EİN VOLK EİN REİCH EİN FÜHRER

AKP Rejiminin Başını Çeken Erdoğan, Musolini Gibi Makyavelist Uygulamalarla, Askeri Rejimleri Aratmayan Yeni Bir Polis Devletine Doğru Hızla İlerliyor.

Paylas:
  • Facebook'da Paylaş
  • Twitter'da Paylaş

EİN VOLK EİN REİCH EİN FÜHRER
AKP Rejiminin Başını Çeken Erdoğan, Musolini Gibi Makyavelist Uygulamalarla, Askeri Rejimleri Aratmayan Yeni Bir Polis Devletine Doğru Hızla İlerliyor.

Esasen Türkiye 1970 lerden itibaren bir polis ve asker devleti olarak şekillenme sürecine sokuldu. Toplam polis sayısı sürekli artarak 350 000' ni geçti. Politik islamcılar, onlarca tarikat ve cemaat eşliğinde askeri darbelerin de kendilerine sağladıkları olanaklardan faydalanarak devletleşmelerini tamamladılar. TSK, köy koruyucuları ve paramiliter güçler bir bütün olarak AB üyeleri devletlerin toplamından daha fazla bir kitlesel güçle ülkeyi kıskaç altına almış durumdadırlar. Türkiye'de, tek adamın kontrolüne girip ifade özgürlüğünün adım adım kısıldığı, belli bir kimlikçi siyasi çevreye özgü islamcı sembollerin halka dayatılmaya başlandığı Türkiye'de iyice otoriterleşen ve önemli ölçüde bozulan şekilsel "Parlamenter Politika Dünyası", kendisiyle meşgul olmaktan, gençlerin yeni dünyasını göremedi -ta ki tek belirleyici Tayyip Erdoğan'ın, eski tavrını terkedip yaşam tarzlarına müdahale etmeye başlayıncaya, tek tip "Müslüman Muhafazakar" bir insan modeli yaratmaya hız kazandırıncaya kadar. Anadolu'daki de facto alkol yasağını ve islami kimlikçi sembolleri metropollere de dayatmayı deneyen, kendi islami kimlikçi biatkar insan modeline uymayan herkesi kabaca aşağılayan Erdoğan, bilmeden, bu yeni dünyanın sınırlarını ihlal etti ve hiç tanımadığı, son derece özgün büyük bir gücün saldırısıyla karşılaştı.
Erdoğan, devrin imaj devri olduğunu, insanların itibarsızlaştırılarak ölmüşten beter edilebileceğini iyi bilen biri olarak, karşısındaki orantısız yeni güç karşısında paniğe kapılmış görünüyor. Gençlerin, çeşitli konularda itilip kakılmış farklı halk kitleleri tarafından desteklenmesi ise tam bir devrimin yaşanmasını sağladı. Aynı desteği ne 68'liler ne de 78'liler alabilmişti. Direnişin ilk haftasında, tüm Türkiye'de her gece on milyon kadar insanın sokağa inip Erdoğan'ı protesto etmesi, Türk tarihinde benzersiz bir olaydır. Gençler, bu kadar güçlü olduklarını bilmiyorlardı birkaç gün içinde öğrendiler. Bunu onlara öğretenlerin başında da kadınlar var. "Kızlar en ön saflarda, yanımızda olmasalardı, bu kadar cesur olmazdık" diyen aktivistleri unutmamak gerek. Gezi Parkı'nda hemen dikkat çekiyorlar. Direnişçilerin yarısı, hatta yarıdan fazlası kızlardan oluşuyor. Bu da, kadın cinayetlerinin rekor düzeye çıktığı bir ülkede, tavizsiz özgürlük isteğinin en somut ve anlamlı ifadelerinden biridir. Göstericilerin dağılmaması, her gaz saldırısından sonra sokağa geri dönmeleri AKP iktidarının diktasının benzersiz tarihî bir olayla karşı karşıya bıraktı: Burada eskiden, yaşam tarzını tehdit altında görmeyen ve kendi dünyasında yaşayan kitleler, şimdi yaşam tarzını tehdit altında görüyor.

 

Ve kendini güvence altına almak için politika sirkine doğrudan müdahale ediyor  ve devrin kötü sembolü haline gelmiş olan Tayyip Erdoğan'ı devirmek istiyor. 

Neşeli, esprili, birbirine saygılı. Doğayı sevip savunan yaşadığı alanlara ve şehrine sahip çıkan tavizsiz demokrat.

Kimsenin yaşam biçimine karışmayan, kendi hayat biçimine karışılmasına da kesinlikle izin vermeyen.

Kim olursa olsun herkesle aynı göz hizasında konuşan, zengin-fakir ayırmayan, kendi içinde elitizme ve imtiyazlara izin vermeyen, parayla ölçmeyen, bu yüzden satın alınamayan, çoğunluğu 16 ile 25 yaşları arasında, nazik, zeki, yardımlaşmayı seven, mücadeleci gençler bunlar. Verdikleri mücadele, aslında kendi bireysel özgürlüklerinin kısıtlanmaya başlaması nedeniyle başlamış olsa da, buradan yola çıkarak bütün ülke için özgürlük ve demokrasinin garanti altına alınması mücadelesine dönüşmüş durumda.

Bunun karşısında Osmanlı İmparatorluğu'nun suç ve günahlarının bu mirasçısı olan İslami gericilerimizin hırslarının, gerçekte sahip oldukları olanak ve kapasitenin çok daha ötesinde olduğu belli. Erdoğan'ın ırkçı söylemleri Musolini ve Hitler'den  farksız:''Erdoğan, “Biz Afyonkarahisar’dan çıkarken tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet dedik.

Bunlar bizim kırmızıçizgilerimizdir. Biz Türkiye’nin dört bir yanında bunu söylüyoruz” dedi....

Güçlü millet istiyorsak bunun olması lazım. 

Bizim genç ve dinamik nüfusa ihtiyacımız var. O da buradan geçiyor. '' '..tek ırk, tek devlet, tek lider anlamına gelen Almanca nazi klİbını kopyalan Erdoğan bunu 80 yıl sonra devam ettiriyor!

Sadece Kemalist'lerin dikenli telleri arkasında değil,  Führer Erdoğan'ın, "tek vatan", "tek dil", "tek ırk, tek din" sloganları şimdi her yerde çınlamayabaşladı.

Türlü türlü komplolar, faili meçhul cinayetler, kışkırtmalar, başta muhalifler olmak üzere giderek tüm toplumu kuşatan izleme-gözetleme gibi gelişmeler, gerçekte bunayan sistemin kendini ayakta tutabilmek için giderek korkunç bir Büyük Birader’e dönüşmesinin kaçınılmazlığını göstermektedir. 

'Tek Bayrak.? Türk bayrağı. Tek Devlet.?

Türk devleti. Tek Millet.? Türk Milleti.Tek Dil.? Türkçe' sloganları ile diktatörlüğünü pekiştirmeye çalışan AKP Türkiye'yi kan gölüne çevirmekte kararlı görünüyor...

R.T. Erdoğan Türkiye’yi Hapishaneye Çevirmiştir

Türkiye’de her dönem muhalif kesimler tutuklanmakta, işkenceden geçirilmekte ve cezaevlerine operasyonlar düzenlenerek tutuklular katledilmektedir. Bu iktidar döneminde de bu politika aynı şekilde devam etmektedir. Yine on binlerce insanın, sendikacının,  avukatın, gazetecinin, seçilmiş siyasetçinin zindanlara tıkıldığı bir süreçten geçmektedir.

Arada sırada çete dalaşmaları olsa da temel yasalar ve sistemin ana güçleri aynen kaldı: şimdi Siyasal İslamcılar aynı anayasayı kullanarak, aynı işkenceci polis ve askeri kullanarak zulme devam ediyorlar... Özel yaşamlar, telefon konuşmaları her şey herkesin elinde koz olarak kullanılan baskı ve tehdit unsuru haline getirilmiştir. Rejim bekçiliğine soyunmuş teror ve zulüm mekanizması aynen zamanın İttihat-Terakki’si gibi kendilerini en kötü ihtimale (bir bölünme sürecine) hazırlıyorlar. Bu çerçevede iç savaş aygıtına, Osmanlının çöktüğü ve TC’nin kurulduğu süreçtekine benzer bir misyon ve şekil kazandırılmakta olduğu anlaşılıyor. Bu kesimler, zamanında Ermeniler ve Rumlara yapılanların bu kez de Kürt ve Aleviler için gerekli hale gelebileceği üzerine birtakım hesap ve hazırlıklar yapmaktadırlar. Bu hazırlıkların rengi, bazı illerin muhtemel pogrom provaları için pilot bölgeler olarak seçilmiş olması, Kürtlerin “sürülmesi”, “kısırlaştırılması”, Sünni Türklere en az 3 çocuk yapma zorunluluğu, gibi Nazi söylemlerinin ayyuka çıkması gibi olgulardan iyice anlaşılmaktadır. Bunları yapanların patolojik vakaymış gibi ele alınması tarihten hiç ders alınmaması anlamına gelir.

R.T. ERDOĞAN SOYKIRIMCIDIR

Türk devletinin tarihi aynı zamanda soykırımlar tarihidir. Anadolu’da yaşayan farklı kültür ve inançları bir zenginlik olarak görüp, geliştirmek bir yana “tehdit” olarak görüp yok etmek istemiştir. Başta Rumlar, Kürtler, Ermeniler olmak üzere farklı ulus, milliyet ve azınlıklara karşı soykırım uygulamıştır. 1915 Ermeni, Êzidî, Süryani, Keldani’lere karşı, 1938’de Dersimlilere ve kuruluşundan günümüze kadar Kürtlere yönelik soykırım politikası süre gelmiştir.

Çamlıca'da, Taksim'de camiye ihtiyaç yok. Gösteriş uğruna siluet mahvediliyor.

İşgalci barbar kitleler İstanbul'un tarihi silüetini zaten yeterince değiştirdiler. Bu dev caminin amacı gerçekten ibadet için değil, bunca cami varken Erdoğan'ın kalkıp 20 000  kişiyi barındıracak böylesine dev bir cami için emir vermesi, Osmanlı padişahlarının şan ve şöhretlerinin sembolleri olan bu beton yığınlarını, gösteriş için, kendisi için kopyalamasından başka bir şey değildir.

Balkanlar’da; Osmanlı sömürgeciliğinden kurtulmak isteyen mazlum halklar, bağımsızlık mücadelelerine başladıklarında; Türkler ve Osmanlılar tarafından Müslümanlaştırılan, Arnavut, Boşnak, Ladino ve Çerkezlerden oluşan kitleler Anadolu’ya göç ettiler.

Balkanlardan gelenler, amansız bir savaştan kaçarak Anadolu’ya sığınmışlardı. Gelenler bir daha yer ve yurtlarından göç etmemek için kendilerine kalıcı ve güvenli bir yurt edinme amacındaydılar. 

Ne varki o zamanlar Anadolu’da Rum ve Ermeniler, Kürdistan’da; da Kürtler yaşıyorlardı.

Bu durum yangından canını kurtarmak için evinin penceresinden atlayan birinin; sokaktan geçmekte olan kişilerin başına düşmesine benzeyen bir durumdu. Tabii gelenler sadece sokaktan evine giden adamların başına düşmekle kalmadılar. Sokağın (Anadolu’nun) binlerce yıllık sakinlerini de etnik temizliğe uğrattılar.  

İtihatçılar bu işin çözümünü  kendileriyle birlikte getirmişlerdi. Bu çözümde tek vatan, tek millet, tek bayrak, ve tek dil şeklinde formüle ediliyordu. Bunun için Rumlar mübadele edilecek, Ermeniler tehcir ve Kürtlerde asimile edileceklerdi. Bu görev; Enver, Talat, Cemal paşalar ve Bahattin Şakir tarafından uygulamaya başlandı. Bu şahsiyetlerin tümü de Balkanlardan gelen ırkçı - milliyetçilerdi. 

Anadolu’yu; tek vatan, tek millet, tek bayrak ve tek dil formülüyle Türkleştirmek için başlatılan göç ve katliam operasyonları; yüz binlerce Rum’un; Yunanistan ile mübadele edilmesine ve 1, 5 Milyon Ermeninin katledilmesiyle sonuçlandı. Enver, Talat, Cemal ve Bahattin Şakir dörtlüsü; Kürtlerin asimile edilmesini göremeden bu dünyadan ayrıldılar. 

Onların yarıda bıraktığı görevler Kemalistler tarafından devralındı. 

Türkiye Cumhuriyetini Kuran Kemalistler; Kürtlerin hak, adalet ve kendi kaderlerini tayin haklarını tanıyacaklarına, onların zayıf ve yaralı olmalarından faydalanarak yavaş yavaş Kürdistan’ı işgal etmeye başladılar. 

Kürtler  bu işgali kabullenmeyerek 1925 yılında Şeyh Sait Efendinin önderliği altında direnişe geçtiler. Direniş; Sovyetler Birliği ve Fransızların; Kemalistlere verdiği desteklerle yenilgiye uğratıldı. 48 Kürt önderi darağacına çekildi. Binlerce Kürt köyü yakıldı, yıkıldı ancak Kürtler yılmadılar. 1928’de Hoybun cemiyetinin hazırladığı Ağrı Dağı direnişine başladılar. Kemalistlere karşı verilen son Kürt direnişi de 1938 de Şeyit Rıza önderliğinde Dersim’de verildi. Desimli Kürtler katledildiler, yenildiler ancak diz çökmediler.

O tarihten sonra Türkiye’deki devlet ve siyaset tamamen Balkanlardan gelen ırkçı-milliyetçi kadrolar ve elitler tarafından yönetildi. Kürtler üzerinde şiddetli baskılar ve asimilasyon uygulandı. Kürt şehirlerindeki demografik yapılar değiştirildi. Kürtlerin varlığı inkâr edildi. Adalet ve demokrasi isteyen Kürtler zindanlara dolduruldular, işkencelerden geçirildiler. 

2000 li yıllara gelindiğinde AK Parti adalet ve demokrasi vaad ederek iktidara geldi. Yıllarca Kemalist diktatörlük altında inletilen kitleler  verilen vaadlere inanarak AK Partiyi desteklediler. 

Kürtler AK Partiye; hiç kimseye vermediği ölçüde destek verdiler. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Anadolu’lu kadroların yer aldığı bir hükümet kurulmuştu. Ne var ki bu durum çok fazla sürmedi. Tayib Erdoğan’ın etrafında toplanan Balkan kökenliler; AK Partiyi avuçlarının içine alarak; dede ve babalarından yadigâr aldıkları tek vatan, tek millet, tek bayrak ve tek dil  gibi ırkçı- milliyetçi formülü; AKP'nin ana çizgisi haline getirdiler...

Tayyib Erdoğan; gittiği her toplantıda Balkan milliyetçilerinin düdüğünü çalmaya başladı.


ERMENİ MEZARLIĞI’NA PARK VE APARTMAN KARARI DAHA ÖNCE DE SORUN OLMUŞTU.!

1930' lerde İçinde Ermeni kilisesi bulunan Surp Agop alanı istimlâk ediliyordu.

Kanuni Sultan Süleyman'ın aşçısı Manuk Karaseferyan’ın padişahı komplodan kurtarması ile Ermeni cemaatinin eline geçtiğine inanılan, 1560’ta İstanbul'da yaşanan büyük veba salgını ile mezarlığa dönüşen büyük arazi yüzyıllar sonra el değiştiriyordu.

Ermeni toplumunu rahatsız eden kararın ardından iki kısma ayrılacak olan mezarlığın ön tarafında yani tramvay caddesinde 7 parça arsa apartman yapılmak üzere satılacaktı. Belediye burada küçük küçük binalar inşasına izin vermeyecek, arsaları ancak büyük apartmanlar yapmak isteyenlere satacaktı. Bu arsaların arasında birer yeşil saha bulunacaktı. İkinci kısım Taksim Meydanı’ndan başlayacak olan gezinti yolunun devamı olacaktı.

İşte bu Ermeni ve Rum'ların kemiklerinin gömülü olduğu yere bir cami, gezeğenin en büyüğü  en pahalısı, muhteşem bir cami kurulacak ve adı da Erdoğan camisi olacaktı. Böylece Erdoğan, başkanlığını, kendisini ondan sandığı, yolundan gittiği Osmanlı sultanlarının devamlılığını sembolleştiren, yüksekliği onlarınkini geçecek minarellerin gölgesinde mehter marşları ile ilan edecekti. Hünkârımızın Sunni Müslüman'ların önderliği sevdası  şimdilik tehlikeye girdi!

 

OSMANLI TORUNU ERDOĞAN.!

Osmanlı dönemini hayal eden Erdoğan'ın ortak hareket ettiği Arap ülkelerinde halk zulüm va baskı altında inim inim inliyor. Erdoğan'ın Kuzey Afrika'da Sudan, Fas ve diğer ilkel Sünnici İslam diktalarını desteklemesi hangi özgürlüğe tekabül ediyor.?

Osmanlıcı R.T.Erdoğan kendisine karşı çıkmayan Sünni İslamcı diktalara karşı değil, onların koruyucusudur.

Demokratlık postuna bürünen AKP rejimi başta Suudi Arabistan, Kuveyt, Sudan ve Katar olmak üzere yeryüzünün en zorba şeriatçı diktatörlüklerinin yandaşıdır, onların desteğinde Suriye iç savaşında ki görevlerini tamamıyla yerine getirmektedir.

Suudiler, Kaddafi ve Esad gibilerini yaramaz çocuklar olarak gördükleri için onları istemiyorlar. Yoksa Libya'ya veya Suriye'ye hürriyet getirmek değil...! Nitekim tüm bu ülkelerde Suudi ve AKP desteğinde aşırı dinci diktalar inşa edilmiştir. AKP, Suudi barbarlığının kendilerine verdikleri görevlerden hangi özgürlüğü anlıyorlar! Abdullah Gül, yeşil sermayenin merkezi olan Arap bankaları birliğini en uzun yönetenlerdendir. Şimdiki AKP rejimi Sünnici İslam diktatörlüklerinin en büyük destekçisidirler.

İslâmi bankacılık, özellikle Suudi Arabistan ve diğer ülkelerde, örneğin Bahreyn'de kurulan İslâmi para kurumları, esas olarak "Kara Bankacılığı" sistemiyle çalışır. AKP bu kirli paralarla palazlandı. Tarih'te en fazla kara para AKP döneminde aklanmıştır. Afganistan ve Pakistan'dan Türkiye'de ki köy koruyucuları denetiminde Avrupa'ya uzanan uyuşturucu hattı AKP döneminde tam hızla çalışmaya devam etti.
Kirli İslâm paraları ülkede cirit atarken, Rabıta'nın yanında Faysal Finans' ı boş durmadı. Merkezi Cenevre kenti olan 55 İslâm bankasının üst örgütü Dar-al Mal-al İslâmi tam birçok Uluslu para kapitali şirketidir. Faysal Finans da bu örgüte bağlıdır. Yani çok uluslu şirketler grubunun Türkiye'deki düzenin bir parçasıdır.
Üçüncü örgütün adı: Al Baraka'dır. Türkiye'deki kolu ise Al Baraka-Türk'tür. Suudi merkezlidir. Özal ve Topbaş ailelerinin ortaklığı vardır. Başkan yardımcılığını ünlü Topbaş adlarından biri; Mustafa Topbaş yapmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da soyadı Topbaş'tır. Kurulun diğer adları ise; Türkiye'de Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, AKP'lilerin ve de Başbakan'ın Kemal abisi diğeri de Talat İçözdür. 
Bir başka kurum ise,44 İslâm ülkesince gerçekleştirilen İslâmi Kalkınma Bankası'dır. İç tüzüğüne göre; "üye ülkelerin tekil veya kolektif toplumsal ve ekonomik gelişmelerini Şeriat ilkelerine uygun olarak artırmak" ana hedeftir.
Suudi Arabistan, Türkiye tarikat- cemaatler aracılığıyla sokulmuştur. Parasal ilişkiler bu kesimin hizmetiyle ve karşılıklı desteğiyle sağlanmıştır. İslâmi sermayenin girişine izin veren Özal ailesidir. Özcan ve Topbaş ailelerinin bir kısmı "nurcu", bir kısmı da Nakşî Erenköy cemaatindendirler.
İçerisinde tarikat-cemaat sermayedarlarının da bulunduğu bu yeni sermaye kesimi, ilk kez hatırı sayılır bir ekonomik güce sahip bağımsız bir güce dönüşüverdi. İşte yeşil ya da İslâm Emperyalizminin güçlenip, yayıldığı ve aranan olan oluverdiği bir merkez...
AKP yönetimi; başlı başına bir sermaye grubudur. Ailenin, Suudi finansmanı ile tarikat 'anamalı' nın ya da parasını bağdaştırarak siyasi ve ekonomik açıdan nasıl yükselişe geçtiğidir. Çoğu Nakşibendi'dir. 

POLİTİK İSLAM DEMOKRASİ İLE BAĞDAŞMAZ.

Osmanlı devleti benzeri bir siyasal yapının oluşumuna soyunan Sünnici İslamcıların, Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu konjonktüründe, bu heves ve hayallerini yaşama geçirebilmeleri neredeyse olanaksızdır. Sünni Şii çatışmasından faydalanan daha büyük güçler mevcuttur. Her şeyi tepeden takip eden Batılı devletlerin buna sıcak bakacaklarını ya da en azından Ankara'nın bu doğrultudaki girişimleri karşısında sessiz kalacaklarını sanmak yanıltıcıdır, dolayısıyla, Türk gericilerinin Erdoğan'ın özel harpçilerince yönetimi devralınan PKK ve benzeri örgütleri kendi güdümlerine almak suretiyle büyüme planları, risk olasılığı yüksek bir kumar oynamaya benzemektedir.

Yıllarca Batı'yı alavere dalavere ile uyutan AKP cemaatleri, ırkçı dinci tarikatlar, ılımlı İslam adı altında büyük güç topladılar. Batıdaki bazı geri parti ve otoriteler bu sinsi yalan dolanın etkisinde kalarak kendileri de bataklığa saplandılar. Avrupa'da sosyalist geçinen bir sürü gurup ve parti İslamcılığın etkisinde kendi idelojilerini de unuttular! Bu sözde salon aydınları ''ılımlı Sunnici'' diye algılamaya çalıştıkları aşağılık şeriat rejimlerini desteklerken, temel insan haklarını yok eden Talibanlara, hamas'lara, Vahhabi yobazlarına, tek tek ya da organize destek vermeye devam ediyorlar. 

AKP desteğindeki din maskeli İslamcı örgütler Avrupa'da cirit atıyor her tarafa cami kuruyorlar, açılışlarını ise bu kâfir denilen çürümüş beyinsiz sosyalistlerle beraber yapıyorlar... Böylece İslamcılık hem daha kolay militan, hem daha kolay maddi ve lojistik destek bulmakta, hem de büyük bir halk desteğine kavuşmaktadır. Küresel olarak baktığımızda İslam dini, baskı ve zulmün önemli bir kaynağı olmuştur. Şeriat, Cihad, Şehitlik, Tekfir vb. kavramlarla kitleleri hâkimiyet altına alacak unsurlar haline gelmişlerdir. Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarında ülke bir şeriat devleti karanlığına doğru sürükleniyor. Mısır'da olan bitenler bir dogmalar bütünü olan İslam ile demokrasinin bağdaşamayacağını bir kez daha ortaya koyuyor. AKP rejiminin geldiği nokta bir daha gösteriyor ki, İslam ile Demokrasi kesinlikle bir biriyle bağdaşamaz. İslam tabiatı gereği anti- demokratik olmak zorundadır. Türkiye örneğinde olduğu gibi bütün bu cemaat ve tarikatlar askeri diktatörlüklerin yanında yer almışlardır, İslam locasından olan Özal, Kenan Evren tarafından başbakan yapılarak ödüllendirilmiştir. 12 Mart darbesinden sonra tek bir İslamcıya dokunulmadığı gibi, işkence ve infazlarda Nakşibendi tarikatından özel adam istenmiştir. Bugünkü siyasal İslam rejiminin temelleri 12 Eylül askeri cuntasından sonra atılmıştır. AKP kadroları askeri kliğin çizdiği politik sistemin ürünleridirler. AKP kadrolarının yaklaşık yüzde 64' ünü sağlayan sertlik yanlısı Nakşıbendi tarikatı, Erdoğan'ın tam diktatörlüğünü isterken, son olaylardan sonra yeni mevziler kazanan Fethullah gurubu A. Gül ile beraber hizipleşmeye yeni bir ivme kazandırıp, TSK' yi yanlarına alarak Erdoğan'ı zayıflatmaya çalışacaklardır.

Sevgi ve Saygılarla

Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

 

Abdullah Gözaydın,  İstanbul – Haziran.2013

http://www.medyagunebakis.com/  agozaydin@hotmail.com,

TDFAJANSToplum Dinamikleri Fikir Ajansı

Sosyal, Kültürel, Ticari, Eğitim ve Sanatsal Alanlarda;

Düşünce Üretimi. Paylaşımı. Toplum Yararına kullanımı.!

Bilgi Sahibi Olmadan Fikir Sahibi Olunamaz.! Olunsa olunsa;

Ancak Başkalarının Fikirlerini Tekrarlayan Papağan Olunur.

Abdullah Gözaydın, İstanbul – Haziran.2013

 

Rakı İçerek Yapılanı,

Ayran İçerek Yıktılar..!.  Bekir Coşkun

 

Who İs İt.?  Wanted.!.
"White Men Have Forked Tounge.!"

“Dili Çatallı, İki Dilli Beyaz Erkek.!”

Türkçesi; Yalancı, İki Yüzlü Adam.!.

Kızılderili Deyişi....

 

Hiç Bir Şey İçin Aşırı Endişe Etmeyin.

Bakarsınız; Yarın Ya Deve, Ya Deveci

Ya da Üstündeki Hacı Ölebilir. İ.İnönü

 

Nene dedim.

“Dedem Sana Hiç Çiçek Aldı mı.?”
Durdu ve Şöyle Dedi:

“Bana Aldığı Fistanların Hepsi Çiçekliydi.!.!”

 

EĞER BİR ÜLKEDE

“Hukuk Üstün Değilse, Adalet Yok Hükmündedir.!”

"Türk Yargısında Kronik İşlev Bozukluğu Var"

Bağımsız Bir Millet Olan Papua Yeni Gine, 

Parlamenter Demokrasi Sistemini Kabul Etmiş

Ülkelerdendir.

"Adil Yargılamayı Etkileme Suçunun Oluşabilmesi

İçin, Öncelikle Adil Yargılamanın Olması Gerekir."

Türkiye, ‘Hukuk Devleti İlkesizlikleriyle Malul’

Ülkeler Kategorisini Oluşturan ‘Hibrit Rejimler’

Arasında 88. Sıradadır. 

 

* * * * * * * * * *

TEK YOL DEVRİM.!

YA İSTİKLAL YA ÖLÜM.!

Yaşasın Halkların Kardeşliği.!

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ.!

ÜLKÜMÜZ TAM BAĞIMSIZLIK VE

GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE.!

 

Hazırlanmakta olan AKP Anayasası

Halkımız İçin Kölelik Anayasasıdır,

KÖLELİK ANAYASASINA HAYIR.!

 

SU HAYATTIR… SU BİR HAKTIR…

SU, KAYNAK DEĞİL, DOĞAL VARLIKTIR.

SU YASASI ÇIKARILMALIDIR.!

 

TEMA Vakfı Eko Siyaset Bildirgesi:

 “Salt ekonomi odaklı projeler dönemi bitmeli,

Ekolojik Siyaset dönemi başlamalıdır.!”

 

GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ İÇİN

TEMA VAKFINDAN PARTİLERE..!

“Yaşamın sürdürülebilmesinin” ve

“sürdürülebilir gelişmenin” ön koşulu

“çevrenin, toprağın, suyun, ormanın,

biyoçeşitliliğin” korunarak yönetilmesidir.

 

ÜLKEMİZ, TOPRAKLARIMIZ…

GÖZ GÖRE GÖRE ÇÖL OLMASIN.!

YEŞİL OLMASI İÇİN DESTEK OLUN..

 

Bir Memlekette, Namuslular, Namussuzlar

Kadar Cesur Olmadıkça, O Memlekette

Kurtuluş Yoktur. İ.İnönü

Ülkeyi Dini İrticadan Kurtarmanın Tek Yolu

Millete Kuran’ı Türkçe Olarak Okutmaktır.

Şartlar Gelişirse İhtilal’ler Hak Olur.

İrtica Başbakan’dan Cesaret Bulursa,

Kim Onun Sokağa Dökülmesini Önleyebilir.?

İrtica’nın Sokağa Dökülmesi İse Ülkenin Kana

Bulanmasıdır. İ.İnönü


Biz Açıkça Milliyetçiyiz...

Ve Milliyetçilik Bizim Yegâne Birlik

Unsurumuzdur. Türk Ekseriyetinde Diğer

Unsurların Hiçbir Etkisi Yoktur. Vazifemiz

Türk Vatanı İçinde Türklüğü Yaşatmaktır.

Türkleri Ve Türklüğe Muhalefet Edecek

Öğeleri Kestirip Atacağız. Ülkeye Hizmet

Edeceklerde Her Şeyin Üstünde Aradığımız

Türk Olmalarıdır. İ.İnönü

 

Kızıldere Şehitleri Ölümsüzdür
Onlar Halkın Yüreğinde Yer Edinmişlerdi
Her Şey Özgür Bir Vatan İçin Dediler
Hiç Bir Tereddüt Etmeden Toprağa Düştüler
Anıları Önünde Saygıyla Eğiliyorum.
Yaşasın Devrim,Yaşasın Sosyalizm..

 

"Siz Bana Din İle Refaha Ulaşmış Bir Toplum

Gösterin, Ben de Size Devrim İle Geri Kalmış

Bir Toplum Göstereyim".  E. Che Guevara 

Diğer Haberler

  • DULKADİROĞULLARI İKİNCİ KEZ BULUŞTU
  • NARİN CİNAYETİ’NİN AÇIĞA ÇIKARDIĞI GERÇEKLER
  • KAHRAMANMARAŞ YEREL BASINI VETO EDİLDİ
  • MAVİ VATAN, YAVRU VATAN, ANA VATAN
  • BASKIN BASANINDIR.!
  • İTALYA'YA GÖTÜRÜLEN GAZETECİLER
  • İMAMOĞLU GÖREVDEN AFFINI İSTESİN*MİŞ.!
  • TOPRAKLARIMIZ SATILMAMALI
  • SELOCAN & SELAHATTİN DEMİRTAŞ ve SİYASET
  • DEPREMDE YIKIMIN SUÇLUSU KİM.?
  • TrabzonSporKlübü

    Nasa

    Kentim_İstanbul

    Doga_İcin_Sanat

    ABD_USA

    Department_State

    TelerehberCom

    Google_Blog

    Kemencemin_Sesi

    Kafkas_Music

    Horon_Hause

    Vakıf_Ay

    Dogal Hayatı_Koruma

    Seffaflık_Dernegi

    Telerehber

    Sosyal_Medya

    E-Devlet

    Türkiye Cumhuriyeti

    BACK TO TOP