ATATÜRK YERİNE SEYİT RIZA
“1930’ların CHP’si Değiliz”, “6 Ok’u Yeniden Yorumlamak Gerekir” Sözlerini, Söyleyenlerin
Dikkatine 
PKK’nın baskısı nedeniyle Tunceli’de dükkanlara
asılan Seyit Rıza fotoğrafları, güvenlik
kuvvetlerinin başarılı operasyonlarından sonra indirilmeye başlandı….
Seyit Rıza’nın hayranları da rövanş alır gibi
TBMM’ndeki odalarında asılı bulunan Atatürk posterlerini indirmeye başladılar…
Y-CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın “yol arkadaşları”,
bu son eylemlerine sahip çıkamadılar.!
Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, bir bir kıvırmaya
başladılar.
Bugünlerde Atatürkçülüğü kimseye bırakmıyorlar.!
“1930’ların CHP’si değiliz”, “6 Ok’u yeniden yorumlamak gerekir”
sözlerini, sanki başkaları söylemişti.
Atatürk posterini “Yeni şeyler söyleme zamanıdır”
diyerek, indirdiğine yüzde yüz inanılan Genel Başkan Yardımcısı ve MYK Üyesi Zeynep
Altınok’u, Dersimli Kemal abisi harcayamadı.!
Tepkilerin tavan yaptığı günlerde, Dersim'linin
Zeynep’ini de yanına alarak Almanya’dan poz vermesi rezaletin ötesinde, kimin
nerede durduğunun resmi gibiydi.
Almanya gezisi, CEPA’nın arkasında ruhsatsız yükselen
bina yüzünden vurulduğu söylenen Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’e park
açtırılmasına benzedi…
Kılıçdaroğlu, Yaşar Kemal Parkı’nın açılışında,
haberi yapan internet gazetesinin sahibini “sözde CHP’li” ilan ederek,
böyleleri partiden temizleyeceğini söylemişti!..
Atatürk’ün posterinin indirilmesi olayını kamuoyuna
yansıtan Nazlıaka söylediğine, söyleyeceğine şimdi bin pişman oldu!
Olayı yalanlamıyor, posteri indirenin kim olduğunu da
söylemeye cesareti yok!
Ne de olsa, onun da Kılıçdaroğlu’na diyet borcu var.
Nazlıaka, iki arada bir dere kaldı…
Milyonlarca yetenekli partili arasından, onu
tombaladan çekip Meclis’e taşıyan Dersim'linin ricasını yerine getirmek
zorunda!
Açıklamasının son bölümü itiraf gibi:
“Ayrıca iyi niyetinden şüphe
duymadığım bir yol arkadaşımı kesinlikle ifşa etmem” diyor…
Bu cümlede gözüme takılan sorunlu iki sözcük var.
Biri “iyi niyet” diğeri “yol arkadaşı.!”
Altlarını çiziyorum…
Nazlı Aylin, “Yeni şeyler söylemek gerek”
diyerek, Atatürk posterini indiren milletvekilini “iyi niyetli” kabul ediyor…
Ayrıca bu “iyi niyetli”” milletvekilinin “yol arkadaşı”
olduğunu söylüyor…
İyi niyetli olduktan sonra, yol arkadaşlıkları da
hayırlı olsun, ne diyelim.!
Unu önderimiz, biricik kurtarıcımız, Cumhuriyetin ve
Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, posterini
Meclisten indiren bir milletvekilinin yolu nerelerden geçer acaba.?
Aylin Hanım, hangi yolda bu milletvekili ile birlikte
yürüyor.?
Hangi yolun yolcusudurlar.?
“Yol Arkadaşı”nı açıklamayan Nazlıaka, bari yolunu açıklasa.!
Cemaat’in mi, PKK’nın mı yolunda yürüyorlar yoksa
Cumhuriyet gazetesinin çizdiği ikinci cumhuriyet yolundan mı.? Açıklasın da bilelim.
Atatürk’ün yolunda yürümedikleri kesin…
Hanımefendi açıklamasında: “Süreci bir linç kampanyasına dönüştürdükten sonra, benim bir isim vermem
artık hiç mümkün değildir. Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet değerleri için
verdiğim mücadele son nefesime kadar sürecektir” demiş…
Tabii ki, “linç
kampanyası” tespitine katılmaya olanak yok, gerçekçi değil.
Kimin aklına gelmişse, CHP içerisindeki “iyi niyetli” Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını
gizleyerek, konunun daha fazla kamuoyu gündeminde kalması engellenecekti.
Tam tersine sonuçlar verdi…
Aylin Hanım, hem Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet
değerleri için mücadele verdiğini söylüyor hem de ihanet içerisindeki
milletvekilleri ile yol arkadaşlığına devam ediyor…
Birkaç satırlık açıklamada bile çelişkiye düştüler.!
Bana göre, kesin ihraç talebiyle disipline verilmesi
danışıklıdır.
Dersimli, aklınca bu şekilde olayı geçiştirecekti…
Aslında, Atatürk posterini Meclisten indiren
milletvekilini aramaya gerek yok.!
Olağan şüpheli 990 delegenin oyunu alarak, yeniden
genel başkanlığa seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
Asıl sorumlular ise 81 ile dağılmış durumda…
Atatürkçü düşünceyi savunan milletvekillerini ihraç
edip, Atatürk posterini indirecek hainleri, yönetim kademelerine getiren Kemal
Kılıçdaroğlu’nu yeniden seçenler, bir kenara çekilip sorumlu arayamazlar.!
Av. Cemil Can

Cemil
CAN, Ankara–Ocak.2016
– av.cemilcan@hotmail.com
http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,
- okkesb@telmar.net
Cemil
CAN, Ankara–Ocak.2016
– av.cemilcan@hotmail.com
SEYİT RIZAYI ATATÜRK ASTIRMADI.!
Vatan yazarı Zülfü
Livaneli bugünkü yazısında Dersim Olayı ile ilgili önemli bir belge açıkladı.
Livaneliye göre, Seyit Rıza ve arkadaşlarını astıran Atatürk değil.
Vatan yazarı Zülfü Livanelinin köşesinde yazdığına
göre Seyit Rıza ve arkadaşlarını astıran Atatürk değil. Livanelinin
verdiği bilgiye göre Seyit Rıza ve arkadaşları Atatürk tarafından affedilir
diye onları astıranlar da dönemin başbakanı Celal Bayar ve sonradan Adalet
Partisi hükümetlerinde bakanlık yapacak olan Emniyet Müdürü İhsan Sabri
Çağlayangil.
Livaneli Vatandaki köşesinde, Sabri
Çağlayangilin anılarında yer alan ve Seyit Rıza ile 16 yaşındaki oğlunun
ölümünü anlattığı belgeyi de köşesinde açıkladı.
Zülfü Livaneliye göre Sabri Çağlayangilin
anılarında yer alan bilgiler, Dersim olaylarının sembol ismi Seyit Rıza ve
arkadaşlarının asılma emrinin Atatürk tarafından verilmediğini ortaya koyuyor. 
LİVANELİNİN YAZISI;
Bu belgeyi 20 Kasım
2009da, bu köşede yayınlamıştım. Tartışma götürmeyecek kadar açık, net bir belge.
Dersim olaylarının baş görevlilerinden birisi olan Emniyet Müdürü İhsan Sabri
Çağlayangilin ağzından, yani birinci elden aktarılıyor.
Eğer Dersim meselesini, bugünkü siyasi
mücadelenin bir parçası olarak değil de gerçekten aydınlanmasını istediğimiz
bir dönem olarak anlamak istiyorsak, bu belgeyi tekrar okumakta yarar var.
ONLARI ASTIRAN MUSTAFA KEMAL DEĞİL
O zaman göreceğiz ki
Seyit Rıza ve arkadaşlarını astıran Mustafa Kemal değil. Tam tersine, onun
affedici, merhametli yanını bildikleri için, her türlü yasayı çiğneyerek acele
eden ve Kemalden çok Kemalci olan işgüzarlar.
Hep söylediğim gibi Kemal başka Kemalist başka.
Bu nüansı kavramadan tarihimizi doğru bir biçimde anlayamayız.
CELAL BAYAR VE SABRİ ÇAĞLAYANGİL
Son bir not da şu:
Atatürk affeder, hayatlarını bağışlar korkusuyla Seyit Rıza ve arkadaşlarını
alelacele, otomobil farlarında idam eden bu Kemalistler kimlerdi acaba?
Atatürkü sevmek ibadettir diyen ama onu hiç anlamamış olan, dönemin başbakanı
Celal Bayar ve sonradan Adalet Partisi hükümetlerinde bakanlık yapacak olan
Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil.
***
İhsan Sabri Çağlayangil, anılarında Seyit Rıza
ile arkadaşlarının ve 16 yaşındaki oğlunun 15 Kasım 1937de idam edildikleri
geceyi şöyle anlatmaktadır:
(Ö) Aradan aylar geçti, Seyit Rıza ve çevresi
yakalandı. Mahkemeleri sürüyor. İşte bu sırada Atatürk Diyarbakırdaki yeni
yapılan Singeç (aslı Soyungeç Z. L.) Köprüsünü açmaya gidecek. Emniyet Genel
Müdürü Şükrü Sökmensüer Bey bana diyor ki;
ATATÜRKÜN KARŞISINA ÇIKMASINLAR
Atatürk, Singeç
Köprüsünü açmaya gidecek. Dersim hareketi bitti. Beyaz donlu (giysili) altı bin
doğulu Elazığa dolmuş, Atatürkten Seyit Rızanın hayatını bağışlamasını
isteyecekler. Beyaz donluların Atatürkün karşısına çıkmasına meydan vermeyelim.
1937 yılında resmi tatil günü cumartesi öğleden
sonra. Atatürk pazartesi günü Elazığa gelecek. Bizden istenenler asılacak
asılsın ve Atatürkün karşısına Beyaz Donlular çıktığı zaman iş işten geçmiş
olsun. O dönemde Elazığ Valisi Şükrü Bey, Savcı Hatemi Senihi Bey, Emniyet
Müdürü Sezerli İbrahim Bey, savcı yardımcısı arkadaşıydı.
Şükrü Sökmensüer, Sivillerden, Emniyet Genel
Müdürlüğünün siyasi şubesinden istediklerini al. Atatürkün istasyondan
halkevine kadar korunması da size ait dedi. Başta Macar Mustafa olmak üzere
altı kişi alıp yola çıktım. Trenle Elazığa vardım. Emniyet Müdürü İbrahim Beye
gittim. Savcı için, Kural dışı bir şey yapmaz, mümkün değil dedi.
Savcıya gittim. Durumu kendisine anlattım. Bu
konuda Adalet Bakanlığından da bir şifre aldığını ama mahkemelerin cumartesi
tatil olduğunu, tatilde ise sonuç almanın mümkün olmadığını bana bildirdi. Ve
ekledi:
BEN DE MAHKEMELERİ ETKİLEYEMEM
Oysa biz mahkemenin
kararını Atatürk gelmeden evvel vermesini ve geldiğinde Seyit Rıza meselesinin
kapanmış olmasını istiyorduk. Ben bunu halletmek için Hükümet tarafından buraya
gönderilmiştim.
DEVİR CHP DEVRİ
Savcı yardımcısı
hukuktan sınıf arkadaşım. Bana, Sen valiye söyle bu savcı rapor alsın gitsin,
ben senin istediğini yaparım dedi. Biz mahkemenin tatil günü işlemesini ve
alınacak sonucun infazını istiyorduk. Savcı, rapor aldı. Arkadaşım vekil olarak
savcının yerine geçti. Mahkeme hakimini evinde buldum. Gittiğimde mahkemenin
aldığı kararı yazdırıyordu. Hakimle konuştuk. Kendisi kararı daktiloya
çektirmekle meşguldü. Devir, CHP devri. Herkes çekiniyor.
Hakim bana, Cumartesi mahkeme toplanmaz, ancak
pazartesi günü mahkemeyi toplar, kararı veririz. Salı günü de idam hükümlerini
yerine getiririz dedi.
O zamanlar dördüncü bölgede temyiz hakkı yok.
Abdullah Paşa, sıkıyönetim kumandanı olarak
kararı tasdik edecek. O da, yukarıdaki karar tasdik olunur demiş, basmış boş
kâğıda imzasını. Yukarıya Abdullah Paşanın idamı diye yazsanız kendisi
asılacak. Hakime dedik ki:
Bu dediğiniz gün Atatürk geliyor. Maksat hasıl
olmuyor ki.
Hakim, başkaca bir şey yapılamaz diyerek
kestirdi attı. Ben de kendilerine sordum:
Sizin saat 17.00den sonra davaya devam ettiğiniz
olmuyor mu.?
Ooo, çok oluyor. Gün oluyor, dokuzlara onlara
kadar çalışıyoruz, cevabını verdi.
Eee, sondan beş saat ihlal ediyorsunuz da baştan
beş saat ihlal etseniz, olmuyor mu? Yani pazar akşamı sahurdan sonra mahkemeyi
açarız. Pazartesi günü 24.00ten başlıyor, dedim.
Hakim: Elektrikler kesiliyor, dedi.
Ona da çare bulduk: Otomobil farları ile
hapishaneyi aydınlatırız. Halkevine lüksler koyarız.
Hakim bu defa; samiin (hazır bulunanlar,
şahitler) yok, dedi. Ona da çare bulduk. Samiin de getiririz. Kaç kişi
asılacak? Onu karardan önce söyleyemem, dedi.
Ama ekledi: Savcı 27 kişinin idamını istedi. Biz
ona göre mi hazırlığımızı yapalım.? Bilemem, dedi.

BENİ ASMAYA MI GELDİN.?
Ceza İnfaz Kanunu her
asılanın ayrı bir yerde asılmasını, asılanların birbirini görmemesini
emrediyordu. Bu şartı da yerine getirmeye çalıştık. Her meydana dört sehpa
kurduk. Vali bir de çingene cellat buldu.
Gece 12.00de hapishaneye gittik. Farlarla
çevreyi aydınlattık. Mahkemenin 72 sanığı var. Sanıkları aldık. Mahkemeye
götürdük. Çingene de geldi. Adam başına on lira istedi. Peki dedik. Sanıklar
Türkçe bilmiyor. Mahkeme kararı açıklandı.
Yedi kişi ölüm cezasına çarptırılmış,
sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çeşitli hapis cezaları almıştı.
Kararlar okununca hakim ilamda idam lafını kullanmadığı ve ölüm cezasına
çarptırılmaktan bahsettiği için verilen hükmü iyi anlamadılar. İdam Çino diye
bir vaveyla koptu.
Biz Seyit Rızayı aldık. Otomobilde benimle Polis
Müdürü İbrahimin arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda
durdu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı:
- Asacaksınız, dedi ve bana döndü:
- Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin.?
Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz
yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi.
Son sözünü sorduk.
- Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz,
dedi.
Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki
kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin
önünde durdum. Fındık Hafızın idamı bitti.
Seyit Rızayı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve
etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe
ve boşluğa hitap etti:
AYIPTIR ZULÜMDÜR CİNAYETTİR
- Evladı Kerbelayime, bê
gunayime, Ayıvo zulimo, Cinayeto, (Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır.
Zulümdür. Cinayettir.) dedi.
TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLDU
Benim tüylerim diken
diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi.
Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir
subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akibetine
acımak zor. Ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım.
Asabım çok bozuldu. Emniyet Müdürüne;
- Ben üşüdüm, otele gidiyorum, dedim.
EN GERÇEK BELGE BU
İşte Dersim ve Seyit
Rıza meselesinde Mustafa Kemalin rolünü anlatan en gerçek belge bu. Anlamak
isteyen anlar. Her kampın ideologları ve demagogları ise anlamaz! Çünkü zaten
onların gerçek diye bir derdi yok.

Cemil
CAN, Ankara–Ocak.2016
– av.cemilcan@hotmail.com
http://www.medyagunebakis.com/ - okkesb@turkfreezone.com,
https://www.facebook.com/okkes.bolukbasi,
- okkesb@telmar.net
Cemil
CAN, Ankara–Ocak.2016
– av.cemilcan@hotmail.com,
|