TARIMDA BİRLİKTE MİLLİ TESLİMİYET
PROJESİ
Türkiye’nin Tarımsal Yönetim, Üretim Ve
Ticaret Sitemini “Tarımda Milli
Birlik” İsimli
Şirin Gösterilen Bir Proje ile Kökten
Değiştirerek, Uluslararası Global Şirketlere Toptan Devredecekler.
VATAN TOPRAKLARI; GAYRİ
MİLLİ TARIM PROJESİ İLE TOPTAN SATIŞA ÇIKARILIYOR.!
Tarımda Milli Birlik Projesi İle
İlgili Türktob Görüşü
Projenin amacı; herkesin sağlıklı
beslenmesinin makul fiyatlar ve hakkaniyetli bir değer zinciriyle sağlanması ve
ülkemizin uluslararası alanda rekabetçi bir güç olması şeklinde
açıklanmaktadır.
Türk kültür ve medeniyetinin en eski
ögelerinden olan ahilik ve iaşecilik geleneklerini temel aldığı iddiasıyla
hazırlanan projede israf, yüksek maliyetler, gıda enflasyonu ve tarımsal katma
değerin hakkaniyetli şekilde dağıtılamaması nedenleriyle yapısal reformlara
ihtiyaç duyulduğu vurgulanmıştır.
Bu proje ile Türkiye’nin tarımsal
üretim yapısının, Tarım ve Orman Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatının,
Kamu İktisadi Teşekküllerinin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin ve diğer
kooperatif ve birliklerin yapısının tümüyle değiştirilmesi öngörülmektedir.
Ayrıca bünyesinde Tarım ve Orman
Bakanlığının taşra teşkilatını, Tarım Kredi Kooperatiflerini, Orman Genel
Müdürlüğünü, Ormancılık ve Su Ürünleri Kooperatiflerini barındıran Milli Birlik
Kooperatifinin ve Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte tarımsal KİT’ler
ve yabancı sermayeli özel sektörün de ortak olabileceği Semerat isimli
bir holding kurulması planlanmaktadır.
TÜRKTOB - Türkiye Tohumcular Birliği
ve alt birlikleri olarak, 5553 sayılı Kanun ile bize verilen görev ve
sorumluluklar çerçevesinde bu konuda toplumu ve kamuoyunu bilgilendirmek için
aşağıdaki konuların vurgulanmasında fayda görülmüştür.
Öncelikle projenin amacı konusunda toplumun çok büyük
bir kesiminde bir görüş ayrılığı bulunamayacağını ifade etmeliyiz.
Ancak yapılması düşünülen yapısal ve yönetimsel
değişikliğin gerekçelerinin oluşum süreçlerini ve nedenlerini iyi incelemek
gerekmektedir. Ayrıca; bu sorunların çözümünün büyük çapta bir yapısal
dönüşümü gerektirip gerektirmediği de çok detaylı bir şekilde ele alınmalıdır.
TÜRKTOB olarak yönetişimi demokratikleşme
doğrultusunda çok önemli olanaklar sağlayan bir model olarak
görüyoruz. Tepeden inmeci bir yönetim yapılanması yerine, “yatay ilişkiler temelinde
yükselen”, “tabana dayalı”, “katılımcı” ve “şeffaf” bir anlayışla
hazırlanacak dönüşüm politikalarının ülke gerçeklerine daha uygun ve
uygulanabilir olacağına inanıyoruz.
Planlanan yeni yapılanmada tarım
sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum ve meslek örgütlerinin (STK) büyük
bölümünün konumunun belli olmamasından ve yaptığımız görüşmelerden de anlıyoruz
ki; bu yeni çalışma çiftçi ve meslek örgütleri ile kamu
dahil olmak üzere ilgili paydaşlara danışılmadan, teknik konularda ise uzmanların
analizlerine başvurulmadan hazırlanmıştır.
‘’Tohumdan sofraya yönetilebilir,
planlanabilir, hakkaniyetli değer zinciri’’ oluşturmak savıyla kurgulanan
planın hazırlandığı masada tarımsal üretimin temelini oluşturan tohumculuk
sektörünün özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan
Birliğimizin olmamasını yadırgıyor, o masada kimlerin olduğunu da merak
ediyoruz.
Yeni projede mevcut yapımız
yönetilemeyen, planlanamayan ve çok parçalı olarak değerlendirilmektedir.
Oysaki 2006 yılında sektörün
tamamını ilgilendiren diğer mevzuat ve politik altyapının temel referansı
olarak tüm paydaşlarca tasarlanan ve yayımlanan çerçeve Tarım Kanunu ve
sonrasında yürürlüğe giren 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu başta olmak
üzere diğer tüm yasal düzenlemeler, Dünya ve Avrupa Birliği ile uyumlu, tarım
sektörünün değişken yapısına uyum sağlayacak yeni kararları engelleyici
unsurlar barındırmayacak şekilde stratejik bir bakış açısı ile hazırlanmıştır.
Tarım sektörünün yönetilmesi,
planlanması ve yapısal sorunlarının çözümü bu kanunların konusunda uzman
bürokrat ve teknokratlar tarafından tam anlamıyla uygulanması ve gerektiğinde
sektörün tüm taraflarıyla birlikte planlanacak değişikliklerin mevzuatlara
yansıtılmasıyla sağlanabilecektir.
1- PROJENİN GEREKÇELERİ
ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELERİMİZ
Vurgulandığı gibi projede yapılması
düşünülen yapısal reformların gerekçeleri; israf ve verimsizlik, gıda
enflasyonu, maliyetler ve adaletsizlik ana başlıklarıyla
sıralanmıştır.
Öncelikle ifade edilmelidir ki; yeni
projede başta çiftçimiz olmak üzere, tarım ve gıda sektörünün tamamı ve
ilişkili tüm kurum ve yapılar haksız bir şekilde sorunların kaynağı olarak
gösterilmektedir.
Cumhuriyetten önce 1920 yılında
İktisat Vekaleti, 1924 yılında ise Ziraat Vekaleti olarak yapılanan bugünkü
adıyla Tarım ve Orman Bakanlığının bir asır boyunca yaptığı hizmetler yok
sayılmakta, kurumsal kapasitesi ve tüm birikimleri bir anda devredilmek
istenmektedir.
İsraf ve Verimsizlik Projede yer alan tarladan sofraya
kadar uzanan ürün değer zincirlerine yaşanan %50’ye varan verimsizlik ve israf
tespiti Türkiye'nin
kalkınmasını yavaşlatan, potansiyeline uygun bir gelişme göstermesini
engelleyen temel sorunlardan biridir. Ancak, bu sorunun temelinde Türkiye'de tarım
arazilerinin bir bölümünün kabiliyetlerine uygun kullanılmaması yatmaktadır.
Bazı arazilerin orman ve mera olarak kullanılması gerekirken işlemeli
tarım yapıldığı, buna karşılık verimli tarım arazilerinin de tarım dışı
amaçlarla kullanıldığı bir gerçektir. Resmi rakamlara göre imara açılan arazilerin % 14,2 si
verimli tarım arazisi niteliğindedir. Sahillerde meyve bahçelerinin kesilerek yazlıkların
inşa edilmesi, şehir, ilçe ve beldelerde tarım arazilerinin imara açılarak
konutlar yapılması, sanayi tesislerinin taban arazilerde ve akarsu kenarlarında
kurulması toprak ve akarsularımızı onmaz duruma getirmektedir. Tarım arazilerinin amaç dışı
kullanımını önlemeyi amaçlayan ve aksi fiillere ağır yaptırımlar getiren çok
sayıda mevzuat ve bu mevzuatların uygulanmasını sağlamakla görevli kurum ve
kurullarımız mevcuttur. Önemli olan mevzuatların uygulanmasıdır. Tarımdaki kayıpların yaklaşık %60’ı yanlış ilaç
kullanımı ile hasat, taşıma ve depolama işlemleri sırasında meydana
gelmektedir. Bu kayıpların azaltılması için eğitim faaliyetlerinin artması,
lojistik ve depolama teknolojilerinin temin edilmesi için finans kaynaklarının
çeşitlendirilmesi tüm gereksinimlere cevap verecektir.
Tohumluk ve Verim Bitkisel üretimde verim ve kaliteyi
doğrudan etkileyen faktörlerden en önemlilerinden biri de tohumluktur.
Dolayısıyla verimsizlik sorununun çözümü sertifikalı tohumluk ve diğer kaliteli
bitkisel üretim materyallerinin kullanımından geçmektedir. Türkiye’de bitki ıslahı ve tohum üretimi faaliyetleri
1920’li yıllarda başlamıştır. İlk yıllarda çalışmalar kamu ağırlıklı
yürütülmüş, 1980 yılından itibaren ise serbest piyasa koşullarında, dünyadaki
ve ülkemizdeki teknolojik, ticari, bilimsel gelişmeler ve tohum sistemlerindeki
standartlar esas alınarak birçok konuda düzenlemeler yapılmıştır. 2004 yılında
5042 sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin
Kanun’un, 2006 yılında ise 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu’nun çıkarılması ve bu
yasalarla ilgili ikincil mevzuatların uygulamaya konulması ile birlikte sektöre
önemli bir ivme kazandırılmış ve bitki ıslahı ile tohumluk üretimi ve
ticaretinde çok önemli gelişmeler sağlanmıştır. TÜRKTOB’un
kurulduğu 2008 yılında 289 bin ton olan sertifikalı tohum üretimi 2018 yılı
itibarıyla 1 milyon 60 bin tona yaklaşmıştır. Üretim miktarlarındaki artışlar diğer bitki üretim
materyallerinde de görülmüş olup 2018 yılında 104,3 milyon adet meyve fidanı,
2,2 milyon adet asma fidanı, 82 milyon adet çilek fidesi, 4 milyar adet sebze
fidesi ve 1,7 milyar adet süs bitkisi üretilmiştir. Bununla birlikte, ülkemiz
tohumculuğunun arzu edilen seviyede üretim artışını sağlaması ve yeni pazarlara
açılması için var olan desteklerin artırılması ve daha rasyonel hale
getirilmesi için kayıt dışı, kaçak ve sertifikasız tohumluk satışlarının önlenmesi,
Tarım ve Orman Bakanlığı ve özel sektör iş birliği ile planlı ve programlı
eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerine daha çok önem verilmesi yeterlidir.
Yüksek Maliyetler ve Tohumluk Üreticimiz için tohumluk maliyetleri sertifikalı
tohumluk kullanım oranlarını etkileyen faktörlerden biridir. Ancak unutmamak
gerekir ki; tarımsal üretim maliyetleri içinde tohumluğun payı %5-10
oranındadır. Tüm tarım ürünlerinde olduğu gibi son dönemde tohumluk üretim
maliyetleri de artmış ancak tohumculuk sektörü kendi maliyetlerindeki artışı
tohumluk satış fiyatlarına yansıtmamıştır. Hatta zararına satışlar söz konusu
olmuştur. Tüm bu gerçeklere rağmen söz konusu
projede üretim ve dağıtımının tamamını yerli ve milli firmalarımızın yaptığı
hububat tohumluğunda fiyatların spekülasyonla yükseltildiğinin ifade edilmesi
düşündürücüdür. Tohumculuk sektörü vurguncu değildir, olmayacaktır.
Gıda Enflasyonu / Plansızlık Ülkemizde ürün planlaması gerektiği gibi
yapılamamakta, üretim kararları genel olarak bir önceki yılda oluşan ürün
fiyatlarına ve/veya alışkanlıklara göre verilmektedir. Bunun sonucu olarak bazı
ürünlerde arz fazlası yaşanabilirken, bazı ürünlerde ithalatçı konuma
gelinmektedir. Gıda enflasyonunu tetikleyen en önemli unsur plansız
üretim ve artan lojistik maliyetleridir. Ayrıca, son dönemde yaşanan küresel ısınma, yer altı
sularının yanlış kullanımı ve altyapı yetersizliği nedeniyle tarımsal sulamada
önemli sorunlar yaşanmakta, tarımsal üretim kalite ve miktar olarak olumsuz
etkilenmektedir. Üretim planlaması için sadece arz/talep durumu değil uzun
dönemli iklim değişimleri ve sulama potansiyeli de göz önüne alınmalıdır. Ürün planlamasının nasıl yapılması gerektiğini bütün
detaylarıyla açıklayan akademik yayınlar mevcut olduğu gibi bu konuda pek çok
mevzuat da halen yürürlüktedir. Her havzanın, ilin hatta ilçenin
Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlar tarafından
hazırlanmış tarım master planları vardır ve güncellenmektedir. Bunun yanında tarım ve ticaret ile ilgili sivil toplum
ve meslek örgütlerinde ürün bazlı geniş kapsamlı projeksiyon metinleri, hatta
çok çeşitli değişken unsurlara göre hazırlanmış simülasyonlar
bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda ürün
planlamasını da amaçlayan Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli ve Milli
Tarım Projesi başlıkları altında oluşturulan politikaların hayata geçmemesinin
tarımın genel yönetim yapısından kaynaklanmadığını da hatırlatmak
gerekmektedir. Sorunun asıl kaynağı mevcut planların uygulanması sürecinde
karşılaşılan piyasa dinamikleri ve bilimsel gerçeklerden uzak olan müdahaleler
ve siyasi mülahazalardır. Ayrıca; tarımsal ürün ticareti ve lojistiğinde mevcut
mevzuat ve uygulamalardaki aksaklılar bir yana bırakılarak doğrudan bu
mesleklerin mensuplarının suçlu olarak gösterilmesi de gerçekle
bağdaşmamaktadır.
Tarımsal Maliyetler ve Adil Dağıtım Söz konusu yeni planda tarımsal üretim maliyetlerinin
yüksekliği sadece küçük ölçekli işletmelerin ekonomik üretim yapamamasına
bağlanmıştır. Ancak bilindiği üzere üretim maliyetlerini artıran
asıl unsur tarımsal girdilerin ham maddelerinin yurt dışından döviz karşılığı
temin edilmesi ve son dönemde döviz kurlarının yükselmesidir. Üretimde kullanılan mazotun litre
fiyatı bir önceki yıla göre 2018 yılında %23, enerji maliyetleri %19, DAP
gübresi %63, üre gübresi %69, tarım ilaçları %70 oranında artmıştır.Tarımsal girdi ham maddelerin yurt
içinde üretilmesinin teşvik edilmesinin yanında kısa dönemde tarımsal
girdilere verilen desteklerin artırılması elzemdir. Bu rakamlarla birlikte tüm tarım ürünlerinde ekim
alanların daralması, üretim azalması ve nüfus artışı birlikte
değerlendirildiğinde ithalatın ve fiyat artışlarının devam edeceğini söylemek
zor değildir. Ülkemizde gıda, tarım ve hayvancılık
alanında özellikle 80’li yıllardan sonra kronikleşen yapısal sorunlar olduğu
bilinmektedir. Ancak bu
sorunların çözümü için yıllardır ‘sonuç odaklı’ ve ‘uzun soluklu’ tarımsal
politikalar ve projeler yerine bir bakandan diğer bakana değişen geçici
stratejiler uygulanmaya çalışılmıştır. Katma değerin hakkaniyetli
dağıtılmamasının nedenini asıl burada aramak gerekmektedir.
2- KOOPERATİFÇİLİK -
MİLLİ BİRLİK KOOPERATİFİ Tarım kesiminin örgütlü olduğu en etkili yapıların
başında kooperatifler gelmektedir. Tarım Kredi Kooperatifleri, Tarım Satış
Kooperatifleri, diğer kooperatif ve üretici birlikleri kuruldukları yıllardan
bugüne kadar Türkiye’de hem tarımsal faaliyetler hem de sanayileşme bakımından
öncü görevler üstlenmişlerdir. Kooperatiflerin büyük bölümü tabandan gelen
taleple kurulmuş, üreticilerin ve kendi sanayilerinin gelişmesine katkı
sağlamıştır. Tarihsel süreçte ülkenin içinde bulunduğu ekonomik
koşullar ve müdahaleler kooperatifleri yeniden yapılanmaya zorlamıştır. Yeniden
yapılanma programları genellikle kamu yönetimi kaynaklı programlarla
oluşturulmuş ve uygulanmıştır. Yeniden yapılanma dönemlerinde kooperatifler
için başlangıçta zorluklar yaşanmış, sayısal büyüklük ve faaliyetlerinde
küçülmeler olmuş ancak faaliyetlerini sürdürebilmelerine imkân sağlayan
gelişmeler de görülmüştür. Kooperatifler; ortak ekonomik, sosyal ve kültürel
ihtiyaçlar ve istekleri müşterek sahip olunan ve demokratik olarak kontrol
edilen bir işletme yoluyla karşılamak üzere gönüllü olarak bir araya gelen
insanların oluşturduğu özerk yapılardır. Ağırlıklı olarak Avrupa’da olduğu
gibi aile işletmeciliği şeklinde yürütülen tarımsal faaliyetlerde üreticiyi
koruyan en önemli yapı kooperatiflerdir. Yeni projede bünyesinde Tarım ve
Orman Bakanlığının taşra teşkilatını, Tarım Kredi Kooperatiflerini, Orman Genel
Müdürlüğünü, Ormancılık ve Su Ürünleri Kooperatiflerini barındıran Milli Birlik
Kooperatifi kurulması planlanmıştır. Kooperatiflerin, dolayısıyla
üyelerinin projede öngörüldüğü gibi Milli Birlik Kooperatifi bünyesinde holding
yapısına zorunlu olarak girmesi, çiftçilerin girdi temininden ürün satışına kadar
her aşamada adından da anlaşılacağı gibi sadece kâr amacı güdecek çok
güçlü Semerat Holding’e mahkûm olması, kooperatiflerin ve aile çiftçiliğinin
yok olması demektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün,
‘’ Kooperatif
yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zekâ ve maharetleri birleştirmektir. Yoksa bir
zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesinden bahsetmiyorum. Birleşmenin böylesi
zayıf olanın kuvvetliye esir olması demektir.’’ sözü unutulmamalıdır. Söz konusu yapılanma yerine özerk, finansal yapısı
güçlü, çiftçisine kazandıran örnek kooperatiflerin sayısının artırılması,
çiftçimizin teşvik edilmesi ve mevcut kooperatifçilik mevzuatlarının Tarım ve
Orman Bakanlığı tarafından özellikle denetleme ve yaptırımlar açısından tam
anlamıyla uygulanması gerekmektedir.
Avrupa Birliği’nde Tarımsal Örgütlenme Günümüzde, tarımsal örgütlenmenin en yaygın olduğu ve
geliştiği ülkelerin başında Avrupa Birliği (AB) ülkeleri gelmektedir. Avrupa
Birliği’nde, tarım kesimine yönelik politikaların oluşturulmasında ve bu
politikaların uygulanmasında tarımsal örgütlerin önemli bir yeri vardır. AB’de
tarımsal üretimin ve tarıma dayalı sanayiinin yaklaşık %50’si de bu örgütler
aracılığıyla yürütülmektedir. AB ülkelerindeki tarımsal örgütlenme modellerinin
geçmişi, uzun bir sürece dayanmaktadır; yaşanan deneyimler neticesinde her ülke
kendi koşullarına uygun bağımsız demokratik çiftçi
örgütlerini oluşturmuştur. Eğitim ve yayımdan başlayarak bilinçlenme sürecini
tamamlamış olan bu örgütler, kendi sorunlarına sahip çıkarak serbest piyasa
ekonomisi içerisinde var olan pazarlara göre üretimlerini gerçekleştirmekte ve
bu süreçte hükümetler tarafından maddi olarak desteklenmektedirler. Bugün AB genelinde bulunan kooperatiflerin %25’i
tarımsaldır. Toplam 70 milyon kooperatif ortaklarının %40’ı tarımsal kooperatif
ortağıdır. AB’de kooperatiflerin payı tarımsal girdi sağlamada %55, pazarlamada
%65 ve dış satımda %50’den fazladır.
3- TARIM ve ORMAN
BAKANLIĞI Projede Tarım ve Orman Bakanlığının
taşra teşkilatının lağvedilerek, Milli Birlik Kooperatifine devredilmesi
öngörülmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığının, taşra teşkilatı olmayan,
icra kontrol ve denetim olanakları Semerat Holding vasıtasıyla özel sektörün
kontrolüne verilmiş zayıf bir yapı haline gelmesi en büyük çekincelerimizden
bir diğeridir. Bunun yanında çalışma alanları,
teşkilat ve personel yapıları, mevzuatları, kültür ve gelenekleri çok farklı
olan kurumların tek çatı altında birleştirilmesinin bu kurumların
fonksiyonlarını azaltabileceği ve bir kaos ortamına yol açabileceği de
unutulmamalıdır. Örneğin Tarım ve Orman Bakanlığının
en etkin yapılarından olan Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü
(TAGEM) ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) birleşmesi her iki
kurumun da güçlerinin yok olması sonucunu doğurabilecektir. Tarım ve Orman Bakanlığının önemli
fonksiyonlarının (planlama, desteklemeler, denetim, araştırma – geliştirme vb.)
başka yapılara devredilerek azaltılmasının doğuracağı olumsuz sonuçların geri
dönüşü olmayacaktır. Ayrıca Türkiye 12 bölgeye ayrılmış,
bu bölgelerde yine kendi içinde bölünmüştür. Bu bölünmelerin hangi kıstaslara
göre yapıldığının kamuoyuna açıklanması gerekmektedir.
4- SEMERAT HOLDİNG Projede Milli Birlik Kooperatifi ile
birlikte tarımsal KİT’ler ve özel sektörün de ortak olacağı Semerat isimli bir
holding kurulması planlanmaktadır. Holdinge ortak olacak özel sektör
kuruluşlarının sermaye yapıları hayati bir konudur. Yabancı sermayenin hâkim
olacağı bir yapının milli çıkarlarımızı geri döndürülemez şekilde zedeleyeceği
tarafımızca değerlendirilmektedir. Ayrıca şu anda projede yer almasa
bile PANKOBİRLİK, TRAKYABİRLİK, MARMARABİRLİK, FİSKOBİRLİK, TARİŞ gibi tarım
satış kooperatiflerinin de bu yapının içinde yer almak zorunda kalacağı
görülmelidir. Projenin genel yapısı düşünüldüğünde
tarımsal desteklerin de Semerat Holding’in kontrolünde olacak Milli Birlik
Kooperatifi tarafından dağıtılacağı anlaşılmaktadır. Özetle;
girdi temininden, ürün satışına, finansa kaynaklarının kullanımından, dış
ticarete kadar tek söz sahibi dev bir tekel olacak Semerat Holding’in,
ortakları arasında yer alacak yabancı sermayeli şirketlerin çıkarlarına göre
hareket edeceğini söylemek gerçek dışı bir varsayım olmayacaktır. Söz konusu
holdingi kim yönetecekse ülkemizin tarım ve gıda sektörüne tamamen hükmedeceği
ihtimal dışında tutulmamalıdır.
5- ANAYASAYA AYKIRI
KONULAR Yeni proje ile gerçekleştirilmesi planlanan
yapılanmanın Anayasaya aykırı maddeleri şöyledir;
Anayasanın
123. Maddesinde belirtilen idarenin bütünlüğü ve merkezden yönetimi kuralını
ihlal etmektedir. Bakanlığın il ve ilçe teşkilatları kooperatif çatısı altında
kademeli bölümlere ayrılarak yönetim ilkesi ortadan kaldırılmıştır. Anayasanın
128. Maddesinde belirtilen genel idare esaslarına göre yürütme ve kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle yürütülmesi ilkesi, bahse konu görevlerin kooperatif ve
holding yapılanmasına devredilmesiyle ihlal edilmektedir. Anayasanın
165. Maddesinde zikredilen kamu kuruluş ve ortaklıklarının TBMM’de denetlenmesi
ilkesi, KİT’lerin ve kamu yararına çalışan kooperatiflerin holding bünyesine
alınmasıyla ihlal edilmektedir. Anayasanın
171. Maddesinde ifadesini bulan milli ekonominin yararları dikkate alınarak
kooperatifçiliğin geliştirilmesi ilkesi, kooperatiflerin holding bünyesine
alınarak kâr amaçlı çalıştırılacak hale getirilmesiyle ihlal edilmektedir.
Son olarak diyoruz ki; Tarım, en az savunma sanayi
kadar önemlidir. Tarım milli egemenlik demektir. Milli egemenlik devredilemez. *** ( Bu metin, TÜRKTOB Yönetim Kurulu
Üyeleri ve Alt Birlik Yönetim Kurulu Başkanlarının ortak görüşü
olarak yayınlanmıştır.)
@#ÖkkeşBölükbaşı ©#MedyaGünebakış Ökkeş
Bölükbaşı,
İstanbul -Nisan.2019- okkesb61@gmail.com, http://www.medyagunebakis.com/ -
okkesb@turkfreezone.com, |