Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
Libya’nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Muhammet Şalgam, Libya’daki şiddeti durdurması için BM’i göreve çağırmış. Oturumda: “Buradan Kaddafi kardeşime sesleniyorum: Libyalıları rahat bırak” demiş. Güvenlik Konseyi “Kaddafi Rejimi”ne karşı girişilecek yaptırımları görüşmek üzere 26 Şubat Cumartesi günü toplanmıştı. Pek çok rejim adı yanında bir de “Kaddafi Rejimi” varmış! Bakalım bu rejim nasıl ortaya çıkmış: Osmanlı Devleti’nin zayıflamasına paralel olarak Libya’daki yönetim, “Dayı” denilen ve görece bağımsız olan “bey”lerin eline geçmişti. 19. Yüzyılın başında Libya’daki “dayı”lar; Tunus ve Cezayir’dekiler gibi Akdeniz’de Amerikalılar ile mücadele de etmişlerdi. Amerikalılar ile Libyalılar arasında daha o tarihlerden kalma görülecek bir küçük hesap var. 1911’de İtalyanlar bölgeyi işgal ettiğinde; Mustafa Kemal, Enver Paşa ve diğer Osmanlı subaylarının örgütlediği “milis kuvvetler” işgalcilere karşı uzun süre direnmişlerdi. Libyalılara direnme bilincini aşılayan Mustafa Kemal ve arkadaşlarıydı. Libya BM aracılığı ile 1951 yılında bağımsızlığına kavuşan ilk ülkedir. 1969’da Kral İdris’e karşı bir grup subayla darbe yaparak, iktidarı ele geçiren ve 42 yıldır iktidarda bulunan Kaddafi, “İngiliz Kraliçesi benden daha uzun süredir iktidardadır” diyerek, bu zor günlerinde bile, espri yapabilecek çılgın bir liderdir.! “Kaddafi Rejimi” ya da kendi ifadesi ile “Üçüncü Evrensel Teori” de denilen bu yönetim şekli, “sosyalizm” ve “İslam” karışımı acayip bir rejimdir. Kaddafi bu konudaki fikirlerini “Yeşil Kitap” adlı bir “manifestoda” toplamıştır. Halkın yönetime doğrudan katılması için “Halk Meclisleri” kurulması öngörülen kitaptaki fikirlerin, hiç biri doğru dürüst uygulamaya geçirilmiş değildir. Siyasi partileri “çağdaş diktatörlük” olarak nitelendiren Kaddafi’nin, din konusundaki fikirleri de çoğunluk görüşünden ayrıdır. Ona göre; imamların yorumlarına gerek kalmadan, insanların Kuran’ı kendiliklerinden doğru anlamaları gerekir. Her insan Kuran’a göre içtihat da yapabilirmiş… Afrika’nın kanıtlanmış en büyük petrol ve doğal gaz rezervleri Libya’dadır. Libya’da 50’den fazla uluslar arası petrol şirketi faaliyet gösteriyor. Bu nedenle de AB ile ABD gözünü Libya’nın üzerinden hiç ayırmıyor.! Bugünlerde muhalifler, en büyük petrol rafinelerinin bulunduğu Zaviye kentini de ele geçirmişler.! Kaddafi’ye göre rafineler, halkın yaşam hakkından daha da önemlidir.! Güvenlik Konseyi’ndeki Libya Oturumu’ndan önce konuşan Başbakan Erdoğan, halkın zarar göreceğini savunarak “yaptırım tasarısı”na karşı çıkmış. Mübarek’e “Halkının sesini duy” diyen Recep Bey, “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü”nü hak ederek aldığını bu “duruşu” ile kanıtlamıştır! Anlaşılan ödülün ederi bu kadarmış.! Aynı gün sivil destekçilerine silah dağıtan Kaddafi, silahlanan gruplara üç kişi daha katan herkese, bir otomobil ve yüklü miktarda para vereceğini de vaat etmiştir… Libya’da meydana gelen isyanda; Türkiye’nin payı olduğunu ileri süren ve “Ayaklanmayı teşvik eden unsurları yok edeceğiz” diyerek, Türkleri de işin içine çekmeye çalışan oğul Seyfülislam’ın “özür ve düzeltme metni”ni kaleme almak bizim Dışişleri Bakanımız Davutoğlu’nun üzerinde kalmış. Davutoğlu, oğul Kaddafi’nin “dilinin sürçtüğünü” söyleyerek, sanırım sözlerinin ciddiye alınmamasını istemiş.! Mısır’daki ayaklanma ile ilgili olarak; “Müslüman Kardeşler olaya el koymalı, yönetimi üstlenmeli” diyerek, boyundan büyük çam deviren Dışişleri Bakanımız, kendi dilinin de sürçtüğünü bir türlü söyleyememiş… “Müslüman Kardeşler” silahlı bir terör örgütüdür!.. Davutoğlu Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı. Gerçi Başbakan’ı da geçmişte bütün dünyanın terör örgütü olarak kabul ettiği HAMAS’ın Askeri Kanat Lideri Halil Meşal’i Türkiye’ye davet ettirerek çok ciddi tepki toplamıştı. Ne var ki, aynı kabinenin Devlet Bakanı Abdüllatif Şener, birkaç gün önce gerçeği açıkladı. Meğer Meşal “İsrail’in bilgisi içinde çağrılmıştı.” Davos’taki “one minute” krizi ve “Mavi Marmara” olayı gibi o da bir sahte kabadayılıkmış… TÜİK’in “2009 Yoksulluk Çalışması Sonuçları’na göre, 12 milyon 751 bin yurttaşı ”yoksulluk sınırı” altında yaşayan bu ülkenin yurttaşlarının, gazı alınsın diye, arada bir “ortak düşman”a bağırıp çağırmak ve sahte “danışıklı” kabadayılıklar yapmak iyi geliyormuş.! Dış işlerinde “sıfır sorunlu politika” dedikleri “dolma” da bu olsa gerekir!.. Dileyen dilediği kadar yutabilir.! Ne demiştik.? Libya’daki “Kaddafi Rejimi” kendine özgüdür.! Egemenlik anayasal kurumlar arasında bölünmüş değil. Dolayısıyla demokrasinin en önemli güvencesi olan “kuvvetler ayrılığı”nı da bilen yok. “Yargı bağımsızlığı” konusunda da durum pek farklı değil. Polis teşkilatı güçlendirilmiş, ordu eğitimsiz bırakılıp (darbe yapmaya kalkışmasın diye) iyice zayıflatılmıştır. Halk Meclisleri’nin adaylarını Kaddafi belirlediği için seçimler de göstermelik sayılır.! Demokratik kitle örgütleri ve sendikaları kurmak yasaktır. Halkın tek örgütlü olduğu alan “Sosyal Medya” denilen “internet paylaşım siteleridir”. Böyle bir ülkenin liderinin “İnsan Hakları Ödülü” vermeye kalkışması, bütün insanlıkla alay etmektir.! Ödülü alan ülkenin başbakanı için bir şey söyleyemem. Arşın oradaysa Silivri buradadır.! Ama bu necip millete yazıktır.! Vaktiyle Libya halkına emperyalizme karşı direnmeyi öğreten Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ülkesine yapılan şu hakarete bakın.! Bir zamanlar nerelerdeydik.! Rizeli Recep ile nerelere kadar geldik.! Türkiye’ye gelmek üzere yola çıkan ve Trablus Limanı’nda Oruç Reis Firkateyni’ni bekleyen marangoz Refik Usta telefonda anlattı: “Çocukları birkaç gün önce göndermeyi başardım. Sorumsuz bir adam olsam onlarla gelebilirdim. Biliyorsun 10 yıldan fazla oldu ben Libya’ya geleli. Bu süre içinde çalıştığım inşaat şirketinde iyi bir “kariyer” yaptım. Marangoz olarak çalışmaya başlamıştım, şimdi şantiye şefi yardımcısıyım. Çalıştığım şirket, çokuluslu ama ortakları arasında Türkler de var. İşimi görecek kadar Arapça ve İngilizce öğrendim. Yeni gelen işçilerin, hükümetle olan işlerinde ben yardımcı oluyorum. Onları öyle yüz üstü bırakıp dönemezdim. Arap arkadaşlarım da var; ama asıl Türklerle vakit geçiriyorum. Arada eğlendiğimiz de oluyor. Bol bol kitap okuyorum. Burası ilginç bir ülke, Türkiye’ye hiç benzemiyor. Bugün içime bir kurt düştü.! Nasıl anlatacağım bilemiyorum. Sağ salim dönemezsem memlekete, Fadime’ye: ‘Çok gençsin evlen, çocukları annenler büyütürler, sen de uzaktan göz kulak oluverirsin’ dersin!..” Aslında o gün, daha pek çok konudaki vasiyetini anlatmıştı bana. Hepsini dikkatle dinleyip not almıştım. Onları sizinle paylaşamam. Sır saklama yükümlülüğüm var. Paylaşabileceklerim şunlar: “Libya halkının çoğu Arap, Türkiye gibi ‘laik ve demokratik’ bir ülkede yaşamaya heves ediyorlar. Bizimkilerin ise, böyle rezil bir rejime geri dönmek için atmadıkları takla kalmamış. Biliyor musun Kaddafi’nin kod adı Şakir’dir. Şakir güvenlik nedeniyle çoğunlukla çadırda kalır. Korkağın tekidir. Bir yere gideceği zaman aynı renkte ve tipte en az 10 tane cipi farklı yönlere hareket ettirir. Bir seferinde Emniyet Müdürü Hasan, bizim şantiyenin elektrik ve telefon kablolarını söküyordu. ‘Hayırdır.?’ dedim. Hastanenin duvarındaki hemşire gibi işaret parmağını dudaklarının üstüne getirip ‘sus’ işareti yaptı. İşini bitirince: ‘Yarın Şakir gelecek, burada bir konuşma yapacak. Kürsüyü en az “Müdür Hasan’la iyi arkadaştık. Softa Müslüman gibi göründüğüne bakmayın siz. Bir seferinde Şakir’in polisleri, bizim şantiyede bir suçluyu aramaya gelmişlerdi. O gün ekiplerin başındaki amir Hasan’dı. Yatağımın altında şıra şişelerini görünce, şüphelenerek ‘Bunlar ne.?’ diye sormuştu. Ben de üzüm suyuna, hamur mayası katarak şarap yapıp içtiğimi söylemiştim. Kendimi Baba Erenler gibi takdim etmiştim. İçkinin yasak olduğunu ve ağır bir cezası olduğunu bilmiyordum tabi. O gün Hasan, tutanak tutup işlem yapmamıştı. Laf aramızda ara sıra beni ziyarete gelip mayalı üzüm şıralarımdan o da içerdi…” “Anlayacağın Emniyet Müdürü Hasan has adamımdı. Kafayı bulduğunda “devlet sırrı” niteliğindeki bilgileri de verdiği olurdu. Bir gün bana Şakir’in tapu dairelerini bir gecede nasıl bombalayarak, mülkiyet bakımından, halkı eşitlediğini anlatmıştı. Paraların rengini de bir gece değiştireceğini söylediğinde, sabahleyin iki bavul dolusu parayı teslim eden zengin bir adamı, aynı gün içinde o bankada çaycı olarak işe başlatmıştı. Bunları pek çok kişi bilir de anlatamaz tabi. Hasan ile arkadaşlığımız sayesinde, şirketteki itibarım bayağı artmıştı. Şantiye şefimiz, büyük olasılıkla beni kendisine bu nedenle yardımcı yapmıştı. Şantiye içinde, takım elbiseyle ve ciple dolaşıyordum. Bir gün çarşıya malzeme almaya giderken, evinin avlusu iki metre yüksekliğinde duvar ile örülü, Hacı Musa’yı gördüm kapı önünde. Yavaşlayıp selam verdim Hacıya. Hacı çay içmeye buyur etti beni. Sanırım Hasan ile gezerken birkaç kez rast gelmiştik. Beni yetkili biri sanıyordu. Bozuntuya vermiyordum ben de. Hacı Musa hasır bir örtünün üzerinde, yan yatmış kalaşnikof’un emniyetiyle oynuyordu. Nargile içmeyi teklif etti, kabul etmedim. Ne yalan söyleyeyim Seylan çayına hayır diyemedim. Doğrusunu söylemek gerekirse, duvarın arkasındaki avluyu çok merak ediyordum. Sırf bu nedenle biraz daha Musa ile oturdum. Yarı aralık cümle kapısını, bir süre sonra bir erkek çocuk açarak dışarı çıkmıştı. Hacının eşleri ve çocukları avlu içinde nihayet görünmüştü. Hepsi de son derece modern kıyafetler içindeydiler. Bahçede anaç ananın peşindeki civcivler gibi dolaşıyorlardı. Başları bile açıktı. Bu durum bana oldukça ilginç gelmişti” dedi... “Alo” diyerek araya girmeye çalışıyordum. Ama nafile… Refik Usta anlatmaya devam ediyordu: “Bana bir şey olursa bunları yaz, olur mu.? O gün Hacı Musa’ya biraz da sohbeti uzatmak için yaşamından memnun olup olmadığını sormuştum. Verdiği yanıt da ilginçti. Kaddafi Libya petrollerinin devletleştirildikten sonra, petrolden elde edilen gelirin bir kısmı ile halka ev yapıp, maaş bağlamıştı. Bunu biliyordum. Pek çok alt yapı yatırımını da Kaddafi gerçekleştirmişti. Bunları da inkâr eden yok. Hacı, benim ‘Yaşam nasıl gidiyor.?’ soruma, kısa ve fakat oldukça anlamlı bir cevap vermişti. Elindeki bardağı yere koyup diklendikten sonra:(İki elini göğe doğru uzatarak) ‘Allah fi’,(sağ eli ile midesini işaret edip) ‘makaron fi’, (ellerini yastık gibi yapıp başının altına koyup) ‘uyku fi’, (iki elini birleştirip toprağa doğru uzatarak) ‘cennet fi’.! (Sonunda iki kolunu az yana açıp, dua eder gibi) ‘Mafiş müşkülat Elhamdülillah.!’ demişti... Ne dediğini ben anlamıştım! Dilersen senin için tercüme edeyim: ‘Allah var; makarna var; uyku var; cennet de var!.. Bir sorun yoktur hamdolsun.!’ diyerek, Libya halkının durumunu özetlemişti Hacı... Tersini söylemek biraz sıkar tabi” diyerek, telefonu kapattı. Belki de Oruç Reis Fırkateyn’i Liman’a yanaşıyordu, kim bilir.? Libya’yı Refik Usta’ya, Hacı Musa’dan daha güzel kimse anlatamazdı. Şimdilerde Libyalılar demokrasi istiyormuş; devlet laik olsun diyorlarmış, özgürlük istiyorlarmış. Kısaca Libya’yı Türkiye gibi yapmak istiyor bu Araplar.!.? İsyanları bundanmış. Duydunuz mu ey millet.? Bu nedenle de Libya’nın çöllerinde kan gövdeyi götürüyor… Madem Libya da Türkiye gibi olacak, o zaman Refik Usta ne diye gurbet ellerde kalacak.!.? O da dönüş rotasını Fadime’ye doğru çevirmiş.! Lakin Oruç Reis Firkateyni hala gelmemişti. Bu gece uzun olacak belli. Çünkü, liman da Araplar da tekin değildir.! Av. Cemil Can http://www.medyagunebakis.com/ - http://www.tdfajans.com/ TDFAJANS – Toplum Dinamikleri Fikir Ajansı Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda; Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı. Bilgi Sahibi Olunmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa; Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur. * * * * * * * * * * TEK YOL DEVRİM.! YA İSTİKLAL YA ÖLÜM. Yaşasın Halkların Kardeşliği.! KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.! ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE. |
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP