek bir Kürt koridoru açılması ve sonraki aşamada Türkiye topraklarında da zararına “bağımsız bir Kürt devleti” kurulması. Sadece bu bile, aslında, NATO’nun artık fiilen devrinin kapandığı demek oluyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi sadece fiilen değil artık resmen de hiçbir zaman “üye” olarak düşünmediğini dillendirmesi; Türkiye’yi anca belli konularla, belli alanlarla sınırlı “uyduruk üye” statüsünde kabul edebileceğini açıklaması da bu yönde temel bir gösterge. Kısacası UEFA’nın futbolda Beşiktaş’a karşı sahnelediği dolandırıcılık asla sadece spor düzlemiyle sınırlı bir hamle değil. Siyaset boyutuyla da biçimlenen ve tamamlanan, yönlendirilen bir hamle söz konusu. Bunu gözden kaçırmamak gerekir. Peki, Beşiktaş (vd. takımlarımız), Türk Futbol Federasyonu ve Türkiye ne yapmalı.?
UEFA’ya ve Ukrayna’ya nasıl tepki göstermeli.? Arkası yarın. Lütfen bizden ayrılmayın. Ertesi gün Beşiktaş’ta ardı ardına bombaların patlayacağını bilmiyordu Nazım Güvenç. Kendisine şu cevabı yazdım: Harika bir yazı. Emperyalizmin çirkin yüzünü aralamanız çok yerinde. Her alanda kaos istiyorlar, buna göre provokatörlerini yetiştirdiler, tıpkı TSK içine yerleştirdikleri gibi, tıpkı MEB içindekiler, YÖK içindekiler, danışmanları uzmanları gibi... 2014 yılında Rize'ye 3 yıllığına gelen iki Amerikalı aile, aslen İskoçyalı ABD vatandaşı, ana dili gibi Türkçe konuşuyor ve 3.çocuklarını da İstanbul'da doğurdular. Bu iki aile babasının ev tutarken iş olarak belirttikleri şuydu: -Sosyoloji araştırma görevlisiyiz, tezimizi burada hazırlıyoruz, tez konumuz "Türkiye'de futbol fanatizmi." Bu iki aileden biri 3.yılı dolmadan Rize'den gitti, diğeri şu anda bir özel okulda İngilizce öğretmenliği için iş arıyor. Rize Trabzon yolunda Fenerbahçe arabasına yapılan silahlı saldırıdan sonra ifadeleri alındı, evlerinde bulunan av tüfeği için kendilerini "N.Geografi" dergisinin muhabiri olarak gösterdiler. Mukavva kutularla Ayder yaylalarına pikniğe gitmelerini neyle izah ettiler bilmiyorum. Şimdi bir nokta koyalım: ABD de araştırma görevlisi olmak belli bir şirketin strateji merkezine eleman olmaktır, bölgeyi iyi bilen eleman olmak onun ücretini artırır. İkincisi: Futbol üzerinden çatışma çıkartmak üzere çalışmış olarak buraya gelmiş olmaları muhtemeldir. Hakemlerine kadar özel görevlilerle çalıştıklarını tahmin etmek zor değil, çünkü Gülencilerle neler yapabildiklerini biz yaşayarak öğrendik. Sevgili Nazım, Rize'de kiralık ev bula bula benim bir yakınımın dairesini tuttuklarında maalesef lafımı dinletemedim, iyi para veriyorlardı. Bugün yaşadıklarımızı anlatmak kolay değil. Beşiktaş üzerinden bu çatışma tuzağını kurmaları hiç boş değil! İşte İstanbul'daki son patlamayla Beşiktaş seyircisini de bitiriyorlar. Kaos, çatışma, iç savaş istiyor düşmanlarımız. Şimdi daha yüksek sesle “Birliğimiz Dirliğimizdir” demeliyiz. Geçmiş olsun Türkiye, geçmiş olsun Beşiktaş, geçmiş olsun Polis Teşkilatı. Geçmiş olsun hepimize, şehitlere rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum. Mahiye Morgül - 12.12.2016
Mahiye Morgül, Ankara – Aralık.2016 -–- mahiye@gmail.com,
http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
https://twitter.com/okkesb ----–------ E.mail: okkesb@telmar.net,
https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,- okkesb@gmail.com,
Mahiye Morgül, Ankara – Aralık.2016 -–- mahiye@gmail.com, |
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP