Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
ÖÇ ALAN’LAR & ÖCALAN’LAR Organize İşler - 3 Öleceksek Adam Gibi Ölelim.! (RTE) Değil. Yaşayacaksak İnsan Gibi Yaşayalım.! MAALESEF GÖRMEDİK Haber ajanslarına geçen “Bela arıyor..! İçeride ve dışarıda belasını arayan bir Başbakan gördünüz mü.? Böyle bir şey olabilir mi.?” Diye hayretler içinde soran sayın Kılıçdaroğlu; Maalesef biz de görmedik. Bela arayanın karşısında sesini çıkaramayan, sesini çıkardığında boş konuşan ya da gaf yapan, pot kıran, çam deviren, elini havada boşa sallayıp, hükümetin başına hikayeden salvo yapan bir muhalefeti; Maalesef dünyadaki hiçbir halk da görmedi. ÇÖLDEKİ BEDEVİ SEVİYESİZLİĞİ Ve yine biz ve dünyadaki diğer halklar da; Tartışma seviyesizliğinin “çöldeki bedevi” ye “iyi beceren bir ayı” önermesine kadar indirildiğini görmedi. Ayrıca da bu söylediklerinizin olması için çöl’de, bedevi’ye, ayı önermenize gerek yok. USA ayısı aramızda, içimizdedir. Bu sizi, bizi, TC’yi öyle bir tutmuş ki kımıldamanız mümkün değil. USA ayısının kazığı alttan, yukarı boğazınıza kadar gelmiş, sakın ağzınızı açmayın ucu görünüyor. Bu ayı’nın Irak’ta Saddam’a ve halkına neler yaptığının ispatı olan fotoğrafları internette görebilirsiniz. Ayrıca USA ayısı Türk ortaklarıyla Libya’da Kaddafi’ye ve şimdi de Suriye’de Müslümanlara karşı F tipi ılımlı Müslümanları kullanarak neler yapmakta olduğu ortadadır. Ayrıca o kadar uzağa gitmenize de gerek yok. Bunu size de kuzey Irak’ta TC askerlerinin başına çuval geçirerek gösterdi bu ayı. Bütün bunların olabilmesini sağlayan da Büyük Ortaklar Projesi sahiplerinin Yerli, Stratejik ortakları olanlar, yani Öç alan’lar İle Öcalan’lar..dır. ÖÇ ALAN’LAR VE ÖCALAN’LARDAN KURTULMALIYIZ Vergi Veren, Oy Veren, Şehit veren, Asker Gönderenlerin çok önemli bir görevi daha var. O da; Öç alan’lar İle Öcalan’lardan kurtulmaktır. Durumdan vazife çıkarmak zamanı geldi geçiyor. Farkındalıklarımız karıştı, tüm bilinen ezberler gibi her şey bozuldu. Doğrular ve yanlışlar o kadar birbirine girdi ve karıştı ki bütün algılarımız köreldi, silindi. Algı Yanılsaması Denizinde Boğuluyoruz. İşçi, köylü, genç, öğrenci, gariban; Kuran, dua, tespih, türban ile oyalanırken ellerimizden alınan, yakılan, yıkılan, yok edilen Cumhuriyet dönemi kazanımlarımız olan kurum, kuruluş, fabrika, tesislerin yanında yabancılara satılan yaşamsal değerleri çok yüksek banka, liman, yer altı ve yerüstü kaynakları resmen peşkeş çekildi. Tüm bu işlerin müsebbipleri yani sorumluları bu organize işleri yapanlar kimler, bilmek ister misiniz.? Öç alan’lar; Müşrikler, Misyonerler, Tapınak Şövalyeleri, Ilımlılar, Diyalog’cular, Megaloidea’cılar, Devlet Karşıtı Aşiretler, Yalancı Yarım Aydınlar, Babası Askerden Kaçanlar, Dedesi Teğmen Kesenler, Hilafetçiler, Dinci İsyancılar, Cahil Yobazlar, Öcalan’lar.. CİA, KGB, MOSSAD, M15, AMAN, M16, MEIC, KYP, PKK, KCK, PEJAK, SDECE, SAVAMA, Kandırılarak dağa kaldırılıp zorla isyancı asker olanlar, Yabancı İstihbarat servislerinin tuzağına düşüp çıkamayanlar, Devlete karşı suç işlemiş olup devlet güçlerinden korkanlar, Mafyacılar, Bir hiç oldukları halde kendisini bir şey zannedenler, Ayrıca; Şu devam eden davalar, davalara verilen isimler, dava edilip içeri atılanlar, Atılmakla kalmayıp ölümlerine sebep olunanlar, dava edilemeyip gizli tanık kullanılarak olmayan suçlarla toplama kamp zulümhanelerinde tutulanlar hakkında konuşalım. E R G E N E K O N Ergenekon ne demektir, neden Ergenekon, Ergenekon sözcüğü bu iş için çok özel, çok amaçlı ve çok bilinçli seçilmiştir. Nedeni de bunu seçenlerin ve uygulayıcılarının emellerini gerçekleştirmek amacıyla, mağdur ve mahkûmların yakınlarına psikolojik, pedagojik baskı ile moral çöküntü Yaratmak, uzun vadede pasifleştirilmiş, hak ve özgürlüklerini savunamayan ulus bilincini yitirmiş yığınlar haline getirmektir. Ergenekon sözcüğünün birincil hedefi; Kökeni Orta Asya Ergenekon Türklerine dayanan ve Atatürk ile Türkiye Cumhuriyeti Ulusu olarak vücut bulan Türk’lerdir. Neden Türk’lerdir.? Bu sorunun yanıtını ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz sözlerinde ve Nutuk’larında bulacaksınız. Okuyanlar bir daha okusunlar, okuyacak olanlar acele etsinler, okumayanlar karşı bile olsalar önyargısız olarak mutlaka bir kez bile okusunlar ve üzerinde düşünsünler. Bu adam ne diyor, ne demek istiyor.? Diye…
Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Kasım.2012 http://www.medyagunebakis.com/ okkesb61@gmail.com, TDFAJANS – Toplum Dinamikleri Fikir Ajansı Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda; Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.! Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa; Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur. THÖ -Titrek Hamsi Örgütü-
SONER YALÇIN yazmış... Okuyan öğrenmiştir de, okumayana kısaltarak anlatalım... Denizgillerin, idam kararı onaylanmış... 5 Mayıs'ta idam edilecekler... Bu idamların önlenmesi için bazı aydınlar ve yazarçizerler imza topluyor, CHP başkanı İsmet İnönü'ye, meclis başkanına bu imzaları sunuyorlar... Bu "idamların engellenmesi imzalarına öncülük eden aydınlar" Altan Öymen, Onat Kutlar, Erdal Öz, Zülfü Livaneli vb. gibi aydınlar... Tam da o gün Ankara-İstanbul seferi yapan bir uçak SOFYA'ya kaçırılıyor. Uçak Sofya havaalanına iniyor.. Kaçıran korsanların dileği DENİZGİLLER İDAM EDİLMESİN... Neyse, kimse ölmeden eylem bitiyor... Kaçıranlar tutuklanıyor... Derken Türkiye'de bir resim öğretmeni içeri alınıyor... Karadenizli bir öğretmen... Sorgulanıyor... İşkence görecek... Sorgulayanlar hangi ÖRGÜTTENSİN diye soruyor... O da işkence görmesin diye THÖ diyor... Sorgulayanlar açılımı nedir bunun diyorlar. O da "TİTREK HAMSİ ÖRGÜTÜ" diyor... Peki diyor, sorgulayanlar, bu örgüte kimler üye.? Öğretmen tutuklu o sırada aklında olan aydınların adını sıralıyor: Altan Öymen, Onat Kutlar, Erdal Öz, Zülfü Livaneli, Uğur Mumcu... vb Bu aydınlar, SOFYA UÇAK KAÇIRMA davasından tutuklanıyorlar... Uzun süre içeride yattıktan sonra davalarında aklanıyorlar ama serbest bırakılmıyorlar... Bunun neden olduğunu sorduklarında aldıkları yanıt ilginç : "Şu uçak kaçırma davası kamuoyunda biraz unutulsun, sonra serbest kalacaksınız." Bugünkü Hürriyet'te (25. 01. 2009) SONER YALÇIN yazmış... Okuyan öğrenmiştir de, okumayana ben kısaltarak anlatayım... Gün: 3 Mayıs 1972... ERGENEKON'U TEZGÂHLAYAN CIA AJANI KİM
Çifte “Gazi” Avukat Serdar Öztürk’ün Silivri’de yazdığı “AKP ve Gülen’i Kurtarma Planı” isimli kitabını mutlaka okuyun. Togan Yayıncılık'tan çıkan bu kitaptaki iddiaların tek dirhemi bile adamı kudurtmaya yeter. ”ETÖ” operasyonlarında bizzat yaşadıklarını anlatıyor ki Kurtlar Vadisi'ne, CIA filmlerine nal toplatır. Avukat Öztürk’e: "Neden 'çifte gazi'.?" dedim. Bilmeyenler için söyleyeyim: o bir askerdi; bir operasyonda ağır yaralandı, malulen emekli oldu. Sonrasında hukuk okudu, avukatlığa başladı. Devresi olan ve kendisi gibi avukatlık yapan Levent Göktaş’ın ETÖ'den tutuklanması üzerine onun müvekkilliğini üstlendi. Ancak 5 ay sonra kendisi de “ETÖ” den tutuklandı. İkinci “gazi”liğe de böylece hak kazandı.! Gelelim ülkemizin 'gazi'liğine… Avukat Serdar Öztürk’ün iddiasına göre Türkiye’nin başına çuval geçiren ETÖ operasyonlarını hazırlayıp yöneten kişi, CIA'nın 2000'li yıllardaki Türkiye İstasyon şefi John Kunstadter. Öztürk, Kunstadter’in o dönemde eşcinsel haham Tuncay Güney eliyle bu planı devreye sokmaya çalıştığını; ancak ne Emniyet ne MİT ne de Genelkurmay’ın o plan ve iddiaları ciddiye almadığını; AKP iktidarından sonra hayata geçirildiğini öne sürüyor. Öztürk, bu planın hedefinde TSK can derdine düşürülürken Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulması; ardından Türkiye’nin bölünmesi olduğunu söylüyor. John Kunstadter isminin üzerinde durmak istiyorum. 100 Yılın Hesabı - Türk’ü Tasfiye Projesi adlı kitabımda benim de dikkat çektiğim biri zira. FP’nin “Yenilikçiler-Gelenekçiler” diye bölünmeye başladığı günler; yani 2000-2001 yılları. Abdullah Gül yenilikçilerin önderidir. O da Recep Tayyip Erdoğan da her gün yeni bir yabancı heyetle görüşür hale gelmişlerdir. Partili arkadaşları milletvekili Mehmet Bekaroğlu, ne yapmak istedikleri konusunda özellikle Gül’ü çok sıkıştırmaktadır. Açıklamalarından tatmin olmaz; öyle ki bir toplantıda isim vermeden şu suçlamalarda bulunur: ”Şimdi siz de ABD yollarına düştünüz… Yani bu millet, sizi bunun için mi prens yaptı.? Siz fakir sofralarında kazandığınız onuru maalesef zengin sofralarında bıraktınız… Bunlar İttihat ve Terakki’nin prensleri gibi davranıyorlar… Onlar da İngiliz sefaretine gidip Osmanlı’yı jurnallemiyorlar mıydı.? Bu arkadaşlarımız yaptıklarının ne anlama geldiğini biliyorlar mı.?” Tesadüf bu ya; ABD Büyükelçiliği’nden iki görevli, bir ABD araştırma kuruluşu uzmanı ile birlikte Bekaroğlu’nu Meclis'teki odasında ziyaret eder. Erdoğan’ı sorarlar: “Gerçekten değişti mi, ne kadar değişebilir.?”vs. Bekaroğlu şaka ile karışık: “Ne o, Erdoğan’la iş tutmayı mı planlıyorsunuz.? Mutemet adamlarınıza ne oldu.?” diye sorar. Diplomatik cevaplar verilir. Asıl dertleri, Bekaroğlu’nun o günlerde düzenlediği bir basın toplantısında söylediklerinin ne anlama geldiğini öğrenmektir. O ziyaretçilerden biri şöyle der: “Sözleriniz askerin, Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesini engellemek için ekonomik sıkıntıları, APO’nun idamdan kurtarılması, Kıbrıs’ın elden gitme tehlikesi gibi konuları bahane ederek darbe yapıp yapmayacağı anlamına mı geliyor Askeri bir darbe mi bekliyorsunuz.?” Bu soruları soran kimdir biliyor musunuz? İşte o “Siyasi İşler Müsteşarı” sıfatlı John Kuntadter’dır.! Sene 2000… “Darbe” yi soruyor… 2007’den beri “ETÖ” cüler niye toplanıyor “darbe” iddiasıyla!... Mehmet Bekaroğlu’nun CIA‘cıya verdiği karşılığı da yazmam lazım. Şunları söyler: “Türkiye’de asker tek başına darbe yapamaz. Sizin ne diyeceğinizi merak eder, sizi arkasına almaya çalışır. Sorunuza cevap verebilmem için sizin ne düşündüğünüzü bilmem gerekir. ABD böyle bir darbeyi destekler mi.?” CIA’cı yeniden diplomatik dile bürünür. ABD’nin hiçbir zaman askeri darbeleri desteklemediğini iddia eder; ama hemen peşinden ağzından şu sözcükler çıkar: “Kemalizm, Türk halkının da dünyanın da önünde engeldir; artık güçlenmesine izin verilmemeli.” Sene 2000. Bugün yerden yere vurulan ne: Kemalizm.! Bu kadar tesadüf olur mu birader.? Bu günlerde bir tesadüf daha yaşandı: İngiltere eski Başbakanı Tony Blair İstanbul’a geldi. Bilgi Üniversitesi’nde bir konferans verdi. Türkiye’yi öptü, sevdi, uçurdu. 21. Yüzyılın Yıldızı olduğumuzu anlattı. Bill Clinton da ABD Başkanı sıfatıyla TBMM’de konuştuğunda: “20. Yüzyıl'ı Osmanlı İmparatorluğu’nun belirlediğini, 21. Yüzyıl'ı da Türkiye’nin belirleyeceğini” anlatmıştı. Ne benzerlik.! Blair ve Clinton isimlerine atıf yapmamın sebebi şu: Abdullah Gül yenilikçilerin liderliğine soyunduğu günlerde “Tayyip Erdoğan’ın emanetçisi” olduğu iddialarına şiddetle karşılık verirken kendisine örnek aldığı liderleri açıklamıştı. Onlar Clinton ve Blair’di. "Clinton’un halkla sıcak ilişki kurmasını beğeniyor ve onun gibi olmaya çalıştığını” söylüyor, Blair’in ise “reel politikasını” beğendiğini, bu yanını örnek aldığını vurguluyordu. İşte bu Blair konferans için geldiği Türkiye’de bir kişiyi ziyaret etti: Cumhurbaşkanı Gül’ü. TV’de gördüm karşılaşmaları, kucaklaşmaları öyle sıcaktı ki.! Acaba Başbakan Erdoğan’la da bir araya gelir mi diye takip ettim, gözüme çarpmadı. Oysa “eski” de olsa, “Başbakan” hasebiyle öncelikli muadili Erdoğan idi. Hele de Kıbrıs, AB konusunda yağıp gürlerken asıl ziyaret etmesi gereken Erdoğan değil miydi? Alın size bir tuhaflık daha.! Bu tuhaflık da beni 17 Aralık 2004 AB zirvesine götürdü. Türkiye’nin hiçbir zaman tam üye yapılmayıp AB’ye “demirleneceği” kararlar alınıyor, beraberinde ağır şartlar dayatılıyor, üstüne “değişen dünya şartlarında, ülkelerin kırmızıçizgilerinin olamayacağı” söyleniyordu. Başbakan Erdoğan “demirleme” ifadesine öfkelenip: “Böyle şey olur mu.? Türkiye, Türkiye olmaz. Bunu istemeye ne hakkınız var.?” restini çekerken Gül, o maddeyi kendisinin koydurduğunu açıklıyordu. Görüşmeler kesilir, Erdoğan “Buraya kadarmış.” deyip uçağının hazırlanması talimatını verir. Kendisini üç AB lideri, şu sözlerle durdurur: “Bir dakika hiçbir yere gitmiyorsunuz, AB’nin bu tarihi projesinin yok olmasına izin vermeyeceğiz…" O üç liderden biri de Tony Blair’dir. Bu kadar şey yaşa, paylaş, İstanbul’a kadar geldiğin halde Erdoğan’ı ziyaret etme… Ya da artık Erdoğan AB toplantısına davet edilmesin… Olacak iş mi.? Erdoğan bunlara kızmasın, “emperyalist” demesin de ne yapsın.? “AB projesi” yürüyor, yürüyecek o başka.! Niye; “gelmeye gerek yok”.! Yalnız Erdoğan’ın unuttuğu ya da bilmediği bir şey var: hani Kıbrıs konusunda: “Bu sorun artık AB için bir namus meselesidir.” dedi ya, Emperyalistin “namusu” olmaz.! Silivri’den kucak dolusu sevgiler, Müyesser Yıldız - Odatv.com MOSSAD, BARZANİ, PKK.!Yukarıdaki fotoğrafa dikkatle bakın! Ortada Molla Mustafa Barzani, sağda oğlu İdris Barzani ve en solda da MOSSAD ajanı Sagi Chori… AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın süren kara harekâtına ilişkin görüşlerine başvurduğu ve desteğini istediği Mesut Barzani’nin tamamen MOSSAD’ın kontrolünde adımlar attığı ortaya çıktı. İşte JÖNTÜRK farkıyla detaylar: Son yaşanan Hakkâri baskını ile tarihinin en kanlı 3. saldırısını gerçekleştiren PKK’nın bu gücü nereden aldığı soruları yüksek sesle tartışılmaya başlandı. Kimileri Suriye’yi, kimileri İran’ı, kimileri Rusya’yı, kimileri ABD’yi kimileri ise Avrupalı devletleri bu işten sorumlu tutuyor. Bu saldırının perde arkasını araştırdığımızda ise ortaya MOSSAD, Kuzey Irak yönetimi ve dolayısıyla terör örgütü PKK’yı içine alan bir sarmal çıkıyor. Bu sarmalın nasıl oluştuğu konusunda en sıcak bilgileri ise bir MOSSAD ajanı olan Sagi Chori (Yukarıdaki resimde soldaki şahıs. Sonra İsrail ordusunda komutanlığa yükseldi) veriyor. Bakın Chori, nelerden bahsediyor: “İsrail, Kuzey Irak’taki Kürtlere ilk desteği 1966 yılında vermeye başladı. O dönem MOSSAD adına çalışıyordum. Beni Kürt komutanlara eğiti vermem için Kürdistan’a gönderdiler Bölgeye yalnız gittim. Orada Barzani’nin ofisinde Haji Omaran, Daived Cron ve ismini hatırlamadığım bir MOSSAD ajanı ile buluştum. Burada Molla Mustafa, İdris ve Mesut Barzani’nin konuğu olarak kaldım. Kürtçe ve Arapça bilmediğim için bir tercüman vasıtasıyla konuştuk. Bu ziyaretin ardından Tahran’a geçtim. Burada da Kürt komutanlara eğitim verdim. Sonra Şah istemedi ve söz konusu komutanları İsrail’e götürüp orada eğittik. Verdiğimiz eğitim, “az kişiyle büyük güçlere karşı savaş” eğitimiydi. Daha sonra tekrar Irak’a geçtim. Kürt askerlerle birlikte verdiğimiz eğitim çerçevesinde Irak’ta savaşmaya başladık. Barzani ile her gün görüşüyorduk. Verdiğim teknikler sayesinde büyük ordulara karşı az kişiyle nasıl başarılı olabileceklerini öğrendiler. 1966 yılının sonunda ise İsrail’e geri döndüm. Döndükten sonra Barzani’nin el yazısı ile bana mektup gönderdiğini görünce çok sevindim.” Chori’nin üç yıl öncesine kadar PKK’yı terör örgütü saymayan ve Türkiye’nin bağımsız Kürt devleti fikrine alışması gerektiğin söyleyen Barzani’ye verdiği ‘az kişiyle büyük ordulara karşı savaş’ eğitimi, PKK’nın kullandığı saldırı tekniğine benzerliği ile dikkat çekiyor. Şimdi, Kuzey Irak’taki kara harekâtıyla ilgili bilgiler Barzani aracılığıyla MOSSAD’a gitmiş midir gitmemiş midir? Eğer gittiyse, kara harekâtının hedeflediği bölgelerde PKK’lı terörist kalmış mıdır, kalmamış mıdır? Bu sorular çok bilinmeyenli denklemler eşliğinde yanıt bekliyor. Bu yazı da, bizden Erdoğan’a Mesut Barzani ile yapacağı yüz yüze görüşme öncesinde bir bilgi niteliği taşıyor. Bizden aktarması… NOT: En üstteki fotoğrafta sağda oturanın Mesud Barzani olduğunu yazmıştık. Dikkatli bir okurumuz uyarınca hata yaptığımızı anladık. Fotoğraftaki İdris Barzani’dir. Düzeltir, özür dileriz… Yazar: Şeytanın Avukatı Tarih: 21 Ekim 2011. İran Fetullah okulunu bastı 83 CIA Ajanı yakaladı İran'da Fethullah Gülen'e ait olduğu iddia edilen okula gece 00.30’da baskın yapıldı. 83 CIA ajanı yakalandı Rusya'dan gelen bir istihbaratı değerlendiren İran Devrim muhafızları, İran'ın Kumkenti Şehrinde bulunan ve Fethullah Gülen'e ait olduğu belirtilen okula gece 00.30’da baskın düzenledi. Prizrenpost, sitesinin haberine göre, baskında 83 CIA ajanı yakalandı. CİA Ajanı olarak tespit edilen kişiler Devrim Muhafızları'nın kampına götürüldüler. İddiaya göre söz konusu okul, Fethullah Gülen Cemaati tarafından İran'da faaliyet gösteren tek okul olarak biliniyor. Kaynak: http://www.ivedihaber.com/haber/10863-dunya-iran-gulenin-okulunu-basti-83-cia-ajani-yakaladi.html Kiymet Nadir Bindebir tarafından yazıldı. Perşembe, 21 Haziran 2012 16.37 Ökkeş Bölükbaşı, İstanbul – Kasım.2012 http://www.medyagunebakis.com/ okkesb61@gmail.com, TDFAJANS – Toplum Dinamikleri Fikir Ajansı Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda; Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.! Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa; Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur. Dünyada Her Millet İcraatına Tahammül Ettiği Hükümetin Mesuliyetine Ortak Sayılır…! Mustafa Kemal ATATÜRK TEK YOL DEVRİM.! YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.! Yaşasın Halkların Kardeşliği.! KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.! ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.! Hazırlanmakta olan AKP Anayasası Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır, KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.! BOP PROJESİNDE TÜRKİYENİN ROLÜ
Emperyalistler Tarafından, Müslüman’ın Müslüman’aKırdırıldığı Ve Bunun Taşeronluğunun Da KendineMüslüman’ım Diyen Kendi Liderleri AracılığıylaYapıldığının Ve Emperyalistlerinin Esas Amacının DaOrtadoğu’da Siyonistlere Hizmet Eden Sözde Kürdistan,Gerçekte Büyük İsrail'i Kurmak Olduğunun TümMüslümanlar Tarafından Bütünüyle AnlaşılmasıDileğimle…Ayşe Eren
EĞER BİR ÜLKEDE “Hukuk Üstün Değilse, Adalet Yok Hükmündedir...” "Türk Yargısında Kronik İşlev Bozukluğu Var" Bağımsız Bir Millet Olan Papua Yeni Gine, Parlamenter Demokrasi Sistemini Kabul Etmiş Ülkelerdendir. "Adil Yargılamayı Etkileme Suçunun Oluşabilmesi İçin, Öncelikle Adil Yargılamanın Olması Gerekir." Türkiye, ‘Hukuk Devleti İlkesizlikleriyle Malul’ Ülkeler Kategorisini Oluşturan ‘Hibrit Rejimler’ Arasında 88. Sıradadır. SU HAYATTIR… SU BİR HAKTIR… SU, KAYNAK DEĞİL, DOĞAL VARLIKTIR. SU YASASI ÇIKARILMALIDIR.! TEMA Vakfı Eko Siyaset Bildirgesi: “Salt ekonomi odaklı projeler dönemi bitmeli, Ekolojik Siyaset dönemi başlamalıdır.!” GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ İÇİN TEMA VAKFINDAN PARTİLERE..! “Yaşamın sürdürülebilmesinin” ve “sürdürülebilir gelişmenin” ön koşulu “çevrenin, toprağın, suyun, ormanın, biyoçeşitliliğin” korunarak yönetilmesidir. ÜLKEMİZ, TOPRAKLARIMIZ… GÖZ GÖRE GÖRE ÇÖL OLMASIN.! YEŞİL OLMASI İÇİN DESTEK OLUN.. |
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP