Basın Ahlak İlkelerine uymaya söz vermiştir. Sitede yayınlanan yazılar ve yorumlardan yazarları sorumludur.
“Ben ve Taburum, Malta’daki Türk Esirlerle değiştirildik” Dedem Aka Gündüz’ün (Enis Avni Finci) de aralarında bulunduğu, Malta Sürgünleri olarak tarihe geçen Türk Esirler, oradan nasıl kurtuldular diye merak ederdim. Bir Sovyet denizaltısıyla planlı kaçış olayı vardı, ama onunla kaçması planlanan sadece on yedi üst düzey rütbeli subaydı.
“Ben ve Taburum, Malta’daki Türk Esirlerle değiştirildik”
Dedem Aka Gündüz’ün (Enis Avni Finci) de aralarında bulunduğu, Malta Sürgünleri olarak tarihe geçen Türk Esirler, oradan nasıl kurtuldular diye merak ederdim. Bir Sovyet denizaltısıyla planlı kaçış olayı vardı, ama onunla kaçması planlanan sadece on yedi üst düzey rütbeli subaydı.
Esir Türklerin tamamının Malta’dan kurtuluşu, meğerki Mustafa Kemal’in Samsun’da teslim aldığı İngiliz taburuna karşılık yapılan esir takasıyla mümkün olmuş.
İngiliz tabur komutanı Mr.Salter Samsun’da nasıl esir alındıklarını ve dört yıl sonra Malta Esirleriyle nasıl takas edildiklerini Kemal İntepe’ye anlattı. İşte belgesi:
Kaynak: Silahlı Kuvvetler Dergisi (Yıl 103, Mayıs 1984, Sayı:291)
YAZAN: Em. Hava Albay Kemal İntepe
1941 yılında İngiltere’ye uçuş eğitimi için gönderilmiştik. Londra’ya vardığımızda, grubumuzun İngiliz makamları ile irtibatını sağlamak üzere yaşlı bir İngiliz hava binbaşısını irtibat subayı olarak atamışlardı. Adı Mr. Salter olan bu subay Türkçeyi bizlerden daha iyi konuşuyordu. Mr. Salter’i birkaç defa eşi ile birlikte ikindi çayına davet ettim. O da beni
1919 yılında Piyade Binbaşı Salter olarak Samsun’daki İngiliz işgal Tabur komutanı idim.
Kumandanlığımın bu emrini en iyi şekilde yerine getirebilmem için ilk iş olarak tabur subaylarımı toplayarak kendilerine telsiz emrini okudum ve gerekli emirleri verdim. Şehirdeki durumu görmek için Samsun’a indim. Şehir her zamankinden daha kalabalıktı.
Bu kalabalık pazar kalabalığından farklı bir görünümde idi. Siyah çizmeli, kilot pantolonlu ve siyah kalpaklı, sert bakışlı kimselerin çokluğu dikkat nazarımı çekti. Sonradan, bunların Türk subayları olduğunu öğrendim. Durum çok nazikti. Dört gün önce Yunanlılar İzmir’i işgal etmişler Türkler buna çok sert bir tepki göstermişlerdi. Rum tercümanım çok korkuyor. Bütün gece hiç uyumadan yatağımda döndüm durdum.
19 Mayıs günü
Vapur iyice göründü. Bazı il ve belediye görevlileri sandallarla vapurun demirleyeceği yere doğru gitmeye başladılar.
Görevimi, iskele üzerinde yapamayacağımı düşünerek ben de motoruma atlayıp vapura doğru hareket ettim. Vapura ilk varan benim motorum oldu. Beraberimde getirdiğim iki erimi motorda bırakarak tercümanımla birlikte vapurun iskelesine tırmandım. İskelede beni selamlayan iki tayfaya ; “Vapurdaki generali görmek istediğimi” söyledim. Bir tanesi önümüze düşerek bizi salonun kapısına kadar götürdü. Kapıdaki görevli, durumu içeriye bildirdi ve geriye dönüp bizi içeriye aldı. Herkes ayakta idi. Ortadaki mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: “Taburum emrinizdedir.”
Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi aklımdan dahi geçirmemiştim. Tercümanım bir an durakladı. Kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve Türkçe olarak generale iletti.
Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Teşekkür etti ve beni de yanına alarak dışarıya çıktık. Öteki sandallar da vapurun etrafına varmışlardı. Gemiye çıkmış olan birkaç kişiyle tokalaştıktan sonra vapurdan benim motorumla ayrıldık. İskeleye vardığımızda muavinim koşarak yanıma geldi. Kendisine; Taburu safta toplamasını, silah çattırmasını ve Türk makamlarına teslim olmalarını söyledim. Biraz durakladıktan sonra emir tekrarı yaparak selam verip ayrıldı ve emrimi aynen yerine getirdi. Taburu o siyah çizmeli, kara kalpaklı kişiler teslim almıştı. Yanılmamıştım. Onlar hakkında edinmiş olduğum bilgiler doğru çıkmıştı. Mustafa Kemal Paşa; benim yanıma, o siyah çizmeli kara kalpaklı kişilerden birini vererek kendi makam otomobilimle –tabi kendi şoförümle birlikte- misafir edileceğimi söyledikleri Ankara’ya gönderdiler. Taburumun erleri de, Çorum, Çankırı ve Kastamonu’da kurulan esir kamplarına yerleştirilmişler.
Kurtuluş savaşımızın sonuna kadar Ankara’da, Ogüstüs Mabedi’nin yanındaki Hacıbayram Camii’nin önündeki cadde üzerinde bulunan iki katlı ahşap bir evde kaldım. Hizmetimi göreceğini söyledikleri, fakat aslında gardiyanım olan ve sıksa suyumu çıkaracak kuvvetteki bir kadınla dört seneye yakın bir süre bu evde oturdum.
Savaşın sonunda imzalanan anlaşma gereğince ben ve taburum, Malta’daki Türk esirlerle değiştirildik. İngiltere’ye döner dönmez tutuklandım ve divanı harbe verildim. Ben askeri hapishanede tutuklu iken ziyaretime gelen ailem ve ebeveynim, savunmamı yapabilmem için bana birçok gazete ve kitap getirmişlerdi. Onlardan yararlanarak, kısa, fakat öz bir savunma hazırladım.
Bana isnad edilen suç taburumu hiç direnmeden teslim edişim idi. Yüksek Askeri Mahkeme’nin önüne çıktığımda savunmamı büyük bir soğukkanlılıkla okudum ve şu cümlelerle bitirdim:
“ Sayın hâkimler Başbakanımız Lıoyd George’e Avam Kamarası’nda şöyle bir soru sorulmuştur: Yunanlıları silahlandırarak
Bu soruya karşılık Başbakan Lıoyd George şunu söylemiştir: ‘Yüzyıllar bir veya iki dahi yetiştirir. XX. Yüzyılın dahisinin Türkiye’den çıkacağını ben nereden bilebilirdim?’
Görüyorsunuz sayın hâkimler, karşınızdaki bu subay, Başbakanımızın bahsettiği, XX. Yüzyılın dâhisi ile hiç beklemediği bir anda karşı karşıya ve göz göze gelmişti. Ne yapabilirdi? Eğer ben başka türlü hareket edecek olsa idim, bugün benimle beraber bütün taburumun mezarlarını ziyarete gidecektiniz. Fakat şimdi, eceli ile ölmüş olan üç erimizin dışında hepimiz sağ salim yurdumuza dönmüş, ailelerimize kavuşmuş durumdayız. Karar yüksek adaletinizindir.”
Beraat ettim ve terhise tabi oldum. Sivil hayatta bir tütün şirketinde iş buldum. Şirketim “Abdullah Cigarette” adındaki Türk tütünü ve Virginia karşımı sigarayı çıkartıyordu. Ben Türkçeyi çok iyi konuştuğum için beni bir kursa tabi tutarak tütün eksperi yaptılar ve Türkiye’ye gönderdiler. İlk iş olarak Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ettim. Beni kabul buyurdular ve ilgililere, Türkiye’deki ikametim hususunda yardımcı olmalarını ve kolaylık göstermelerini emir buyurdular.
Ailemle birlikte ikinci Dünya Savaşı’na kadar, tütün üreten köylerde, Türk köylüsü ile birlikte yaşadım.
Ben ve ailem Türk köylüsünü o kadar çok sevdik ve o kadar çok benimsedik ki eğer hükümetimiz tarafından resmen İngiltere’ye çağrılmasaydık Türkiye’de kalmayı tercih ederdik.
İngiltere’ye döndüğümüzde beni hava bakanlığından çağırdılar ve yeni görevimi bildirdiler. Çok sevindim ve müjdeyi aileme büyük bir zevkle bildirdim. Beni terhis olduğum rütbe ile Kraliyet Hava Kuvvetleri ( RAF )’ne almışlardı. Görevim istihbarat Başkanlığında idi. Türkiye ile İngiltere arasında 1939’da yapılan bir anlaşmaya göre İngiltere’ye uçuş eğitimine gönderilecek olan subayların RAF ile irtibatını sağlayacaktım yani yine Türklerle birlikte olacaktım….
Mr. Salter ile iki yıldan fazla bir süre birlikte bulunduk. Bu süre içerisinde bizleri daima savundu ve kendisini daima bizden saydı.
Mahiye Morgül -
Trabzonlular Birleşiniz. Trabzonlu İşadamları, İşkadınları, Çalışanlar, Genç Kızlar-Erkekler, Okuyan çocuklar Birlik ve Bütünlüğü Sağlamak Sizin Ellerinizde..!
Yazının devamı »Copyright 2022 - MEDYA GÜNEBAKIŞ
Designed by TELMAR
BACK TO TOP