Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
ANNEMİN BÜTÜN DERDİ:
TANRI’ YA YAKIN DURMAK!..
Alt yapısı on yıllar önce hazırlanmıştı… Temelleri de oldukça sağlam atıldı… Çünkü üstüne kurulacak ‘bina’ sırtını doğrudan Tanrı’ ya dayayacaktı… Sonunda tam olarak nerede hazırlandığı bilinmeyen, ‘prefabrik’ bir gecekonduyu getirilip oturttular bizim arsanın üstüne… Sanki insanlar yıllarca o günü bekliyordu… Çok kısa sürede benimseyip sahiplendiler onu… Türk halkı bu gecekonduyu kendine göre buldu; mezar olacağını da bilse, bir daha çıkmayacaktı içinden; bu apaçık görülüyordu… Buna yemin edenler de vardı ulu Tanrı üstüne…
Sosyologlar, psikologlar, toplum mühendisleri ne derseler desinler, ‘vız gelir tırıs gider’di artık !..
İçinde bulunmadan, birlikte yaşamadan kimse tarif edemezdi bu duyguyu!… Bazı şeyler anlatılamaz, yaşanır derler ya o cinsten işte!…
Büyüye inanmam ben; bu durumu anlatmak için başka bir sözcük de bulamıyorum maalesef… “Kelime dağarcığın yetersiz” mi dersiniz, yoksa başka bir şey mi, o da sizin bileceğiniz… ‘Büyü yapıldı bu topluma çözülmüyor!’ diyorum!.. Bakıyor ama görmüyorlar, işitiyor fakat duymuyorlar!.. Etraflarında olup bitenleri büyük çoğunluk algılayamıyor bir türlü !… Kutsal bir değer, bir ‘hikmet’ arıyorlar her yapılanda!.. Buluyorlar da!… Kendini her olup bitenin bir parçası gibi görüyor millet; akıl süzgecinden geçirmeden kolayca kabulleniyorlar her şeyi…
Doğrusunu söylemek gerekirse, toplum tam da dönüştürülecek kıvamda… Ne yazık ki, onu ileriye doğru atlatacak ‘biri’ henüz yok başında… Öyle olunca da insanın aklına kötü şeyler geliyor:Bugünlerde ‘geriye doğru çağ atlanır mı?’ sorusu bir ‘paranoya’ değil!…
Geçenlerde bir dostum: “Yıllarca yer altında kalan irtica, nihayet yüzeye çıktı” dedi bana… Örgütlenmesi sanki kendiliğinden!… İyice semirip güçlendi de… Daha önceki ‘var olma’ kavgasında, korkusundan yer altında yaşıyordu sinsice… Şimdi ortalıkta, her yerde düşmanı olan aydınlıkla savaşıyor… İrtica yer altında bayağı tecrübe de kazandı… Yer altında yeşeren örgütlerin arasında ‘sinsilik ve takiyye’ konusunda en deneyimli olanıdır da denebilir… Bugüne dek, tek becerisi sinsiliği olan bir güruh; intikamını alacağa benziyor rejimden!… Islak tahtadan mıh çeker gibi kırmadan, dökmeden… Usta bir köstebek gibi
İçlerinde en ‘masum’ ve sakin olarak duranlar, korkunç bir güç potansiyeli taşıyor… Başıboş kaldıklarında, sel suları veya kasırga gibi girdikleri her yeri, yerle bir edebilirler… Hem de ‘Allah rızası için’ olur, bu olup bitenler…
Aralarında yıllarca eteğinden tutunarak yürüdüğüm 85 yaşındaki annem de var kuşkusuz!..
Fırsat buldukça havadan sudan şeylerden konuşuyoruz öylesine… Söz siyasete ve siyasette yer tutanlara geldiğinde; aniden ses tonu değişiyor; daha bir kararlı cümleler kurmaya başlıyor… Ne yalan söyleyeyim kaşlarını çatması da çabası, beni her zamankinden daha fazla korkutuyor!... Konuşmasında “bizim taraf” ve “sizinkiler” kavramlarının altını özenle çizerek anlamadığımız (!) başka şeyleri vurguluyor!…
“Sizin taraf kim?” diye sorduğumda, verdiği yanıt insana küçük dilini yutturacak cinsten: “Allah’a ve dine inananlar” diyor Hatice Nine… Buna Allah’a inanır gibi inandırılmış kadıncağız bir kere… Nasıl olduğunu açıklayamaz ama, bu ‘adil’ bölüşümde Allah da hep annemlerin tarafında kalıyor nasılsa!..
Bu dünyadan pek bir beklentisi kalmadı da denebilir; öteki dünyaya bu şekilde bir hazırlık yapıyor… Öyle ya, öteki dünya da, bu dünya gibi yine Allah’ın kontrolünde değil mi?..
Annem “bizimkiler kim?” sorusuna da her zamanki gibi dürüstçe yanıt veriyor… İkimiz arasındaki sohbette hiçbir zaman “takiyye” yapmaya ihtiyaç duymuyor… Çünkü, beni hala ‘poposuna bile takmıyor’!.. Anne-oğul tartışıyoruz yüksek sesle… Annem edepsizce: “Ötekiler Halk Partililer ve senin gibi diğer gavurlar” dır diyor!… Alenen bölücülük yapıyor yine!...
Söz tam da bu noktaya gelmişken, çok önemli bir konuda düşüncesini öğrenmek istiyorum: “Anne!... Ben, en basitinden muhtarlık gibi bir ‘siyasi’ göreve talip olsam; biliyorsun iki de üniversite mezunuyum; 30 yıllık da avukatlık tecrübem var; ayrıca öğretmenim de; yapabilirim bu görevi evelallah layıkıyla; doğrusu yakışırım da kendimi böyle bir göreve… BANA OYUNU VERİR MİSİN?..” diye soruyorum…
”VERMEM, VEREMEM!...” diyor kararlı bir ses tonuyla…
Giderek daha da yükseltiyor sesini: “Sen Allah ve Din tarafında olmadıkça, ben rey verebilir miyim sana, olur mu öyle şey, sonra Cehennemde yanarım!..” diye ekliyor!… Nasıl oluyorsa, her sohbette ‘Allah ve Din’ hep annemlerin tarafında kalıyor… Bunu bir türlü anlayabilmiş değilim!..
Annem, ‘haddini bilmeyenlere’ haddeni bildirmek için, ulu Tanrı tarafından özel yetki ile donatılmış bir görevli gibi kendinden emin, gözümün içine bakarak konuşuyor…
Yemin ederim, böyle zamanlarda şah damarlarının ikisinde de birer ‘stent, üç tane de yüreğinin içinde bulunmasına rağmen, kısmi felçli eli ile bastonunu her an kafama geçirecek gibi hazır bekliyor… Belli ki bunu da bir ibadet sayıyor!.. Babam bile annemi bu kadar kararlı görmedi 60 yıllık evlilikleri boyunca… Haklı olarak fikrini açıkça söyleyip tartışmaya katılmak istemiyor… En azından bu defa bana hak verdiğini, anneme göstermeden başını öne doğru sallayarak belli ediyor…
“Allah’ın ve Din’in karşısında olduğumuzu nerden çıkartın, Allah aşkına Anne?” şeklindeki soruma verdiği yanıtı öğrenince, kafama taş düştüğüne inandım iyice…
Bu nedenle de, sizinle paylaşmak istedim bu özel sohbeti…
Annem dedi ki: “Sizin taraftakiler ve lideriniz, bir kere bile ağzına ‘Allah ve Din’ sözlerini almıyor; hatta bunlardan söz edenleri de azarlıyor!…”
Büyü bu sözlerin içinde, buyurun çıkın işin içinden…
Allah’ı ve Din’i iyice siyasetin içine sokmayanlar eksi puan (!?) alıyor, annemden yine …
Sonra bana dönüp, annelik duygusuyla: ”Zaten bıraktın beni Cehennem’in kapılarında; oğlum bari hükümetle uğraşma!.. Bir türlü dualarımı tutturamıyorum sana!...” diyerek kendi başarısızlığına kahrediyor!…
Erdoğan’a yapılan en sıradan eleştiriye bile dayanamıyor annem… Tansiyonu yükseliyor… ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ şarkısı söylenirken, ona eşlik ediyor… Annem “adamın içi merhamet dolu” diyor… O da başbakanla birlikte ağlayıp ‘aynı mendille’ göz yaşlarını siliyor!..
Peki!.. Siz annelerinizin ne düşündüğünü biliyor musunuz bu konuda?...
Hiç aklınıza gelip de sordunuz mu benim sorduklarımı?…
Ne yanıt aldınız merak ediyorum…
Sormayanlar, deneyip alsınlar boylarının ölçüsünü!…
Bu noktaya kadar gelmiş, bir toplumun karşısına geçip ‘laiklik İlkesi’ nii savunanlar ne kadar başarılı olabilir, varın bunu da siz düşünün…
Annem ‘din ve dince kutsal sayılan değerleri istismar edip sömürenlerin’ başka bir deyişle, ‘din bezirganı’ da denen sahtekarların tuzağına düştü on yıllar önce… Böyle olduğu için de bayağı mutludur şimdi!... ”Tuzağa düşürüldün çok önceden!” dediğimde, fena halde kızıyor, kuduruyor adeta!… AKP’ye oy vermeyi din uğruna savaş; bir ‘gaza’ olarak bellemiş bir kere!.. Nasıl olursa olsun, bu doğrultuda her türlü desteğini, ibadet etmekten farksız sanıyor… Doğal olarak son 7 yıl içinde çok sevap kazandığına da inanıyor!..
Bu durumda AKP, onun için siyasi bir yapılanma değildir artık…
‘Mezhep’ gibi bir değer, Cennet’e gitmek için garantili bir yol, bunu o da gizlemiyor!..
Şimdi biz yine dönelim annemin kendi öz oğluna ‘oy verememesi’ çelişkisine…
9 ay karnında saklayıp, canından can verdiği oğlu için, yine tereddütsüz canını verebilir annem!.. Buna ben de onun kadar yemin edebilirim!… Ama oyunu vermez, veremez biricik oğluna; bu da kesin… ‘Can verme’ hususunda bu kadar emin nasıl konuşabildiğimi merak ediyorsunuz biliyorum… Söyleyeyim de duyun… Kendi doğruları uğrunda ölümden zerre kadar korkmadığına tanığım bu kadının… Daha birkaç hafta önce, böyle bir deneyi yaşadık birlikte… ‘Koca çınarım’ gözünü budaktan sakınmadı yine!…
Şimdi iş gelip dayandı bu ‘büyüyü’ kim, nasıl bozacak sorusunu cevabına!...
Zira, annemin de benim de birer oyumuz var bu demokrasi oyununun içinde!..
Ben bir fırsatını bulup, “azınlıktaki fikirlerin özgürce örgütlenip kendilerini ifade edebildikleri ve bu durumun kurumsal güvencelere bağlanmış olduğu; aynı zamanda da azınlıktaki fikrin iktidara gelmesinin hiçbir şekilde engellenmediği en adil rejimdir demokrasi” diyorum… Daha sözümü bitirmeden araya giriyor annem ve “azınlığın da çoğunluk iradesine uyması şarttır” diyor…
Belli ki demokrasinin ikincil temel kuralına çok daha fazla önem veriyor… İktidarın icraatlarını eleştirmemi çoğunluk fikrine karşı gelmek olarak kabul edip, demokrasiye olan inancımın samimi olmadığını söylemesini de bu inancına dayandırıyor... Hatta tutumumu değiştirmez ve hükümeti eleştirmeye devam edersem, beni ‘bozgunculuk’ yapmakla suçlayabileceğini söylüyor… Laf aramızda, bir defasında ‘bozgunculuk’ konusunda babama benzediğimi de kaçırdı ağzından annem…
Kim ne derse desin, AKP bir ‘mezhep’ ya da kör bir inanç gibi giderek, daha fazla yer kaplıyor siyaset ‘arenasında’… Bir tür ‘kurtuluş yolu’ gibi de görünüyor!… Bu dünyaya dair beklentisi kalmayanlar, öteki dünyaya hazırlıklarını orada yapıyorlar!.. ‘Tanrı’ya şirk koşma’ da denilen bu ‘dinsel’ faaliyetler yarışında, çoğu kişi gibi annem de birincilik ödülünü almaya çalışıyor!..
Bütün yaşamını, dini öğrenmeye ve öğretmeye adayan bilim adamlarını ‘cahil ve dinsiz’(!) bulabiliyor annem!… Örneğin daha geçenlerde, oldukça bilgi ve birikim gerektiren ‘akademik ve teknik’ bir konuda araya girdi yine… Adam yerine koyup, konuşmaya başladı televizyonla… Oturduğu yerden profesörlerin TV’deki tartışmalarına karıştı… İmam-ı Azam’ ın akılcılığının Kuran’a uygunluğunu anlatırken, eksikler buldu Yaşar Nuri Hoca’ya… Demediğini de bırakmadı!.. Söz meclisten dışarı küfür bile etti, sessizce!... Az kalsın ekranı yerle bir ediyordu bastonu ile o gece…
Ben de Yaşar Hoca’yı savunmaya çalıştım kendimce… Ama nafile… Çoğunluğun ezici gücünü arkasında hisseden annem, daha bir ‘saldırganlaştı’… Annem ‘dışlanmışlık’ korkusunu çoktandır aştı… İki sene daha yaşayabilse, bir dahaki seçimde yine çalar saatini 06’ya kurup, karda kışta, diz boyu çamurda yollara düşecek!… Herkesten önce oyunu yine verecek AKP’ ye… Türk halkına ve Müslüman dünyasına son ‘hizmetini’ (!) bu şekilde yapma kararında…
Benim için düşündüklerini de söyledi açıkça… ‘Doğru yola’ gelmem için ömrünün kalanında sürekli dua edecek; emekli aylıklarından biriktirdikleri ile beni de ilk fırsatta hacca götürecek!.. Bu acelesinden ötürü kura işine de bayağı bir bozuluyor, ama AKP’ye kötü söz söylemeye dili varmıyor!...
Annem AKP’yi iktidara getirmeden, ibadet bohçasını bağlamayacağına yemin etti; aksi halde kapamayacak gözlerini sonsuzluğa!…
En sade şekliyle ve içtenlikle anlattığım şekilde sohbetimiz…
Durum ‘böyle iken böyle’ işte…
Onlarca yıllık süre içinde hazırlanıp, Atlantik ötesinde biçilmiş olan don yine ‘cuk’ diye oturdu, mutaassıp Türk halkının kalçaları üstüne… Şimdi bu planı yapanlar vazgeçse de ‘annemler’ vazgeçemez!…
Bir kere benim annem, kendi evi gibi sahiplendi orayı asla razı gelmez… ‘Annemler’ ölmedikçe (!) de kimse bir taş oynatamaz yerinden!… Çünkü onlar her gün ellerinde bastonlar ile nöbette…
Bu nedenle benden bir yardım beklemeyin, gördüğünüz gibi can güvenliğim bile tehlikede!..
Kusura bakmayın ama, böyle bir konuda anneme de karşı gelemem!...
Durup dururken, 85 yaşındaki annemi elin adamlarına ‘sövdürtemem’!...
Cemil CAN
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP